22 Aralık 2013 Pazar

NEBEVİ DAVETİN TEMEL ESASLARI

NEBEVİ DAVETİN TEMEL ESASLARI 
Daha önce kişileri İslam’a davet etmenin ciddi bir meslek olduğunu ve uzmanlık gerektiren bir iş olduğuna kısaca işaret etmiştik. Gerek Allah’ın insanları davet etmek için gönderdiği peygamberlerin kişilikleri, davranışları, üslupları, içinde yaşadıkları toplumlardaki pozisyonları vs. gerekse Allah’ın onları peygamberlikten önceki yaşantılarında mükemmel yetiştirme süreci ve peygamberlikten sonra da sürekli kontrol altında tutmaları bizi, insanları imana davet etmenin öyle sıradan bir iş olmadığı hakkında yeterince bilgilendirmektedir. Allah Teala bu gerçeği bir çok peygamber ismi zikrettikten sonra şöyle dile getiriyor.’’ Biz onları seçerek hidayet verdikten sonra doğru yola ilettik.’’ Öyle ise Allah’a davet etmek, cennete adam kazandırmak veya insan cinsini ateşin pençelerinden kurtarmak gibi böyle kutsal bir vazifeye gönül vermiş her kesin bu vazifeyi yürütmeye layık olma vasıflarını taşıması şarttır. Gelişi güzel, rastgele, gereken şartların oluşmadığı ve hamasi duygular ile yapılan davetin amacına ulaşması çok zor olduğu gibi çoğu zaman olumsuz etkileri dahi oluyor. Yani iman edecek birine iman ettirmeyebiliyor. Tabi bütün bunlar Allah’ın hayatımıza koyduğu sünnetler dahilinde bizi ilgilendirir. Şüphesiz Allah Taala’nın birine direk hidayet vermesi için bütün bunlara gerek yoktur.

Allah Teala’ın dinine çağırmanın genel çerçevesini belirleyen şu ayet;’’ Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et, onlarla en güzel şekilde mücadele et.’’(Nahl:125) bize davet hakkında kitaplar dolusu bilgi vermektedir. ‘’Rabbinin yoluna hikmetle ’çağır’ ‘’ ibaresi Allah’ın, bütün peygamberlere verdiği evrensel davet metotlarına işaret etmektedir. Bu metotlar değişmezdir ve bütün davetlerde olması gereken esaslardır. Allah’a davet ettiğini söyleyen birinin davetinde hikmeti merkeze alması gerekir. Hikmetten yoksun her davet, daha işin başında iflas etmeye mahkumdur. ‘’ güzel öğütle davet et’’ ibaresi ise davetçinin ve davet edilenin durumuna göre davranılması gerektiğine işaret etmektedir. Evet güzel öğüt yerinde ve duruma göre yapılan öğüttür. Davet vasıflarını taşımadan yapılan davetin neticesi muhtemelen güzel olmayacağı gibi muhatabın durumunu gözetmeden yapılan davet de aynı şekilde güzel bir davet olma vasfını taşımıyordur. ’’Onlarla en güzel şekilde mücadele et.’’ İbaresi ise yöneltilen davetin üslubuna işaret etmektedir. Davet edilecek kişinin konumuna göre yöneltilecek hitap şekli ve ortaya atılan şüphelere uygun ve mantıki cevap verme davetin güzel mücadele yönünü oluşturmaktadır. Aslında bu ayette davet edilecek kişilerin iki kısma ayrıldığını da görmek mümkündür. Bunlar; Birincisi sadece dinleyici olan muhatap ikincisi ise sorgulayıcı ve şüpheci olan muhatap. ‘’Hikmet’’ ibaresinin yukardaki anlamları esas alarak her iki kısmı ilgilendirdiğini söyleyebiliriz. Çünkü peygamberler her iki kısım insanlarla da muhatap olmuşlardır. Bununla beraber ’’güzel öğütle davet et’’ ibaresi dini tanımak isteyip hidayete talip olan insanlara, durumlarına uygun davet metodu izleme, ‘’Onlarla en güzel şekilde mücadele et’’ ibaresi ise hidayete talip fakat kafasında soru işaretleri olan veya din etrafında şüphe oluşturmaya çalışanlara yöneltilecek davete işarettir. Allah en iyisini bilir.

