21 Ağustos 2014 Perşembe

"... İnsan yüklendi onu..”

72 — Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler; bundan endişeye düştüler de insan yüklendi onu. O cidden çok zulümkâr, çok cahildir.
Gökler, yer ve dağlar—Kur’an onlardan misal vermeyi tercih etmiştir — insanın içinde yaşadığı veya yüzyüze bulunduğu bu kocaman yaratıklar, bir bakıma gayet küçük ve basit bir manzara ar-zediyorlar. Bu yaratıklar, tevazu içinde halini tanıyor, kendilerini yoktan var edip, hayatlarını düzenleyen kanununu biliyor, şuur ve delile sahip olmadığı halde doğrudan yüce Yaratanın hükmüne boyun eğiyorlar... Gayri ihtiyari ve şuursuz bir şekilde yaratılış ve tabiatlarının gereği olarak görevlerini ifa ediyorlar.

Mesela şu güneş kendi mihverinde sapmaksızın dönüp dolaşmaya devam ediyor. Ve ışınlarını etrafa yayarak Allah’ın tayin ettiği vazifesini görüyor. O da iradesi haricinde diğer yıldızları cezbediyor ve hepsi de kâinat içindeki vazifelerini mükemmel bir şekilde ifa ediyorlar..
Yeryüzü de durmuyor. O da kendine has işini görüyor: Ekinleri bitirip yetiriyor, çocuklarını yedirip içiriyor, ölenleri sinesinde barındırıyor, üzerindeki canlılara tatlı sular içiriyor; bunların hepsini iradesiz ve fakat Allah’ın kanununa uygun biçimde yapıyor.
İşte ay, işte yıldız ve gezegenler ve işte poyraz ve bulutlar, işte hava, işte su.. Ve işte dağlar, tepeler... Hepsi hepsi işinde gücünde, Rablerinin izniyle, halikini tanıyarak, emrine ve iradesine boyun eğerek, kendiliğinden bir çaba bir zahmet sarfetmeksizin yoluna devam ediyorlar. Ve bunlar o emanetin mesuliyetinden ürpermişlerdir. İrade emanetinden, Allahuteâlânın emrine riayetle, ibâdet itaat emanetinden, hususî cihad isteyen dinî vecibelerin emanetinden...
"... İnsan yüklendi onu..”
Akıl ve şuuriyle Allah’ı bilen, tefekkür ve basiretiyle O’nu tanıyan insan. Bu insan kendi cehdi gayretiyle Allah’ın kanunu çerçevesinde, nefsanî arzu ve temayüllerine mukavemet ederek seve seve Halikına itaat eder. Şehvetinin esiri olmamak için uğraşır, nefsiyle mücahede eder; o attığı her adımda bir niyet ve irade sahibidir, bir fikir ve hedefe yönelmiştir. Tolunu seçmiş, bu yolun götüreceği gayeyi bilmektedir.
Cüssesi küçük, gücü kuvveti az, ömrü mahdut ve nice şehvet, meyil ve ihtirasların zebunu olan bu insancağızın yüklendiği emanet cidden pek büyüktür.
Bu büyük ve ağır işi omuzlamakla insan, kendi kendini tehlikeye atmış durumdadır. Bu yüzden o “çok zulümkâr” olmuş, nefsine kıydığı şeklinde vasıflanmıştır Aynı zamanda bu durumunu idrâk edemediği için ( ) lâkabını, yani koyu câhil sıfatını

almıştır. Fakat hemen ilâvesi gereken husus şu ki, insanın cehil ve zulüm gibi vasıflarla tavsifi, mukaddes emaneti omuzlamaya yeltenmesi itibariyledir. Eğer yüklendiği emanete riâyet eder de kendisini Yaradanına götüren ilmi tahsil ederse, Hakteâlânm yolunu bulur, emrine uyar, iradesine tabi olursa başka.. Yani, Halikını delilsiz ve doğrudan doğruya tanıyan, tayin ettiği yolda yürüyen, emrine boyun eğen, Allah ile kendilerinin arasına hiç bir engel girmeyen ve inkiyad, itaat ve vazifelerini ifaya mani olmayan gökler, yer ve dağlar gibi mahlukat misali, ilmi ve irfanı, ibadet ve itaatiyle bu dereceye yükselirse başka... İşte o zaman, bu şuur ve bu idrak içindeki insan gerçekten en şerefli makama ve kâinat içinde bir örneği daha bulunmayan en yüce dereceye yükselir.
Gerçek olan şu ki, irade, idrak, mücahede ve mesuliyeti yüklenme... İşte bunlardır insanı Allah’ın bütün yarattıklarından ayıran, ona apayrı bir özellik kazandıran vasıflar. Ve işte bu vasıflarıy-le insan mümtaz ve mükerrem olmuş, Allahuteâlâ onu en yüce makamda şerefli vasfıyle yad etmiş ve bu sayede meleklerini Âdem’e secde ettirmiştir. Ebede kadar yaşayacak olan kitabında da bunu ilân etmiştir yüce Allah: “Andolsun ki biz Âdem oğullarını üstün bir izzet ve şerefe mazhar kılmışızdır.”
Bu üstünlüğü ve Allah katındaki bu kıymet ve şerefi ne ile kazandığını düşünmelidir insan. Bilmesi lâzımdır bunu. Evet bilmeli ve göklere, yere ve dağlara teklif edildiği zaman kabullenmekten imtina ettikleri ve büyüklüğünden korkup ürperdikleri muazzam emanetin hakkını vermeli!..
Ezelî olan bu hüküm ebede kadar uzanacaktır.
Ahzab

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder