3 Mart 2015 Salı

ENÇOK ÖNEMLİ KONU.(KIRMIZI ÇİSGİ) ŞİRK.

■Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bundan gayrisini dilediğine bağışlar, Allah’a ortak koşan kimse, şüphesiz pek büyük bir günahla iftira etmiş olur.»
48-Nisa
Kur’an; Hıristiyanların; «Mesih Allah’ın oğludur» dedikleri gibi yahudilerin de; «Üzeyir Allah’m oğludur» dediklerini hikâye ediyor. Bu ise, şeksiz şüphesiz şirkin ta kendisidir! 
Kezâ, gerek Hiristiyanlardan ve gerek yahudilerden bahsederken:«Alimlerini ve Sahihlerini, Allah’dan başka Rabbi edindiklerini» naklediyor. 
Şüphesiz ki onlar Alimlere ve Rahiplere tapmıyorlardı. Ancak teşri hakkını onlara veriyorlardı. Sadece AHah’a ait olan ve ûlûhiyetin en hususi özelliklerinden olan helâl ve haramı tayin hakkını veriyorlardı. Bundan dolayıdır ki, Kur’an onları; «Müşrikler!» diye damgaladı. Bir damganın, sağlam Islâm tasavvurunda İmanın şartında ve İslâm dairesinin hududunda ayrı bir ehemmiyeti vardır. Bunun tafsilatı ilerde gelecektir.

Şu da bir gerçektir ki, Resûlullah devrinde Arap yarımadasında yaşayan Yahudilerin itikattan tevhidten inhiraf etmiş ve putperestliğe sapmıştı. Kendisine şirk koşarak huzuruna gelenleri Allah katiyen affetmeyecektir! Dünya da iken şirkinden dönmediği takdirde, onun için mağfiret yoktur!

Şüphesiz şirk, Allah ile kul arasındaki rabıtayı koparır. 
Artık mağfiret ümidi diye bir şey kalmaz. Şayet bu dünyada müşrik olarak, Alemlerin Rabbi ile aralarında olan rabıtayı kopararak ayrılırsa, onlar Allah’dan ne bekleyebilirler?... Ne beklemeye hakları olur?..| 

Kâinatta ve Peygamberlerin tebligatında tevhide götürecek bir çok deliller olduğu halde yine de Allaha şirk koşarak hayatını sona erdiren insan, korkunç bir fesâdın içine atmış olur kendisini!... Dönüşü mümkün olmayan bir fesada mahkûm etmiş olur!... Allah’m tebrik etmiş olduğu fıtratım karmakarışık eder ve kendini esfeli sâfilîne mahkûm eder!. Cehennem hayatını bizzat kendisi hazırlamış olur!...

Bu açık, vazıh ve besbelli günahdan başkalarına, o korkunç-sert ve büyük zulmün dışında kalanlara gelince... Evet onlara gelince; Allah, dilediği kimseden onları affeder; velevki en büyük günahlardan olsun. Şirk cürmünün dışında kalan herşey, ilâhi mağfiretin hudutları dahiline girer, ister tevbe edilsin, ister edilmesin... Bu hususta bir çok mesur rivayetler vardır. Madem ki insan Allahını hissediyor, mağfiretini ümid ediyor, Onun berşeyi affetmeye kadir olduğuna inanıyor, onun rahmetin, hiçbir günahtan küçük olmayacağına iman ediyor, İlâhî rahmet mutlaka tecelli edecektir! Çünkü bu; hudutsuz, nihayetsiz bir rahmeti İlâhîdir!... Kapılan kapanmayan bir mağfireti sübhânîdir!... Kapısında silâhlı muhafızlar bekletilmeyen bir affı Samedânîdir!...

Buhârî ve Müslim’in Kuteybe’den, Cerir İbni Abdulhamîd’den, Abdulaziz İbni Rafi’den, Zeyd İbni Vehb’den ve Ebu Zer’den rivayet ettikleri bir hâdiste Ebu Zer şöyle dedi: «Gecelerden bir gece dışarı çıktım. Bir de baktım ki Resûlullah yalnızca yürüyor; yanında hiç kimse yok,» Ebu Zer devamla der ki: «Ben zannettim ki Resûlullah, kendisiyle beraber hiç kimsenin yürümesini arzu etmiyor.» Ebu Zer tekrar dedi ki: «Ben de, ay ışığında yürümeğe devam ettim. Resûlullah birden döndü ve beni gördü. «Kim o?» dedi. Dedim ki: «Ebu Zer canım sana feda olsun! Resûlullah; «Ya Ebu Zer, gel!» buyurdu. Ebu Zer dedi: «Gittim ve bir müddet Resûllah ile beraber yürüdüm.» Bana dedi ki, «Burada zengin olanlar, kıyamette şüphesiz fakir olacaklardır. Ancak Allah'ın kendisine hayn lütfettiği kimseler müstesna. Onlar sağdan, soldan, önünden arkasından sadaka dağıtır ve serveti ile hayırlı işler yapar.» Yine Ebu Zer dedi: «Resûlullahla bir müddet daha yürüdüm.» Tekrar dedi ki: otur şuraya!» Beni etrafı taşlarla çevrilmiş düz bir yere oturttu ve şöyle dedi: «Ben gelene kadar burada otur.» Ebu Zer şöyle devam eder: «Harre’ye doğru gitti, nihayet onu görmez oldum.» Bir müddet benden uzakta kaldı. Hatta orada kalışı epey uzadı. Sonra şöyle söyleyerek geliyordu: «Zina etse de, hırsızlık yapsa da...» Gelince sabredemedim ve dedim ki: «Ya Nebiyyallah! Canım sana feda olsun! Harre’nin canibinde kiminle konuşuyordun? Sana müracaat eden birini işitiyordum.» Resûllah şöyle buyurdu: «O Cibril’ di. Harre’nin canibinde bana geldi ve dedi ki, «Ümmetine müjdele ki, Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmadan ölen cennete girecektir.» dedim ki; «Ya Cibril! Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı?» «Evet» dedi. Ben tekrar;* Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı?» diye sordum tekrar «evet,» dedi. «Hatta içki içse dc...»

Yine İbni Ebi Hâtem, kendi isnadıyle Cabir Bin Abdullah’dan Reslûllahın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: «Allah’a bir şeyi şirk koşmadan ölen hiçbir kimse yoktur ki, kendisine mağfiret gelmiş olmasın... Allah, dilerse ona azap eder, dilerse mağfiret eder. Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Ondan gayrisini dilediğine bağışlar.»

İbni Ebi Hâtem yine aynı isnadla İbni Ömer’den şöyle rivayet ediyor: «Resûlullahın ashabı olan bizler; insan katilleri, yetim malını yiyenler, temiz kadınlara iftira atanlar ve yalan şahitlik yapanlar hakkında hiç şüphe etmiyorduk. Nihayet; «Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Ondan başkasını dilediğine bağışlar» âyeti nazil oldu. Bunun üzerine Resûlullahın ashabı, bu şehadetlerinden sarfı nazar ettiler.»

Taberânî de kendi isnadiyle ikrime ve İbni Abbas’dan Resûlullahın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor! »Aziz ve çelil olan Allah buyurdu ki: «Kim ki, benim, günahları mağfiret etmeye kadir olduğumu bildi ise, onu affettim. Bana birşey şirk koşmadığı müddetçe artık ona aldırmam.»

Bu son hâdiste açık bir işaret var... Mühim olan, kalbin, Allahı bütün hakikatiyle hissetmesidir. Bunun arkasından da; hangi günahı işlerse işlesin hayrı ümid, korku ve haya duymasıdır. Bundan sonra günaha düçar olursa bunun gerisinde işte o işaretler duruyor. Bunlar kişiyi takvaya ve mağfirete müstahak kılar...


Şirk Zemini Oyar - Nureddin Yıldız 

Herkesi şirke sokma hastalığı - Nureddin Yıldız

Yeryüzünün En Büyük Günahı ŞİRK

ŞİRK KONUSU




1 yorum:

  1. ********************************
    «Şayet Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsanız...»

    «Muhakkak ki Allahü Taalâ kendisine şirk koşulmasını affetmez. Ve istediği kimse için bundan başka hepsini affeder» kavli şerifini tefsir ettiğimiz zaman Yahudilerin Allah’ı bırakıp ta kendi hahamlarını ve din büyüklerini Rab ittihaz edindiklerini, bunun üzerine şirke daldıklarını söylediğimizi unutmayalım. Yahudiler din adamlarına doğrudan doğruya ibadet etmiş değillerdi. Fakat onların kendiliklerinden ortaya attıkları şekilde halâlı haram ve haramı da halâl kabul ederek hüküm vazetme ve hakimiyyet esasını evvelemirde onlara vererek şirke düşmüşlerdi... Allahü Taalâ her şeyi affeder deşirki âffetmez.Hatta büyük günahları bile affeder... «İsterse zina etsin, isterse hırsızlık yapsın, isterse içki içsin... Hepsini affeder...» Bütün mesele Rab olarak yalnız ve yalnız Allahü Taalâyı tanımakdır. Binaenaleyh, hâkimiyyeti sadece Allahü Taalâya vermek gerekir. Ülûhiyyet makamının en önemli hususiyyeti budur. İşte bu çerçeve dahilinde müslüman müslüman olarak, mümin mümin olarak kalabilir. İşte bundan sonra insan büyük te olsa günahlarının affını ümid edebilir... Bunun dışında kalan şirke gelince bunu Allahü Taalâ ebediyyen affetmez. Zira İslâmın şartı ve imanın haddi budur... Çünkü Cenabı Allah: «şayet Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsanız» diyor...****************

    YanıtlaSil