FATİH, FETİH VE AYASOFYA
Mehmet GÖK
2.
Murat'ın oğlu olan Fatih Sultan Mehmet, 29 Mart 1432'de Edirne de doğdu. Bütün
Osmanlı şehzadeleri gibi küçük yaşta fen ve din ilimlerini öğrenmesi için
devrin en iyi hocalarından dersler aldı. Küçük Mehmet çok yaramaz olmakla
birlikte, ilmi öğrenmeye çok yatkındı. Hocaları
Molla Gürani ve Şemsettin'den dersler alan küçük Mehmet 9 yaşında hafız oldu. Küçük
Mehmet 12 yaşına gelince babası 2. Murat
devlet idaresini öğrenmesi için Edirne’den Manisa’ya Vali olarak gönderildi. Kısa bir süre sonra babası tarafından
tahta çıkarıldı.
1444
yılında 2. Murat tahtı oğlu küçük
Mehmet'e bırakınca, Macarlar Edirne Segedin Antlaşmasını bozdu ve savaş
hazırlıklarına başladı. Bunun üzerine bazı devlet adamları ile 2 Mehmet, babası 2 Murat'a mektup yollayarak
gelip devletin başına geçmesini istediler. 2 Murat bunu kabul etmeyince, küçük
Padişah tarih kitaplarında hep okuduğumuz mükemmel sözünü söyleyerek babasına
söyle cevap vermişti: "Padişah
iseniz geliniz, ordularınıza kumanda ediniz; yok, padişah biz isek, emrimize itaat
edip ordularımızın başına geçiniz!" diyerek küçük yaşta ne kadar
kıvrak zekaya sahip olduğunu göstermiştir.
Küçük Mehmet tahtı babasına bıkarak, ilim ve
fen bilgilerini öğrenmeye başladı. Hocalarından
İslami ilimleri daha detaylı öğrenince bir Hadisi Şerif öğrenir. "Şüphesiz Kostantiniyye feth
edilecektir, onu feth eden komutan ne güzel komutan, onun askeri ne güzel
askerdir." Rivayet edilen hadisi şerifi öğrenince; aynı İslam
kahramanı Selahaddin'i Eyyubi nasıl Kudüs'ü fethetmeyi küçük yaşta hayal etmişse,
2 Mehmet de hep İstanbul'u fethetme
hayaliyle büyüdü. Babası 2 Murat vefat ettikten sonra 19 yaşında tekrar padişah
olan 2 Mehmet hep İstanbul'u fethetme hayaliyle yaşıyordu. Bu fetih hayali 2
Mehmet'in gece-gündüz huzuru kaçmış, Yatağına girerken kalkarken, sarayında ve
dışarıda gezinirken kafası hep İstanbul’un fethi ile
meşguldü. Yalnız veya maiyetiyle gezintiye çıktığında da yine fethi düşünürdü.
Elinde kalem ve kâğıt daima İstanbul’un haritası ile
uğraşırdı.
Hatta
bir gece veziri Çandarlı Halil paşayı çağırmıştı. Koca vezir çok korkmuş,
kendisini idam edeceğini düşünürken fatih vezire; İstanbul’un
alınması için oturup konuşmaya çağırdığını söyleyince vezir çok şaşırmıştı. Bu
gece yarısı bunun için mi çağırmış diye; çünkü Osmanlı Devletinde gece geç
vakitte birinin çağrılmanın amacı,
devlet görevlisinin bir hata yapmasından dolayı idamına karar verilmesi
anlamına geliyordu. O geceden sonra 2 Mehmet fetih hazırlıklarına başlar.
Fethi'n siyasi, ekonomik, coğrafi vb. gibi nedenleri olsa da en büyük nedeni
Allah Resulünün mukaddes hadisi ve 2 Mehmet'in bu hadise nail olmak
istemesiydi.
Fatih, Avrupa ülkelerinin haçlı zihniyetini
engellemek için mükemmel siyasi politika güdüyordu. Hazırlıklar devam ederken,
Bizans Papa'dan yardım istiyordu. Papa ise; yapacağı yardım karşısında Katolik
ve Ortodoks kiliselerinin birleştirilmesini istiyordu. Ancak Katoliklerden
nefret eden Ortodoks Rumlar, Roma kilisesine bağlanmak istemiyor, "İstanbul'da Kardinal Külahı
görmektense, Osmanlı sarığı görmeye razıyız" diyorlardı.
Fatih
Sultan Mehmet, Bizans İmparatoru Konstantin'e bir elçi göndererek, kan
dökülmeden şehrin teslim edilmesini istedi. Fakat İmparatordan gelen savaşa
hazırız mesajı üzerine, 2 Mehmet karadan gemi yürüterek ve toplar dökerek son
hazırlıklarını bitirdi. İstanbul'un kara surları önüne gelen Osmanlı ordusu, 6
Nisan 1453'de kuşatmayı başlattı. 53 gün süren ve 19 Nisan, 6 Mayıs, 12 Mayıs
ve 29 Mayıs'ta yapılan dört büyük saldırıdan sonra Doğu Roma İmparatorluğu'nun
1125 yıllık başkenti olan İstanbul, 29 Mayıs 1453 salı günü fethedildi.
Artık 2 Mehmet
Ebu Muttasın, Selahaddin'i Eayyubi, Alparslan gibi ismini tarihe altın
harflerle yazdırmıştı. Artık ismi 2 Mehmet'ten çıkıp, İslam fetihçisi lakabını
alarak çağ açan, çağ kapatan olarak İslam tarihine geçmiştir. Hicri 52, miladi 672-673 yılında Allah
Resulünün Şanlı Sahibelerden olan Ebu Eyyubi el- Ensari ile başlayan fethetme girişimleri Emevi,
Abbasi ve Osmanlı devleti ile devam eden,
kuşatılan ama alınamayan İstanbul, nihayet 2 Mehmet fethetmiş ve Allah Resulü
'nün mübarek hadisine nail olmuştu.
İstanbul'un düştüğünü anlayan yerli halk,
bütün kadın ve erkekler, rahip ve rahibeler Ayasofya’ya
sığınmışlar, içerdekiler kapıları kapadılar; kurtuluşlarını mabedin
kerametinden bekliyorlardı. Bu insanlara yalancı falcılar Osmanlılar burayı fethederse hepimizi kesecekler diyerek korkutmuşlardı.
İstanbul'a ilk giren 2 Mehmet Ayasofya'ya giderek, kadınlara, çocuklara, din
adamlarına ve harp yapmayan sivil halka bir zarar vermeyerek, onları hoş
tutmuş, iyi muamelede bulunmuş, oraya toplanan insanlara serbest olduğunu
söyleyerek hepiniz özgürsünüz demişti.
İslam
fetihçisi Fatih Ayasofya'yı camiye çevirerek, Ayasofya'yı ve etrafını bizzat
şahsına tapu yapmak suretiyle, ebediyete kadar cami olmak üzere vakıf yapmıştır.
“Bu vakfiyeyi bozanların üzerine Allah'ın, Meleklerin,
Müslümanların ve bütün mahlukatın lanetti olsun diye beddua etmiştir. ”Ayasofya
-Fetih Cami-i Şerif Vakfiyesi, Ankara'da kadastro müdürlüğünde muhafaza
edilmektedir. Devlet bunu bildiği halde yine müze yapıldığına ses
çıkarmıyorlar.
Ayasofya
Camimiz ne yazık ki 1934-1935 Yılında M. Kemalin Bakanlar Kurulu kararıyla
camiden müzeye çevrilmiştir. Hala da müze olarak durmakta. Bizim için nasıl ki
en ufak bir durumda Mescidi Aksa, bütün Müslümanların kanını donduruyorsa,
Ayasofya'da aynı şekildedir. Hz. Allah
Kur'an'ı kerimde camilerin başka bir şeye çevirmesini şöyle haber vermektedir.
Süre-i Bakara ayet 114: “İçinde Allah adının zikir
edildiği (namaz kılındığı) mescitlere girilmesini yasak eden veya o mescitleri
tahribe uğraşanlardan daha zalim-daha kâfir kim vardır? Onlar için o mescitlere
korka korka girmekten başka bir salahiyet yoktur. Onlar bu dünyada rezil
olacaklar, ahrette de acı bir azaba uğrayacaklardır.
Eğer
biz gerçek Fatih torunu olmak istiyorsak; Fatih'in bizlere emaneti olan
Ayasofya'yı ibadete açılacağı gün için canla başla mücadele etmeliyiz. Sırf M.
Kemal camiden müzeye çevirmesini doğru bulmak, kabul etmek, Fatihe ve İstanbul
için şehit olmuş kahramanlarımıza en büyük hakarettir. Ve öyle sanıyorum ki
şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaktadır.
Dindar
geçinen AKP Hükümeti, Trabzon'daki Sümela Manastırı'nda 88 yıl sonra ilk kez
ayin yapılmasına müsaade ettiğini, hatta kendi ilim olan Van'daki Akdamar
Kilisesi'ni 3 milyon TL'lik bütçe ile restore ederek azınlıklara hoşgörüyü
gösterdiğini, öve öve bitiremiyorken, şanlı kahramanımızın emanetine niye sahip
çıkmıyorlar.
Bu gayri Müslümlere tanınan hoşgörüyü Müslümanlardan niye esirgiyorlar.
Biliyorum ki bunları dile getirmek boş; çünkü
hükümet o kadar din hürriyeti, inanç hürriyeti adı altında herkes fikir
özgürlüğüne sahip desende, bunlar kocaman bir yalandan başka bir şey değildir.
Bu ülkede gayri Müslümler, gayri İslami ve gayri ahlaki davranışta bulunan
herkese özgürlükler veriliyor; ama Müslümanlar kendi düşüncelerinin dinin bir
gereği olduğunu dile getirdiklerinde bir caniymiş gibi tutuklanıyor.
Fatihten(1453-1923)
Cumhuriyete kadar bilimin, edebiyatın,
sanatın başkenti olan İstanbul, şimdi hırsızlığın, ahlaksızlığın ve her türlü
rezilliğin merkezi haline gelmiş durumda. Ankara hükümetin İngilizlerin isteği
üzerine başkentten çıkarıp Ankara'ya taşımalarının temel nedeni İslamiyet'e,
hilafete başkentliğini yaptığını unutturmak, bir İslami anlayışın tekrar
doğmasını engellemekti. Bunu da fazlasıyla başardılar.
Kemalistler,
fatihin Ayasofya hitabesini yazdığını ve M. Kemalin bunu camiden çıkardığını
çok iyi bilmektedirler. Bunun için İslam fetihçisine asılsız iftiralar
atmaktalar. Sırf M. Kemali haklı çıkarmak için bunları yapıyorlar. Ne diyor
biliyor musunuz Kemalistler? Fatih İstanbul'u fethettikten sonra Türker'den
uzaklaşmış, Türklere sırt çevirmiş, Karamanoğlu Mehmet Bey'e zulmetmiş ve
divana başkanlık yapmadığı için halkla ilişkiler noktasında uzaklaşmıştır.
Öncelikle şunu dile getirmek isterim ki Fatihin
Türklere sırt çevirdiği kocaman bir yalandır, sırf M. Kemali ve faşist rejimi
korumak ve Fatihin Türklerin gözünden düşürerek İslam'ın cihat anlayışını yok
etmek istemeleridir. Karamanoğlu her defasında isyan etmekle kalmayıp, Osmanlının
batıya yönelmesine nasıl ihanet edip kafirlerle kendileri gibi işbirliğini
yatığını bilmiyorlar herhalde. Şunu öğrenmelerini isterim, gidip "Karaman'ın koyunu sonra çıkar
oyunu" hikayesini öğrensinler.
Gelelim
Divan olayına; Tarih kitaplarında hep şahit olduğumuz "padişahım çok
yaşa" sözünü duymuşuzdur. Müslüman halk padişahına ve devletine sıkı sıkı
bağlı olduğu için, devlet yöneticisi karşısında rahat hareket edemiyor, saygı
da kusur etmek istemiyordular. Fatih bunu çok iyi bildiği için divana sadrazamın
başkanlık yapmasını isteyerek onların rahat olmasını, devletten istedikleri her
şeyi karşılamak için böyle bir uygulamaya gitmişti. Bu olayla halkla uzaklaşma
söz konusu olmaz, halkla iç içe olunur ey Kemalistler...
Fatihten
sonra Yavuz Sultan Selim Han'ın Hilafeti Mısır'dan almasıyla İstanbul bütün
İslam ümmetinin başkenti olmuştu. Dünyaya nizam veren kahraman Türk
Halifelerimiz bu şehirde adaletin
tahsisini yapmışlardır.
İstanbul,
Osmanlı Hilafet Devletinde büyük şana
sahip iken şimdi yoksul kalmış, eski Hilafet Devleti döneminde şan ve şerefini
özlemektedir. Rabbim İstanbul'u tekrar bizim İslam Devleti başkenti olmasını
sağlasın. (Amin)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder