27 Ocak 2014 Pazartesi

BALIĞIN KARNINDAKİ HAYAT VE DAVA ADAMLARININ ALMASI GEREKEN DERSLER

Bilâhare balık sahibi olarak nitelendirilen Yunus peygamberin kıssasına geçiliyor:
87 — Zünnunû da hatırla. Hani o öfkelenerek giderken kendisine güç yetiremiyeceğimizi sanmıştı. Ama sonunda karanlıklar içinde "senden başka tanrı yoktur. Sen münezzehsin, doğrusu ben HAKSIZLIK edenlerdenim" diye niyaz etmişti.
88 — Biz de ona cevap verip, üzüntüden kurtarmıştık. İşte inananları böyle kurtarırız.

Burada Yunus peygamberin kıssasının üzerinde durmamız gereken çok önemli bazı noktalar bulunmaktadır. Şöyle ki: Yunus peygamber risaletin mükellefiyetlerine sabredememiş, kendisini inkâr eden kavmin yaptıklarından canı sıkılmış, davetin gereği olan vazifeyi bırakarak canı sıkık, içi sıkıntılı halde kıza kıza o beldeyi terk etmiştir. Ama Allah ona öyle bir sıkıntı vermiş ki o sıkıntının yanında peygamberleri yalanlayanların verdiği sıkıntı çok basit kalır. Şayet Rabbine yönelip kendi nefsine zulmettiğini kabul
edip dua ederek yardım dilemeseydi Allah onun bu sıkıntısını gidermezdi. Ne var ki ilâhî kudret onu her türlü sıkıntıdan korumuş ve muhafaza buyurmuştur.
Dûva adamları mutlaka inandıkları dâvanın mükellefiyetlerine katlanmalıdırlar. Kendilerini yalanlayan ve işkence eden insanlara karşi sabırlı olmalıdırlar. Doğruyu söylemek gerekirse inandığı dâvaya gönülden bağlanmış samimî insanlar için en acı ve en zor şey yalanlanmaktır. Ama risaletin mükellefiyetlerinden bir kısmı da
budur. Bir davaya gönül veren ve onu omuzlayan kişiler sabretmek, dayanmak, katlanmak zorundadırlar. Direnmek, azmetmek ve ilerlemek mecburiyetindedirler. Her seferinde yeniden başlıyarak, yeniden anlatarak tekrar dâvayı sunmak zorundadırlar.
Kişiler doğru yolu bulmuyor, gönüller dâvaya bağlanmıyor, Ruhlar arınmıyor diye ümitsizliğe düşmek yoktur. İnkarın ne türlüsü ile karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, inadın ve aksiliğin ne şekli ile yüz yüze gelirlerse gelsinler ümitsizlik yoktur. Bir dâva yüz kere tekrarı
tekrar anlatılarak gönüllere ulaşmamışsa belki yüzbirinci kere ulaşabİlir. Ve senin vazifen onu bıkmadan, usanmadan tekrarlamaktır.
Bu yüz değil bin de olabilir. Ama binden sonraki birinci tekrarda belki o gönülleri yerinden oynatabilirsin. Senin vazifen tekrardır..!
Dâva adamları bu yüzbirinci. binbîrinci vs. defalarda sabretseler,çalışsalar ve ümitsizliğe düşmeseler mutlaka gönüllerin kapalı kilitleri, açılmaz kapıları eriyecek ve açılacaktır.
Doğrusu şu ki, dâvanın yolu kolay, basit ve mükellefiyetsizlikle dolu bir yol değildir. Bir dâvaya gönüllerin bağlanması kısa bir anda ve kolayca meydana gelecek bir durum değildir. Meydanda yığınlarca bâtıl kalıntıları, sapıklık artıkları vardır.   Alışkanlıkların ve geleneklerin bıraktığı düzenlerin ve sistemlerin yerleştirdiği kalbleri pençesi altında ezen sapıklık tortuları,   bâtıl artıkları vardır.
önce bu çamurları ve pislikleri temizlemek gerekir. Ve önce her çareye baş vurup kalbleri canlandırmak, harekete geçirmek İcap eder.
Karşıda bulunanların bütün hassas noktalarına el atmak gerekir,İletici sinirlere ve damarlara dokunmak icap eder. Bu temaslardan
birisi belki o hassas noktaya rastlayacaktır.   Onun için sabretmek,onun İçin dayanmak ve onun için her zaman ümitle dolu olarak beklemek gerekir. Olabilir ki bir tek dokunuş insan denen varlığı daha
o hassas noktasına değer değmez hemen harekete geçirir ve bütünüyle bir başka şekle döndürür, canlandırıverir. Zaman olur ki bir dehşet sarar insanı. Bin kere, yüzbin kere çırpınmış ve çalışmıştır, ama olmamıştır. Fakat ibret dolu bir tek dokunuş o insanın en hassas noktasına isabet eder ve hemen canlandırıverir. Halbuki ondan
önce yapılan bütün atılımlar, geçersiz olmuş ve basan kazanamamıştır. 
Bu durumda konuyu en güzel olarak benim gözümün önünde canlandıran örnek bir radyo alıcısıdır.   Siz radyonun düğmesini
cevirip verici istasyonu arıyorsunuz... Bir hayli arıyor ama çıkaramıyorsunuz .   Siz istasyonun yerini doğru tayin   edebilirsiniz ama
yanlış frakansta sesler vermiş olabilir    Sonra bir de bakıyorki elinizin çok hassas bir hareketi ile verici istasyonu buluyor dalgayı tutturuyor, bir nağme tufanı, bir ses menbaı ile karşı karşıya geliyorsunuz...

"İşte inananları böyle kurtarırız."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder