24 Ağustos 2013 Cumartesi


Ey Genç Adam! Din Yiğitlerin Omuzlarında Yükselir;

Rabbimizin semavâta ve arza yüklemeyi murad ettiği, arzın ve semavâtın yüklenmekten kaçındığı emanetini (el-Ahzab 72) ancak dağ gibi yürekli yiğitler omuzlayabilir. Üzerine yüklenmesi halinde sorumluluğu altında paramparça olacağı beyan edilen (el-Haşr 21) dağlar kadar yürekli “adam”lar olmayı gerektirir, bu dava… Bu dava, Allah davasıdır. Allah davası, ucuz hevesler ve dünyevî arzular peşinde olanların altında ezilecekleri bir davadır.

Her Birimiz Enes b. Nadir Gibi Yemin Edebilsek!

Bu Azim Din, Enes bin Nadir gibi azamet sahibi olmadan nasıl omuzlanabilir ki? Enes RadiyAllahu Anh, Bedir’e katılamamıştı. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in düşmanlarıyla ilk hesaplaşmasında O’nun yanında bulunamayışı içini kavuran bir yürek acısına dönüşmüştü. Bu acı, bir yıl boyunca içini kemirmişti de, “Şayet Rabbim bana müşriklerle savaşma fırsatı verirse yemin ediyorum ki, Allah Subhanehu ve Teâlâ’ya, nasıl savaşacağımı ve neler yapacağımı göstereceğim” diye yemin etmişti.

Uhud’da Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şehid edildiği şayiası yayılınca “Şehit edildiyse, hiç şüphesiz Allah Hayy’dır. O şehid edildiyse siz sağ kalıp da ne yapacaksınız? Kalkın! Siz de Rasulullah’ın uğrunda öldüğü şey için siz de ölün!” dedi. Düşman sürüsünün içine dalmadan, son gördüğü arkadaşı Sa’d b. Muaz’a, “Ey Sa’d! Allah’a yemin olsun ki, ben şu anda Uhud dağının ötesinde Cennet’in kokusunu alıyorum.” Enes müşriklerle çarpışa çarpışa şehit oldu. Şehid edildiğinde bedeninde seksenin üzerinde kılıç, ok ve mızrak yarası vardı. Müşriklerin bedenini paramparça ettiği ve tanınmaz hale gelen bu yiğit sahabeyi ancak kız kardeşi tırnaklarındaki kınadan tanımıştı. İşte Rabbimiz bu ve benzer yiğit sahabeler hakkında şu ayeti kerimesini indirdi:

﴿مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا﴾

“Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice yiğitler vardır. Onlardan kimi verdikleri sözü yerine getirip O’nun yolunda canını vermiş, şehit olmuştur; kimi de canını vermeye hazır, şehadet sırasını beklemektedir. Onlar, hiçbir zaman verdikleri sözü değiştirmemişlerdir.” (el-Ahzab, 23)

Ey Genç Adam!

Bugün senden beklenen kararlılık; ilim ve amelde, İslam’a davet etmede, haksızlık karşısında durmada, iman ve sabırda, Allah’tan gelene razı olmada, hak sözü söyleme ve fedakarlıkta, insanlara yol gösterici olma noktasında sabit ve daimi bir kararlılıktır.

Bu kararlılığı, ancak kulluğun gerektirdiği bütün görevleri kalbinin kıblesi haline getiren, geceleri kaim, gündüzleri sa’im bir genç adam gösterebilir.

Bu kararlılığı, seherlerde tıpkı Halid b. Velid gibi Kuran’ı eline aldığında “Seni benden alıkoyan Allah yolunda cihattır” diyerek iki gözü iki çeşme Allah’ın haşyetinden ağlayan ve derin bir tedebbürle Kitabullah’ı okuyarak azığını alan ve fecirle birlikte yola koyulan genç bir adam gösterebilir.

Öyle bir gençlik ki, din yalnız Allah’ın oluncaya ve Allah’ın bizleri konuk ettiği şu gezegende tuğyan sona erinceye, gezegenin canlı cansız bütün konuklarının rahmet okuyacağı İslamî hayat yeniden başlatılıncaya değin mücadele eden bir gençlik…

Öyle bir gençlik ki, son iki yüzyıldır gezegenimizi kaplayan küfrün zifiri karanlığını İslam’ın meşalesiyle aydınlığa çevirmek için canından, malından, yardan ve serden geçecek bir gençlik…

Bütün bunları niçin yaptığı sorulduğunda “benden bunları satın almak isteyen (Rabbim)den ücretini (cennetini)almak için” diye kararlılıkla cevap verebilen bir gençlik…

﴿إِنَّ اللَّهَ اشْتَرَى مِنْ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ بِأَنَّ لَهُمْ الْجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنْ اللَّهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمْ الَّذِي بَايَعْتُمْ بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ﴾

“Allah mü’minlerin mallarını ve canlarını karşılığında kendilerine cenneti vermek üzere satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar, bu yolda kimi zaman öldürürler ve kimi zaman da öldürülürler. Bu Allah’ın üzerine borç aldığı ve hem Tevrat’ta, hem İncil’de, hem de Kur’an’da yer verdiği bir sözdür. Allah’tan daha çok sözünde duran kim olabilir ki? O halde yaptığınız bu alışverişe sevininiz. İşte büyük kurtuluş, büyük başarı budur.” (et-Tevbe 111)

Her Birimiz Miktad b. Esved Gibi Sadık Kalabilsek!

Düşmanla ilk karşılaşacağı Bedir Savaşı öncesinde Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in, getirdiği davetin zorlu bir savaş sınavıyla ilk kez karşı karşıya getirdiği Ashabın gözlerinin içine baktığı bir sırada Miktad b. Esved RadiyAllahu Anh’ın sağına ve soluna bakınmaksızın “Ey Allah’ın Rasulü! Rabbinin emri ne ise, sen bize onu bildir. Biz, sana itâat ederiz. Yahûdîlerin, Mûsâ’ya söyledikleri gibi, “Sen, Rabbinle beraber git de, düşmanlarla savaş!.. Biz burada, oturacağız” demiyoruz. Biz hepimiz, senin sağında, solunda, önünde, arkanda harp etmeye hazırız” dediği gibi kararlılık abidesi kesilip yola rağm olan bir gençlik…

Bu gençliğin azığı imandır, hayatı bütünüyle ibadettir, misyonu davet, hedefi Allah’ın insanlar içinden seçtiği ümmetini yeryüzü ölçeğinde en şerefli, en onurlu, en saygın, en kalkınmış ümmeti haline getirmektir. İnsanlığa örnek alması için şahitlik yapmak ve insanca yaşanabilir bir yaşam modeli sunmaktır. Bütün bunların karşılığında gayesi sadece ve sadece Rabbinin razılığına ermek ve cennetine kavuşmaktır.

Bu gençlik, gözünü semaya; genişliği yer ve gökler kadar olan Allah’ın cennetlerine dikmiş, Ümmetini kalkındırma ve O’na şerefini iade etme yolunda emin adımlarla ilerlerken sağında ve solunda kendisini yalnız ve yardımsız bırakanlara aldırış etmeksizin, dinin zaten garip olarak geldiğinin ve tekrar garip olarak döneceğinin bilincinde bir gençliktir.

Bu gençlik, hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmeksizin İslamî hayatı yeniden başlatma yolunda rotasını belirlemiş, çalışmalarını sıklaştırarak Allah’ın yardımını beklemektedir. O Allah ki, Yusuf Aleyhi’s-Selam’ı kör kuyudan ve zinandan kurtarıp Mısır’a sultan yapan, Musa Aleyhi’s-Selam’ı Firavun’un pençesinden kurtarıp onu da Kızıldeniz’de boğan, İbrahim Aleyhi’s-Selam’ın bir tek yakarışıyla doğanın yasalarını altüst eden, ateşi serin ve esenlikli kılan kadiri mutlak Allah’tır.

Ey Genç Adam!

Sana çıktığın bu yolda “İdealize ettiğin şey ütopyadan başka bir şey değildir” diyenler olacak. Karşına, “İslamî Devlet’in, Hilafet’in kurulabileceğini mi zannediyorsun?”, “Dünyanın süper güçleri buna izin verecekler mi?”, “Sen koca bir hayal denizinde yüzüyorsun”, “Serap görüyorsun” diyenler çıkacak. Böyle bir durumda sen Rabbinin şu ayetini hatırlayacaksın:

﴿إِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ غَرَّ هَؤُلاَءِ دِينُهُمْ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ﴾

“O zaman münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar diyorlardı ki: “Bu Müslümanları dinleri aldatmış, (çünkü kendilerinden çok üstün bir ordu ile savaşa girişiyorlar.)” Halbuki kim Allah’a tevekkül edip O’na dayanırsa Allah ona yeter. Şüphe yok ki Allah azîzdir, hakîmdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).” (el-Enfal 49)

Ey Genç Adam!

Sen onlara şöyle söyleyeceksin: Evet, zorluklar, meydan okumalar ne ölçüde olursa olsun Allah’ın nusreti kesinlikle gelecektir. Onun da ötesinde Kostantiniye fethedildiği gibi Rabbimiz Roma’nın fethedileceğini de müjdelemiştir.

﴿وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ﴾

“(Bu,) Allah’ın vaadidir; Allah vaadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler.” (er-Rum 6)

Ve şöyle diyeceksin: Bizler sadece Roma’nın değil, bugünün süper güçleri, kapitalist ve komünist ideolojilerin parıltılı şehirlerinin; Paris’in, Londra’nın, New York’un, Moskova’nın ve saraylarının; Kremlin’in ve Beyaz Saray’ın da fethedileceğine inanıyoruz. Yoksa Rabbimizin şu vaadinin manası nedir?

﴿وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمْ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لاَ يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْفَاسِقُونَ﴾

“Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vaadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim ki bundan sonra küfre saparsa, işte onlar fasık olandır.” (en-Nur 55)

Ey Genç Adam!

“Bunun ne zaman gerçekleşeceği benim meselem değil, haddi zatında Rabbim beni belli bir zamanla mükellef de tutmamıştır, benim mükellefiyetim sadece bu ideal uğrunda Allah’ın vaadi gerçekleşinceye kadar elimden gelen en yüksek gayreti ortaya koymaktır. Neticeler Allah’a aittir. Benim işim tohumu ekmektir, onu bitirecek olan, “baharı” erken getirip hasadı erken toplamama imkân verecek olan O’dur. O, kendi yoluna adananların önündeki bütün engelleri açandır” diyecek ve Rabbinin şu ayetini okuyacaksın:

﴿وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ﴾

“Bizim uğrumuzda gayret gösterip mücahede edenlere elbette muvaffakiyet yollarımızı gösteririz. Muhakkak ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.” (el-Ankebut 69)

Ey genç Adam!

Bütün bunlardan sonra idealize ettiğin şeyin koskoca bir hayal olduğunu yine de söyleyenler olursa onlara, kaybettiği Yusuf’unun gömleği henüz daha kendisine ulaşmadan:

﴿إِنِّي لأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ لَوْلاَ أَنْ تُفَنِّدُونِ﴾

“Eğer bana bunamış demezseniz, inanın ki şimdi Yûsuf’un kokusunu alıyorum!” (Yusuf, 94) diyen Yakub Aleyhi’s-Selam’ın dediğine benzer şekilde derin siyasal analizler yaparak “Evet, eğer bana bunamış demezseniz ben böyle düşünüyorum. Görmüyor musunuz? Gelişmeler kaçınılmaz bir şekilde İslam’ın yeniden tarih sahnesine çıkışını müjdeliyor! Ben bunun kokusunu alıyorum, bunu öngörebiliyorum” diyecek, “Sen bunamışsın” diyenlere de Yakub Aleyhi’s-Selam’a da boş ve benzer lakırdılar söylendiğini, ayeti okuyarak hatırlatacaksın:

﴿ قَالُواْ تَاللّهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلاَلِكَ الْقَدِيمِ﴾

“Vallâhi Sen hâlâ eski şaşkınlığındasın!” (Yusuf 95)

Ey Genç Adam!

Yakub Aleyhi’s-Selam’ın Yusuf’unun gömleğine kavuştuğunda gelen basiretine benzer bir şekilde zihni batılı sömürge fikirleri ile şekillenmiş, “Tarihin sonu” tezine inandırılmış ve Allah’ın vaadine güvenini yitirmiş insanlara İslam’ın fikirlerini sunarak kilitlenen basiretleri sen açacaksın!

Ümitsizlik girdabında boğulan, İslamî hayatın yeniden iadesini ve İslam’ın görkemli devletinin yeniden tarih sahnesine çıkışını ütopya olarak görenlerin gözünün önünden buğuyu çözecek ve onlara “Heyhat Yakub Aleyhi’s-Selam kokusunu aldığı Yusuf’unun sadece gömleğine değil, kendisine de kavuştu!” diyeceksin…

Ey Genç Adam!

İslam’ın devleti tarih sahnesine bir daha döndürülmemek üzere yıkıldıktan sonra, hem devletimizi yıkanlara hem de ümmetimizi o görkemli devletin yeniden kuruluşunun hayal olduğuna inandırmaya çalışanlara inat ümit ve azimle sabredip bekleyeceksin.

Yusuf Aleyhi’s-Selam’ın kardeşleri bir daha dönmemek üzere ondan kurtuldukları vehmi içinde yüzerlerken, çoktan Mısır’a sultan olmuş Yusuf Aleyhi’s-Selam ile karşılaştıklarında, Yusuf Aleyhi’s-Selam’ın kardeşlerine dediğine benzer bir çift sözü söyleyeceğin kutlu bir zafer gününü ümitle bekleyeceksin.

﴿قَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَيْنَا إِنَّهُ مَن يَتَّقِ وَيِصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ﴾

“Doğrusu Allah, bizi, lütfuyla nimetlendirdi. Gerçekten de kim Allah’tan korkar ve sabrederse, Allah, muhakkak ki, güzel işler yapanların mükâfatını zayi etmez.” (Yusuf 90)

Ey Genç Adam!

Kör kuyunun zifiri karanlığından ve zindanın demir parmaklıkları ardından Yusuf Aleyhi’s-Selam’ı çıkartarak kendisinin bile hayal etmediği Mısır’a sultan yapanın Kadir’i mutlak olan Allah olduğunu hiç unutmayacaksın.

Makhur ve mazlum Ümmetimizi de yeniden “Vasat/Model Ümmet” misyonunu yerine getirmek üzere tarih sahnesine tekrar çıkartacak olanın Kadir’i mutlak olan Allah olduğunu hiç unutmayacak ve unutturmayacaksın!

Başına bir musibet bir imtihan geldiğinde, “İşte bu senin taşıdığın fikirler yüzündendir, bırak, vazgeç bu sevdadan, başını belaya sokma” diyenlere, Uhud Savaşı’nda kısmen yenilgi yaşadıklarında kendilerine, “Dönün atalarınızın dinine” diyen münafıklara Sahabe’nin dediği gibi sende aynı o ayeti okuyacaksın.

﴿وَمَا لَنَا أَلاَّ نَتَوَكَّلَ عَلَى اللَّهِ وَقَدْ هَدَانَا سُبُلَنَا وَلَنَصْبِرَنَّ عَلَى مَا آذَيْتُمُونَا وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلْ الْمُتَوَكِّلُونَ﴾

“Bize doğru olan yolları göstermiş olan O iken biz neden, Allah’a tevekkül etmeyelim ki? Elbette bize yapmakta olduğunuz işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah’a tevekkül etmelidirler.” (İbrahim 12)

Başına bir musibet, bir imtihan geldiğinde “İşte bak gördün mü? Boyunu aşan işlere girişmeseydin, evinde otursaydın, kendi hayatını kurtarsaydın bunlar başına gelmezdi” diyenleri, benzerleri ashaba söylendiğinde Rabbimizin onları yüzleştirdiği gerçekle sende yüzleştireceksin:

﴿أيْنَمَا تَكُونُواْ يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِ اللّهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِكَ قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ فَمَا لِهَؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا﴾

“Nerede olursanız olun, surlarla tahkim edilmiş kalelerin içinde bile olsanız, ölüm sizi bulur. Eğer onlar bir iyilikle karşılaşırlarsa ‘bu Allah’tandır’ derler, ama başlarına bir kötülük gelirse ‘bu senin yüzündendir’ derler. Onlara de ki; “Hepsi Allah’tandır.” Niye bu adamlar kendilerine söylenen sözü anlamaya yanaşmıyorlar?” (en-Nisa 78)

Ey Genç Adam!

Bu sözleri ilk duyan sen değilsin, ilk söyleyen de onlar değildir. Kalplerinde hastalık bulunanların geçmişte benzerlerini söylediklerini unutmayacaksın:

﴿ الَّذِينَ قَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ أَطَاعُونَا مَا قُتِلُوا قُلْ فَادْرَءُوا عَنْ أَنْفُسِكُمْ الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتًا بَلْ أَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ﴾

“Onlar, evlerinde oturup savaşa katılan kardeşleri için «Eğer bizim sözümüzü dinleselerdi, öldürülmezlerdi» diyenlerdir. De ki; Eğer doğru söylüyorsanız, ölümü kendi başınızdan savın bakalım. Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayınız, tersine onlar yaşıyor ve Allah katında rızıklandırılıyorlar” (Âl-i İmran 168-169)

Ey Genç Adam!

Bu tür insanlara en azından Varaka b. Nevfel kadar olmalarını önereceksin. Hani o Bilal RadiyAllahu Anh’e işkence edildiği sırada yanından geçiyordu da, onun sabır ve sebatla “Ahad, Ahad!” dediğine tanık olunca şöyle demişti: “Vallahi ey Bilâl, Allah birdir, Allah birdir.”, sonra da müşriklere dönerek: “Siz onu bu yüzden öldürürseniz, biz onu, kendimize örnek alırız.” demişti.

Vefat etmeden önce Kur’an’dan birkaç ayetin inişine tanık olabilmiş olan şu insanın derin düşüncesi ve verdiği tepki üzerinde düşüneceksin ve “İslamî davete” değil, kurulu düzenlere arka çıkan sözüm ona “bilginlere” aldırış etmeyeceksin…

Ey Genç Adam!

Tarihin bu kavşak noktasında senden İslam’a ve ümmetine destek vermen beklenmektedir. Tıpkı Yermük’te “Halid b. Velid” gibi, Kadisiyye’de “Sa’d” gibi, Hıttın’da “Salahaddin” gibi, Ayn-ı Calut’ta “Kutuz” gibi, Malazgirt’te “Alpaslan” gibi, Kostantiniyye’de “Sultan Fatih” gibi ve Kurtlar sofrasında “Abdulhamid Han” gibi…

Ey Genç Adam!

Sen, dünya gözüyle İslam Hilafet Devleti’nin kuruluşuna tanıklık etmek, bir an bile olsa onun sancağının doğuda ve batıda dalgalandığını, gölgesinde dünyanın adalet, hakkaniyet ve kalkınmışlıkla dolup taşacağı günü görmek için yanıp tutuşuyorsun.

Ey Genç Adam!

Sen, Harun er-Reşid gibi, “Ey bulut, yağmurunu nereye yağdırırsan yağdır, sonunda o toprakların haracı bana gelecek” diyen, güneşin batmayacağı geniş coğrafyaları içine alacak şekilde insanın olduğu yere kadar adalet devletinin sınırlarını genişletmiş izzet ve şeref sahibi halifeleri özlemle bekliyorsun.

Ey Gençler!

Sizler, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in fethini müjdelediği Kostantiniyye’yi fethetmiş azametli sultan, Müslümanların Halifesi Sultan Mehmed’in torunlarısınız. O Sultan ki, Roma’nın fethini de düşlüyordu. Lakin ömrü vefa etmedi. Küffarın yüreğine öyle bir korku salmıştı ki, öldüğünde sevinçten Vatikan başta olmak üzere bütün Avrupa kiliselerinin üç gün boyunca çanları hiç susmadı. Sizler emperyalist kâfir devletlerin sevinçlerini kursaklarında bırakacak ve deden Sultan Fatih’in ideali olan Roma’nın fethini gerçekleştirecek kutlu bir nesil olabilirsiniz.

Sizler, dünyada bütün gam, keder ve hüznü izale edecek büyük güne, İslam’ın ve ümmetinin şerefini iade edecek böylesi bir nusret gününe çocuklarınıza, eşlerinize, servetlerinize duyduğunuz özlemden daha çok özlem duyuyorsunuz…

Ey Gençler!

Üzülmeyin, gevşemeyin ve ümidinizi yitirmeyin…

İstikbal İslam’ındır. İstikbal Sizindir.

Ahmet Sadık Altınel
Araştırmacı / Yazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder