3 Eylül 2014 Çarşamba

CİHAD

CİHAD
Her âyetin ayn ayrı açıklamasına geçmeden evvel, biraz da
İslâm’ın cihad mefkûresinden bahsedelim. Bilindiği gibi İslâm, en son ilâhî nizamdır. Bu akide, beşer hayatının temel kaidesi ve bütün insanlığın hayat nizamı olmak için gelmiştir. Bu akide; İslâm ümmetinin, beşerin mevcudiyeti, beşer varlığının gayesi hususunda kâmil ve şâmil bir mefkûreden doğan âlemşümul kumanda mevkiine yükselmesini temin etmek için gelmiştir. Allah’ın ind-i İlâhisinden nazil olan Kur’an-ı Mübîn, bütün bunları açıklayan bir düstur kitabıdır. İslâm'ın kumanda ettiği bu hayırlı teşebbüsten başka hiç bir hayır yoktur. Bütün cahiliyet nizamlarında hayırdan eser bulmak imkânsızdır. Beşeriyet, İslâm'ın gölgesinde yükseldiği ulvi seviyeye, hiç bir zaman yücelememiştir. Bu nimete denk, dünyada hiç bir nimet yoktur. Bu nimetten istifade edebilme şerefine nail olmak da aynı şekildedir. İnsanlık âlemi İslâm nizamından mahrum bırakıldığı takdirde, bütün kurtuluş yollarını ve başarı çarelerini tamamen kaybeder. Ve insanlığı bu hayır nizamından mahrum bırakanlar kadar, insanın insanlığına tecavüz eden bir zalim bulunamaz. İnsanoğlu ile Yaradanının ve Hâlık Taâlâ’nm istediği yüceliğin, nezafetin, saadetin ve kemâlin arasına girmek isteyenler, şüphesiz ki en büyük zalimlerdir.



Binaenaleyh, bu, âlemşümul ve ilâhi nizam dâvetinin bütün insanlığa ulaşması ve tebliğ edenlerin karşısına çıkan bütün sulta ve engellerin yıkılması şarttır...

İlâhi davet ulaştıktan sonra kabul edip etmemekte herkesin hür olup, itaat edenleri engelleyici bir mania ve sultanın bulunmaması da; elbette bir insani haktır. Bir takım kimseler Allah’ın davetini kabule yanaşmazlar da kaçınırlarsa, İlâhi davetin yoluna devam etmesini önlemeye hakları yoktur. Yapılacak muahedeler dahilinde hürriyet ve güveni temin etmek ve müslümanların hiç bir düşmanla karşılaşmadan kendi davalarını tebliğ edebilmelerini sağlamak şarttır...

Allah’ın

hidayet bahşettiği insanlardan bir kişi şayet bu davete gönül verirse, artık kimse onu eziyet veya fitne taktikleriyle yolundan çevirmeye kalkışmamalıdır. Allah yolundan men’ eden ve insanları hidâyet nurundan uzaklaştıran bir nizamın sultasının olmamasını istemek de, mü’minlerin gayet tabii bir hakkıdır. Eziyet ve fitnelere maruz kaldıkları vakit, müslümanların kendilerini
kuvvet kullanarak müdafaa etmeleri; dini bir vazifedir. îtikad hürriyetini teminat altına almak, Allah’ın hidâyetine ulaştırdığı kimselerin emniyetini tekeffül etmek, Allah'ın nizamını yeryüzünde hâkim kılmak ve bütün beşeriyeti o umumi -hayırdan mahrum etmemek için kuvvet kullanmak; gayet meşrû bir vazifedir...



Müslümanların üzerine bu beşeri haklardan neş’et eden bazı vazifeler terettüb etmektedir. Bu İlâhî dâveti hürriyet içinde beşeriyete tebliğ ederken, müslümanların önüne dikilen veya inanç hürriyetini tehdid eden bütün kuvvetleri tuzla buz edip devirmeleri; bu nevî vazifeler meyanındadır. Müslüman, din tamamen Allah için oluncaya ve yeryüzünde hiç bir kuvvetin Âllâh’tan uzaklaştırma imkânı kalmayıncaya kadar durmadan, dinlenmeden cihad edecektir... İnsanları dine girmeye zorlamak için değil... Allah dinini yeryüzünde yüceltip, dine girmek isteyenleri korkutacak hiç bir şey kalmayıncaya, Allah’ın dinini tebliğ etmekten ve dinde sebat gösterip, vecibelerini ifâ etmekten alıkoyan hiç bir  kuvvetin korkusu kalmayıncaya kadar hakimiyet-i diniyeyi sağlanmak için cihad edecektir...  
Yeryüzünde-artık hakk ve hakikat erbabını yolundan döndürecek, hidâyetten sapıklığa çevirecek hiç bir sultanın,nizamın ve idarenin kalmaması için İslâm’ın cihad mefkûresinin umumî prensibleri bunlardırî. lslâm~târihinde cihad hareketi, bu mefkûre dâhilinde cereyan etmiştir... “

Evet: cihad sırf bu yüce hedefler için yapılırdı. Başka hiç bir hedef veya alâmet karıştırılmazdı. Islâm’da cihad, akide içindir... Akideyi muhasaradan kurtarmak, fitnelerden korumak, akidenin vaz* ettiği hayati prensibleri, ilâhi şeriâtı muhafaza etmek içindir...  Cihad; yeryüzünde akide sancağını dalgalandırıp, bu sancağa saldırmak cür’etini gösterenlerin, daha saldırmadan evvel başını ezmektir. Tâ ki bu akideye gönül vermek isteyenler, yeryüzünde karşılarına dikilecek hiç bir engelin bulunamıyacağını bilsinler ve zorlanmadan, hürriyet içinde bu dine girebilsinler...







Bu âyet-i kerîmeler; Medine ’deki mü’minleri asıl vatanları olan Mekke ’den çıkaran, dinleri için kendilerine her türlü eziyeti reva gören K u r e y ş li müşriklerin durumunu açıklamaktadır. Bu arada cihada dair bazı önemli hususlara da temas etmektedir. Âyet-i kerime müslümanlara; kendileriyle eskiden savaşmış ve halen de savaşmaya devam edenlerle muharebe yapmalarını, fakat haddi tecavüz etmemelerini emrederek başlıyor:




«Size harb açanlarla, Allah yolunda siz de harb edin. Ancak haddi tecavüz etmeyin. Şüphesiz ki Allah, haddi tecavüz edenleri sevmez.»
 
 
- Muharebe ile ilgili bu âyetlerin başlangıcında, ilk olarak muharebe hedefi belirtiliyor. Ve harp meydanlarında altına toplanacakları sancak, vazıh halde beyan ediliyor..

«Size harp açanlarla, Allah yolunda siz de harp edin.»
 
 
İslâm’da harp, sırf Allah içindir. Beşeriyetin uzun müddet yaptığı harplerdeki hedeflerden hiç birisi için değil. Muharebe sırf Allah yolundadır. Yeryüzünde hâkimiyet kurmak, şeref ve şan sahibi olmak gânimet ve kazanç elde etmek için değil... Ham madde kaynakları, açık pazarlar temin etmek için değil. Bir tabakayı başka bir tabakaya veya bir cinsi başka bir cinse hâkim kılmak için de değil. İslâm’da cihad, sırf Allah içindir... Yeryüzünde Allah kelâmını yüceltmek, hayatta Allah nizamını hâkim kılmak ve mü’minleri dinlerinden döndürecek fitnelerden muhafaza etmek, fesat ve delâletin curûfatından korumak içindir... Bu hedeflerden başka yollarda yapılan savaşlar, Islâmın nazarında gayri meşrûdur ve bu harplere katılanlar için, Allah’ın indinde hiç bir mükafat ve makam yoktur.


Hedef ve gaye belirtildikten sonra, harp sahası da tahdit ediliyor :

Ancak haddi tecavüz etmeyin. Şüphesiz ki Allah, haddi tecavüz edenleri sevmez.»
Düşmanlık; çok kere savaşa katılanların, savaşa girmeyen, ne İslâm olması, ne de müslümanlar için bir problem teşkil etmeyen kadın, çocuk, ihtiyar ve çeşitli dinlere mensup rahiblere, âbidlere saldırmasını ifade etmektedir... Düşmanlık; bazan da geçmiş ve günümüzdeki cahiliyet savaşlarında olduğu gibi, ma’ruf harp kaidelerini çiğneyerek, gayr-i insani şenaatlara irtikab ile ortaya çıkar...


İslâm; bu nevi şenaatlardan nefret ettiği gibi, takva şuuruyla da asla uyuşturmaz.

İşte Rasûlullah (S.A.V.) in hâdiselerinden, ashabına tavsiye
lerinde bir kısmı bu harp âdâbınnı tabiatını ve ancak beşeriyetin ilk defa İslâm'ın elinde gördüğü bu hali açığa çıkarıyor:

- İbn-i Ömer (RA.) rivayet ediyor: «Rasûlullah (SA.V.) ile

yaptığım gazalardan birisinde öldürülmüş bir kadın buldum. Bunun üzerine Rasûlullah (SA.V.), kadınların ve çocukların öldürülmesini nehy etti*.»36

Ebû Hüreyre (RA.) dan: Rasûlullah (S.A.V.) buyurdu: ( arapca) «Sizden biriniz muharebe edince yüzden sakınsın n.»37

Ebû Hüreyre (R.A.) dan: Bizi Hz. Peygamber gönderdi ve şöyle dedi:

(arapca)

Falanı ve falanı görürseniz, — Kureyş’ten iki kişi — onları hemen ateşleyerek yakınız.» Gideceğimiz zaman da şöyle buyurdu:


(arapca )


«Ben size falanı ve falanı yakınız diye emretmiştim. Halbuki, Allah’tan başka kimse ateşle azab etmez. Onları bulursanız, hemen öldürünüz *.38

îbn-i Mes’ud (R.A.) dan: Rasûlullah (SA.V.) buyurdu: ( arapca ) «Öldürmek yönünden en çok af edenler, îman ehli olanlardır *.»39


Abdullah b. Yezid el-Ansarî’den: «Rasûlullah (SA.V.), yağmacılıktan ve azab ederek öldürmekten nehy etti*.40


36-Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebû Dâvud, Malik.

37-Buhar! ve Müslim.

38-Buhari, Ebû Dâvud, TtrmizL

39-Ebû Dâvud.

40-Buhari.

 
 




İbn-i Yâli’den; dedi ki: «Biz, Halid b. Velid’in oğlu Abdurrah- man ile beraber savaştık. Düşmanın şiddetlilerinden dört kişi getirildi. Abdurrahman; emretti ve okun tersiyle (azab ede ede) öldürdüler. Bu haber Ebû Eyyûb el-Ansarî’ye ulaştığında şöyle dedi: “Ben Rasûlullah’tan işittim. O, eziyetle öldürmeyi nehy etti. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a kasem ederim ki, bir tavuk da olsa ben eziyetle öldürmezdim." Bunu duyan Abdurrahman, dört köle azad etti.»

Haris b. Müslim b. Haris, babasından rivayet ediyor; dedi ki: Rasûlullah bir seriyye ile bizi göndermişti. Saldırma mahalline gelince, ben atımı dizginledim. Hücum ettiğim yerin ehalisi, beni seslerle karşıladılar. Ben ( arapca ) deyin, kendinizi kurtarın, dedim. Onlar da bunu söylediler. Arkadaşlarım beni levm ettiler. Dediler ki: «Sen bizi ganimetten mahrum bıraktın.» Rasûlullah’ın yanına döndüğümüzde, yaptığım hareketi ona bildirdiler. Rasûlullah beni çağırdı ve yaptığımı iyi karşıladı. Sonra bana dedi:

< arapca )




■Muhakkak AllahU Taâlâ, her bir insan için sana şu kadar, şu kadar sevap yazdı
 
 
Bureyde’den; dedi ki: Rasûlullah (S.A.V.) ne zaman bir orduya veya seriyyeye emir tayin etseydi, kendisinin ve beraberindeki müslümanların hakkında Allahü Taâlâ’dan takvayı ve hayrı tavsiye ederdi. Sonra şöyle derdi:
 
•Allah adıyla gaza edin. Allah yolunda gaza edin. Allah’a
küfredenlerle muharebe edin. Yağmacılık etmeyin. Eziyetle öldürmeyin. Yeni doğanları öldürmeyin42 

  1. Ebû Dâvud.
  2. Ebû Dâvud.


İmam Malik, Ebû Bekir Sıddık’tan rivayet ediyor: Hz. Ebû Bekir orduya tavsiye ederken şunları söyledi;

«Siz ilerde kendi nefislerini Allah için hapsettiklerini zanneden kimseler bulacaksınız. Onları, nefislerini hapsettikleri şeylerle başbaşa bırakın. Hiç
bir kadını, çocuğu ve ihtiyarları öldürmeyin43
İşte İslâm’ın giriştiği savaşlarda takib ettiği âdab ve erkân... İşte müslümanların takib ettikleri hedef...


«Size harb açanlarla, Allah yolunda siz de harb edin. Ancak haddi tecavüz etmeyin. Şüphesiz ki Allah, haddi tecavüz edenleri sevmez.»
- Müslümanlar, adetlerinin çokluğu ile zafer kazanmadıklarını Zâten müzminlerin sayıları âzdı. Harp hazırlıkları ve

silah gucu ile de zafer elde etmiyorlardı. Zira onların harp gücü, düşmanlarınkinden çok azdı. Onlar, sadece îmanları, itaatları ve

kendileri için koymuş olduğu tevcihatlardân ve Rasûlullah’ın tev- cihatından uzak kaldıkları zaman, yegâne istinatgâhları olan zafer vasıtasından uzak kalmış oluyorlardı. İşte bu yüzden kendilerini dinlerinden döndüren, en çirkin eziyetlerle onlara eziyet yaparak öldüren düşmanlarıyla savaşırken bile, bu âdaba riayet ediyorlar

dı... Rasûlullah gâzabIa heyecanlanıncâ, K u r e y ş 'ten iki kişinin yakılmasını emretti. Sonra tekrar döndü; yakılmamalarnı söyledi.Zira Allah'dan başka kimse,insanları yakamazdı.

Bundan sonra âyetin akışı müslümanlarla muharebe eden, onların dini hususunda fitneler çıkaran ve memleketlerinden onları dışarı atan kimselerle muharebe hususunda, daha da fazla te’kid ediyor. Ne halde olursa olsun, nerede bulurlarsa bulsunlar; onları öldürünceye kadar muharebeye devam etmelerini bildiriyor. Ancak Mescid-i Haram müstesna. Fakat kâfirler orada, ilk evvel savaşa başlarlarsa veya Allah'ın dinine girerlerse, daha'

önce müşlümanlara ne kadar eziyet etmişlerse de, ne kadar muharebe etmişler, fitne çıkarmışlarsa da; ellerini onlardan çekerler.

«Ye onları nerede yakalarsanız öldürün. Onları, sizi çıkardıkları yerden çıkarın. Fitne, katilden beterdir. Onlar sizinle savaşmadıkça, siz de Mescid-i Haram’da onlarla savaşmayın. Ancak onlar sizinle savaşırlarsa, siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir. Bununla beraber vazgeçerlerse; şüphesiz ki Allah, Gafûr ve Rahimdir.»

Filhakika dine' tecavüz, insan hayatında mevcut olan en mu
kaddes şeye tecavüzdür. Bundan dolayıdır ki; fitne, katilden daha
beter,nefsi öldürmekten,ruhu mahfetmekten ve hayatı yok etmekten
 daha şiddetli olarak tasrih edilmiştir. Bu fitne, ister tehdit, ister fiili eziyet ile olsun, ister dolayısiyle insanları sapıklaştıran, ifsad eden, Allah nizamından uzaklaştıran, Allah'ın nizamını inkâr ettiren, O’ndan yüz çevirten bozuk bir nizamı yerleştirmekle olsun; hiç farkı yoktur. Buna en yakın misâl olarak dinî tebligatı yasaklıyan, dinsizlik öğrenimini hür kılan sosyalist nizamdır. Sosyalist nizam, zina ve şarap gibi haram olan şeyleri serbest kıldığı, bu kötü şeylere muhtelif vasıtalarla fertleri yöneltmeye çalıştığı, hem de güzel gösterdiği gibi; diğer yönden onlara Allah nizamındaki meşrû faziletlere uymayı da kötü gösterir. Kendisinin koymuş olduğu o yeni ve fasit nizamı, insanların ondan ayrılmasına imkân bırakmıyacak şekilde mecburileştirir.

İslâm'ın akide hürriyeti için koymuş olduğu nizam budur. Beşer hayat'indâ âkideye vermiş olduğu değer, Bu şekiİdedİr. İslâm'ın tabiatıyla ve insan varlığının gayesine bakış tarzıyla uyuşan görüş de budur. İnsan vücudundan gaye, ibâdettir. Sahibini, Allah’a yönelten her hayırlı hareket ibâdet dairesine girer... Şüphesiz ki insanın sahip olduğu şeylerin en tabiî olanı i’tikad hürriyetidir.... İnsandan bu hürriyeti çekip alan veya onu drudan doğruya, yahut da vasıtalı olarak dininden döndürmeye teşebbüs eden kimse, insanı öldürmeye kastedenden daha büyuK~bir cinayet işlemiştir.işte'onun için isIâm o fitneyi öldürmekle denk kabul eder ve ona olümle karşı koyar.Bundan dolayıdır ki Allahü Taâlâ onlara harb edin ( ) demiyor da, onları öldürün
buyuruyor. Onları bulunduğu yerde öldürün. Her ne durumda olurlarsa olsunlar. Hangi öldürme âletine sahip bulunursanız bulunun; şu kadarı var ki, yakarak yahut da işkence ederek öldürmek, İslâm edeb ve erkânına uymaz.


43. Müslim, Ebü Dâvud, Tirmizl.
 
 
 


 
 












 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder