“Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş” Kitabı-1
23 Kasım 2013 Cumartesi 00:34
ilbeyali@hotmail.com
Türkiye’de çeşitli Cumhuriyet tarihi kitapları var. Atatürkçü tarihi gevşek bulan Pür-Kemalist tarih var. Kemalizm’i Cumhuriyet’in resmî dini olarak idolleştiren Cumhuriyet Tarihi’nin 1931’den 1950’ye kadar liselerde ders olarak okutulduğu malûmdur.
Resmî tarih, yani “yalan söyleyen” ve aldatan Atatürkçü Cumhuriyet tarihi Millî Eğitimde (!) hâlen yürürlüktedir. Üniversitelerin Doktora, Yüksek Lisans ve Önlisans Programları’nda “zorunlu” olarak okutulan “Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş” ve “Türkiye Cumhuriyeti inkılap Tarihi” kitaplarını hatırlamak gerek. İlerleyen satırlarımızda bahsedeceğimiz tabuları yıkan “Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş” kitabı başkadır.
Mavi Sakal’ın Kırkıncı Odası’dır Cumhuriyet tarihi. Duvarlarında cesetler asılıdır Kırkıncı Oda’nın. İslâmî geçmişimize yapılan dehşet ve zülüm izleri vardır. Kapısı zırhlı kilitlerle kilitlidir. Bu kapıyı açıp içerideki gerçekleri öğrenerek milleti uyandırmaya çalışanlar hapislerde çürütülmüş ve istikbâlinden edilmiştir.
Atatürkçülüğün ve Kemalizm’in ideolojisine uygun olarak yazılmış olan resmî Cumhuriyet tarihi, cinayetleri, zulümleri ve Müslüman milletin değerlerine yapılan düşmanlıkları gizleyen bir tarihtir. Millî Mücadele’nin ruh ve fikrinden kopan despotlar, şefler, önderlerle İstiklâl Mahkemeleri’nin, maarifin ve dinî eğitimin kaatilleri, “Genç Cumhuriyet’in” bânileri ve milletin kurtarıcıları olarak anlatılır. İslâm “irtica” ve geriliğin sebebi olarak gösterilir. Pozitivizm ve laikçiliğin karışımından oluşturulan Protestan İslâm modeli “çağdaş ve ilerici din” şeklinde empoze edilir.
Resmî Cumhuriyet tarihi, etrafı kalın duvarla örülü, üstünde zıhlı örtüler olan netameli bir oda. Bu odanın duvarları yıkılır, bu örtüler kaldırılırsa, milletin zihnine doksan yıldır zift gibi oturtulmuş Cumhuriyet tarihi yalanları, zulümleri ve hileleri ortaya çıkacak. Atatürkçülerin korktuğu budur. Bu inkâr ve “red” tarihi bütün veçhesiyle ortaya konmalı, milletin vicdanıyla yüzleştirilmelidir.
Cumhuriyet tarihi, resmî rejimin, yani Altı Ok Cumhuriyeti’nin “kanla, irfanla” (irfanla Batılı düşünce ve eğitim kastediliyor) zulümle, baskıyla hükümferma kılındığını ve İslâmî geçmişimizin alçakça tasfiye edildiğini gizlemeye çalışan dokunulmaz bir tabudur. Bu tabuları yıkmaya cesaret etmek, her tarih yazıcısının işi değildir. Çünkü yürek ve samimiyet ister. Evvela Cumhuriyetin, mazlum ve mazrur milletin değerlerine ve İslâm medeniyetine istinat eden bir Cumhuriyet rejimi olmadığına inanmak gerek.
Atatürkçü Cumhuriyet’in yetiştirdiği aydınlar böylesine netameli sahaya zaten giremezler. Bundandır ki bütün kaynaklara sahip olmasına rağmen üniversitelerde akademisyenlerin gerçekleri yazan bir Cumhuriyet tarihi kitabı yazdıkları görülmemiştir. Bir kısım yazarlar fikren samimidir ancak ekmek teknesi gereğince 5816 Sayılı kanundan dolayı yazıları Nasrettin Hoca’nın kuşuna benziyor. Bir kısım yakın tarihçiler ise zihniyetleri sağlam olmadığından laf olsun kabilinden yazıyorlar. Cumhuriyet tarihini ilgi çekici bir magazin tarih oyununa dönüştürerek yazanlar var. Bu tarzlar da yazanların yazıları idrakleri ve Cumhuriyet hakkındaki resmî kanaatleri kökten değiştirici güce sahip değildir.
Cumhuriyet öncesi hadiselerin ve Cumhuriyetle birlikte başlayan olumsuzlukların hâlen devam ettiği ve gerçek yüzünün tam olarak bilinmediği bir zamanda dimağımızı aydınlatan, gerçek bilgileri sektirmeden kullanan ve Atatürkçü Cumhuriyet’ten dâvacı olan samimi ve cesaretli tarih yazıcısı, fikir ve kültür adamı, Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan’ın “Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş” kitabı, zihinleri Atatürkçü Cumhuriyet tarihiyle darbe almış, kirlenmiş ve ikilik içinde kalmış kitleleri uyandıracak bilgi ve tesbitlerle doludur. Ali Osman Eğilmez müstearıyla 1998’de Kitabevi Yayınları’ndan çıkan “Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş” kitabının 254 sayfalık hacmi hayli genişlemiş ve 476 sayfalık hacmiyle sahasında doyurucu bir el kitabı hâline gelmiş. (Yazar Yayınları, 0312 232 05 71-72, (yazar@yazaryayinleri.com)
Cumhuriyet öncesi hadiselerin ve Cumhuriyetle birlikte başlayan olumsuzlukların hâlen devam ettiği ve gerçek yüzünün tam olarak bilinmediği bir zamanda dimağımızı aydınlatan, gerçek bilgileri sektirmeden kullanan ve Atatürkçü Cumhuriyet’ten dâvacı olan samimi ve cesaretli tarih yazıcısı, fikir ve kültür adamı, Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan’ın “Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş” kitabı, zihinleri Atatürkçü Cumhuriyet tarihiyle darbe almış, kirlenmiş ve ikilik içinde kalmış kitleleri uyandıracak bilgi ve tesbitlerle doludur. Ali Osman Eğilmez müstearıyla 1998’de Kitabevi Yayınları’ndan çıkan “Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş” kitabının 254 sayfalık hacmi hayli genişlemiş ve 476 sayfalık hacmiyle sahasında doyurucu bir el kitabı hâline gelmiş. (Yazar Yayınları, 0312 232 05 71-72, (yazar@yazaryayinleri.com)
“YALANLARIN PEÇESİNİ SIYIRAN” KİTAP
D. Mehmet Doğan, “Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş” adlı kitabıyla resmî Cumhuriyet tarihinin, Yani Mavi Sakal’ın Kırkıncı Odası’na giriyor ve “yasak” kapının kilitlerini “haydarâne” bir şekilde kırıp odadaki kan izlerini, cesetleri, Kemalist katil şeflerinin tabularını bir bir açığa çıkarıyor. Cumhuriyetin nasıl ilân ettirildiğinden başlayarak bütün olup bitenleri sarsıcı bilgilerle ortaya seriyor. “Osmanlı Devleti’nin yıkılıp yerine bir cumhuriyet kurulması projesinin İngilizler tarafından yıllar önce gündeme getirildiği iddialarını da gün yüzüne çıkartıyor. Kitapta, “İngilizlerin Osmanlı’yı yıkıp yerine bir cumhuriyet kurdurarak bununla ne hedeflediklerine” dair çarpıcı bilgiler de yalıyor.
Kitapta şu soruların cevabını bulabilirsiniz: “Osmanlı Devleti neden yıkıldı, Cumhuriyet neden ve nasıl kuruldu? Cumhuriyet bir İngiliz projesi olabilir mi? Millî Mücadele’de halk desteğini ve yaşatıcı değerlerimizi arkasına alarak zafere ulaşan yönetim Cumhuriyet’ten sonra neden halka ve köklü değerlerimize sırt çevirdi? Millî Mücadele boyunca İngilizler Vahidetdin’i mi, M. Kemal Paşa’yı mı tuttu?”
Cumhuriyet tarihi millet değerlerine ihanetler, alçaklıkların, baskıların yapıldığı girilmesi zor bir kaledir ki, bu hain kalede gedikler açıyor adı geçen kitap. “Yalan söyleyen” resmî Cumhuriyet ve inkılâp tarihi kitaplarının yazdıklarını çürütüyor. Kitabı elinize aldığınızda anlamaya başlıyorsunuz Kemalist Cumhuriyet Tarihi’nin zihniyet ve gayesini. Yakın tarih okuyuculuğunda fikir sahibi olanlar tabuları yıkan bu kitabı, kapağındaki resmi anlamaya çalışarak başlamalıdırlar okumaya. Kitabın kapağına, “üstü kalpaklı altı silindir şapkalı iskambil kağıdı” resmi konmuştur.
RESMÎ CUMHURİYET TARİHİNİ TEKZİP EDEN KİTAP
Kitabın münderecatı hayli zengin. “Giriş” kısmından sonra metinler dokuz bölümden oluşuyor. Sonunda yine hayli zengin olan “Ekler” ve “Kitabiyat” kısmı yer almaktadır. Giriş: “Millî Mücadele’den Cumhuriyet’e Kavramlar, Adlandırmalar ve Düşünce Zemini” / 1.Bölüm: “1923 Nasıl Bir Dönüm Noktasıdır? Savaş-Ateşkes-Andlaşma” / 2. Bölüm: “1923’ün Sonu: Cumhuriyet’in İlânı” / 3.Bölüm: “Hilafetin Kaldırılması: Osmanlı Devleti’nin Yok Edilmesi Sürecinin Sonu” / 4. Bölüm: “Hilafet’ten Sonra Cumhuriyet: Tek Parti İdaresine Geçiş” / 5. Bölüm: “Tek Parti İdaresinin Kuruluşu” / 6. Bölüm: “Atatürk İnkılâplarının Değerlendirme ve Tasnifi” / 7. Bölüm: “Devrimlerin Sonundan Ölüme” / 8. Bölüm: “Cumhuriyet A’dan Z’ye…” / 9. Bölüm: “Türkiye Cumhuriyet’inin Siyasî Sistemi”
Kitabın “Sunuş” kısmından başlayalım okumaya: “İnkılâp tarihi, cumhuriyet tarihi, devrim tarihi… adı ne olursa olsun, Türkiye’de nesiller yakın devir tarihi olarak neredeyse seksen küsur yıldır aynı metni okuyor. Nutuk’la başlayan “inkılâp tarihi dersleri”, 1930’ların başında üniversite programında yer aldı ve bu “ders” başlangıçta siyasetçiler tarafından verildi. Doktrin aşılamak için, yakın tarihin nâzımı kabul edilen bir şahıs üzerinden yazılan yakın tarihin ‘doğru’ larına alışmış bir zihin, dönemle ilgili gerçek metinlerle karşılaştığında veya olayların şahidi olanların hatıralarını okuduğunda derin bir hayal kırıklığı veya kandırılmış hissi yaşar. Eğer böyle bir hayal kırıklığı hissedilmiyorsa, iman derecesinde inanış söz konusudur. Bu kitap bu hayal kırıklıklarını erken yaşlarda hissetmiş, yüksek öğretim döneminde konuyla ilgili olarak okumaya, araştırmaya ve yazmaya başlamış bir hakikat arayıcısının çalışması sonucu ortaya çıkmıştır.”
İNGİLİZLER:“CUMHURİYETE GEÇİN YARDIM EDELİM”
Kitabın en çarpıcı ve ibretle okunması gereken bölümünden biri de, Batılı bir Cumhuriyet’e geçişi İngilizlerin telkin ettiğini kaynaklarla anlatan bölümdür: “İngiliz temsilcisi Yarbay Rawlinson Erzurum'da Kazım Kârabekir'e ‘Cumhuriyet idaresine geçin, İstanbul'u başkent olmaktan çıkarın, İngiltere size yardım edecektir.’ diyor. Rawlinson hısımlık ilişkileri olan Lord Gürzon'a dayanarak barış yapılmamasının sebebinin Türkiye'de kuvvetli bir hükümet bulunmaması olduğunu, hakiki İngiliz dostu olacak simalarla anlaşmak istediklerini söylüyor.” Ayıca, “Türkiye'nin yine İngiltere'nin düşmanları tarafına geçmesinden endişe edildiği” belirtiliyor.
“1918’LERDE İNGİLİZLER AÇIKÇA CUMHURİYETTEN BAHSEDİYOR”
Mevzuun devamında ibretle okunacak cinsten bilgiler var: “İngiliz politikacıları zaman zaman çok sarih bir biçimde ‘Türkiye Devleti’nden, hatta zımnen ‘Türkiye Cumhuriyeti’nden söz ettikleri, Hem de 1918'lerde, 1919'larda ve 1920'lerde... İngiliz Hariciye Nâzırı Lord Gürzon, 20 Şubat 1919'da Lordlar Kamarası'nda ‘Türk ırkının elbette ki bir yurdu olmaya devam etmelidir’ diyordu. L. Gürzon aynı görüşü daha sonra da farklı şekillerde ifade etmiştir. Bir başka konuşmasında da, Türklere Avusturya'nın üç katı ve İspanya'dan ise daha büyük bir arazi (İspanya 593 bin km2) terk edileceğini, mâlî durumlarının düzeltilmesi için savaş tazminatı istenmeyeceğini küçük çapta da olsa yeniden istikrara kavuşarak dünyanın gelişmesinde yararlı bir unsur haline gelmelerinin mümkün olabileceğini’ öne sürmüştür.”
“CUMHURİYET, İNGİLİZLERİN ARZU ETTİĞİ BİR SONUÇTUR”
Bu bahis şöyle devam ediyor: “27 Kasım 1919’da İtilaf Komiseri sıfatıyla Kafkasya ve Doğu Anadolu’da faaliyette bulunan İngiliz Yarbay Alfred Rawlinson’un Erzurum’da Kâzım Karabekir’e ‘Cumhuriyet idaresine geçin, İstanbul’u başkent olmaktan çıkarın, İngiltere size yardım edecektir’ demesini nasıl yorumlamalıyız? Rawlinson aralarında akrabalık bağı olan İngiltere Hariciye Nazırı Lord Gürzon’a dayanarak şunları söylemiştir: ‘Şimdiye kadar Türkiye’de kuvvetli bir hükümet bulunmadığından barış yapılamamıştır. Hakiki İngiliz dostu simalarla anlaşmak istiyoruz. Endişemiz, Türkiye’nin yine bir gün İngiltere’nin düşmanları tarafına geçivermesidir. Padişah bunu yapabilir. Artık krallık ve imparatorluk modası geçmiştir. (Bunu krallığa bağlı bir ülkenin askeri söylüyor) Millet kendi işini kendi gören cumhuriyete taraftardır. Padişahı, hükümet ve siyasete karıştırmayıp Halife olarak istediği yerde oturmasına taraftar olmalısınız. İstanbul bir Türk şehri olarak kabul edilmiştir ama, Boğazlardan ötürü yabancı asker bulunabilir, Anadolu’nun idaresi ve terakkiye sevki İstanbul’dan imkânsızdır. Kâzım Karabekir o zamanki havada bu görüşlere karşı çıkar. Rawlinson, Yunanlıların batı Anadolu’yu elde tutacak yeterli maddi güce ve adama sahip olmadığını, İngiliz kamuoyunun Yunanlıların aleyhine döndüğünü, nasıl olsa İzmir’den çıkarılacaklarını, İzmir’den sonra Antalya ve Adana’nın da kolaylıkla tahliye olacağını söyler. Ayrıca Ermenilerin de hükümet teşkil edemeyeceğini, Pontus’un gerçekleşemeyeceğini belirtir. Aristokrat bir aileye mensup İtilaf Komiseri Alfred Rawlinson’un İngiltere’nin Kafkasya ve Türkiye siyasetini yönlendirme misyonu gizli tutulmuştur. Ağabeyi İngiliz Hindistan genel valiliğine kadar yükselmiş önemli bir şahsiyettir. 28 Temmuz'da Mustafa Kemal ile faydalı bir görüşme yaptığını söyleyen İ̇ngiliz subayı görüşmenin muhtevası ile ilgili ayrıntı vermemiştir. Ancak Mustafa Kemal'in Konferans'ta varılacak son ve resmi kararları kendisine bildireceğine söz verdiğine işaret etmiştir.”
Türkiye’yi dönüştürücü bilgi ve fikirlere sahip can alıcı mevzular olunca kitaptan yaptığımız iktibasları uzun tutmak durumundayız. Bu bakımdan aşağıdaki metni okumadan gerçekleri anlayamayız:
“Cumhuriyet’e gidiş, İngilizlerin Millî Mücadele’nin başlangıcında gördüğü ve arzu ettiği bir sonuçtur. Bir adım daha giderek, İngilizlerin cumhuriyete gidişi yönlendirdiğini en azından kolaylaştırıcı şekilde davrandığını söyleyebiliriz.
İngiltere o zaman dünyanın hükümran gücüdür. 19. yüzyılın sonundan itibaren İngilizlerin Rusya’ya yakınlaşması Osmanlı Devleti için tehlike çanlarının çalmaya başladığını göstermektedir. Bu yakınlaşma paylaşma anlaşmaları ile tahkim edilmiştir. Ayrıca, diğer Avrupa güçleri Fransa ve İtalya da işin içine katılmıştır. Osmanlı Devleti yıkılacak, mirası paylaşılacaktır. İngiliz literatüründe 1. Dünya Harbi’nin adlandırmalarından biri “Türk veraset savaşı”dır. Türk veraset savaşı kazanılırken, Rusya’da Bolşevik İhtilâli’nin olması, projede tadilata yol açmıştır. Anadolu ve doğu Trakya’da Türklerin de bir devletinin olacağı İngiliz yetkililer tarafından açıklanmıştır. Bu devletin mahiyeti konusunda da bazı ipuçları bulmak mümkündür. Cumhuriyete geçişin sırf Mustafa Kemal Paşa’nın kendine mahsus dahiyane bir siyaseti olduğu iddiası bütün inkilâp tarihlerinde yer almaktadır. Buna karşılık, böyle bir süreç, İngilizler tarafından daha Millî Mücadele’nin başlangıcında görülmekte/öngörülmekte olduğuna dair bilgiler vardır. Sivas Kongresi’nin akabinde, yeni İngiliz yüksek komiseri Amiral Joan de Robeck’in İngiliz Hariciye Nezareti’ne raporunda şu görüş yer almaktadır: “Mustafa Kemal’in hareketi Anadolu’da müstakil bir cumhuriyete doğru inkişaf ediyor.”
“İNGİLİZLER CUMHURİYETE GİDİŞİ YÖNLENDİRDİ”
“Cumhuriyete geçişin sırf Mustafa Kemal Paşa'nın kendine mahsus dahiyane bir siyaseti olduğu iddiası bütün inkılâp tarihlerinde yer aldığını” anlatan kitapta, “buna karşılık, böyle bir sürecin, İngilizler tarafından daha Millî Mücadele'nin başlangıcında öngörülmekte olduğuna dair bilgiler bulunduğunu, Cumhuriyet'e gidişin İngilizlerin Millî Mücadele'nin başlangıcında gördüğü ve arzu ettiği bir sonuç olduğunu, bir adım daha giderek, İngilizlerin cumhuriyete gidişi yönlendirdiğinin, en azından kolaylaştırıcı şekilde davrandığının söylenebileceğini…” bilgileri de yer alıyor.
CUMHURİYET’İN İLÂNI KARABEKİR GİBİ MİLLÎ MÜCADELE KAHRAMANLARINA HABER EDİLMEDİ
“Cumhuriyet’in, vekillerinin yarıdan biraz fazlasının katılımı ile toplanan Meclis tarafından ilân edildiği” ifade ediliyor. “Millî Mücadele’nin yönetici kahramanlarından Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy gibi bazı paşalara haber edilmediğini” öğreniyoruz. “Ankara’da bulunan çok sayıda vekilin aykırı söz söyleme ihtimali düşünülerek Meclis’e gelmemeleri ihtar edilir ve evlerinin önüne polis dikilir. Ankara’da bulunan muhalif vekillerin katılmasına izin verilmeden ilân edilen Cumhuriyet Türkiye’de yeni bir totaliter dönemin başlangıcı olur.” “CUMHURİYET’İN İLÂN EDİLİŞİ DARBE ŞEKLİNDEDİR” “Cumhuriyetin darbe şeklinde ilan edildiği” belgelerle anlatılıyor: “Cumhuriyetin ilanı, konunun ele alınış ve yürütülüş tarzına bakılırsa, kabine bunalımının arkasına gizlenen bir oldu bitti şeklinde gerçekleştirilmiştir. Meselenin tartışılması, bir uzlaşma sonucu ortaya çıkması bir yana, konudan bazı milletvekilleri ile Milli Mücadele'nin önde gelen kumandanları dahi haberdar edilmemiştir. Rauf Bey, başbakanlıktan ayrılıp seyahate çıktığı için Ankara'da değildir, Refet Paşa İstanbul'dadır, Ali Fuat Paşa siyasî hayattan ayrılmış ve 28 Ekim günü yeni görevi olan 2. Ordu müfettişliğine başlamak üzere İstanbul'a gitmiştir. Millî Mücadele sırasında Şark Cephesi Kumandanı olan ve Erzurum Kongresi'nde verdiği destekle Mustafa Kemal Paşa'nın reis seçilmesini sağlayan Kâzım Karabekir o sıralar hem mebus ve hem de ordu kumandanıdır. Cumhuriyetin ilanı günlerinde Trabzon'da bulunmaktadır. Kâzım Karabekir ‘Mustafa Kemal Paşa, artık muzaffer bir başkumandan sıfatıyla maiyyet kumandanlarına Cumhuriyeti dikte ettirmiştir. Dikkate değer mesele Meclis'in 291 azasından rey esnasında 158 inin bulunuşudur’ diyor. Mustafa Kemal Paşa da Cumhuriyet ilânına nasıl karar verildiğini Nutuk'da şöyle anlatmaktadır: ‘Çankaya'ya gitmek üzere Meclis binasını terk ederken, koridorlarda bana intizar etmekte olan Kemaleddin Sami ve Halid paşalara tesadüf ettim (iki paşanın da kendi maiyyet kumandanlarından olduğunu Kâzım Karabekir belirtir)...Benimle mülakat için geç vakte kadar orada intizarda bulunduklarını anlayınca akşam yemeğine gelmelerini Müdafaa-i Milliye Vekili Kâzım Paşa'ya tebliğ ettim. İsmet Paşa ile Kâzım Paşa'ya ve Fethi Bey'e de Çankaya'ya benimle beraber gelmelerini söyledim. Çankaya'ya gittiğim zaman orada, beni görmek üzere gelmiş Rize mebusu Fuad, Afyon mebusu Ruşen Eşref beylere tesadüf ettim. Bunları da yemeğe alıkoydum. Yemek esnasında; yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz, dedim. Hazır bulunan arkadaşlar, derhal fikrime iştirak ettiler. Yemeği terk ettik. O dakikadan itibaren, sûret-i harekat hakkında, kısa bir program tesbit ve arkadaşları tavzif ettim. tesbit ettiğim program ve verdiğim talimatın tatbikatını göreceksiniz."
Sıkı durun, M. Kemal’in, Cumhuriyetin ilânı hakkındaki konuşmasının daha fecî kısmı şöyle devam ediyor: "Efendiler, görüyorsunuz ki, Cumhuriyet ilânına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ve onlarla müzakere ve münakaşaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü onların zaten ve tabiaten benimle bu hususta hemfikir olduklarına şüphe etmiyordum. Halbuki o esnada Ankara'da bulunmayan bazı zevat, salahiyetleri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden ve rey ve muvafakatleri alınmadan cumhuriyetin ilan edilmiş olmasını vesile-i iğbirar (güceniklik vesilesi) ve iftirak (ayrılık) addettiler."
Kitabın müellifi bu konuşmayı şöyle yorumluyor: “Gerçekte cumhuriyete giden yol, saltanatın 1 Kasım 1922’de kaldırılması ile açılmıştı. Bu tarihten itibaren Cumhuriyetin ilanı beklenebilirdi. 2. Meclis, Mustafa Kemal Paşa’nın teklif ve tasvib ettiği milletvekillerinden oluşmuştu. (Tek liste dışı isim Kadirbeyoğlu Zeki Beydir). Yani Cumhuriyet Meclis’in tam kadro kabul edebileceği bir idare şekli idi. Buna rağmen, Cumhuriyetin ilanı geniş bir tabana yayılmadan yapılmıştır. Cumhuriyete evet diyecek, fakat eleştiri getirecek isimlerin dahi katılması istenmemiş, bunlara Meclis’e gelmemeleri hatırlatılmış, hatta bazılarının evlerinin önüne polis dikilmiştir. Cumhuriyetin ilan ediliş tarzı tek adam yönetimi oluşturmakla tavrı ile alakalıdır. Cumhuriyet dar bir kadro ile ilan edilmiş, böylece Türkiye’nin yakın dönem yönetici ekibi belirlenmiştir. Bu aynı zamanda, birçok önemli ismin cumhuriyetçi de olsa tasfiyesi anlamına gelmektedir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder