20 Kasım 2014 Perşembe

İYİ OKUYUN VE BU GÜNÜN MÜSLÜMANIM DİYENLERİ İLE KIYASLAYIN....

Medine ’deki yahudiler, münafıklar, kâfirler, müslümanların dûçar oldukları hezimeti, ölüm ve yaralanmayı fırsat bilerek, onların azmini kırıp, Muhammed Mustafa (AS.) ile birlikte gitmenin sonunda karşılaşacakları dehşetten korkutup, savaşın korkunç sahnelerini tasvir ederek, Kureyşliler ve müttefikleri müşriklerle birleşmenin âkibetini anlatmaya başladılar. Hezimet havası safları karıştırmak, kalbleri birbirine düşürmek, kuvvetli düşmanlara karşı savaşmakta ısrarın lüzumsuzluğuna, harpten çekilmenin güzelliğini, savaşı kazananlarla sulh yapmanın iyiliğini anlatmağa, şahsî acıları, ferdî elemleri isyana sevketmeye ve bütün bunlarla Müslüman cemaatının bünyesini yıkmağa, sonra İslâm akidesinin vücudunu yok etmeğe, en sonunda da galip görünen kuvvetlilere teslim olmağa çağırmak için gayet müsait bir hava idi!
O yüzden Allah; îman edenleri kâfirlere itaat etmekten nehyediyor. Allah’a küfredenlere itaatin âkibeti, acıklı bir hüsrandır, Bunda hiç bir kâr ve fayda yoktur. Böyle bir hareket, ökçelerin üstünden gerisin geri küfre dönmektir. Mü’min, ya küfür ehli kâfirlerle cihad edecek, bâtıl ve bâtıl yolunda olanlarla kavga ederek, yolunda yürür, yahut da — Neuzübillah — ökçesi üstünde gerisin geri küfre döner. Tabiî ki, her ikisinin arasında durup hem durumunu muhafaza etmek, hem dinini korumak muhaldir.
İnsan, belki böyle tahayyül edebilir. Yara ve berenin sızısı altında savaşın gerisinde sözde galip gelen kuvvetlilerle sulh yaparak, onlara itaat edip savaştan geri çekilebileceğini, bununla birlikte dinini, itikadını ve îmanı bünyesini koruyacağını tahayyül edebilir. Bu, doğrudan doğruya bir hayalden ibarettir. Bu sahada öne atılmayan bir kimse geriye kalmak mecburiyetindedir. Küfürle, şerle, dalâletle, bâtılla, putçulukla çarpışmayan kimse horlanıp zeîI olâcak mağlüp olup gerisin geri küffe şerre" dalâlete, batıla, putçuluğa mutlaka dönecektir! İtikadı ve imanı onu kafîrlere îtaataan onların sözünü dinlemekten, onlara güvenmekten alıkoymayan kimse, ilk andan itibaren — hakikatin — itikadından ve imanından sıyrılıverir. Bir itikad sahibinin itikadının düşmanlarına dayanması, onların vesveselerini dinleyip emirlerine itaat etmesi, rûhî hezimetten başka birşey değildir.
https://www.facebook.com/video.php?v=795894980431315&set=vb.100000324607185&type=3&theater 
https://www.facebook.com/video.php?v=810181955669284&set=vb.100000324607185&type=3&theater
Bu ilk başlangıçta bir hezimettir. En sonunda onu bu hezimetten, gerisin geri küfre dönmekten hiçbir şey alıkoyamaz. İsterse ilk adımlarında bu çirkin sonuca doğru yol aldığını hissetmesin... Mü’min itikadı, teslim olduğu kumanda mevzuunda, dininin ve kumandanının düşmanlarıyla meşveret edemez. Şayet onları bir kerecik olsun dinlerse, ökçeşi üstü küfre dönmenin yolunu tutmuş demektır.. Fıtri ve pratik bir hakikat... Allah, mü’minlere bu hakikati tenbih ediyor. Allah, onlara îman adına sesleniyor...
149■Ey iman edenler, küfredenlere itaat ederseniz, ökçelerinizin üstünden sizi geriye çevirirler de hüsrana uğrayanlardan olursunuz.»
Ökçesi üstü îmandan küfre dönme ziyanından daha büyük hasar olur mu? îman ziyanından sonra, ne kazanç olabilir?...
Şayet küfredenlere, itaatte meyletmeye sevkeden âmil, onların himayesini temenni edip, yanlarından nusret dilemekse, işte bunlar işte onlar... Âyet o safhayı da açıklıyor, nusret ve himayenin hakikatini onlara hatırlatıyor.
«Halbuki Mevlanız Allah’tır. Ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.»
İşte mü’minin, yanından zafer dileyeceği, himayesini taleb edeceği yön burasıdır... Sahibi Allah olan kimsenin, Allah'ın yaratıklar mdan sahip aramaya ne ihtiyacı vardır? Yardımcısı Allah olan kimse, kulların yardımına hiç muhtaç olur mu?
Sonra âyet-i kerime, devam edip Müslümanların kalbini sebat ettirmeye, düşmanlarının kalbini Allah’a şirk koşmaları, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemeleri, O’nun hikmet ve kudretine boyun eğmemeleri yüzünden korkuyla doldurduğunu müjdeleyerek devam ediyor. Bu korku ise âhirette zalimler için hazırlanan azaptan daha beterdir.
■Hakkında hiç bir delil indirmediği şeyi Allah’a eş tanıdıklarından dolayı küfredenlerin kalblerine korku salacağız. Onların varacağı yer ateştir. Ne de kötüdür o zalimlerin varacağı yer.»
Bu vaad, celîl, kadir ve kahhâr olan Allah’tandır. Küfredenlerin kalbine doldurduğu korku ile savaşın sonucunu tekeffül etmekte, Allah düşmanlarının hezimete uğrayacağını, hak dostlarının da muzaffer olacağını garanti etmektedir.

2 yorum:

  1. İ’tikad savaşları diğer savaşlara benzemez. İtikad için yapılan savaş hem harp meydanında, hem de vicdan sahasında yapılır. Vicdan harbinde zafer kazanılmadan, meydan harbinde zafer kazanılmaz.
    Çünkü itikad harbi, Allah içindir. Halisane bir niyetle çalışmayanlara Âllah zafer vermez. Allah’ın sancağını ne kadar taşısalar ve onun’altinda kümelenseler de, taşıdıkları sancağa tamamen uyup, laiyik olmadiklari mûddetce Allah onlara zâfer vermez. Sancağa yabancı ~şeyleri hile ve hudalârı sokmamak içîn'bu şarttır. Bazı savaşlarda Allah’ın bildiği bir hikmete mebni olarak, açıkça bâtıl sancağını taşıyan, bâtıl yolun yolcuları zafer kazanabilirler.

    Fakat, Hak sancağını taşıyıp da ona her şeyinden vazgeçercesine bağlanmayanlara Allah, onları deneyip, seçmedikten sonra zafer ihsan etmez. İşte savaştaki tutumlarına bu şekilde işaretle Kur’anın müslüman cemaatına açıklamak istediği şeyler bunlardır... İşte Allah’ın İslâm cemiyetine öğretmek istediği şeyler bunlardır... Onlar, bu kararsız ve kaypak tutumlarından dolayı bu acı yaraya ve elim hezimete dûçar oldular.

    «İçinizde dünyayı isteyenler ve âhireti isteyenler bulunduğundan...»

    YanıtlaSil
  2. İSLÂM AKİDESİ
    Akideler ancak, kesinlik ifade eden delilden alınır. Akidenin delilinin kesin olması lazımdır. Çünkü Allahu Teâla zannî olana itikat edenleri zemmederek şöyle buyurmuştur : "Onlar zandan başkasına tabi olmazlar. Halbuki, zan haktan bir şey ifade etmez." [5] Bu hitapla akide hakkında konuşurken zanna tabî olanları teşhir edip azarlamıştır.
    Allahu Teâlâ zanna bir delalet (sapıklık) olarak itibar etmiştir. Nitekim Allahu Teâlâ; "Eğer sen yeryüzündekilerin çoğunluğu
    na itaat edersen seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başkasına uymazlar." [6] buyurmuştur. Allah zanna hiç bir zaman ilim (kesin delil) olarak itibar etmemiştir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurdu : "Onunla (inandıklarıyla) ilgili kendilerinde ilim (kesin delil) yoktur. Ancak, zanna uyarlar. Halbuki zan, haktan bir şeyi ifade etmez." [7]
    [5] Necm : 28
    [6] En'am : 117
    [7] Nisa : 157
    http://islamdevleti.info/sohbet/Islam_Akidesinin_Ozelligi.htm

    YanıtlaSil