4 Eylül 2014 Perşembe

BEN MÜSLÜMANIM DİYEN (DAVA ADAMLARINA)

Allah katında bu büyük ilhama hak kazanırlar. Meleklerle sohbet, dostluk ve yakınlık kurma lütfunu hakkediyorlar. Hakteâlânın anlattığına göre melekler mü’min dostlarına; “korkmayın, üzülmeyin size vaadolunan cenneti müjdeliyoruz, biz dünya ve âhirette sizin dostlarınız»” diyorlar. Sonra da bir dostun dostuna sevindirici bir haber vermenin neşvesi içerisinde onları huzura garkedecek cenneti tasvir ediyorlar. “Burada canlarınızın çektiği şeyler sîzindir” diyorlar. Oranın güzelliğini bir kat daha güzelleştirecek ikramlarda bulunarak “Gafûr, Rahim olan Allah’ın ikramı olarak” diyorlar. Bu Allah katından size lütfedilmiştir. O’nun mağfiretinin ve rahmetinin ifadesidir. Bu nimete hangi nimet denk olabilir?

BEN MÜSLÜMANIM DİYEN

Ve bu bölüm Allah’a davet eden kişilerin tavsifi, ruh ve sözlerinin, hareket ve edeplerinin tasviriyle son buluyor. Allah’ın yüce Resulü ile onun yolunda giden bütün İslâm ümmeti bu vasıflara tevcih ediliyor. Başlangıçta bu çağırıya muhatap olanların katılığı anlatılmış, edepsizlikleri, şımarıklıkları ve yüzsüzlükleri dile getirilmişti.

  1. — “Muhakkak ki ben müslümanlardanım” diyerek salih amel işleyen ve Allah’a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır?
  2. — İyilikle kötülük bir olmaz. Sen fenalığı en iyi şekilde sav. O zaman göreceksin ki seninle arasında düşmanlık bulunan kişi yakın bir dost gibi olur.
  3. — Bu ancak sabredenlere vergidir. Ve hu ancak o büyük hazzı tadanlara vergidir.
  4. — Şeytan seni bir vesvese ile dürtecek olursa Allah’a sığın, doğrusu O, Semi ’dir, Alîm ’dir.



Bu ifade beşer ruhunun dönekliklerine, cehaletlerine, alıştığı şeylerle gururlanmasına ve gittiği yolun sapık olduğunu söyleyenlere karşı kibirlenmesine, şehvetine ve menfaatine düşkün oluşuna karşı Allah’a davet görevinin gerekleridir. Kendisine takdim edilen davetin işgal ettiği makamı tehdit etme durumunda bütün insanların ortak olduğu bu vasıflara karşı dâva adamının takip etmesi gereken yolu anlatmaktadır. Evet bu gibi zor şartlar altında davet
vazifesini yerine getirmek çok zor ve güç bir iştir. Ama o nispette de ulu ve azim bir harekettir:
“Muhakkak ki ben müslümanlardanım diyerek salih amel işleyen ve Allah’a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır?”...

Şu halde Allah’a davet için söylenen söz yeryüzünde sözlerin en güzelidir. Ve güzel sözlerin başında semaya yükselir. Ne var ki söylenen sözü doğrulayıcı salih amel olması, ayrıca ruhlarda Allah’a teslimiyet duygusunun yer etmiş olması icab eder. Ve o zaman bu davet doğrudan doğruya Allah rızası için olur. Daveti yapanın tebliğ etmekten başka bir hususiyeti kalmaz. Dâva adamı söylediklerinin ters karşılanması, edepsizlikle mukabele görmesi, inkâr ve inatla karşılaşması halinde vazgeçmemesi icab eder. Çünkü o güzelliği, iyiliği takdim etmektedir. Yeri yücedir. Karşısındaki ise ondan fersahlarca aşağıda kötülük takdim etmektedir. Binaenaleyh:

“İyilikle kötülük bir olmaz.”

Ve onun için dâva adamı kötülüğe kötülükle mukabele etmemelidir. Çünkü iyiliğin değeri bir olmayacağı gibi tesiri de bir olmaz kötülükle. Kötülüğe kötülükle mukabele etmemek, nefsi arzuları altetmeyi, sabır ve müsamahayı gerektirir. Bu ise azgın ruhları ve nefisleri sükunete, huzura kavuşturur, düşmanlıkları dostluğa çevirir. Sertlikleri yumuşaklığa kalbeder.

“Sen fenalığı en iyi şekilde sav. O zaman göreceksin ki seninle arasında düşmanlık bulunan kişi yakın bir dost gibi olur.”

Bu kaidenin doğruluğu bir çok hallerde su götürmez. Güzel bir söz üzerine, tatlı bir tebessüm ve sâkin bir konuşma yüzünden şımarıklığın, utangaçlığa, kızgınlığın sükûnete, heyecanın rahata döndüğü, gemi azıya almış, dizginleri kırmış azgın bir gazabı yumuşaklığa çevirdiği pek çok görülmüştür. Ama bu gibi hallerde o kimseye yaptığı hareketleriyle mukabele edilecek olsa, heyecanı bir kat daha artar, kızgınlığı daha da fazlalaşır. Şımarıklığı ve temerrüdü daha da yüzsüzleşir. En sonunda haya nedir kalmaz. Nefsinin dizginini elinden kaçırarak günahlarla gururlanmaya ve kibirlenmeye başlar.



Şu kadar var ki böyle bir müsamaha için; kötülük yapabilmek, ilimliyle mukabele gücüne sahip olmakla beraber büyük bir hoşgörüyle şefkat kucağını açmak çok geniş bir kalbe sahip olmayı
gerektirir. Ama hoşgörünün semeresini vermesi için güçlü olmak zarureti vardır. Ta ki yapılan iyilik ve gösterilen hoşgörü kötülerin zihninde zaaf belirtisi olarak tasavvur olunmasın. Çünkü kötülük yapan, karşılaştığı hoşgörünün zaaftan neşet ettiğini hissederse ona saygı göstermez. Ve bu hoşgörünün kat’iyen semeresi alınmaz.

Ayrıca bu hoşgörü şahsî kötülük hallerine münhasırdır. Yoksa akideye karşı yapılan saldırılar, inananlara karşı oynanan oyunlar için bahis mevzuu değildir. Bu gibi hallerde nasıl olursa olsun kötülüğe karşı çıkmak ve onu sindirmek gerekir. Veya Allah’ın emri yerini buluncaya kadar sabretmek...

Kötülüğe iyilikle mukabele, kızgınlığı müsamaha ile karşılama ve ne zaman kötülüğü iyilikle karşılamak gerektiğini bilmek ve bu hususta muvazene sağlamak gerçekten her insanın ulaşamayacağı kadar muazzam bir derecedir. Bu bir yandan sabrı gerektirir, bir yandan da Allah’ın lütfunu. Çünkü kulların çabası sonunda Allah onların kendi lütfuna müstahak olduğunu kabul eder:
“Bu ancak sabredenlere vergidir. Ve bu ancak o büyük hazzı tadanlara vergidir.”
Bu öyle yüce bir derecedir ki kendi nefsi için hiç kızmamış olan, kızınca kimseye karşı hakaret etmemiş olan peygambere ve onun şahsında bütün dâva adamlarına şöyle denilmesini gerekli kılmıştır:

“Şeytan seni bir vesveseyle dürtecek olursa Allah’a sığın. Doğrusu O Semi ’dir, Alîm ’dir.”

Bazen gazap tahrik eder kişiyi. Bazen de kötülüklere karşı sabırlı olmamak veya müsamaha karşısında iç sıkıntısına ve darlığa düşmek insanı müsamahasızlığa sevkedebilir. İşte bu durumda melun şeytandan Allah’a sığınmak bir koruyucu silâhtır. Çünkü şeytan kızgınlığı kötüye kullanıp oradan nefse sızmak için çabalar. Muhakkak ki insan denen şu varlığın kalbini yaratan yaratıcı onun giriş çıkış noktalarını, kabiliyet ve istidadını çok iyi bilir. Ve yine şeytanın nereden girebileceğini, Allah’a davet eden kalbi nasıl kıskıvrak yakalayabileceğini bilir. Bu yüzden dâva adamının kızgınlığından istifade ederek sızmasına engel olur, kızgınlığını giderecek hasletler lütfeder.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder