20 Şubat 2015 Cuma

TEVHİD VE ŞİRK

1 — Ey Muhammed! De ki: “Ey kâfirler,

2 — Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam.

3 — Benim taptığıma da sizler tapmazsınız.

4 — Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim.

5 — Benim taptığıma da sizler tapacak değilsiniz.

6 — Sizin dininiz size, benim dinim banadır.”

Red üzerine red. Kesinlik... Yine kesinlik... Tekid üzerine tekid. Her türlü red, kesinlik ve tekid ifadesiyle...

“De”... Allah’ın bu kesin emri bu akide meselesinin yalnız ve yalnız Allah’ın meselesi olduğunu ima etmekte ve Hz. Muhammed 'in bu işte bir dahlinin bulunmadığını ima etmektedir. Bu emri veren Allah’tır, O’nun emrini reddetmek imkânı yoktur. O’nun verdiği hüküm reddedilemez.

“Ey Muhammed! De ki, Ey kâfirler.”..

Onları gerçek durumlarıyle çağırmakta ve gerçek vasıflarıyla vasıflandırmaktadır. Onların bir dini yok. Bu yüzden inanmışlar safında değil de, kâfirler safında yer alıyorlar, öyle ise seninle onlar arasında gittiğiniz yolda buluşma imkânı mevcut değil.

Böylelikle sûrenin giriş kısmı ve açış bölümü bağlantısı bulunmayan ayrılığı bütün çıplaklığıyle anlatmaktadır.

“Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam." Benim ibadetim sizin ibadetinizden ayrıdır. Benim mabudum sizin mabudunuzdan başkadır...

“Benim taptığıma da sizler tapmazsınız.”.. Çünkü benim ibadetim sizin ibadetinizden farklıdır. Benim mabudum sizin mabudunuzdan başkadır.
“Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim.” ilk ifadeyi burada daha manidar olarak isim cümlesi kalıbı içerisinde tekid etmektedir.

“Benim taptığıma da sizler tapacak değilsiniz.” Bu da ikinci bölümü şüphe ve tahminlere yer bırakmamak için tekrar etmektedir. Bunca mükerrer tekidden ve bütün tekid vasıtalarına baş vurduktan sonra şüphe ve tahminlere yer kalır mı hiç?

Sonra da buluşulması mümkün olmayan ayrılığın, benzerliği bulunmayan ihtilâfın, birleşilmesi imkânsız bölünmenin, karışması imkânsız ayrılışın hakikatini özetliyor âyeti kerîme:

“Sizin dininiz size, benim dinim banadır”... Ben buradayım siz oradasınız... Aramızda ne geçit var, ne köprü var ne de yol... Aramız tam ve bütün olarak ayrı. En ince noktalarına kadar farklı...
*********************************
Doğrusu herhangi bir şekilde yolun ortalarında buluşulma imkânı bulunmayan tam bir ayrılığın özündeki farklılıkları izah edebilmek için bu derece kesin bir ayrılığa gerek vardı. Çünkü ihtilâf İnançların özünde, düşüncelerin esasında, nizamın hakikatinde ve yolun mahiyetindeydi.

Çünkü tevhid ayrı bir yoldur, şirk ayrı bir yoldur... Ve ikisi aslâ birleşmez. Tevhid insanı varlıklarla birlikte Allah’a yönelten eşi ve benzeri bulunmayan Rabbe tevcih eden bir yoldur. İnsanın akidesini, değer ve ölçüsünü gideceği yolu, edeb ve ahlâkını, hayat ve varlık hakkmdaki bütün tasavvurlarını alacağı noktayı kesin olarak belirten bir nizamdır. Mü’minin her şeyini aldığı bu nokta eşi ve benzeri bulunmayan Allahuteâlâdır. Bunun için de iman hayatı bütünüyle bu esaslara dayanır.

Mü’min yolda yürürken gizlice veya açıkça hiçbir şekilde şirkle karşılaşamaz.

Bu kesin ayrılık hem davet edenler için, hem de davet olunanlar için zaruriydi. Çünkü özellikle daha önce doğru bir inanca bağlanıp da sonra sapıtmış olan topluluklarda iman düşüncesiyle cahiliyet düşüncesi birbirine karışır. Bu tip topluluklar mücerret olarak bcr türlü sapıklıklardan karanlıklardan ve dönekliklerden uzak olan iman esasları için daha azılı topluluklardır. Bunlar hiç inanç sahibi
olmamış topluluklardan daha azgın olurlar. Çünkü sapıklık ve döneklik içerisinde bocalayıp dururken kendilerinin doğru yolda olduklannı sanırlar. İnançlarıyle yaptıkları karmakarışık olduğundan sağlamla bozuğu ayırmak mümkün olmaz. Hattâ bazı zaman dâva adamları bile onların iyi yönlerini benimsemesini ve bozuk yönlerini düzeltmeye çalışması halinde kendisine geleceklerini düşünebilirler. Halbuki bu yanlıştır. Ve bu yanılma son derece tehlikelidir

Şurası muhakkak ki, cahiliyet cahiliyettir, İslâm islâmdır... Aralarında çok büyük farklar vardır... Gidilecek yol bütünüyle cahiliyetten çıkıp ve yine bütünüyle islâma girmektir... Takip edilecek metot bütün şekilleriyle cahiliyetten sıyrılıp çıkmak ve bütün emirleriyle gelip islâma sığınmaktır...

Yolda atılacak ilk adım dâva adamının cahiliyet sisteminden, nizamından ve hareketlerinden tam olarak sıyrılıp ayrılması ve bunun şuuruna ermesidir. Yolun ortasında buluşma imkânı bırakmayacak kadar ayrılmak... Cahiliyet ehlinin ancak tamamen cahiliyetlerinden çıkıp bütünüyle islâma girmeleri halinde yardımlaşabileceklerini kabul ederek bunun dışında bir dayanışma imkânı bırakmayacak kadar ayrılmaktır... Yama yok Taviz vermek yok... Yolun ortasında buluşma yok, cahiliyet ne kadar İslâm kılığına bürünürse bürünsün ve müslüman olduğunu ne kadar iddia ederse etsin anlaşma yok... Bu şeklin, dâva adamının şuurunda kesin olarak yer etmesi konulması gereken ilk temel taştır. Dâva adamı kendisinin ayrı bir yolda öbürlerinin ayrı bir yolda olduğunu kabul etmelidir. Onların kendilerine göre dinleri kendinin de kendine göre dini olduğunun, onların kendilerine göre yolları kendinin de kendine göre yolu olduğunun şuuruna ererek anlamalıdır. Gittikleri yolda birlikte tek bir adım dahi atamayacaklarını kabul etmelidir. Onun vazifesi kendi yolunda yürümektir. Hiç taviz vermeden ve kendi dininden az veya çok fire vermeden... Tam olarak uzaklaşmak, kesin olarak ayrılmak ve açıkça kestirip atmak... Yapılacak iş... “Sizin dininiz size, benim dinim banadır.”

Bugün İslâm dâvasına bağlanan ve bu daveti yürütenler böylesine kesinliğe, böylesine ayrılığa ve böylesine farklılığa ne kadar muhtaçtırlar. Kendilerinin İslâmî sapık bir cahiliyet ortamında ve daha önce onu tanıdıkları halde uzun süre ondan uzak kalmanın
kalblerini karartıp ve çoğununda fasıklar olduğu”nu kabul ederek yeniden islamı kurmaya çalıştıklarını iyice fark etmeye ve anlamaya ne kadar muhtaçtırlar...

Verilecek tavizlerinin bulunmadığını yolun ortasında buluşmalarının imkânsız olduğunu, ayıpları düzeltmenin, yırtıkları yamamanın ve nizamları birbirine iliştirmenin mümkün olmayacağını kabule ne kadar muhtaçtırlar. Yapacakları işin ilk defa İslâm ile cahiliyet arasında olduğu gibi yeniden İslâma davet etmek olduğunu ve tam olarak cahiliyetten ayrılıp sıyrılmak olduğunu kavramaya ne kadar muhtaçtırlar... “Sizin dininiz size, benim dinim banadır”... işte benim dinim. Düşüncesini, değer ölçüsünü, inancını ve şeriatını her şeyini bütünüyle Allah’tan alan... Başkasını O’na ortak koşmayan... Hayatın bütün yönlerini ve davranışlarını Allah’a yönelten saf tevhid akidesi...

Bu kesin ayrılık olmadan karışıklık devam edecek, tavizler sürecek, yamalar yamanmaya çalışılacak ve karanlıklar kalkmayacaktır. Böylesine güçsüz, cılız ve karmaşık esaslarla İslâma davet olmaz. Çünkü ancak ve ancak açıklıkla sarahatle ve yiğitçe İslâma davet edilebilir...

İşte davete giden ilk yol:

“Sizin dininiz size benim dinim banadır.”

KÂFİRÛN SÛRESİNİN SONU





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder