24 Kasım 2014 Pazartesi

HATIB OLAYI..MÜSLÜMANLARIN DERS ÇIKARACAĞI ÇOK KONULAR VAR..



HATIB OLAYI..MÜSLÜMANLARIN DERS ÇIKARACAĞI ÇOK KONULAR VAR.. Hadise şöyle nakledilir : Hatıb îbn Ebu Beltea muhacirlerden bir zat idi. Bedir savaşına da katılmıştı. M e k k e ’de hâlâ çocukları ve emlaki vardı. Bizzat kureyşli olmakla beraber Hz. O sm a n ’ın müttefiklerindendi. Hz. Peygamber Mekkelilerin Hu d e y b i y e muahedesinin şartlarını bozduklarını görünce Mekke fethine karar verdi. Ve müslümanlara savaş hazırlığı emri vererek “Allah’ım onlardan bizim haberimizi gizle” dedi. Ashabından bir kitleye de savaş hedefini bildirdi. Bu topluluğun arasında Hatıb da bulunuyordu. Hatıb bunun üzerine bir mektup yazdı ve Hüzeyne kabilesinden olduğu söylenen Med i n e ’ye misafir olarak gelmiş bulunan müşrik bir kadınla Mekke ’lilere yolladı. Onlara peygamberin kendileriyle savaşmak kararında olduğunu bildirdi. Böylece onlara iyilikte bulunmuş oluyordu. Bunun üzerine Allah — Resulünün isteğine karşılık olarak — durumu peygamberine bildirdi. Mekke ’nin fethiyle ilgili takdirini bu şekilde yürütüyordu. Hz. Peygamber kadının peşinden adamlar yollayarak yakalatıp mektubu aldı. Bu hadiseyi Buhari Megazi bölümünde rivayet ettiği gibi müslüm’de Sahihinde Husayn îbn Abdurrahman’ın Sa’d İbn Ubeyde’den, onun da Ebu Abdurrahman Es Selemi’den, onun da Hz. A l i (R.A.) den naklettiği bir hadisi şöyle rivayet eder: Hz. Al i der ki, “Allah'ın resulü beni, Ebu Mirsed’i ve Zübeyr tbn Avam’ı yolladı. Hepimizde süvariydik. Ve buyurdu ki, “gidin Hah bahçesi denilen yere vardığınızda müşrik bir kadını bulacaksınız. Beraberinde Hatıb İbn Ebi Beltea’nın müşriklere yazdığı bir mektup var. Onu alın.” Biz kadına ulaştığımızda devesinin üzerinde ve peygamberin «özünü ettiği yere doğru gidiyordu. Yanına varıp mektubu ver dedik. O benim yanımda mektup yok deyince devesini çökdürdük her rafını aradık. Fakat mektubu bulamadık. Bunun üzerine dedik ki Allah’ın Resulü yalan söyleyecek değil ya. Ya mektubu çıkarırsın yahut seni soyarız. Kadın işin ciddî olduğunu anlayınca mektubu sakladığı şeyi bana attı.‘Bir kesenin içerisine saklanmıştı. Ben de onu çıkararak Resulullah (S.A.) a getirdim. Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) dedi ki : Ey Allah’ın Resulü bu adam Allah’a, peygamberine ve mü’minlere ihanet etmiştir. Emir verde boynunu vurayım onun. Hz. Peygamber ise “Neden bunu yaptın?” diye Hatıb’a sormuş o da şu karşılığı vermişti. Allah’a yemin ederim ki ben Allah’a ve Resulüne inananlardan başka bir yolda değilim. Fakat kureyşlilerin yanında da bir elimin olmasını istedim. Ve bununla Allah’ın onların şerrini âilemden ve mülkümden uzaklaştırmasını murad ettim. Eshabından hepsinin orada ailesi ve mülkü varsa da onları koruyacak yakınları da var. Allah onlarla ailelerinin mallarını korur. Bunun üzerine Hz. Peygamber “doğru söylüyor. Ona iyilikten başka birşey yapmayınız.” buyurdu. Hz. Ömer ise “O, Allah'* Resulüne ve mü’minlere ihanet etmiştir. Bırakta boynunu vurayım" diyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber buyurdu ki “0 Bedir ehlinden değil mi?” Allah Bedir savaşına katılanlara “istediğinizi yapın size cennet vacip oldu veya sizi bağışladım” buyurmuyor mu? Bunun üzerine Hz. ö m e r 'in iki gözü dolu dedi ki: “Şüphesiz Allah ve Resulü çok daha iyi bilir.” Buharî megazi kitabında bu rivayette ilâve olarak şunları da zikretmektedir: Bunun üzerine Allah Mümtahine sûresini inzal buyurdu. “Ey iman etmiş olanlar benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gerçeği inkâr etmişken onlara sevgi gösteriyorsunuz.” Bir başka rivayette ise o kadının peşinden gönderilenlerin Hz. Ali, Zübeyr ve M ı k d a d olduğu belirtilir. Kısa bir süre de olsa bu hadisenin üzerinde durup cereyan ediş tarzına bakacak olursak “Kur’an’ın Gölgesi”nden dışarı çıkmış ol mayız. En büyük kumandan ve en büyük terbiyeci olan peygamberin takip ettiği metodu, hadiseyi değerlendirişi ve bu vesileyle yaptığı davranışları incelersek sadet dışına çıkmış olmayız. ****Bu hadisede insanın ilk üzerinde duracağı konu Hatıb’ın hareketi. O hem müslüman hem de muhacir. Ve Allah Resulünün savaş sırrını açıkladığı kimselerden birisi. Ama bu husus bize insan ruhunun gizli noktalarını şaşırtıcı bir şekilde açıklamakta ve insan ruhunun ne kadar üstün, ne kadar güçlü olursa olsun beşeri zaaf zamanları ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Ve bu anlar da onu Allah’tan başka kimsenin koruyamayacağını açıklamaktadır.*** İkinci olarak insan Hz. Peygamberin büyük kumandanlığı karşısında dikilip kalıyor. “Neden böyle yaptın?” diye sorarken bile acele etmiyor. Bütün genişliği ve şefkati üzerinde bulunuyor. Arka daşının geçici zaaf anında bile üzerine yürümüyor. Ve adamın doğru söylediğini belirterek eshabının ona dokunmasını önlüyor ve buyuruyor ki: “Doğru söylüyor. Ona iyilikten başka birşey yapmayınız.” Yardımcı olmak istiyor. Düştüğü noktadan tutup kaldırmak istiyor. Kendisi onu kovmadığı gibi arkadaşlarının kovmasına da müsaade edmiyor. Ama aynı anda Hz. ö m e r ’in bayraklaşan sağlam ve kolin imanını görüyoruz: “O Allah’a, Resulüne, ve mü’minlere ihanet etmiştir. Bırak ta boynunu vurayım...” Hz. Ömer sadece hataya bakıyor ve kat’i imanı, keskin hissiyle ona karşı galeyana geliyordu. Ama Hz. Peygamber bu hatanın ötesine dikkat ediyor geniş bilgisiyle beşer ruhunu çepeçevre kuşatarak idrâk ediyordu. Ve umumî bir bilgiye sevkeden şefkat ve saygıyle doluydu. Bütün ihtimalleri ve şartları dikkate alan sabırlı, şefkatli, kerem sahibi bir yönetici durumundaydı. ----Nihayet insan zaafa düşmüş Hatıb’ın sözleri karşısında duruyor. Zaafa düşmüş olmakla beraber O Allah’ın takdirini ve dünyevî sebeplerle ilgili sağlam iman düşüncesini gösteriyor. Ve diyor ki “Allah’a yemin ederim ki ben Allah’a ve Resulüne inananlardan başka bir yolda değilim. Fakat kureyşlilerin yanında da bir elimin olmasını istedim... Böylelikle Allah’ın onların şerrini ailemden ve mülkümden uzaklaştırmasını isterim." Şerri uzaklaştıran Allah’tır. Onların şerrinin dokunmasına kendisinin orada elinin olması önlemiyor da Cenabı Allah o vesileyle önlüyor. İnandığı bu. Ve bu düşüncesini sözünün devamında “eshabından hepsinin orada ailesi ve mülkü varsa da onları koruyacak yakınları da var. Allah onlarla ailelerini ve mallarını korur.” Onun düşüncesinde her yerde hazır olan Allah’tır. Ailelerini ve mallarını koruyacak yine O. Akrabaları İse sadece bu koruma işinin gerçekleşmesini sağlayan birer vasıta.***** Belkide Allah Resulü adamın sözlerindeki bu doğru ve canlı düşünce ve anlayışı görmüş ve bu yüzden: “Doğru söylüyor. Ona iyilikten başka birşey yapmayınız” buyurmuştur.********** Son olarak insan Allah’ın bu hadise ile ilgili takdiri karşısında dikilip kalıyor. Buna göre Hatıb peygamberin savaş sırrını açıklayabileceği pek az bir grub içinde bulunmaktadır. Bu sayılan az olan seçkin kitlede bile beşerî zaafların hâkim olduğu anlar bulunabilir. Sonra İlâhî takdir bu beşerî zaafın hâkim olduğu anın doğurabileceği zararı önlüyor. Ve sanki asıl maksadın hadisenin açığa çıkarılıp ibret verilmesi olduğu hissini veriyor. Sonra kendilerine bu sır açıklanmamış olanlar meydana gelen hadiseyi vesile ederek, işte peygamberin sırrını verdikleri kendisine ihanet etti. Eğer bize sır verseydi biz onu kimseye açıklamazadık.” kabilinden sözler de etmiyorlar. Bu konuda hiçbir şey varit olmuş değil. Bu da müslümanların kumanda mevkii karşısındaki tavırlarını kendilerine karşı tevazularını ve kardeşlerinin başından geçen hadiselerden ibret alışlarını gösterir.*** Bu hadiseyi nakleden rivayetler mütevatirdir. Ancak bu âyet lerin bu hadise üzerine nazil olduğunu anlatan rivayet sadece Buha rî’ninkidir. Biz o rivayetin doğruluğunu garipsememekle beraber daha önce de söylediğimiz gibi Kur’an’daki âyetlerin mazmununun çok daha geniş olduğunu kabul ediyoruz. Mütevatir rivayetlerin nüzul sebebi olarak naklettiği Hatıb hadisesinden çok daha geniş olarak bu hadisenin münasebetiyle ruhlardaki halleri tedavi ettiği kanatındeyiz. Ki Kur’an’ın her zaman takip ettiği metot böyledir.** Bu âyetler yakın akrabalık bağlarının ve basit taassubların doğduğu meseleleri tedavi etmeye çalışmakta insanların alışageldikleri şeylere sıkı sıkıya bağlılıklarını giderek mahalli tahditlerden kurtarıp yüce, İnsanî ve âlemşumül ufuklara yükseltmektedir. Bu âyetler o ruhlarda yeni şekiller, yeni değerler, yeni ölçüler insan, hayat ve kâinatla ilgili yeni düşünceler peyda ediyordu. Mü’ minlerin yeryzündeki vazifesi, insan varlığının gayesiyle alâkalı yeni değerler ortaya koyuyordu. Ve sanki bu yeni ve küçücük Bizler Allah’ın huzurunda toplanıp kendilerine varlıklarının gayesi ve hakikati gösteriliyor. Çevrelerinde bulunan düşmanlarının hile ve oyunları anlatılıyor. Bu noktalarda gözleri açılıyor. Ve kendilerinin Allah’ın adamları, Allah’ın partisine mensup kimseler olduklarını, Allahutealâ kendileri için birşeyler murat etmekte ve kaderi İlâhinin kendileri ile birşeyler gerçekleştirmek istemekte olduğunu onlara anlatmak istiyordu. Bunun için zaten onlar Allah’ın sancağını taşıyor, Allah’ın damga siyle damgalanıyorlardı. Bütün milletler arasında, dünyada ve âhirette bu damgayla tanınıyor bu sancakla seçiliyorlardı, öyle ise mü’minler de kendilerini ona adamalılar ve onun dostluğuna vermelilerdi. Onun bağının dışında bütün bağlardan sıyrılmalılardı Düşünceleriyle ve hareketleriyle bunu yapmalılardı. Sûre tamamen bu yönde cereyan ediyor. Hattâ son kısımda hicret eden inanmış kadınların hareketleriyle ilgili, miüslümanlığa girenlerin biat etmeleriyle alâkalı, mü’min kadınlarla kâfir kocalarının mü’min erkeklerle, kâfir kadınların arasını ayırmak konusundaki hükümleri anlatan âyetler de bile bu yöneliş kendisini gösteriyor. Aslında bu düzenlemelerde o umumî tevcihattan ortaya çıkmaktadır. Ve nihayet sûrenin sonuna gelindikte tıpkı başta olduğu gibi gerek müşriklerle, gerek yahudilerle, gerekse Allah’ın gazabına uğrayan Allah düşmanlarıyle dostluktan nehyedilmektedirler. Ve böylece müslüman kitlenin tam bir temayüzle ayrılıp bütün bağlardan kopması sağlanmakta, iman bağından başka bağ, akide rabıtasından başka rabıta bırakılmamaktadır.

ALLAH DÜŞMANLARINI DOST EDİNMEMEK

1 — Ey İman etmiş olanlar benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki onlar Rabbiniz olan Allah’a inandığınızdan dolayı sizi ve peygamberi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer siz Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim, içinizden kim bunu yaparsa şüphesiz ki doğru yoldan sapmış olur.

2 — Şayet onlar sizi ele geçirirlerse size düşman kesilirler. Kötülükle ellerini ve dillerini uzatırlar. Ve kâfir olsanız isterler.

Sûrei celile o güzel, o tatlı ve duygulu hitapla başlamaktadır. “Ey iman etmiş olanlar...” İman etmiş oldukları Rableri adına seslenilmekte ve mensubu bulundukları iman adına çağırtmaktadırlar. Kendilerine gerçek durumları gösterilmek, düşmanlarının oyunundan korunmak ve omuzlarına yüklenen yükü hatırlatmak için seslenilmektedir.

Samimî bir hava içerisinde.Cenabı Allah onların düşmanını kendi düşmanı, kendi düşmanını da onların düşmanı olarak belirtiyor: “Benim de düşmanın, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken onlara sevgi gösteriyorsunuz." Ve böylece mü’minlere kendilerinin O’ndan olduğunu ve O’na döneceklerini bildiriyor. Onların düşmanının kendi düşmanı olduğuna işaret ediyor.
Mümtahine

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder