9 Ekim 2015 Cuma

FİİLEN MEVCUT REALİTE

FİİLEN MEVCUT REALİTE
Bireysel olsun toplumsal olsun, şu anda insanların karşı karşıya bulunduğu problem, her şey hakkında düşünme ve her şey hakkında yavaş bir biçimde fikir yürütme yoluna gitme alışkanlığıdır. Bu insanlara göre, her şey ama her şey araştırmaya, derinliğine incelemeye gereksinim duyar. İşte insanlarda fiilen mevcut olan şey budur. Fakat böyle bir durum, kıvrak zekâyı meydana getiren toprakla (iklimle) çelişmektedir. Çünkü insanı, yavaş yavaş, hızlı düşünmekten uzaklaştırır. Öyle ki, yavaş düşünmekten, araştırıp incelemekten zevk duymaya başlar. O halde önce bu çıkmazı aşmak ve kıvrak zekâyı kazanma yolunda, "seri düşünme"ye devam etmek gerekir. Yavaş düşünme çıkmazını aşmadıkça, ne kıvrak zekâyı ne de kıvrak zekâ iklimini oluşturmak mümkün değildir. Çözüm; kıvrak düşünmenin bizzat kendisini meydana getirmekten çok, kıvrak zekânın iklimine, uygun koşullarına, kıvrak zekâ fikrini vermeye ve bu fikri hazırlamaya yönelik olmalıdır.
Burada kıvrak zekâ ile kıvrak zekânın ortaya çıkması arasındaki ince farka, dikkat etmek gerekir. Sözgelimi, Ömer (ra)’ın yaşadığı İslâm toplumunda ve bu toplumun fertlerinde, kıvrak düşünme yetisi güçlüydü. Bu yetinin Ömer (ra)’da veya toplumun herhangi bir bireyinde ortaya çıkması önemli değildir. Önemli olan bu yetinin, o dönemde mevcut olmasıdır. Bizim de amacımız bu yetiyi, kendi çağımızdaki İslâm topluluklarında diriltmektir. Kıvrak zekâya, toplumu yöneten liderlerin mi yoksa genel halk kitlelerinin mi sahip olması gerektiği, başka bir konudur. Fakat bu yetinin, zeki kişilerde belirdiği ve nadiren aptal kişilerde de görüldüğü bir gerçektir.
Mesele, mevcut vakıayı çözmekten ibarettir. Yok olan bir şeyi var etmek, söz konusu değildir. Mevcut realite, kıvrak zekânın ikliminin mevcut olmadığını göstermektedir. Hedef, her şeyden önce bu iklimi oluşturmaktır. Bunu gerçekleştirmek için de mevcut realiteyi, insanın yaşadığı durumu iyice kavramak ve daha sonra, bu durumu çözme yoluna gitmek gerekir. Mevcut realite, yavaş düşünmenin ve derinlemesine araştırıp inceleme fikrinin toplumda yaygın bir şekilde hâkim olmasıdır. Üstelik bu gerçek tek başına, kıvrak zekâ fikrini öldürmeye yeterlidir. Kıvrak zekâ fikrini ortaya çıkarmak için, genel olarak araştırma ve incelemeye dayalı fikrin öldürülmesi gerekir. Bu bağlamda kıvrak zekâ meydana gelmeden, kıvrak zekâ faktörünü meydana getirecek uygun iklimin sağlanması öncelikli hedeftir.
Daha önce bahsettiğimiz hususlar, kıvrak zekâyı doğurabilirler. Ancak her halükarda, kıvrak zekâyı doğuracak toprağa ve iklime ihtiyaç vardır. Düşünceler ne kadar çeşitli olursa olsun uygun toprak ve iklim, vazgeçilmez temel unsurlardır. Burada "toprak ve iklim" şeklinde kullanılan mecaz terimler, kişinin iç dünyası ve dış dünyaya, eşyaya bakış açısıyla ilintilidir. "Toprak"tan kastedilen, kişinin iç dünyasının çözüme ve tedaviye hazır olması; hastalığın tehlike derecesinin iyice kavranmasıdır. İklim ise, bütün bu sayılanlar konusunda bir kamuoyunun, mevcut olmasının ifadesidir. Konunun özü, kişinin hayattaki nesnelere ve dış dünyaya bakış tarzında odaklanmaktadır. Eğer kişinin bakış açısı, her şeyin araştırmaya ve incelemeye tabi tutulmasını ön görüyorsa, bu durumda kıvrak zekâya sahip olmak, yani hızlı düşünmek asla mümkün değildir. Zira bir şey, araştırmaya ve incelemeye ihtiyaç duyduğu sürece kıvrak zekâdan uzaklaşır. Öyleyse önce kişinin iç dünyasından, bu bakış açısını arındırmak gerekir. Ancak sadece arındırmak da yetmez. Böyle bir bakış açısının, köklü bir değişikliğe tabi tutulması ve daha sonra çözüm yoluna gidilmesi kaçınılmazdır. Kişinin "toprak" olarak adlandırdığımız kişinin dış dünyaya bakış açısının önemi, burada ortaya çıkmaktadır. Yapılması gereken, bu bakış açısının değiştirilmesidir. Ancak bu yolla, kıvrak zekâ için uygun toprak meydana getirilebilir. Fakat bu bakış açısını değiştirmek, o kadar da kolay bir şey değildir. Çünkü insanlar, dış dünyadaki nesneler hakkında fikir yürütmeye öylesine alışmışlardır ki, bu düşünme metodu olmadan gerçeğe ulaşamayacaklarını düşünür hale gelmişlerdir. Yavaş olsun hızlı olsun, düşündükleri tek şey düşünmektir. Bu yüzden çözüm, düşünceye yönelik olmamalıdır. Zira düşünce, hem mevcut gerçekle hem de planlanan hedefle çelişmektedir. Çözüm, düşüncenin türüne yönelik olmalıdır. Düşüncenin yavaş mı hızlı mı olduğu üzerinde yoğunlaşmak esastır. Bu nedenle düşünceye atfedilen kudsiyet, olduğu gibi bırakılır; hatta teşvik bile edilir. Ancak düşüncenin yavaş seyrine ve bu yavaş seyrin doğurduğu sonuçlara karşı mücâdele edilir. Böylelikle uygun çözüm yolu bulunur.
Kişinin iç dünyasının, düşünceden alıkonulması doğru değildir. Tam tersine kişiyi, hızlı düşünmeye yöneltmek gerekir. Düşünceyi süratli hale getirdiğimiz takdirde, başka bir ifadeyle düşüncenin bizzat kendisini sürate dönüştürdüğümüzde kıvrak zekâ, kendiliğinden ortaya çıkmış olur. Bu dönüşümü sağlamak önemlidir. Dönüşümü gerçekleştirdikten sonra, kıvrak zekâ sorununun özü şudur: İnsanlar, düşünceyi önemsiyorlar ve ona mertebelerin en yücesini atfediyorlar. Araştırma ve incelemeye, olmazsa olmaz koşulunu getiriyorlar. Dolayısıyla sorunun özünde, araştırma ve inceleme yatıyor. Demek ki çözüm getirirken, buna dikkat etmek gerekiyor. Çözümler, sadece düşünceye yönelik olmamalı, aynı zamanda sorunun araştırma ve inceleme boyutuna da yönelik olmalıdır. Zira düşünceye dayalı olan her şey, araştırma ve incelemeye dayalı değildir. Sözgelimi araştırma ve incelemeye dayalı düşünme metodu, mekanik düşünmeyi öngören unsurlara zarar verir. Bir sandalyeyi ele alalım: "Sandalye", yaşamımızdaki şeylerden sadece birisi değil mi? Üzerinde araştırma yapmaya, onu incelemeye gerek var mı? "Sandalye" deyip geçiyoruz. Bir mefhum veya şey (nesne, eşya) olduğu halde onun özünü, araştırma ve incelemeyle değil sadece, zahiren ismini kullanarak kavrıyoruz. Nesnenin isminin zikredilmesi, yani salt düşünce, bu nesneyi kavramamıza yetiyor. Mekanik düşünce ile ilgili söylediklerimiz, pek çok düşünce türü için de geçerlidir. Her şeyi araştırmaya, incelemeye kalkışmak yanlıştır. Doğru olan, hayattaki nesnelere nesnel bir bakışla yaklaşmaktır. Eğer araştırmayı gerektiren bir nesneyse araştırıp incelemek gerekir. Aksi nitelikte bir nesne ise, aksini yapmak gerekir. Böylece çözüme bir parça daha yaklaşmış; ardından da kıvrak zekâ yetisini kazanmış oluruz.
Nesnelerin sahip olduğu, taşıdığı koşullar, onların araştırma ve incelemeye ihtiyaç duyup duymadığını belirleyen unsurlardır. Mesela Batı’nın, Lübnan ve İsrail'i, İslâm ülkeleriyle sınırı olan Doğu Akdeniz havzasına açılan köprünün birer başı haline getirmesi, kuşkusuz planlı yapılmış bir eylemdir. Fakat bu köprü başlarının yıkılması meselesi söz konusu olduğunda, herhangi bir araştırmaya veya incelemeye gerek var mı? Buna koşullar karar verir. Eğer şartlar söz konusu köprü başlarının, Batı’nın dikkatinden kaçtığına ve zahmetsiz bir şekilde yıkılabileceğine işaret ediyorsa, bu durumda yapılacak araştırma ve inceleme, yıkıma engel teşkil eden, yıkımı geciktiren bir unsur olarak karşımıza çıkar. Hatta ümmetin çıkarlarından çok, düşmanın çıkarına hizmet eder. Bu nedenle meseleye, gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekir. Zira Batı’nın, bu köprü başını inşa edip sonra onu ihmal etmesi ile şimdilik yıkmaya kalkışmaması veya buna cesaret etmemesi arasında fark vardır. Eğer Batı'nın, bunu gözden kaçırdığı söz konusuysa meselenin, düşünceye değil, hızlı bir çalışmaya, yani kıvrak zekâya ihtiyacı vardır. Fakat Batı, inşa ettiği köprünün yıkılmasını engellemek için bölgeye güçlerini yığmışsa, bu durumda meseleyi, tüm ayrıntılarıyla incelemek gerekir. Aksi takdirde tehlike kapıdadır. O halde meselenin, araştırma ve incelemeyle ilgisi yoktur. Önemli olan, koşullardır. Koşullar neyi ön görüyorsa, onun gerekleri yerine getirilmelidir. Koşullar, meselenin araştırılmasını ön görüyorsa araştırılmalıdır. Araştırmayı gerektirecek bir durum söz konusu değilse kıvrak zekâ gücüyle, hızlı bir çalışmaya girişilmelidir. Kısacası koşullara göre karar vermek esastır.
Bu, meselenin birinci yönüdür. İkinci yönü ise zeki insanlarda, hızlı düşünme aşkının meydana getirilmesidir. Bu kişilerin, meselenin araştırmayı gerektiren bir mesele olup olmadığına dair yaptıkları incelemeyle yetinmeyip kendilerini, hızlı düşünmeye alıştırmaları gerekir. Bu da araştırma ve incelemeye saldırmadan; riskine girmeden; düşüncenin türüne saldırmakla ve ona yönelmekle olur. Aslında insanlar, zekâlarının karakteristik özelliği gereği, hızlı düşünme ve hızlı karar vermeye eğilimlidirler. İnsanın bu özelliği bile tek başına onun, özel bir muameleye tabi tutulması için yeterlidir.
Sözün özü, önce nesneye bakılacak: Araştırmaya ihtiyaç duyuyor mu? İhtiyaç duyuyorsa, nesne hakkında araştırma yapılacak; eğer nesnenin böyle bir gereksinimi olmadığına karar verilirse, faydadan çok zarar vereceğinden nesne hakkında, herhangi bir araştırma yapılmayacak. Bu arada zeki insanlara, akıllarına gelen her düşünceyi hızlı bir şekilde gerçekleştirmeleri gerektiği telkin edilecek. Böylece özel bir muameleye, özel bir ilgiye tabi tutulmaları gerekmektedir. Bu şekilde yavaş düşünmeden hızlı düşünmeye, yani kıvrak zekâya süratli geçiş yapmaları mümkün olacak; bu eylem, başkaları tarafından da taklit edilecektir. Bu durum, özel bir yarar sağlamanın ötesinde genel bir yarar sağlayacaktır ki, hedeflediğimiz aşama da budur.
Kısacası, toplumun bir bütün olarak ele alınıp araştırma ve inceleme fikrinden uzaklaştırılması esastır. Toplum, çeşitli örneklerle hangi meselenin araştırmaya gereksinim duyduğu, hangi meselenin herhangi bir araştırmaya ihtiyaç duymadığı konusunda bilgilendirilmelidir. Aynı meseleyi, iki farklı durumda örnekleme yoluna gitmek ise en iyi metottur. Ortaya çıkarılmaları kolay olduğundan ve toplumda istisnaî bir konuma sahip olmalarından dolayı, toplumun zeki bireylerinin tedavi edilmesi, topyekün toplumun tedavi edilmesini kolaylaştıracaktır. Zira önemli olan, araştırma ve inceleme alışkanlığının ve böyle düşünmenin, bireylerin iç dünyalarından arındırılmasıdır. Hangi metot aracılığıyla olursa olsun, ister araştırmaya ihtiyaç duyan meselelerle ihtiyaç duymayan meseleleri ayırt etme metodu olsun; ister toplumun zeki bireylerine özel ilgi gösterme metodu aracılığıyla olsun önemli olan bireyi, araştırma alışkanlığından kurtarmaktır.
Kişide, hızlı düşünmeyi yeşertecek yeterli toprak meydana gelmişse veya dışarıdan bir etkiyle oluşturulmuşsa ve söz konusu oluşum, kişide bir prensip haline gelmişse o zaman, bu toprak için uygun iklimin meydan getirilmesi de kolaylaşır. Zira iklimin meydana getirilmemesi durumunda araştırma-inceleme alışkanlığının, tamamen ortadan kaldırıldığından emin olunamaz. Zaten böyle bir güven ortamı mevcutsa, kıvrak zekâ için uygun iklim de mevcut demektir. Uygun toprağın meydana getirilmesi, uygun iklimin meydana getirilmesine öncülük eder. Hedefe varmak kamuoyunu, araştırma karşıtı bir kampanyayla örgütlemek değil; toplumu ve özellikle toplumun zeki bireylerini, araştırma ve inceleme fikrinden uzaklaştırmakla mümkündür. Bireyi, olur-olmaz her şeyi araştırma ve inceleme fikrinden uzaklaştırmak çözümün, önemli kilometre köşe taşıdır. Birey, bu fikirden arındırıldıkça çözüme yaklaşır. Aksi takdirde uygulamaya konan her çözüm, zararlı olmasa da kalıcı bir çözüm olmaz.

1 yorum:

  1. FİİLEN MEVCUT REALİTE
    Bireysel olsun toplumsal olsun, şu anda insanların karşı karşıya bulunduğu problem, her şey hakkında düşünme ve her şey hakkında yavaş bir biçimde fikir yürütme yoluna gitme alışkanlığıdır. Bu insanlara göre, her şey ama her şey araştırmaya, derinliğine incelemeye gereksinim duyar. İşte insanlarda fiilen mevcut olan şey budur. Fakat böyle bir durum, kıvrak zekâyı meydana getiren toprakla (iklimle) çelişmektedir. Çünkü insanı, yavaş yavaş, hızlı düşünmekten uzaklaştırır. Öyle ki, yavaş düşünmekten, araştırıp incelemekten zevk duymaya başlar. O halde önce bu çıkmazı aşmak ve kıvrak zekâyı kazanma yolunda, "seri düşünme"ye devam etmek gerekir. Yavaş düşünme çıkmazını aşmadıkça, ne kıvrak zekâyı ne de kıvrak zekâ iklimini oluşturmak mümkün değildir. Çözüm; kıvrak düşünmenin bizzat kendisini meydana getirmekten çok, kıvrak zekânın iklimine, uygun koşullarına, kıvrak zekâ fikrini vermeye ve bu fikri hazırlamaya yönelik olmalıdır.
    Burada kıvrak zekâ ile kıvrak zekânın ortaya çıkması arasındaki ince farka, dikkat etmek gerekir. Sözgelimi, Ömer (ra)’ın yaşadığı İslâm toplumunda ve bu toplumun fertlerinde, kıvrak düşünme yetisi güçlüydü. Bu yetinin Ömer (ra)’da veya toplumun herhangi bir bireyinde ortaya çıkması önemli değildir. Önemli olan bu yetinin, o dönemde mevcut olmasıdır. Bizim de amacımız bu yetiyi, kendi çağımızdaki İslâm topluluklarında diriltmektir. Kıvrak zekâya, toplumu yöneten liderlerin mi yoksa genel halk kitlelerinin mi sahip olması gerektiği, başka bir konudur. Fakat bu yetinin, zeki kişilerde belirdiği ve nadiren aptal kişilerde de görüldüğü bir gerçektir.
    Mesele, mevcut vakıayı çözmekten ibarettir. Yok olan bir şeyi var etmek, söz konusu değildir. Mevcut realite, kıvrak zekânın ikliminin mevcut olmadığını göstermektedir. Hedef, her şeyden önce bu iklimi oluşturmaktır. Bunu gerçekleştirmek için de mevcut realiteyi, insanın yaşadığı durumu iyice kavramak ve daha sonra, bu durumu çözme yoluna gitmek gerekir. Mevcut realite, yavaş düşünmenin ve derinlemesine araştırıp inceleme fikrinin toplumda yaygın bir şekilde hâkim olmasıdır. Üstelik bu gerçek tek başına, kıvrak zekâ fikrini öldürmeye yeterlidir. Kıvrak zekâ fikrini ortaya çıkarmak için, genel olarak araştırma ve incelemeye dayalı fikrin öldürülmesi gerekir. Bu bağlamda kıvrak zekâ meydana gelmeden, kıvrak zekâ faktörünü meydana getirecek uygun iklimin sağlanması öncelikli hedeftir.
    Daha önce bahsettiğimiz hususlar, kıvrak zekâyı doğurabilirler. Ancak her halükarda, kıvrak zekâyı doğuracak toprağa ve iklime ihtiyaç vardır. Düşünceler ne kadar çeşitli olursa olsun uygun toprak ve iklim, vazgeçilmez temel unsurlardır. Burada "toprak ve iklim" şeklinde kullanılan mecaz terimler, kişinin iç dünyası ve dış dünyaya, eşyaya bakış açısıyla ilintilidir

    YanıtlaSil