tahammül ediyorlar. • •
12 — Hem biz ne diye Allah'a güvenip dayanmayalım ki, o göstermiştir bize dosdoğru yolları. Bize yaptığınız eziyetlere elbette dayanacağız. Tevekkül edenler de yalnız Allah'a tevekkül etsinler."...
"Hem biz ne diye Allah'a güvenip dayanmayalım kî o göstermîştir bize dosdoğru yolları..."
Gittiği yolun doğruluğuna ve durduğu yerin sağlamlığına güvenen kimsenin söyleyeceği bir sözdür bu. Dostu ve yardımcısı olan
zata güvenen kimsenin sözü...
Kendisini doğru yola ileten Allah'ın mutlaka yardımına koşup
muavenet edeceğini bilen insanın-sözüdür bu.
Bir kul yolun doğrulunu bulmuşsa bu zaferin ve yardımın bu geçici hayatta tahakkuk etmemiş olmasının bile bir önemi yoktur.
Allah'ın adımlarını izlediğini, yolunu gösterdiğini duyan bir kalb
Allah'a bağlı bir kalb olup her şeyde Allah'ın kahredici gücünü ve
hükümranlığını gözden uzak tutmaz. Ve bu şuur içinde bulunan
kimse yolda yürürken asla tereddüt etmez. Yoluna ne kadar engeller
dıkilirse dikilsin, karşısındaki putların ve putçuların gücü ne kadar
(fazla olursa olsun asla aldırmaz. O seçtiği ve hak bildiği yolda azimle yürür.
İşte buradan geliyor Allah elçilerinin putçulardan gelen tehditlere aldırış etmeyip Allah'ın hidayetinde oluşlarıyla, O'na tevekkül edişleri arasında bir münasebet kurarak yollarında azimle ve sebatla ilerlemeleri. Savrulan tehditlerin üzerine üzerine yürümeleri.
Bu gerçeği — Mü'minin kalbinde yereden Allah'ın hidayeti üzere olmak ile Allah'a tevekkül etmek arasındaki münasebet gerçeğini — şuurlu olarak ancak fiilen bir harekete katılmış olan ve ruhunun derinliklerinde Allah'ın yardımlarına koştuğunu hisseden ve
böylece zorbalara, diktatörlere karşı koyan, Allah'ın hidayeti ile
engin ufukları görüp iman ve bilginin sunduğu tatlı kokuları duyarak huzura eren Allah'ın ünsiyetini ve kurbiyetini bizzat hisseden
kalbler anlarlar.
Ve işte o zaman bu kalb yeryüzü putlarının ve diktatörlerinin savurduğu tehditlere aldırış bile etmez. Hile ve oyunları umursamaz dahi...
Çünkü o, yeryüzü putlarının ve diktatörlerinin bütün tehditlerini ve ellerindeki sindirme ezme vasıtalarını
küçümser, korkmaz ondan. Zaten Allah'a bağlanmış olan bir kalb
neden korkacaktır bu güçsüz zavallılardan...
Bu kulların ellerinden
gelecek şeyler neden çekindirsin, neden sindirsin Allah'ın kulunu?...
"Hem biz ne diye Allah'a dayanıp güvenmeyelim ki O göstermiştir bize dosdoğru yolları..."
"Bize yaptığınız eziyetlere elbet te dayanacağız..."
Dayanacağız elbette... Sarsılmayacağız... Gevşemeyeceğiz...
Zaafa düşmeyeceğiz... Geri dönmeyeceğiz... Tereddüt etmeyeceğiz...
Endişeye kapılıp heyecanlanmayacağız., ifrat ve tefrite dalmayacağız...
Tevekkül edenler de yalnız Allah'a tevekkül etsinler."
İş bu raddeye gelince zulüm tecavüze başlıyor. Tartışmıyor, münakaşaya girişmiyor, aklını başına alıp düşünmüyor, çünkü akidenin karşısında mağlup olacağını biliyor. Bu yüzden de haddi aşarak
tecavüze kalkışıyor. Zorbaların elinden maddi güce baş vurmaktan
başka ne gelir ki zaten?...


Sonra peygamberler zulme imanla karşı koyuyorlar. Eziyetlere
YanıtlaSiltahammül ediyorlar. • •
12 — Hem biz ne diye Allah'a güvenip dayanmayalım ki, o göstermiştir bize dosdoğru yolları. Bize yaptığınız eziyetlere elbette dayanacağız. Tevekkül edenler de yalnız Allah'a tevekkül etsinler."...
"Hem biz ne diye Allah'a güvenip dayanmayalım kî o göstermîştir bize dosdoğru yolları..."
Gittiği yolun doğruluğuna ve durduğu yerin sağlamlığına güvenen kimsenin söyleyeceği bir sözdür bu. Dostu ve yardımcısı olan
zata güvenen kimsenin sözü...
Kendisini doğru yola ileten Allah'ın mutlaka yardımına koşup
muavenet edeceğini bilen insanın-sözüdür bu.
Bir kul yolun doğrulunu bulmuşsa bu zaferin ve yardımın bu geçici hayatta tahakkuk etmemiş olmasının bile bir önemi yoktur.
Allah'ın adımlarını izlediğini, yolunu gösterdiğini duyan bir kalb
Allah'a bağlı bir kalb olup her şeyde Allah'ın kahredici gücünü ve
hükümranlığını gözden uzak tutmaz. Ve bu şuur içinde bulunan
kimse yolda yürürken asla tereddüt etmez. Yoluna ne kadar engeller
dıkilirse dikilsin, karşısındaki putların ve putçuların gücü ne kadar
(fazla olursa olsun asla aldırmaz. O seçtiği ve hak bildiği yolda azimle yürür.
İşte buradan geliyor Allah elçilerinin putçulardan gelen tehditlere aldırış etmeyip Allah'ın hidayetinde oluşlarıyla, O'na tevekkül edişleri arasında bir münasebet kurarak yollarında azimle ve sebatla ilerlemeleri. Savrulan tehditlerin üzerine üzerine yürümeleri.
Bu gerçeği — Mü'minin kalbinde yereden Allah'ın hidayeti üzere olmak ile Allah'a tevekkül etmek arasındaki münasebet gerçeğini — şuurlu olarak ancak fiilen bir harekete katılmış olan ve ruhunun derinliklerinde Allah'ın yardımlarına koştuğunu hisseden ve
böylece zorbalara, diktatörlere karşı koyan, Allah'ın hidayeti ile
engin ufukları görüp iman ve bilginin sunduğu tatlı kokuları duyarak huzura eren Allah'ın ünsiyetini ve kurbiyetini bizzat hisseden
kalbler anlarlar.
Ve işte o zaman bu kalb yeryüzü putlarının ve diktatörlerinin savurduğu tehditlere aldırış bile etmez. Hile ve oyunları umursamaz dahi...
Çünkü o, yeryüzü putlarının ve diktatörlerinin bütün tehditlerini ve ellerindeki sindirme ezme vasıtalarını
küçümser, korkmaz ondan. Zaten Allah'a bağlanmış olan bir kalb
neden korkacaktır bu güçsüz zavallılardan...
Bu kulların ellerinden
gelecek şeyler neden çekindirsin, neden sindirsin Allah'ın kulunu?...
"Hem biz ne diye Allah'a dayanıp güvenmeyelim ki O göstermiştir bize dosdoğru yolları..."
"Bize yaptığınız eziyetlere elbet te dayanacağız..."
Dayanacağız elbette... Sarsılmayacağız... Gevşemeyeceğiz...
Zaafa düşmeyeceğiz... Geri dönmeyeceğiz... Tereddüt etmeyeceğiz...
Endişeye kapılıp heyecanlanmayacağız., ifrat ve tefrite dalmayacağız...
Tevekkül edenler de yalnız Allah'a tevekkül etsinler."
İş bu raddeye gelince zulüm tecavüze başlıyor. Tartışmıyor, münakaşaya girişmiyor, aklını başına alıp düşünmüyor, çünkü akidenin karşısında mağlup olacağını biliyor. Bu yüzden de haddi aşarak
tecavüze kalkışıyor. Zorbaların elinden maddi güce baş vurmaktan
başka ne gelir ki zaten?...
Ey Zalim Devlet!
YanıtlaSilZulüm Senin Fıtratından Bir Parça Gibi Oldu
Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti olarak 18 Eylül 2014 tarihinde başlattığımız "Hizb-ut Tahrir'e Yönelik Yargı Zulmüne Dur De" başlıklı kampanya çerçevesinde, Türkiye'nin birçok şehrinde zulme dur demek için imza stantları açtık. Mescit ve camilerde zalim devletin Hizb-ut Tahrir üyesi dava erlerine yaptığı zulmü Müslüman halka anlattık ve onlardan imza topladık. Şehir merkezlerinde, caddelerde ve meydanlarda imza stantları açtık. Müslüman Türkiye halkı bu faaliyetlerimize çok yoğun ilgi gösterdi.
Lakin Türkiye Cumhuriyeti, sanki fıtratından bir parçaymışçasına dün olduğu gibi bugünde zulmetmeye devam ediyor. 09 Kasım'da Ankara Keçiören'de, 16 Kasım'da yine Ankara Yenimahalle'de, 21 Kasım'da Malatya'da ve en son 22 Kasım'da Siirt ve Bursa'da toplam 18 Hizb-ut Tahrir üyesi Müslüman kardeşimiz gözaltına alındı. Bursa'da gözaltına alınan kardeşlerimizin içinde 11 yaşında gencecik bir yiğit vardı. Zalim devlet zulmünü ona da ulaştırdı. 11 yaşındaki Sinan, babası ile beraber polisler tarafından gözaltına alındı. Diyarbakır ve başka birçok şehirde devletin zulmünü yöneticilerin ve yetkililerin yüzüne haykırmaktan korkmayan ve bu zulmü tüm halka duyuran stant görevlisi kardeşlerimiz polisler tarafından taciz edildiler. Polisler stantları kaldırmaları için kardeşlerimize baskı uyguladılar.
Ancak Elhamdülillah! Müslüman Türkiye halkı tüm şehirlerde Hizb-ut Tahrir gençlerinin yanında durdu. Müslümanlar, gözaltına alınan kardeşleri serbest bırakılıncaya kadar karakol ve emniyet binalarının önünden ayrılmadılar. Elhamdülillah! Artık Müslümanlar gerçek dava adamlarına sahip çıkıyorlar. Elhamdülillah! Artık Müslümanlar gerçekten mazlumun yanında saf tutuyorlar. Ve Elhamdülillah! Artık Müslümanlar zalime karşı hakkı haykırmaktan geri durmuyorlar.
Ey Zalim Yöneticiler! Biz, zulme ve zalime karşı hakkı haykırmayı şiar biliyoruz. Biz, zalim hükümdar (yönetici) karşısında susan dilsiz şeytanlardan değiliz. Biz, vaktin yaklaşmasıyla paçaları tutuşan kâfir yöneticilerin korkulu rüyası olan Raşid-i Hilafet için çalışıyoruz. Biz, zulümlerden korkmadan, musibetlere sabrederek, baskılar karşısında yılmadan ve yalnız Allah Subhanehu Ve Teâlâ'nın vaadine güvenerek yolumuzda yürüyoruz. Bizim yolumuz açık. Biz ufuktaki güneşi görüyoruz. Çünkü biz, önümüzü aydınlatan Rasulullah Sallahu Aleyhi Ve Sellem'in yolunu takip ediyoruz. Ya siz? Burnunuzun ucunu dahi göremiyorsunuz. Çünkü sizi karanlığa sürükleyecek zulme tutunuyorsunuz. Hal bu ki, zulüm ateştir. وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ "Zulmedenler nasıl bir inkılab ile devrileceklerini, yakında bileceklerdir." [Şuara 227]
Ey Zalim Devlet! Sana gelince, zulüm fıtratından bir parça gibi oldu. Bugün seni ve köhne demokrasini korumak için koltuk işgal eden yöneticileri seleflerinden ayıran tek şey giydikleri elbiselerdir. O elbiseler bir utanç olarak kıyamet günü yüzlere fırlatılacaktır.
Ey Müslümanlar! Sizler zulme uğramış kardeşlerinize sahip çıktığınız gibi davanıza da sahip çıkın. Çünkü bu dava sizi 91 yıldır hasretini çektiğiniz devlete kavuşturacaktır. İşte o devlet, Allah Subhanehu Ve Teâlâ'nın emrettiği, Rasulullah Sallahu Aleyhi Ve Sellem'in müjdelediği sizin devletinizdir. İşte o devlet, İkinci Raşid-i Hilafet Devletidir.
https://www.facebook.com/huseyin.sasmaz.75/videos/vb.100000324607185/1002015113152633/?type=3&theater