KöklüDeğişiim
İŞARET FİŞEĞİ ATILDI!
Dünya, 21 Ağustos Çarşamba sabahı Şam kasabının kimyasal saldırısı haberleri ile uyandı yeni güne. Yüreklerimiz bir kez daha dağlandı, kansız, hayata bağlanacağı nefesi almak için çırpınan masumları görünce!
Daha önce bu köşede “Bir çivi fıkrası bir kimyasal hikayesi” başlıklı yazımızda Obama’nın “kimyasal silah kullanılması kırmızı çizgimizdir” ifadesi ile kuklası Beşşar’a, kimyasal silahın dışında sair silahlarla; ağır bombardıman uçakları, füzeler vs. ile sivilleri katletmesine vize verdiğini ifade etmiştik. Kimyasal saldırının, rejimin İslamcıların elinde düşmesinin önünü almak için bittim noktasına geldiğinde, ABD’yi yada bölge ülkelerinden oluşacak koalisyon güçlerini imdada çağıran, ABD ve kuklası Şam kasabı arasında belirlenmiş bir işaret fişeği olduğunu söylemiştik.
Özellikle 8 Ağustos’ta Beşşar Esed’in konvoyuna yapılan başarılı operasyon, işaret fişeğinin atılması ve uluslararası güçlerin yardıma çağrılması için kritik bir dönemeç olmuştur. Direnişçiler rejimin kalbini yoklayan üst düzey operasyonlar yapmaya başlayınca ona kan pompalayan ABD nefes kesiyor…
Suriye içinde yaşanan bu sıcak gelişmeler, Obama’nın Şam kasabının eline tutuşturduğu işaret fişeğini ateşlemesini tetikledi. Bu sürecin öncesi ve sonrasında tarafların beyanatlarına bakıldığında ve özellikle BM gözlemcilerinin Şam’da olduğu bir sırada gerçekleşmiş olması bu kimyasal saldırının bizzat ABD tarafından planlandığını düşündürmektedir.
Peki, bu saldırı ile hedeflenen nedir? Askeri bir müdahale mi? Yoksa siyasi bir kazanım mı?
ABD’nin Suriye’ye askeri bir müdahaleyi en son seçenek olarak düşündüğünü, -özellikle Mısır darbesinden sonra bölge
halklarının artan infiali de göz önünde bulundurulduğunda- bir Amerikan müdahalesine bölgenin tansiyonunun dayanamayacağı bilinen bir husus. Bundan dolayı kimyasal saldırının hemen ardından Amerikan Genel Kurmay Başkanı General Martin Dempsey, Obama Yönetimi’nin, Suriye’ye sınırlı bir Amerikan müdahalesine bile karşı olduğunu ifade etmiş ve bunu Esad rejimi ile savaşan muhaliflerin, gücü ele geçirmeleri durumunda, Amerikan çıkarlarını desteklemeyeceklerine olan inancına dayandırmıştı. Buna göre ABD’nin Suriye’ye askeri bir müdahalesi hala en son seçenek gibi görünmektedir.
Kimyasal saldırı ve Cenevre 2 toplantısına hazırlık.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry 02/07/2013’de meslektaşı Rus Bakan Lavrov ile ABD Bruney Büyükelçiliğinde gerçekleştirdiği görüşmede ABD-Rusya ikilisi Cenevre 2 toplantısının gelecek Ağustos ayından sonra gerçekleştirilmesi niyetlerini ifade etmişlerdi. BM Suriye Özel Temsilcisi İbrahimi adına bir açıklama yapan Hawle Mattar Suriye’de gerçekleştirilen kimyasal saldırının Cenevre konferansı için hazırlıklara hız verilmesi gerektiğini ortaya koymakta olduğunu ifade etmişti. Bu beyanatlardan da anlaşılacağı üzere söz konusu saldırı, tarafları Suriye sorununun çözümü noktasında batının elindeki son kart olan Cenevre 2 toplantısına hazırlamaktır.
Peki, Cenevre 2 toplantısı neyi ifade ediyor?
Bilindiği gibi Cenevre 2 toplantısı Suriye’de yönetimi geçici hükümete devretmeyi hedeflemektedir. Ancak bu masada planlandığı gibi kolay görünmemektedir. Zira araziye hakim olan direnişçi guruplar devrimlerini yalnız Allah’a adamış ve batının planlarına hiçbir şekilde güvenmeyen guruplardır. Bunu gayet açık bir şekilde ortaya koyan Rusya Devlet Başkanı Putin olmuştur. Putin’in “Esed rejiminin tek alternatifi aşırıcılardır, bu durum İsrail ve tüm dünya için hoş olmayan kaos ortamının bölgeyi sarmalaması anlamına gelmektedir” şeklindeki ifadesinden uluslararası toplumun kaygılandığı tek etkenin İslam olduğu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı Cenevre 2 toplantısına giderken arazinin bu guruplardan arındırılması gerekmektedir.
Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Suriye rejimine ve Suriye muhalefetine "teröristleri" ülkeden kovmak için birlikte hareket etme çağrısında bulunmuştu. Cenevre 2 toplantısının bu hedefi gerçekleştirmek için çalışması gerektiğini ifade eden Lavrov, Rus Today kanalının verdiği habere göre geçen ay Suriye Başbakan Yardımcısı ile yaptığı görüşmenin hemen akabinde “Suriye sorununun çözülebilmesi için ‘teröristlerin’ Suriye'den kovulmaları Cenevre 2 toplantısının başlıca gündem maddesi olmak zorunda” demişti.
Ayrıca Suriye Dış İşler Bakanı Velid Muallim’in “Cenevre'ye yönetimi devretmek için değil, şiddeti sonlandırmak için gideceğiz" ifadesi de Cenevre 2 toplantısının, şiddet olarak tanımladığı İslam ve İslami devlet talebinde bulunan direnişi kırmak ve sonlandırmak için olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bütün bunlardan anlaşıldığına göre kimyasal saldırı ile batı, Suriye halkının devrim iradesini kırmayı ve Cenevre sürecine giden yolda engel olarak görülen İslamcı direniş güçleri izole etmeyi amaçlamaktadır. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. “Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler” (Bakara, 2/217)
Bundan dolayı Şam kırsalına düzenlenen kimyasal saldırının hemen ardından başta batı olmak üzere dünya basınında, Şam kasabının kırmızıçizgileri aştığı gerekçesiyle, Suriye’ye askeri müdahale dillendirilmeye başlandı.
Başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri ve ABD Suriye’ye askeri müdahalenin gerekliliğini hatta zorunluluğunu ifade etti. Bu tepkilerin belki en ilginç olanı “Kimyasal silahlar aşırıcıların eline geçerse müdahale ederiz” diyen Netanyahu’nun tepkisi oldu. “Kalbimiz acımasızca katledilen kadın, çocuk, bebek ve vatandaşlarla” mesajı veren Netanyahu, “Bu durum devam edemez. Bu durum sona ermeli. Gerekirse, parmağımız tetikte de olacaktır” demiştir.
Müdahale nasıl yapılacak?
Türkiye, ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, Almanya ve İtalya'nın yanı sıra Suudi Arabistan ve Katar'ın Genel Kurmay Başkanlarının katılımı ile Suriye’deki yeni gelişmelerin ele alınacağı acil bir toplantının Ürdün’de gerçekleştirilecek olması bu müdahalenin daha önce ifade ettiğimiz gibi doğrudan ABD tarafından değil bölge ülkeler koalisyonu tarafından gerçekleştirileceğini düşündürmektedir.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, BBC’ye verdiği röportajda, “BM’den karar çıkmazsa, istekli ülkeler koalisyonu harekete geçmeli. Şu an BM Güvenlik Konseyi’nin sert bir karar alması gerekiyor. Konsey bunu yapmazsa, biz, istekli ülkelerle birlikte hareket etmeliyiz.” Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “Biz, istekli ülkelerle birlikte hareket etmeliyiz” şeklindeki ifadesinin de olası müdahalenin komşu ülkelerden oluşturulacak koalisyon güçleri ile gerçekleştirileceğini göstermektedir. Dün, bazı körfez ülkelerinin finanse ettiği 400 tonluk askeri malzemenin Türkiye üzerinden Suriye’ye sokulduğuna dair ajanslara düşen haberler de bunu teyid etmektedir.
Suriye’ye askeri operasyonla ilgili detayları bir sonraki yazımızda ele almaya çalışacağız.
Abone olmayı bir düşün...!!!
KÖKLÜ DEĞİŞİM DERGİSİNE ABONE OLUN..!!!!
YanıtlaSil