107 — Muhakkak ki iman edip salih ameller işleyenlerin konakları Firdevs cennetleridir.
108 — Orada ebediyen kalırlar ve hiç ayrılmak istemezler.
Bu Firdevs cennetlerindeki konaklar onların cehennemdeki yerlerinin mukabilinde yer alıyor, ikisi arasında çok büyük farklar var.
Bir de insan ruhunun tabiatına ve nimetlerle oyalanma hislerine temas eden "hiç ayrılmak istemezler" ifade-i ceîilesindeki ince ve
derin temaslara göz atmak gerek. Bu incelik ve bu derinlik karşısında bir nebze durmak istiyoruz.
Onlar Firdevs cennetlerinde ebediyen kalacaklardır... Ne var ki, insan ruhu biteviyelikten bıkmakta. Bir hal üzere ve bir yerde devamlı kalmaktan usanmaktadır. Nimetlerin değişip tükenmesiyle
rahatlamakta ve bu değişiklik onun hırsını dindirmektedir.
Ama aynı tempo üzere devam edip gidecek olursa çoğu kere bıktırır onu, hattâ sıkar ve kaçmak ister. İnsan fıtratını, insanoğlunun yeryüzündeki vazifesine ve hilafetine uygun düşen bir yüce hikmete mebni olarak böyle yaratmış Allah.
Bu fıtrat her zaman hayatın değişmesini, gelişmesini ve Allah'ın ilmindeki mukadder kemal noktasına ulaşmasını gerektirmektedir.
Bunun için zaten insan fıtratı değişiklik ve gelişmeye karşı son derece arzuludur. Keşfetmek ister,
muttali olmak ister, bir yerden bir yere, bir sahneden bir sahneye,bir halden bir hale ve bir nizamdan bîr nizama geçmeK ister hep.
Bunun için emel ve arzu yolunda hızla ilerlemesi, hayatın yüzünü değiştirip dünyanın bilinmezliklerini keşfetmesi hem toplum nizamında, hem de maddenin yapısında yeni harikalar meydana getirmesi için devamlı hamle yapar. Bu keşiflerin bu buluşların ve değişimlerin ardı sıra hayat da gelişir, değişir ve ilerler. Ve adım adım ilmi ilâhideki mukadder kemal noktasına ulaşır.
Evet, insan fıtratında bu gelişme ve değişme duygusu köklü olduğu kadar eskiye alışma, alışılana sarılma ve gelenekleri koruma duygusu da köklüdür.
Ne var ki bu bir dereceye kadar olur. Ve hiç
bir zaman hayatın gelişip ilerlemesini önlemez, ibda ve icad ameliyesini durdurmaz. Düşünce ve hayatı tıkanıklığa, durgunluğa ve donukluğa sevketmez. Aksine hızlı atılımlarla dengeyi koruyabilmek için mukavemet rolü oynar.
Ne zaman bu denge bozulursa veya toplumlardan bir toplumda donukluk ve durgunluk galip gelirse o zaman toplum çarkını bir anda ve hızlıca ileriye itecek hamleler ve başkaldırmalar yaygınlaşır, devrim hareketleri görülür. Ve çoğu kere bu normalin hududunu asar. Ama sunu hiç bir zaman unutmamak
lazımdır ki toplumlar için en iyi dönemler itici ve tutucu güçler arasında dengenin sağlandığı ve hayat makinasında ilerletici ve frenleyici unsurların aynı vazifeyi akıtmaksızın gördüğü dönemlerdir.
Bir toplumda durgunluk ve donukluk fazlalaşdığı zaman bu hayat güçlerinin ezilmesinin ve tükenmesinin işaretidir. Bir bakıma fertlerin ve toplumların topluca ölüme sürüklenmesi manasına gelir.
İşte insanın yeryüzündeki hilafet vazifesine en uygun düşen fıtrat ve yapı budur.
Cennete gelince durum tamamen değişir. Çünkü
orası mutlak kemal yurdudur. Orada bu yeryüzü tabiatının karşılığında bir vazife yoktur. İnsan fıtratı yeryüzü tabiatıyla olduğu gibi kalsa, bitmek tükenmek bilmeyen bu sonsuz nimetler içerisinde yaşasa, bu nimetlerin hiçbirisi değişmese, çevresinde bulunan herşeyolduğu gibi kalacak olsa cennette ki nimetler bir müddet sonra bu tabiata sahip ruhlar için cehenneme dönüşürdü. Ve o zaman cennet,
sakinleri için bir hapishane, bir zindan olurdu ki her an fırsatını bulup kaçmak ve değişiklik arzularını tatmin etmek için cehennem bile olsa gidip kurtulmak isterlerdi.
Ne var ki, bu ruhları yaratan yüce Allah onları çok iyi bilmekte ve bu yüzden arzularını değiştirmekte, fıtri saiklerini tebdil etmekte ve böylece cennetten kaçmayı veya orada değişikliği hiç istememektedirler. Böylece ebediyen orada kalmaktadırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder