13 Mart 2015 Cuma

Peygambere itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, bilsin ki, biz seni onlara bekçi göndermedik.»


■Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Sana gelen her fenalık da kendindendir...»

Şüphesiz Allahü Taalâ ortaya bir nizam koymuştur. Bir şeriat vazetmiştir. Hayrın yollarını göstermiş, şerrin bataklığını işaretlemiştir... Ne zaman ki insan bu nizama uyar, şeriatin yolunda yürür, iyilik için çırpınır kötülükten sakınırsa... Allahü Taalâ onun hidayete ermesinde daima yardımcı olur. 
Nitekim Allahü Taalâ şöyle buyurmaktadır: «Bize, uğrumuzda mücadele edenlere gelince, elbet te biz onlara yollarımızı gösteririz...» 
Böyle, insanoğlu iyiliğe ulaşır. Bazı insanların büyük bir kazanç olarak niteledikleri durumlara önem vermez artık. Çünkü iyilik ancak Allahü Taalânın mizanında ve katandadır. Nizamı koyan, şeriatı çizen Allah’dır. Hayra davet eden, kötülükten sakındıran yine Allah’dır... Şayet insan Allah'ın koyduğu nizama uymaktan kaçınırsa. Allah'ın şeriatına girmekten çekinirse... Allah'ın göstermiş olduğu iyiliğe yönelmezse... Allah'ın sakınmasını istediği kötülükten uzaklaşmazsa... Evet, işte o zaman kötülüğe giriftar olur. İşte bu, hakiki bir kötülüktür. Bu ister dünya ile ilgili olsun, ister ahiretle ilgili olsun veya her ikisini de ilgilendiren bir kötülük olsun netice itibariyle aynıdır. Bu kötülük insanoğlunun kendindendir. Çünkü insanoğlu Allah’m nizamına uymamış, göstermiş olduğu yolda yürümemiştir...

Binaenaleyh bu hakikat birinci hakikattan hiç bir şey değiştirmez. Çünkü bu iyiliğin ve kötülüğün nasıl meydana geldiğini açıklıyor. Aynı zamanda iyilik ve kötülüğün ancak Allah'ın kudretiyle, Allah'ın kuvvetiyle meydana geldiğini ifade ediyor. Çünkü Allahü Taalâ husule gelen herşeyin yaratıcısıdır. Meydana gelen her türlü hâdisenin halikıdır... Kâinatta bulunan bütün varlıkların yegâne yaratıcısı Allah’tır... Varlık âleminde, hâdiseler dünyasında insanların iradeleri ve amelleri ne şekilde ceryan ederse etsin gerçek yaratıcı Haktaalâdır".

Âyeti celîle bundan sonra insanlara Resûlün vazifesini, hareket tarzını ve bu noktada insanlara düşen görevi ve Resûlullahın insanlar arasındaki tutumunu açıklıyor: En sonunda bütün meseleyi Allah’a bağlıyor:

«Seni insanlara peygamber olarak gönderdi. «Buna şahit olarak Allah yeter.»

Peygambere itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, bilsin ki, biz seni onlara bekçi göndermedik.»

Resûlün vazifesi risaleti tebliğdir, iyilik veya kötülük getirmek değil. Bu ise — biraz önce zikredildiği gibi — Allah'ın bileceği bir iştir. Çünkü Resûlün sırf bu vazife için gönderilmesine Allah şahittir... «Buna şahit olarak Allah yeter...»

Allahü Taalâ Resûlü vasıtasıyle insanlara şu fermanı gönderiyor: Kim Resûle itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur... 

Çünkü Allah’la Resûlü arasında ayrılık gayrılık düşünülemez. Allah'ın sözüyle Resûlünün sözü arasında bir fark yoktur... Kim yalanlıyarak veya burun kıvırarak Resûlden yüz çevirirse bunun hesab ve cezası Allah’a aittir... Zira Allahü Taalâ Resûlünü insanları zorla hidayete çekmek için göndermedi. İnsanları dinden soğutmak ve tiksindirmek için gelmedi. İnsanların dalâlet ve sapıklığa düşmemesi için başlarına dikilmiş bir muhafız değildir. Hayır, hayır! Bu Resûlün vazifesi değildir. Bu Resûlün takati dışında bir iştir...
Allahü Taalâ bu beyaniyle insanların üzerinde cereyan eden hâdiselerin hakikati hususunda sahib oldukları yanlış düşünceleri tashih ediyor. Çünkü hepsi Allahü Taalânın irâde ve kudretiyle meydana gelmektedir. Evet, kendilerine isabet eden her türlü iyilik veya kötülük — iyilik ve kötülüğün hangi çeşidi olursa olsun. İster dış görünüşü itibariyle ister hakikat yönünden — Allah katındandır. Meydana gelen herşey Allah'ın izniyledir. Allah'ın ilmi dışında hiçbir hâdise vuku bulmaz. Her şeyin yaratıcısı Allahü Taalâdır. Binaenaleyh insanların —Allah'ın mizanında— uğradıkları her halis iyilik, Allah katındandır. Bu iyilik onlara, Allah'm nizamında ve Allah'ın hidayetinde bulunmalarındandır. Eğer onlar —Allah’ın nizamında— bir kötülüğe uğrarlarsa, işte bu kendilerindendir. Evet, işte bu, Allah'ın nizamına sırt çevirmelerindendir. Allah’ın hidayetine yan çizmenin neticesidir...

Resûlün ilk ve son vazifesi elçiliktir. Yoktan bir şey var edemez O. Hiç bir şey yaratamaz... Ortaya hiç bir şey koyamaz... Yaratma, ihdas ve inşa gibi ulûhiyyet makamına has vazifelerde Allah’a şirk koşmaya kalkışmaz... Allahdan aldıklarını kullara duyurmaktan başka bir vazifesi yoktur onun. Resûlün emirlerine itaat, Allah’a itaat demektir. Binaenaleyh burada Allah’a itaat etmek için Resülüne itaat gerekiyor. Başka çıkar yol yoktur. Resûl, Allah’ın emirlerini tebliğ edip açıkladıktan sonra, yüz çevirenler ve burun kıvıranlar için yeni bir hidayet getirmek mecburiyetinde değildir. Aynı zamanda insanlardan davasma karşı yüz çeviren ve tiksinenleri mukadder âkıbetten korumaya da mükellef değildir.


Hakikatler — işte böylece — vâzıh ve açıktır. İnsanı rahatlatıcı ve sarih şekliyle ortadadır. Bu hakikatler bir düşünce tarzı kuruyor, insan şuurunu rahata kavuşturuyor ve Allahü Taalânın bu ümmeti büyük ve önemli bir devreye hazırlamak için gösterdiği talimatın bir bölümü olarak devam edip gidiyor...
*********************************************
139 Ayeti celllelerin bütününün veya bir cephelinin ortaya koyduğu meseleye gelince... Bu bir Cebr ve İhtiyar meselesidir. İnsandan sudûr eden veya insan üzerinde meydana gelen hadislerde insanoğlunun iradesi acaba nereye kadar gidebilir?. Üzerine hesap ve ceza oturtulmuş bir irade nasıl hareket eder?. Binaenaleyh vukua gelen her hâdise Allah'ın iradesinden doğmaktadır. Aynı zamanda insanoğlunun iradesi, yönelişi ve ameli hep Allah’ın iradesine bağlıdır. . Velhasıl bu mesele bu şekilde gider... Kur’an-ı Kerimin ortaya koyduğu naslar söyle konuşmaktadır: Meydana gelen her hadise Allah'ın irade ve kudretiyledir.İnsanoglu iradesini kullanarak hareket eder. Böylece irade ve ameli üzerinden hesab görür... Binaenaleyh Kur'an-ı Kerim bütünüyle Allah kelâmıdır. Ayetler arasında tenakuz düşünülemez. Şu halde bu iki fikir- arasında muayyen bir ölçünün bulunması gerekir. İnsan iradesininde bir —sahası olmalıdır. Ceza ve mükâfatı için amelinin bir fonksiyonu bulunması şarttır ve bu Rabbani irade ile zıt olmamalıdır. Peki bu nasıl olur? Evet, bu bizim harcımız değildir. Çünkü beserin aklı Allah'ın işindeki keyfiyeti idrakten acizdir!
************************************************************


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder