20 Mart 2014 Perşembe

Hakikatleri inkâr edenler hiç bir zaman için onun hakikat olduğunu bilmediklerinden ötürü inkâr etmezler. Bilakis bildikleri için inkâr ederler. İnkâr ederken bile ruhen o hakikatlerin doğru olduğunu bilirler. Ancak o gerçekleri kabul etmenin kendi varlıkları için veya yerleri için yahut makam ve menfaatleri için tehlike olduğunu sezdiklerinden dolayı hakikatlerin karşısına büyüklenerek, inat ederek dikilirler ve karşı koymaya çalışırlar.

13 — Ayetlerimiz böyle parlak olarak onlara gelince bu apaçık bir büyüdür" dediler.
14 _ Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde zulüm ve kibirle bunları bile bile inkâr ettiler. Bir bak bozguncuların sonunun nasıl olduğuna.
Bu sayısız âyetleri, bu gerçeği açıklayan hakikatleri iki gözü
bulunan herkes görebilecek durumdadır. Hem bu âyetler zaten doğrudan doğruya görülebilecek cinsten parlaklığa sahiptirler. İnsanlara gidecekleri yolu göstererek onları hidayete götürürlerdi. Ne var ki, onlar bu apaçık gerçeklerin doğrudan doğruya bir büyü olduğunu söylemişlerdi. Bunu söylerken onun doğruluğuna inanarak veya
doğru mu yanlış mı olduğundan şüphelenerek söylemiyorlardı. Sadece zulüm ve kibirle bile bile onun'büyü olduğunu ileri sürüyorlardı. Halbuki ruhen şüphesiz gerçek olduğunu kabul ediyorlardı. "Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde" inkâr etmek ve büyüklenmek
için bu sözleri sarf ediyorlardı. Zira onlar inanmak istemiyorlardı.
Delil peşinde koşmuyorlardı. Bütün maksatları, gerçeklere karşı büyüklenerek, zalimane hareketler yaparak kendilerini büyük göstermekti.
Kureyşin uluları da böyle karşılıyorlardı Kur'an'ı. Onun hak olduğunu kesin olarak bildikleri halde inkâr ediyorlar, inat ediyorlar
ve Hz. Peygamberin kendilerini tek bir Allah'a davet etmesi karsısında diretiyorlardı. Zira onlar eski inançları üzerinde berdevam olmak istiyorlardı. Çünkü bu inançların gerisinde kendileri için dayanak noktaları vardı. Yığın!arca ganimetler elde ediyorlardı oradan.   Mekke   içerisindeki makam ve mertebeleri bu bâtıl inançların üzerine kaim olduğundan İslâm davetinin kendileri için ne büyük bir tehlike arzettiğinî hissediyorlardı. Mevkilerinin ayaklarının
altından kaydığını, vicdanlarının titremeye başladığını duyuyorlardı. Hakkın apaçık gerçekleri haykıran balyozları ürkek, kuşkulu bâtıl ehlinin başına iniyordu. Hakikatleri inkâr edenler hiç bir zaman
için onun hakikat olduğunu bilmediklerinden ötürü inkâr etmezler.
Bilakis bildikleri için inkâr ederler. İnkâr ederken bile ruhen o hakikatlerin doğru olduğunu bilirler. Ancak o gerçekleri kabul etmenin kendi varlıkları için veya yerleri için yahut makam ve menfaatleri için tehlike olduğunu sezdiklerinden dolayı hakikatlerin karşısına büyüklenerek, inat ederek dikilirler ve karşı koymaya çalışırlar.
"Bir bak bozguncuların sonunun nasıl olduğuna."
Firavun 'un ve kavminin sonunun nasıl olduğu bilinmektedir. Zira Kur'anı kerîm başka yerlerde onların sonunun nasıl olduğunu açıklamıştır. Burada ise işaret etmesinin sebebi belki hakikatlere büyüklenerek karşı çıkan gafilleri uyarır ve F î r a v u n 'un
kavminin başına gelenler bunların basma gelmezden önce imana gelirler diye işaret edilmektedir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder