İnsan oğlunun varoluşu ile ortaya çıkan toplumsal yaşama arzusu, beraberinde birtakım nizamsal fikirlerin topluma hakim kılınma mecburiyetini de doğurmuştur.
Nitekim bu durum Allah'ın, insanın 'yönetme ve yönetilme' vakıasına mebni kıldığı bir durumdur. Çünkü insan, yaratılış itibariyle aciz, eksik ve muhtaç olmasından ötürü yaşamını sürdürürken mutlak surette başka insanlara da ihtiyaç duymaktadır. Bundan dolayıdır ki, insanların bireysel olarak ihtiyaçlarını kendi başlarına giderememe durumu, toplum halinde yaşama durumunu doğurmuştur.
Binaenaleyh, insanların toplum halinde yaşamaları bir mecburiyettir. İnsanların birliktelik kurarak oluşturdukları toplumsal ilişki beraberinde, insanların birbirleriyle olan alakâlarının düzenlenmesi için gerekli olan nizamı belirleme ve o nizamı toplum üzerine tatbik etme ihtiyacını da ortaya çıkarmıştır.
Nizam ise; insanların yaşamsal faaliyetlerinin tanzimini, onların aralarındaki duygusal birliktelikleri, fikirsel bütünlükleri ve aynı paydada biraraya gelme eylemlerini gerçekleştiren en temel dinamiktir.
Nizam; toplumların değer yargılarını, yasalarını, örf-adet, gelenek ve göreneklerini oluşturur. Aynı şekilde nizam, toplumun bireylerinin insana, hayata ve kâinata aynı perspektifle bakmalarını sağlar.
Nizamın toplum üzerinde bu bağlayıcı etkenleri ortaya çıkarması, onun fikrî bir kaideden neşet etmiş olduğunu göstermektedir.
Bu fikri kaide ise akidedir. Akide; insan nezdinde, bütün fikirlerin kendisinden çıktığı temel fikrî kaidedir.
Nitekim insanlar, benimsedikleri akidelere göre biraraya gelirler.
Çünkü, insanlar her ne kadar beraber yaşama arzusuna sahipseler de, bir o kadar da vakıalara yaklaşımlarını, sorunlarının çözümünü, varoluş gayelerini ve hayatta ki temel hedeflerini onlara belirleyen akidelere olan inanç birlikteliklerine göre birarada bulunurlar.
Bundan ötürüdür ki, yeryüzünde insanların oluşturdukları birçok sayıda farklı toplumlar ortaya çıkmıştır. İnsanları ve onların ortak fikirlerinden, ortak duygularından ve ayrıca bunları tanzim edici ve sürekliliklerini sağlayıcı ortak nizamlarından oluşan toplumları kalkındıran, onların hayat hakkında ki mefhumlarını ve o mefhumlardan oluşan kendilerine özgü yaşam tarzlarını (hadaratlarını) belirleyen akideler ise, ya beşerin (insanın) dehasından çıkmakta ve yahut da Alemlerin Rabbi olan Allah Subhanehu ve Teâlâ'dan ilahi vahiyle Nebisi vasıtasıyla bütün insanlığa göndermiş bulunmaktadır. İşte yeryüzünde ki toplumsal yaşam tarzları da zaten bu iki tür akideye göre şekillenmiştir. Beşerin dehasından çıkan akideler ve o akidelere dayalı oluşturulan yaşam tarzları tarihsel süreçleri içerisinde analiz edildiğinde, onların kendilerinden önceki yaşam tarzlarının taklit edilerek değişime ve dönüşüme uğratılmış bir halde ortaya çıkartıldıkları görülecektir.
Başka bir ifadeyle; insanın zekâsından çıkan hadaratlar, ya önceki hadaratların bambaşka bir versiyonu ya da önceki hadarata zıt bir düşünceyle ona muhalif olarak hayat sahnesine çıkartılan hadaratlardır.
Örneğin; babil ve asur hadaratı, sümer hadaratına; roma hadaratı, yunan hadaratına; yunan hadaratı da, eski mısır hadaratına dayanmaktadır.
Nitekim yakın tarihte ki hadaratsal kalkınmalara verilecek en bariz örnekler ise; kralın ve zengin burjuva tabakasının kilise ile ittifakı neticesinde toplum üzerinde tatbik ettikleri teokratik bir yönetim sistemine karşı çıkan mütefekkirlerden bir kısmının dini hayattan soyutlama fikri ile ortaya çıkardıkları laiklik akidesinden ve dini tamamen yok sayan mütefekkirlerin ortaya çıkardıkları materyalist akidesinden neşet eden hadaratlardır.
Bunlar da bariz bir şekilde gösteriyor ki, beşerin ortaya çıkardığı bütün hadaratlar taklide dayalı olan hatalı ve kısıtlı bir yapı arz ederler. Yaşam tarzlarına (hadaratlar) ve kalkınmalara klavuzluk eden akideler; eğer insan aklından çıkıyorsa, bu akidevi fikirlerin hem kemiyet (nicelik) ve hem de keyfiyet (nitelik) açısından sınırlı olan insan aklının hata yapma kaçınılmazlığından ötürü taklide dayalı olarak birbirlerinden etkilenmeleri de kaçınılmaz olacaktır.
İkinci tür akide olan İslâm akidesi incelendiği zaman ise, yapı itibariyle kendisinden önce hayat sahnesinde yer alan hiçbir akide ile bir ilişki içerisinde olmadan ortaya çıktığı görülecektir.
İslâm akidesi akıllara durgunluk verecek şekilde, gayb aleminden varlık sahnesine çıkışı neticesinde, fertlerin alâkalarını tanzim eden akidevi fikirler ile kendisinden çıkan ölçüler, kavramlar ve mefhumlar sayesinde bütün dünyayı kendisine hayran bırakacak bir tarzda olağanüstü bir hadarat ortaya çıkarmıştır.
Nitekim hayatın her alanını kuşatan hukukî tanzimleri ile yaşama dair kendine özgü bakış açısına sahip olan bu hadarat, ne birbiri ardına miras bırakılan fikrî akımların doğması, ne de geçmişin bıraktığı geleneksel fikrî akımlarının ve teorilerinin mahsulüdür; bilakis, Kur'an'il Kerim'in indirilmesi ile doğmuştur. O halde İslâm Hadaratı; hayat hakkında İslami mefhumların tümüdür.
Nitekim o hadaratın kendisinden çıktığı akide ise, Lailahe İllAllah Muhammedur Rasulullah akidesidir. Allah Subhanehu ve Teâlâ, Kur'an'il Kerim'de İslâm Akidesini şöyle tasvir etmiştir: أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاء تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَا وَيَضْرِبُ اللّهُ الأَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ "Görmedin mi Allah nasıl da temsil yaptı? Hoş bir kelimeyi (tevhidi) hoş bir ağaca benzetti ki, kökü yerde sabit, dalları gökyüzündedir. O ağaç Rabbinin izni ile her dem yemişini verir. Allah insanlara iyi kavramaları ve anlamaları için böyle misaller verir." (İbrahim, 24-25)
Akideler (gerek beşeri ve gerekse ilahi); mutlak surette bir metod ile birleşmeleri neticesinde, ancak hayat sahnesine çıkma imkanına sahip olurlar. Bu ise, akideyi -fikrî- bir metod ile bütünleştiren ideoloji ile mümkündür.
İdeolojinin istilahi/kavramsal anlamı, kendisinden nizamların çıktığı aklî akidedir.
Bu Akide ise İnsan, Hayat ve Kâinat hakkında, Dünya hayatının öncesi ile sonrası hakkında ve Dünya hayatının öncesi ile sonrasının birbiri ile olan alâkası hakkında insanın zihninde mevcut olan temel sorulara (büyük düğüme) ilişkin akla kanaat getirici, fıtrata uygun ve kalbe güven verici cevaplar vermek zorundadır.
İdeolojinin sözlük anlamı ise, "fikir bilimi"dir. Sadece bu sözlük anlamı üzerinde tefekkür etsek bile, İslam'ın bir ideoloji olduğunun anlaşılması bizim için yeterli olacaktır.
İslâm, selef alimlerinin ve müçtehid imamların deyimiyle "fikir ve metodtan ibarettir". Ayrıca İslâm; herhangi bir vakıa hakkında ki belli fikirlerden ve o fikirleri belli bir kalıba sokan, onları derleyip toparlayarak standardize eden ve insanlar için bir çözüm olarak öne sürmek için belirlenen bir metodtan ibarettir.
Yine İslâm; ferdin ve halkların sorunlarını muayyen çözümlerle halleden, hayat, toplum ve devlet sahalarına ilişkin problemleri kendine özgü hükümlerle çözüme kavuşturan, kendisinden çıkan fikirler, düşünceler ve mefhumlarla insan, hayat ve kâinata karşı sahih bakış açısını ortaya koyan temel bir fikre -akideye- ve o temel fikrin tatbikatını gerçekleştiren bir metoda -sünnete- sahiptir.
İşte görüldüğü üzere İslâm, aslında insanın dünya hayatında ki yaşam şeklini gösteren bir fikir bilimidir ve muayyen bir metoda sahiptir.
Örneğin; toplumun ifsadına sebebiyet veren münkerlerden bir münker olan zina hakkında İslâm Akidesi'ni bizlere bir nur ve hidayet olarak gönderen Allah Azze ve Celle, Kur'an'il Kerim'de şöyle bir hüküm beyan etmiştir: وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاء سَبِيلاً "Zinaya yaklaşmayın. Şüphesiz ki zina kötü bir şeydir ve kötü yoldur." (İsra, 32). Bu Âyet-i Kerime aynı zamanda, İslâm Şeriatı'nın zina hakkında ortaya koyduğu değişmez bir fikirdir. Yine aynı şekilde, zina eden kimseye uygulanacak cezayı da Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur: الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُم بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ "Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’min’lerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun." (Nur:2).
Bu Âyet- Kerime ise, İslâm Şeriatı'nın zina edenler hakkında uygulanacak olan değişmez metodudur.
Nitekim hiçbir Şer'i hüküm yoktur ki, herhangi bir sorunun hal çaresini ele alsın, ona uygulanacak Şer'i hükmü ona bağlı olarak tam tamına uygun şekilde beyan etsinde bu hükmün infaz ve icra keyfiyetini, hayatın gerçeklerine mutabık olarak ortaya koymuş olmasın.
Kaldı ki İslâmî fikirler tenfiz metodundan yoksun olsalardı, “Eflatun'un Hayali Cumhuriyeti” gibi kitapların sayfaları arasında kalan tarihî fikirler gibi bir fikir olarak kalacaktı.
Binaenaleyh; İslâm, belli bir fikirden -akideden- ve o fikrin cinsinden olan metodtan -sünetten- biraraya gelen bir ideolojidir.
Beşeri ideolojiler ise, tıpkı maddenin vakıasını ve maddenin asli unsurlarının insanın gündelik işlerini kolaylaştırıcı yönünü inceleyen beşeri bilimler gibi deneme-yanılma yöntemiyle tecrübe edilerek değişime ve dönüşüme uğra(til)maları sözkonusudur. Aslında burada yapılan hata, insanın maddeye kıyas edilmesidir.
Oysa ki insan, bazen farklı şartlar altında farklı olaylara aynı reaksiyonu gösterebiliyor iken, bazen de aynı şartlar altında cereyan eden aynı olaylara farklı bir reaksiyon gösterebilir. Bu da, onun çelişkili, ihtilaflı ve değişken bir yapıda olduğunu gösterir. Dolayısıyla insanın mutlu, huzurlu ve müreffeh bir hayat yaşaması için ancak onu yaratan Allah Subhanehu ve Teâlâ'dan gelen ideolojiye göre kendisini ve nizamını şekillendirmesi gerekir.
Çünkü İslâm ideolojisi, yerin karanlıklarında ki bir tek yaş ve kuru müstesna olmamak üzere her şeyi bilen Allah Subhanehu ve Teâlâ'dan gelmiştir. Nitekim burada yaptığımız değerlendirmede; beşeri bilimlerin, beşeri hadaratlar ve ideolojilerle karıştırılmaması gerektiği anlaşılmalıdır.
İslâm’ın bu noktada ortaya koyduğu tek ayrım; beşeri bilimlerin alınmasının mübahlılığı -hatta gerekliliği-, beşeri hadaratların ve ideolojilerin alınmasının ise haramlılığıdır.
Her akide bir ideoloji değildir.
Hristiyanlık akidesi gibi dünya hayatının alakaları hakkında çözümler içermeyen temel fikirler, hiçbir şekilde ideoloji kapsamına girmezler. Aynı şekilde; faşist/totaliter Nazizm, Kemalizm vb. gibi rejimler de, dar ve kısıtlı oldukları için bir ideoloji değillerdir.
Nitekim fikrî bir kaidenin/Akidenin ideoloji olabilmesi için, “Dünya hayatının öncesi ile Dünya hayatının sonrasının birbiri ile olan alâkası hakkında bütüncül bir fikir” beyan etmesi gerekir.
Yakın tarihte tatbik edilen sosyalizm ve halen daha tatbik edilmekte olan kapitalizm ise, beşerin kemiyet ve keyfiyet açısından sınırlı olan aklından çıkan birer ideolojidir. Merkantilist(1) dönemle başlayan, sanayi devrimi ve sonrası ile sürat kazanan kapitalizm ideolojisi, fabrikaların ve şirketlerin küçük bir azınlık burjuvanın eline geçmesine ve coğunluğu teşkil eden işçi, memur ve emekçi kesimin sermayedarların sömürüsüne maruz kalmasına sebebiyet vermiştir.
Bu gelişen durumlar, bazı mütefekkirler tarafından yerel sermayenin eşit şekilde paylaşımını öngören sosyalizm ideolojisinin teorilerinin ortaya çıktığı zeminini hazırladığı görülmektedir.
Sosyalizm ideolojisi, maddeyi her şeyin asli kılar. Bunun başka bir yorumu ise Komünist fikirdir. Yani her şey, maddenin evrim geçirmesiyle meydana gelmiştir. Hayatın ölçüsü ise; maddedir, maddede ki nizamdır. Başta toprak olmak üzere, üretim vasıtaları ve toplumun sahip olduğu herşey toplumun müşterek malıdır. İnsanın tabiatı da tektir ve o da maddedir.
Nizam ve düzen, üretim vasıtalarından alınır ki, onlar da maddenin tekâmülünden elde edilirler. Amellerin ölçüsü ise evrimdir; tez, antitez ve sentez şeklinde çatışmayı ifade eder.
Kapitalizm ideolojisi de, dini hayattan ayırma (laiklik) akidesine dayanır. Mutluluğun ve huzurun kaynağının, mutlak surette dünyadan zevk ve haz almakta olduğunu öngörür. Toplumun fertlerden meydana geldiğini ve dolayısıyla ferdin işleri düzenlendiğinde toplumun işlerinin de kendiliğinden düzenleneceğini sanır. Nizamı vakıadan alır. Onun amellerinin ölçüsü ise menfaat, fayda ve zarardır.
İslâm ideolojisi ise; ilk etapta Allah Azze ve Celle'nin tek yaratıcı olduğunu, insanoğlu için vazettiği nizamını ve kendisiyle beraber o nizamı getiren Nebi'nin Nübüvvetini aklî bir şekilde ispatlar. Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın gönderdiği nizama uyup uymama konusunda Ahiret hayatında bir hesabın olduğunu, yine aslı aklî ispata dayanan delillerle ortaya koyar. O nizamın kaynağı olarak da, Kur'an'ı Kerim'den ve Rasulu'nun (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Sünnetinden istinbat edilen hükümler olarak belirtir. Ayrıca, amellerin ölçüsü de helal ve haramdır. Toplumun üzerine dayandığı esası ise; Akide, taşınılan fikirler, duygular ve nizamlar olarak belirtir.
Kapitalist ve sosyalist ideolojiler, insan fıtratına aykırı düşerek Ahiret'e ait işlerle ilgilenmemişlerdir. Evrende ki olaylar karşısında acizlik hissine kapılmayacak bir insanın olmamasından ötürü, evreni yöneten Allah Azze ve Celle'ye insanın muhtaç olduğu noktasında mevcut ihtiyaca cevap veremeyen bu ideolojiler, üzerinde kuruldukları esas açısından hataya düşmüşler ve insan aklını ikna edememişlerdir.
Bu sebeple, bu ideolojilerin hayata tatbik edilmesi ile meydana gelen kalkınmalar doğru olmayan, hatalı ve çarpık kalkınmalardır.
Aydın bir bakış açısıyla hayatı gözden geçiren, günümüz dünyasının sorunlarını idrak eden bir kimse, yegâne kalkınmanın ruhî esasa dayalı olan İslâm ideolojisinin yeniden hayata tatbik edilmesi ile gerçekleştirileceğini fark eder.
Çünkü İslâm; insanın kendisiyle, eşyayla ve diğer insanlarla alâkalı olan işlerini yoluna koyarak dünya hayatına ilişkin sorunlarını çözerken, insanın yaratıcısıyla olan alâkalarını da düzenleyerek ahiret hayatına ilişkin işlerini yoluna koyar. Doğru ideolojinin İslâm olduğunu açıkladıktan sonra, İslâm İdeolojisinin esasî unsurlarına değinmekte de fayda görüyoruz.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e vahiy ile gelen İslâm İdeolojisi'nin hayat sahnesine çıkışı, yükselişi ve hayata hakim oluşu da yine Allah Subhanehu ve Teâlâ'dan gelen vahiy eksenli metod ile gerçekleştiğini görüyoruz.
Allah Azze ve Celle'nin; يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّر قُمْ فَأَنذِرُ "Ey örtüye bürünen! Kalk ve uyar.” (el-Müdessir: 1-2) Ayet'i Kerimesi ile başlayan ve mevcut statükonun/rejimin değiştirilmesi amacını güden ideolojik hareket, Mekke şehir devletinin yöneticileri tarafından tepkiyle karşılanmıştı.
İfsad olmuş mekke toplumunu ıslah etmek amacıyla Emri Bi'l M'aruf Nehyi Ani'l Münker vazifesini Nübüvvet kimliğiyle yerine getiren Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, toplumun bozuk hayat telakkilerine, yanlış fikirlerine ve davranış biçimlerine, fasid örf-adet, gelenek ve göreneklerine çatıyordu. Bu çalışmayı da, kendi ideolojisini hayata hakim kılmak için ortaya koyduğu Nebevi Metodun temel unsurlarından olan "Fikri Carpışma" ile gerçekleştiriyordu. Bunu yaparken, hiç bir kınayıcının kınamasından korkmadan ve rejimin baskıcı politikalarına aldırış etmeden hareket ediyordu.
O Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bunu kendisine inen Ayetleri (el-Enbiya: 67, 98 ve er-Rum: 39 gibi) onların üzerine giderek okuyup, açık bir dille onların kural ve kaidelerinin, ilke ve kriterlerinin, nizamlarının ve topyekün hayat görüşlerinin yanlış olduğunu haykırıyordu.
Aynı zamanda, yöneticilerin halkın maslahatalarını gütme noktasında gösterdikleri zaafiyetleri, onların ortaya koydukları ekonomik sistemde mevcut olan yanlışlıklardan nemalanarak halkın malını gaspettiklerini, ve Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemeleri neticesinde ortaya çıkan haksızlık ve hukuksuzlukları da aleni bir şekilde halka anlatıyor ve o yöneticilerin gerçek yüzlerini inen Ayetlerle ifşa ediyordu.
Örneğin; İslâmî İdeolojik Davetin önünde engel teşkil eden, fikri propaganda ve medyatik çatışmayı üstlenmiş olan amcası Ebu Leheb ve Velid B. Muğira gibi Mekke Şehir Devletinin yöneticileri ve önderleri hakkında ve bütün zaman dilimlerinde İslâm İdeolojsine karşı çıkacak şahıslar hakkında inen Ayetleri (Tebbet:1-3, el-Müdessir: 16-26 gibi) okuyordu.
Bunu da, Nebevî Metodun temel unsurlarından bir diğeri olan "Siyasî Mücadele" ile gerçekleştiriyordu.
Ayrıca O Sallallahu Aleyhi Vesellem ve Sahabe Kitlesi, gerek dahili ve gerekse de harici siyasetle uğraşmaktaydılar. İç siyasetle uğraştıkları, Hz. Ömer'in "Biz üçyüz kişiye ulaşırsak sizi Mekke'den çıkartırız" sözünden anlaşılmaktadır. Nitekim bu söz; siyasi bir söz olmakla beraber, aynı zamanda da siyaseti (otoriteyi) Kurayş'in elinden söküp almayı ifade eden bir sözdür.
Ayrıca onlar henüz bir devlete sahip olmadıkları halde devletlerarası siyasetle de uğraşmışlardı
Nitekim; Ebubekir (r.a.)'inde içinde bulunduğu bir sahabe grubunun yanına gelerek, Sasani İmparatorluğu'nun Bizans Impratorluğunu yendiğini, bizanslıların kitap (incil) sahibi olmalarının kendilerine bir fayda getirmediğini ve dolaysıyla da müslümanların sahip oldukları kitabın kendilerine bir fayda veremeyeceğini ileri süren müşrik heyetine cevaben Rum Suresi 1 ila 4. Ayetler inmişti. Müslümanlar bir İslâm Devleti'ni kurduktan sonra da devletlerarası siyasetle uğraşmışlardı.
Nitekim Hendek Gazvesinde kazılan hendek içerisinde, parçalanmayan bir kayaya rastlanılmasının akabinde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kazma ile bu kayaya vurması neticesinde meydana çıkan kıvılcımların, Müslüman’ların daha sonra fethedecekleri bölgelerin yönüne doğru sıçraması ve bunu Peygamber Aleyhi Salatu Vesselam'ın bildirmesi, Müslüman’ların en zor zamanlarında bile devletlerarası siyasetle uğraştıklarını gösterir.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Sahabe kitlesi ile birlikte ortaya koyduğu bu Nebevî metodu inceleyen görür ki, bu ideolojik harekat tarzı iki ana sütun üzerinde gerçekleşiyordu: Fikri çarpışma ve Siyasi mücadele... Müşriklerin, Rasul'un amcası Ebu Talip aracılığı ile sundukları teklife karşılık olarak Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in cevaben; "Andolsun ki, güneşi sağ elime ayı sol elime verselerde ben bu davamdan vazgeçmem.Ya bu din hayata hakim olur ya da ben bu uğurda helak olurum." buyurmuştu.
O Kutlu Nebi'nin verdiği bu cevap üzerinde biraz tefekkür eden bir kimse, bu tevhid akidesinin ideolojik olduğunu görür. Çünkü, ideolojiler ancak hayata hakim kılınmak için vardır...
Nitekim, o günkü Mekke şehir devletinde yaşayan Hanif dinine mensup olanlarda da bir tevhid inancı vardı. Fakat onlar -bugünkü müslümanlar gibi-, hiçbir şekilde statükonun köklü bir değişim ile değiştirilmesi amacını gütmüyorlardı.
Rasulullah Aleyhi Salatu Vesselam, bu ideolojik çalışmasını kitleleştirdiği ve aralarına ideolojik bir bağ yerleştirdiği sahabeleri (Rıdvanullahi Aleyhim) ile birlikte yapıyordu. Nitekim İslâm İdeolojisi'nin temel yapı taşı kitleleşmedir. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor: وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ "İçinizde hayra (İslâm’a) davet eden, marufu emreden ve münkeri nehyeden bir hizb (kitle) bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." (Al'i İmran: 104). İdeolojik olarak İslâm'ın tatbik edilmesinin gerekliliğine binaen kurulması gereken kitlede ise; sınırlandırılmış vazıh bir fikir, fikrin cinsinden olan ve fikrin tatbikatını gerçekleştiren bir metod, sahih uyanıklığa sahip olan ve vakıayı düşüncenin konusu ederek, çözüm için Kur'an ve Sünnete ve onların işaret ettiği sahih nasslara başvuran duyguları gelişmiş bir emir ve kitleye bağlı olan şahıslar arasında ki ideolojik bağ...
Görüldüğü üzere İslâm; bir ideoloji olmakla birlikte, aynı zamanda da kendi ideolojisinin bir kitle eliyle fikrî ve siyasî mücadele verilmek suretiyle hayata hakim kılınmasını öngörür. Mesele İslâm olduğu zaman, ideolojik boyutta onun tatbikatı için gerekli olan argümanlar; Vazıh Fikir, Sahih Metod ve İnsan'dır. Nitekim, Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor: فَقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ تُكَلَّفُ إِلاَّ نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَسَى اللّهُ أَن يَكُفَّ بَأْسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَاللّهُ أَشَدُّ بَأْسًا وَأَشَدُّ تَنكِيلاً "Artık Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden başkasıyla mükellef değilsin." (en-Nisa: 84). İmam Kurtubi, bu Ayet hakkında Ahkam-ül Kur'an adlı tefsir kitabında şöyle demektedir: "Bunun manası şudur: Düşmanın size galip gelmesine ve mustazaf Mü’min’ler üzerine muzaffer olmasına izin vermeyin! Velev ki tek başınıza olsanız bile... Zira Allah zaferi vaad etti." Nitekim, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'de şöyle buyurmuştu: "Her biriniz İslâm'ın suğralarından (mevzilerinden) bir suğra üzerindesiniz. Sakın suğranızı (mevzinizi) terk etmeyin, yoksa düşman sizin tarafınızdan gelebilir." Demek oluyor ki; İslâm İdeolojisinin sahibi olan Allah Subhnehu ve Teâlâ'nın varlığına, O'nun Nebisi'nin Nübüvvetine ve o Nebi'nin getirdiği kitap olan Kur'an'a tahkiki bir şekilde iman eden bir şahıs tek başına kalsa bile, ilahi vahyin bir ürünü olan İslâm İdeolojisi dışında mevcut olan, yeryüzü kaynaklı beşeri ideolojilere karşı bir ölüm-kalım mücadelesi vermeli, insanlığın zulme maruz kalmaması için, hakkın batıla üstün gelmesi için ve Allah Subhanehu'nun Uluhiyyeti'nin hayata hakim kılınması için İdeolojik Nebevî hareket metoduna göre hareket etmesi ve o metodun olmazsa olmazı olan ideolojik kitleleşmeyi gerçekleştirmesi gerekir.
Zaten var olan temel argümanlardan vazıh fikir ve sahih metod, insanın sahih aklî düşünme metodunun hareketi neticesinde elde edilir...
İslâmî İdeolojik Hizbin teşkilinden sonra, ideolojinin metoduna göre hareket edilmelidir.
Nitekim o metod ise; ideolojiyi tatbik etmek, korumak ve yaymaktır. İslâmî İdeolojinin tatbik metodu Hilâfet Devleti'dir.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ideolojik hareket metodu incelendiğinde görülecektir ki; O, bir devlet kurmak hedefini amaçlamış ve çalışmasını bununla sınırlandırmıştı.
Nitekim, Yesrib'te (Medine) ki, Evs ve Hazreç kabilelerinin önderleri kendisine biat edince de, bu hedefini gerçekleştirmişti.
Nitekim O'nun Siretini analiz eden bir kimse, Taleb-un Nusra bölümünü görecektir. Örneğin; İbni Hişam'ın Sireti'nde, 15 kabile ve aşiret reisleriyle görüşüp devlet kurmak için onlardan nusret talep ettiği malumdur. Hatta o kabilelerden olan Amir Bin Sasa Oğulları'nın 'Ya Muhammed! sen öldükten sonra emir bizim olurmu?" taleplerine karşın "Emir Allah'ındır, onu dilediğine verir." şeklindeki cevabı, İslâm İdeolojisinin hiçbir şekilde anlaşmalara ve karşılıklı menfî ilişkilere göre tatbik edilemeyeceğini gösteren en bariz örneklerdendir.
İdeolojinin metodundan olan "Korumak" vasfı ise, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İslâm Devleti'ni kurmasının 6. yılında gerçekleştirdiği ve aynı zamanda da siyasî bir manevra niteliğinde olan Hudeybiye Antlaşması'nın gerçekleşmesi için yola çıkıldığında varılan Afsan denilen yerde söylediği şu sözde gizlidir; "...Allah'a and olsun ki, Allah İslâmiyeti muzaffer kılıncaya veya şu baş bu vücuttan ayrılıncaya kadar gönderildiğim uğrunda cihad edeceğim." Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, İslâm İdeolojisini tatbik etmek amacıyla Mekke'de başlattığı çalışmasını bir İslâm Devleti'ni kurmakla sınırlandırdığını yani ideolojisini hayata "Tatbik" etmek için ta ilk başta bir devlet kurmak niyetinde olduğunu belirtmişti. Bunu da Amcası Ebu Talib'e verdiği cevaptan anlıyoruz. Zira O Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştu: "Ya Allah, onu (İslâm'ı) hakim kılıncaya ya da ben bu uğurda ölünceye kadar bu davayı bırakmam." Allah Celle Celaluhu ve Rasulü Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem, İslâm ideolojisinin metodunun bir diğer özelliği olan "Yaymak" özelliğinin “Davet ve Cihad” mevzularından ibaret olduğunu beyan etmişlerdir.
Allah ve Rasulü, “Davet” mevzusuyla ilgili bizlere şöyle buyurmaktadırlar: وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ “Salih amelde bulunarak Allah’a davet eden ve ben müslümanım diyenden kim daha güzel sözlü olabilir?” (Fussilet, 33), فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ “İşte bunun için (Allah'a) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Şura, 15), Nitekim bu hususta da Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, Veda Haccında şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin! Size tebliğ ettim mi? Allah’ım şahit ol.” Ve yine; Allah Subhanehu ve Teâlâ, “Cihad” mevzusuyla ilgili de bizlere şöyle buyurmaktadır: انْفِرُواْ خِفَافًا وَثِقَالاً وَجَاهِدُواْ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ “Ey müminler! Sizler gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak hep birlikte seferber olunuz,Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad ediniz.Eğer anlıyorsanız, sizin için hayırlı olan budur.” (Tevbe, 41) وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلّه فَإِنِ انتَهَوْاْ فَإِنَّ اللّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَصِيرٌ “Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar ve din (şeriat/otorite) tamamen Allah’ın oluncaya kadar kâfirlerle savaşın.” (Enfâl, 39) Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ise, Cihad mevzusunda şöyle buyurmuştur: "Cihad; Allah beni gönderdiği günden, Ümmetimin sonuncusu deccal ile savaşasıya kadar geçerlidir." Ve yine şöyle buyurmuştur: “Bana, “la ilâhe illallah” deyinceye kadar, insanlarla savaşmam emredildi. Eğer insanlar “la ilâhe illallah” derlerse, benden kanlarını (canlarını) ve mallarını korumuş olurlar.” Bunlar gibi daha birçok mevcut Âyet ve Hadislerden de anlaşılacağı üzere İslâm İdeolojisinin yayılması ise ancak, Davet ve Cihad yolu ile mümkündür.
İşte tüm bu açıklamalardan sonra ortaya çıkan sonuç ise; İslâm İdeolojisinin Metodu, ölüm-kalım seviyesinde bir mücadele ile yerine getirilmelidir. İslâm İdeolojisi bir bütün halinde tatbik edilmelidir. Çünkü, Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: …الْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِى وَرَضِيتُ لَكُمُ اْلاِسْلاَمَ دِينًا… ''Bugün dininizi kemale erdirdim, sizin üzerinizde ki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı beğenip seçtim." (el-Maide, 3). Bu Ayet-i Kerime ile; insanlar için hayatlarının her anında kendisine bağlı kalacakları fikirlerin, kavramların, düşüncelerin ve mefhumların kendisinden çıktığı, hayat, toplum ve devlet sahalarına ilişkin problemlerin çözümünün de yine kendisinden çıkan ölçülere ve hükümlere göre düzenlenmesinin gerektiği İslâm Akidesi tamamlanmıştır. Bütün bu ilke ve kriterler, hiç bir şekilde tedrici (aşamalı) bir şekilde uygulanamaz ya da parça parça tatbik edilemez. Nitekim Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor: ثُمَّ أَنتُمْ هَؤُلاء تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقاً مِّنكُم مِّن دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِم بِالإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِن يَأتُوكُمْ أُسَارَى تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ "Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Böyle yapanların cezası dünyada rezil olmak, ahirette ise büyük bir azapla cezalandırılmaktır." (el-Bakara: 85).
Kitaba inanmak ise bir iddiadır. İslâm Fıkıhında şöyle bir Şer'i kaide mevcuttur: "İddia edene delil getirmek, yalan söyleyene de yemin etmek düşer." Yani Kur'an'ın tamamına inanmak ileri sürülüyorsa, o halde Kur'an'ın tamamını hayata hakim kılacak -hükümlerini uygulayacak- bir İslâmî Hilafet Devleti'nin teşkil edilmesi için gerekli bir çalışma ortaya konulmalı ya da bu iş için ortaya konulmuş ideolojik hizbi bir çalışmaya iştirak edilmelidir. Adeta şu Şer'i kaide de bunu göstermekte: "Bir farzın yerine getirilmesi için gerekli işler de farzdır." Yani Namaz kılmak için Abdest almanın farz olması gibi, Kur'an ve Sünnet'in tamamının tatbik edilmesi için İslâmî Hilafet Devleti'nin kurulması da farzdır... لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلْ الْعَامِلُونَ "Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar." (Saffat: 61) Buraya kadar; İslâm'ın akidevi boyutuyla birlikte bir ideoloji olduğunu, ancak bir İslâmî Hilafet Devleti ile ideolojisinin tatbikatının mümkün olduğunu ve bunların uğrunda ferdin ideolojik hizbi bir çalışma ile hareket etmesinin ölüm-kalım seviyesinde olması gerektiğini özetlemeye çalıştık. Allah Subhanehu ve Teâlâ bizleri, İslâm İdeolojisi ile yönetilmemiz noktasında Rayet-ül Ükab'ı dalgalandıran İslâmî Hilafet Devleti'nde yaşamakla nasiplendirsin (Amin)... دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ "Onların dualarının sonu da Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamddir." (Yunus, 10)
Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd, Efendimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e, Âline, Ashabına ve kıyamete kadar O'nun metodu üzerinde olanlara Salât ve Selam olsun.
Notlar: 1- Merkantilizm: 16 ve 17. Asırlarda yaygınlaşan ve bir devletin zenginliğini sahip olduğu kıymetli madenlerle ölçen iktisadî görüş (Büyük Türkçe Sözlük). [Hacı KAYA]
Lees vertaalde zeer belangrijk
https://www.facebook.com/notes/huseyin-sasmaz/akide-ideoloji-ve-kitlele%C5%9Fme-ba%C4%9Flaminda-isl%C3%A2m/10151855457647945
---------------------------------------------------------
İSLAM NİZAMI
İMAN YOLU
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=669988879688593&set=a.669988689688612.1073741861.100000324607185&type=3&theater
SAYFA 14 E KADAR
--------------------------------------------------------------------
İSLÂM AKİDESİ
Akideler ancak, kesinlik ifade eden delilden alınır. Akidenin delilinin kesin olması lazımdır. Çünkü Allahu Teâla zannî olana itikat edenleri zemmederek şöyle buyurmuştur : "Onlar zandan başkasına tabi olmazlar. Halbuki, zan haktan bir şey ifade etmez." [5] Bu hitapla akide hakkında konuşurken zanna tabî olanları teşhir edip azarlamıştır.
Allahu Teâlâ zanna bir delalet (sapıklık) olarak itibar etmiştir. Nitekim Allahu Teâlâ; "Eğer sen yeryüzündekilerin çoğunluğu
na itaat edersen seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başkasına uymazlar." [6] buyurmuştur. Allah zanna hiç bir zaman ilim (kesin delil) olarak itibar etmemiştir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurdu : "Onunla (inandıklarıyla) ilgili kendilerinde ilim (kesin delil) yoktur. Ancak, zanna uyarlar. Halbuki zan, haktan bir şeyi ifade etmez." [7]
[5] Necm : 28
[6] En'am : 117
[7] Nisa : 157
http://islamdevleti.info/sohbet/Islam_Akidesinin_Ozelligi.htm
------------------------------------------------------
SAYFA 14 E KADAR
--------------------------------------------------------------------
İSLÂM AKİDESİ
Akideler ancak, kesinlik ifade eden delilden alınır. Akidenin delilinin kesin olması lazımdır. Çünkü Allahu Teâla zannî olana itikat edenleri zemmederek şöyle buyurmuştur : "Onlar zandan başkasına tabi olmazlar. Halbuki, zan haktan bir şey ifade etmez." [5] Bu hitapla akide hakkında konuşurken zanna tabî olanları teşhir edip azarlamıştır.
Allahu Teâlâ zanna bir delalet (sapıklık) olarak itibar etmiştir. Nitekim Allahu Teâlâ; "Eğer sen yeryüzündekilerin çoğunluğu
na itaat edersen seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başkasına uymazlar." [6] buyurmuştur. Allah zanna hiç bir zaman ilim (kesin delil) olarak itibar etmemiştir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurdu : "Onunla (inandıklarıyla) ilgili kendilerinde ilim (kesin delil) yoktur. Ancak, zanna uyarlar. Halbuki zan, haktan bir şeyi ifade etmez." [7]
[5] Necm : 28
[6] En'am : 117
[7] Nisa : 157
http://islamdevleti.info/sohbet/Islam_Akidesinin_Ozelligi.htm
------------------------------------------------------
SAHİH BİR İSLÂMÎ KİTLE İLE ÇALIŞMANIN FARZİYETİ
HİLAFET BÜYÜK BİR FARZDIR.
İSLAM DEVLETİNİN ÖNCELİĞİ
https://www.facebook.com/video.php?v=806833666004113&set=vb.100000324607185&type=3&theater
*****************************************************************************
İnsanoğlunun hayata bakış açısı.
********************************************************************************
islam nizamı mp3- kaza ve kader- 21-25
****************************************************************************
İSLAM NİZAMI- FİKRİ LİDERLİK- 26-32
İSLAM NİZAMI- FİKRİ LİDERLİK 32-40
İSLAM NİZAMI- FİKRİ LİDERLİK- 40-45
********************************************************************************
Kuranı anlamam diyenlere..
*******************************************************************************
ACABA BEN ALLAH'IN DİNİNDEN BAŞKA BİR DİN ÜZEREMİYİM..!!!! ?....
*****************************************************************************
İnsanoğlunun hayata bakış açısı.
***************************************************************************
*************************************************************************
islam nizamı mp3- kaza ve kader- 17-21islam nizamı mp3- kaza ve kader- 21-25
İSLAM NİZAMI- FİKRİ LİDERLİK- 26-32
Kuranı anlamam diyenlere..
ACABA BEN ALLAH'IN DİNİNDEN BAŞKA BİR DİN ÜZEREMİYİM..!!!! ?....
Ehl-i kitap Muhammed’i evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. you tube
Allah’a inanmayan yok. (Ataistim diyenler yalancıdırlar)
Allah’ın biz insanlara göndermiş olduğu son peygamber Hz.Muhammede inanmadığını söyleyenlere hitaben....
Not;En "son" olan geçerlidir.(Kaide)
*******************************************************************************
Not;En "son" olan geçerlidir.(Kaide)
*******************************************************************************
Allah bütün canlıları elementlerden Hz.Muhammedede göndermiş olduğu kitabı kelimelerin karışımından yapmıştır.
O kitabta diyorki, sizlerde araplar olarak aynı dili konuşuyorsunuz.Haydi o zaman sizde bir benzerini getirin diye meydan okuyor.
Ama yok,Diyelim ki o zamanın insanları cahil idiler peki bu zamanın adamlarına ne oluyorda bir benzerini getiremiyorlar.
Halbuki bu gün ilim öyle ilerlemişki (2015) Kelime ve Harflerin karışımından bir çok program yapılıyor.internet,akıllı telofon,ucaktaki veya başka yerlerdeki şips ler gibi.
Peki neden bir kitap yazıpta bu Allah’dan geldi demiyorlarda Allah’ın son peygamberinin getirmiş olduğu Kuranı saptırmaya gidiyorlar.?
*********************************************************
Şu küçük yaşta hedefini belirleyip oraya ulaşmak için gerekli şartları yerine getiriyor ve hedefine ulaşıyor.
Kişi büyüdükçe asıl hedefi olan ebedi hayata ulaşmak için engeller çoğalıyor.
işte bu engelleri aşmak için yaratıcımız bize kontrat göndermiş onu okur tatbik edersek hedefimize varırız.
************
Asıl nedir:1. Kök, esas, temel, kaide Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.
**************************************************
BİR İNSANIN BU DÜNYAYA GELİŞ GAYESİ İÇİN TAKİP EDECEĞİ İSTİKAMET
*******************************************************************************************************
BİR İNSANIN BU DÜNYAYA GELİŞ GAYESİ İÇİN TAKİP EDECEĞİ İSTİKAMET
*************************************************************************************************
Beşeri ideolojiler ise, tıpkı maddenin vakıasını ve maddenin asli unsurlarının insanın gündelik işlerini kolaylaştırıcı yönünü inceleyen beşeri bilimler gibi deneme-yanılma yöntemiyle tecrübe edilerek değişime ve dönüşüme uğra(til)maları sözkonusudur. Aslında burada yapılan hata, insanın maddeye kıyas edilmesidir.
Bu yazıları ve videoları tercüme ettirin ve dinleyin.
Sonra ahiretteki mahkemede ben duymadım deme.
Bak ben size anlatıyorum anlatmadılar filan deme..!
İSLAM DEVLETİNİN İKAMESİ ÇALIŞMALARI
YanıtlaSilhttps://www.facebook.com/huseyin.sasmaz.75/videos/795900153764131/?pnref=story
YUKARIDAKİ LİNK FECEBOOK TARAFINDAN KAPATILDIĞINDAN AŞAĞIDAKİ LİNKLERDE MEVCUT BİLGİLER.
SilRAŞİDİ HİLAFET DEVLETİNİ İKAME ÇALIŞMASINA...Hizb Ut Tahrir´den ümmete cagri!!
https://www.youtube.com/watch?v=2ehCceyP_38&list=PLr342JFErS76u5CDh7Yq5gADyDiArjk1M&feature=share&index=63
İslam Devleti Takiyyuddin en Nebhani 050 islam devleti nasil kurulur
https://www.youtube.com/watch?v=kKGIGMtgKkM&feature=share&list=PLr342JFErS76u5CDh7Yq5gADyDiArjk1M&index=51
İslam Devleti Takiyyuddin en Nebhani 048 islam devletinin yeniden kurulmasi farzdir
https://www.youtube.com/watch?v=0h8Sy3DzJuk&list=PLr342JFErS76u5CDh7Yq5gADyDiArjk1M&feature=share&index=49
CİHADIN İSLAMDAKİ YERİ,KONUMU
https://www.youtube.com/watch?v=AkRAmUun9A0&list=PLr342JFErS76u5CDh7Yq5gADyDiArjk1M&feature=share&index=61
https://www.youtube.com/watch?v=lRGAxG5nkU0
T.C.DEKİ HAYAT BELGESELİ.!
YanıtlaSilHALKINI ŞAMAR OĞLANA ÇEVİREN SİSTEM.
MANKURTLAŞMIŞ İNSANLIK..!
***********ÖNEMLİ************ÇOK*****************
BUNLARIN HEPSİDE KAFİRLER KATOGORİSİNDE AMA MÜSLÜMANIM DEYİP MÜSLÜMANLARI KANDIRIYORLAR.....
İKİSİNİNE AYRI BRANŞLARI VAR BİRİ İSLAM AKİDESİNİ KARIŞTIRIR.
BEYAZİDİ BESTAMİNİN HAYATININ AÇIKLAMASI
https://www.youtube.com/watch?v=cF7O4M18Wrw&index=1&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4
(N.HATİPOĞLU)
DİĞERİ SÜNNETİ VE DİĞER BAZI MESELELERİ İNKARA GÖTÜRÜR.M.OKUYAN.)
Mehmet Okuyan'a redddiye 1 Musab Köylüoğlu
https://www.youtube.com/watch?v=GzHYX3K78dE&index=42&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4
Sofi İle Muvahhid Arasında “Ete-Kemiğe Büründü” Tartışması -Hangisi Haklı?-
https://www.youtube.com/watch?v=OzHkhoNnwVQ&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4&index=2
KAFİRİN TÜRKCE FREKSİYONU
https://www.youtube.com/watch?v=bHfUKnK9zBk&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4&index=4
SÜNNET İNKAR EDEN MUSTAFAl
https://www.youtube.com/watch?v=FF5KBWKmWA0&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4&index=30
KURAN SABIKLIĞI..!!
https://www.facebook.com/huseyin.sasmaz.75/videos/vb.100000324607185/614348788585936/?type=3&theater
Bunlar gibi bir çok Müslüman Alim kılıfında kişileri zehirliyorlar.
onun için kitabına yöel ki doğruya gidebilesin.
-***********************
İSLÂM AKİDESİ
(İLİMLER PAKETİ)
Akideler ancak, kesinlik ifade eden delilden alınır. Akidenin delilinin kesin olması lazımdır. Çünkü Allahu Teâla zannî olana itikat edenleri zemmederek şöyle buyurmuştur : "Onlar zandan başkasına tabi olmazlar. Halbuki, zan haktan bir şey ifade etmez." [5] Bu hitapla akide hakkında konuşurken zanna tabî olanları teşhir edip azarlamıştır.
Allahu Teâlâ zanna bir delalet (sapıklık) olarak itibar etmiştir. Nitekim Allahu Teâlâ; "Eğer sen yeryüzündekilerin çoğunluğu.........
na itaat edersen seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başkasına uymazlar." [6] buyurmuştur. Allah zanna hiç bir zaman ilim (kesin delil) olarak itibar etmemiştir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurdu : "Onunla (inandıklarıyla) ilgili kendilerinde ilim (kesin delil) yoktur. Ancak, zanna uyarlar. Halbuki zan, haktan bir şeyi ifade etmez." [7]
[5] Necm : 28
[6] En'am : 116
[7] Nisa : 157
MÜSLÜMANLARIN GENELİNDE İSLÂMÎ ÖLÇÜNÜN HAKİM OLMAYIŞI.İSLÂM DEVLETİ HİLAFET'E GİDERKEN MESELELERİMİZ ;
http://namenstr8.blogspot.nl/2015/04/muslumanlarin-genelinde-islami-olcunun.html?spref=fb
BİR İNSANIN BU DÜNYAYA GELİŞ GAYESİ İÇİN TAKİP EDECEĞİ İSTİKAMET..DEVLET KURULUNCAYA KADAR
http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2013/12/akide-ideoloji-ve-kitlelesme-baglaminda.html?spref=fb
MÜSLÜMANLARIN İYİLEŞMESİNİN REÇETELERİ..
Bir toplum tutumunu değiştirmedikçe Allah onun konumunu değiştirmez.
Rad-11
http://huseyinsasm.blogspot.nl/2014/12/kitaplar.html
KURANI ANLAMAM DİYENLERE....
http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2015/07/kuran-anlamam-diyenlere.html?spref=fb
KAFİRLERİN KALKANI TEKFİR !
http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2015/06/baknz-iste-bunlar-musluman-kafir.html?spref=fb
MÜSLÜMANLARIN VE KAFİRLERİN ALLAH TARİFİ,TANIMI..SEN BU TARİFİN NERESİNDESİN?
https://www.facebook.com/huseyin.sasmaz.75/videos/817520584935421/?pnref=story
MÜSLUMANLAR VARLIKLARINI KORUMA UĞRUNA DA OLSA İSLÂMÎ KİŞİLİK VE TAVIRDAN VAZGEÇMEMELİDİRLER
http://namenstr8.blogspot.nl/2015/05/muslumanlar-varliklarini-koruma-ugruna.html?spref=fb
Kitaba inanmak ise bir iddiadır. İslam Fıkhında şöyle bir şer'i kaide mevcuttur: "iddia edene delil getirmek, yalan söyleyene de yemin etmek düşer." Yani Kur'an'ın tamamına inanmak ileri sürülüyorsa, o halde Kur'an'ın tamamını hayata hakim kılacak -hükümlerini uygulayacak- bir İslamî Hilafet Devleti'nin teşkil edilmesi için gerekli bir çalışma ortaya konulmalı ya da bu iş için ortaya konulmuş ideolojik hizbi bir çalışmaya iştirak edilmelidir. Adeta şu şer'i kaide de bunu göstermekte: "Bir farzın yerine getirilmesi için gerekli işler de farzdır." Yani Namaz kılmak için Abdest almanın farz olması gibi, Kur'an ve Sünnet'in tamamının tatbik edilmesi için İslamî Hilafet Devleti'nin kurulması da farzdır...
YanıtlaSilلِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلْ الْعَامِلُونَ
"Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışınlar." (Saffat: 61)
Allah’a inanmayan yok. (Ataistim diyenler yalancıdırlar)
YanıtlaSilAllah’ın biz insanlara göndermiş olduğu son peygamber Hz.Muhammede inanmadığını söyleyenlere hitaben....
*******************************************************************************
Allah bütün canlıları elementlerden Hz.Muhammedede göndermiş olduğu kitabı kelimelerin karışımından yapmıştır.
O kitabta diyorki, sizlerde araplar olarak aynı dili konuşuyorsunuz.Haydi o zaman sizde bir benzerini getirin diye meydan okuyor.
Ama yok,Diyelim ki o zamanın insanları cahil idiler peki bu zamanın adamlarına ne oluyorda bir benzerini getiremiyorlar.
Halbuki bu gün ilim öyle ilerlemişki (2015) Kelime ve Harflerin karışımından bir çok program yapılıyor.internet,akıllı telofon,ucaktaki veya başka yerlerdeki şips ler gibi.
Peki neden bir kitap yazıpta bu Allah’dan geldi demiyorlarda Allah’ın son peygamberinin getirmiş olduğu Kuranı saptırmaya gidiyorlar.?
Ve o, yanından ayrılınca yeryüzünde fesat çıkarmaya, harsı ve nesli kökünden kurutmaya çalışır. Allah fesadı sevmez
insanın aslı
YanıtlaSilhttps://www.facebook.com/video.php?v=849107675197782&pnref=story
https://www.facebook.com/huseyin.sasmaz.75/media_set?set=a.516710685016414.112009.100000324607185&type=3
Asıl nedir:1. Kök, esas, temel, kaide
YanıtlaSilAsıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.
Bu kainatta kendi kendine oluşmuş bir şey olmadığına göre o zaman bu kainatıda bir yaratıcı yaratmış dolayısı ile benide.
O zaman bu yaratıcının beni yönlendirmesi lazım.
Normal hayatın akışında yaratıcı ile insanlar arasında ki aracıya peygamber denmiş.
o zaman en son peygamberlik iddiasında bulunan kişinin getirmiş olduğu kontrata anlaşma şartlarına bakacağız.(Sonuncusu gecerlidir kaidesinden)
Sonuncusu Muhammed olduğuna göre onun getirdiği kontratda insanlığa bir rest çekiş meydan okuma var.
Yoksa, 'Onu Muhammed uydurdu' mu diyorlar? Onlara de ki; 'Eğer doğru söylüyorsanız, Kur'an'a benzer bir sure ortaya getiriniz, bu konuda Allah dışında kimleri yardıma çağırabilecekseniz, çağırınız. Yunus*38
Aradan bin dört yüz geçmiş hala bir ses yok peki şimdi yapsınlar şimdi teknik bir çağdayız her şey eloktronik çoğu şeyi harflerin ve rakamların karışımından yapıyor proğram yapıcıları.
o zaman kuran ayetlerinide getirsinler.?
Allah kainatı elementlerden yarattığı gibi kuranıda harflerin karışımından yaratmıştır.
Diyebilir birileri evet bizimde demokrasimiz var.
o zaman demokrasiye ve Muhammedin getirdiği şartlara bakılır.Bu insan fıtratına uygunmu diye.
örneğin Mal can ve namuz konusunda kim ne diyor diye.
(Şartlar. Eşyadaki özelliklere uygun düşmesi lazım)
Muhammedin getirdiği şartlar insan fıtratına uygun.
Demokrasinin getirdiği şartlar insan fıtratına uygun değil.olduğu anlaşıldığından fıtrata uygun olan alınır.Dolayısı ile Muhammedin getirmiş olduğu şartlar Yaratıcının gönderdiği şartlar olarak kabül görür.
Yaratıcıya ve son peygamberine inanmak vakaya mutabık olur ve Muhammedin getirmiş olduğu şartların bir tanesinin gereği kişi Müslüman olur ve yaratıcının vaadi gereği cenneti kazanmış olur.
Kişi bu vaadi elinde tutabilmek için Muhammedin getirmiş olduğu yaratıcının tarifini onaylayıp orada kalmazı lazım.
Yaratıcının kırmızı çizgisi şirktir.(Allah'ın tarifi)
(Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah onların uydurdukları noksan sıfatlardan yücedir, münezzehtir.zuhruf*82
O tarifde budur.)
Bu olayı bilen şeytan Medya veya diğer yollarla kişinin onayını alarak kişiyi Müslümanım diye diye cehennemin bir başka kapısından içeri atıyor.
Devamı var...
2017***AKİDENİN ÖLÇÜMÜ***
YanıtlaSilSINIRLI OLAN SINIRSIZI KAPSAMAZ.KAİDE.ÖLÇÜ
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=287802078337867&id=100013242319421
http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2014/10/muslumanlarin-ve-kafirlerin-allah.html
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=296525450798863&id=100013242319421&pnref=story
YanıtlaSilSosyalizm ideolojisi, maddeyi her şeyin asli kılar. Bunun başka bir yorumu ise Komünist fikirdir. Yani her şey, maddenin evrim geçirmesiyle meydana gelmiştir. Hayatın ölçüsü ise; maddedir, maddede ki nizamdır. Başta toprak olmak üzere, üretim vasıtaları ve toplumun sahip olduğu herşey toplumun müşterek malıdır. İnsanın tabiatı da tektir ve o da maddedir.
Nizam ve düzen, üretim vasıtalarından alınır ki, onlar da maddenin tekâmülünden elde edilirler. Amellerin ölçüsü ise evrimdir; tez, antitez ve sentez şeklinde çatışmayı ifade eder.
Kapitalizm ideolojisi de, dini hayattan ayırma (laiklik) akidesine dayanır. Mutluluğun ve huzurun kaynağının, mutlak surette dünyadan zevk ve haz almakta olduğunu öngörür. Toplumun fertlerden meydana geldiğini ve dolayısıyla ferdin işleri düzenlendiğinde toplumun işlerinin de kendiliğinden düzenleneceğini sanır. Nizamı vakıadan alır. Onun amellerinin ölçüsü ise menfaat, fayda ve zarardır.
İslâm ideolojisi ise; ilk etapta Allah Azze ve Celle'nin tek yaratıcı olduğunu, insanoğlu için vazettiği nizamını ve kendisiyle beraber o nizamı getiren Nebi'nin Nübüvvetini aklî bir şekilde ispatlar. Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın gönderdiği nizama uyup uymama konusunda Ahiret hayatında bir hesabın olduğunu, yine aslı aklî ispata dayanan delillerle ortaya koyar. O nizamın kaynağı olarak da, Kur'an'ı Kerim'den ve Rasulu'nun (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Sünnetinden istinbat edilen hükümler olarak belirtir. Ayrıca, amellerin ölçüsü de helal ve haramdır. Toplumun üzerine dayandığı esası ise; Akide, taşınılan fikirler, duygular ve nizamlar olarak belirtir.
Kapitalist ve sosyalist ideolojiler, insan fıtratına aykırı düşerek Ahiret'e ait işlerle ilgilenmemişlerdir. Evrende ki olaylar karşısında acizlik hissine kapılmayacak bir insanın olmamasından ötürü, evreni yöneten Allah Azze ve Celle'ye insanın muhtaç olduğu noktasında mevcut ihtiyaca cevap veremeyen bu ideolojiler, üzerinde kuruldukları esas açısından hataya düşmüşler ve insan aklını ikna edememişlerdir.
Bu sebeple, bu ideolojilerin hayata tatbik edilmesi ile meydana gelen kalkınmalar doğru olmayan, hatalı ve çarpık kalkınmalardır.
Aydın bir bakış açısıyla hayatı gözden geçiren, günümüz dünyasının sorunlarını idrak eden bir kimse, yegâne kalkınmanın ruhî esasa dayalı olan İslâm ideolojisinin yeniden hayata tatbik edilmesi ile gerçekleştirileceğini fark eder.
Çünkü İslâm; insanın kendisiyle, eşyayla ve diğer insanlarla alâkalı olan işlerini yoluna koyarak dünya hayatına ilişkin sorunlarını çözerken, insanın yaratıcısıyla olan alâkalarını da düzenleyerek ahiret hayatına ilişkin işlerini yoluna koyar.
***
Vakıanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileri.
http://meerstr11.blogspot.com/2018/05/vakann-esyadaki-ozellikleri-ile-olan.html
2018.AKLİ DELİL .Allah'ın ilmi yönden ispatı.
http://bredaholland.blogspot.com/2018/04/tevhit2018.html
EŞYANIN KAİDELER ARACILIĞI İLE DİLE GELMESİ...!
http://namenstr8bredahollanda.blogspot.com/2018/05/eleman-araniyordolgun-ucretmaas.html
BU DURUMDA İSLÂM BİZDEN NE YAPMAMIZI İSTİYOR?
http://meerstr11.blogspot.com/2017/01/bu-durumda-islam-bizden-ne-yapmamizi.html
http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.com/2013/12/akide-ideoloji-ve-kitlelesme-baglaminda.html?spref=fb
SEN BELİRLE.
YanıtlaSilİŞTE O FİKİR İŞTE O BAKIŞ AÇISI İŞTE O SİSTEM.
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=452956225155784&id=100013242319421
Bu aşamadan sonra, yani Allah’ın veya Tanrı’nın çekim alanından çıkan ve ondan bağımsız hale gelen insan için, bu oluşan boşluğu dolduracak yeni bir tanrı gerekliydi. [Artık insan kendi kendisinin tanrısıydı!]
YanıtlaSilhttps://plus.google.com/109838719669290377148/posts/C8p4ZSsmrwS
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=490102478107825&id=100013242319421
İNSANLIĞIN GELECEĞİNİN KURTULUŞ İSTİKAMETİ.
YanıtlaSilhttps://t.co/tR5kFY3GhO
https://t.co/UstOvVEGGb https://t.co/IpiXD54OPH
Geleceğe dair konuşabilmemiz için geleceğe dair düşünceler ortaya koyabilmemiz gerekir.
YanıtlaSilYeni fikir,
İNSANIN EŞYA OLUŞUNUN DELİLİ.
EŞYA,ÖLÇÜ ALINDIĞINDA.BÜTÜN DÜĞÜMLER ÇÖZÜLÜR.
BUYURUN,KESİN VE NET FİKİR.
Vakıanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileri.
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=536024023515670&id=100013242319421