Yukarıda zikrettiğimiz meseleleri merkeze alarak şu tespitlerde bulunabiliriz; Nebevi davet metodunun bir takım esasları vardır. Bu esasların temelini Kur’an’ı Kerim ve Sahih Sünnet oluşturmuştur. Bu temel esasların bir kısmı evrensel olup her zaman ve mekanda geçerliliğini korumaktadır. Bir kısmı ise davetin yürütüldüğü zaman ve mekana bağlı olarak farklılık göstermektedir. Yine bu esasların bir kısmı davet edeni, bir kısmı davetin kendisini, bir kısmı ise davet edilecek kişiyi ilgilendirdiği gibi bunlardan ikisini veya hepsini beraber ilgilendiren esaslardan da bahsetmek mümkündür. Nebevi metodu bütün yön ve esasları ile ele almak ciltler dolusu kitapları kapsayacağı gibi benim gibi birinin de kuvvetinin son derece üstündedir. Fakat burada Kur’an’ı Kerim ve Sahih Sünnet’ in belirlediği ve her davette olması gerek en önemli esasları ele almaya çalışacağız. Bunlar:

Kur’an’ı Kerim ve Sahih Sünnet’in belirlediği ve her davette olması gereken en önemli temel esasları ele almaya çalışacağız. Bunlar:

1-Kolaylık:
İslam dininin en belirgin özelliğidir kolaylık hatta bu din insanları dünya ve ahirette zorluktan kurtarsın diye gönderilmiş desek yanılmış olmayız. Sahabinin ‘’ Resulullah (a.s.v.) bir işte kolay ve zor iki seçenek arasında kalınca günah olmaması kaydıyla Müslümanlara kolay olanı seçerdi’’ sözü bu Şeriat’ ın kolaylık boyutunu açıklar niteliktedir. Öyle ise tabiati kolay olan dinin daveti neden kolay ve kolaylaştırıcı olmasın ki?

Allah Teala insanlar anlasınlar diye eksikten münezzeh olan kelamını bile kolaylaştırmıştır. İşte ’’Andolsun ki, biz Kur’an’ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık.’’(Kamer:17) Ayeti bunu açıkça ifade eder. Demek ki öğüt olanın kolay olması lazımmış. Madem ki davetten amaç insanı doğru yola sevk etmek o zaman zorlaştırmanın ne anlamı var? İnsanlar doğru yolu bulsunlar diye kelamını kolaylaştıran bir Rabbe çağırdığını söyleyen birinin ‘’Kraldan fazla kralcılık’’ taslayarak daveti insanlara sunarken onu ağırlaştırması ne kadar çirkin bir davranış.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor. ’’Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin’’(Buhari) Bir müsamaha ve merhamet timsali olan efendimizin bütün davetinde kolaylaştırmanın temel esas olduğunu görmemizi sağlayacak yüzlerce örnek vardır. O, cami köşesine küçük abdestini yapan bir bedeviye, ona adil olmadığını söyleyecek kadar haddini aşan bir adama ve daha nicesine hep kolaylaştırıcı oldu. Ramazanda orucunu bozup yanına gelen adamın durumunu öğrendikten sonra yanına bir sepet hurma verip gönderecek kadar kolaylıktan yanaydı.

Müşrikler ne var ne yok hemen indirilsin istiyorlardı. ’’Kur’an sana bir anda tamamen indirilmeli değil miydi?’’ diye söyleniyorlardı buna rağmen Allah Teala ‘’ Senin gönlün otursun diye biz bu Kur’an’ı parça parça indiriyoruz.’’ Diyerek insanların bu dini kolayca yaşayıp anlamalarını sağlayacak tederrücilik esasına dikkat çekiyordu. Böylece Davetin sahibi ‘’ Allah size taşıyamayacağınız yükü yüklemez’’ ve ‘’ O size dinde bir zorluk kılmamıştır.’’ Diyerek insanlara kolay bir din va’dediyor. Dini ve dine daveti kolaylaştıran davetin sahibi Allah’a rağmen davette istihdam edilen kişinin zorlamaya kaçması, tepeden inme hükümlerle insanları ilzam etmesi ve kendisine yeni davet edilmiş insanlarından Şer’at’ı usul ve fur’u ile yaşamasını beklemesi haddini aşmak olmaz da ne olur?

Sonuç olarak kolaylık özü itibari ile kolay olan dine davetin temel esası konumundadır. Davetçiye düşen Allah ve Resulünün bize en kolay haliyle sunduğu dini saf haliyle zorlaştırmadan muhataplara sunmaktır.

2-Sabır:
Sabır imanın en nadide meyvelerindendir. Peygamber (a.s.v.) ondan (ضياء ) yani aydınlık diye bahsediyor. Bu aydınlık Arap dilinde yanan bir şey sonucu ortaya çıkan ışığı ifade eder. Evet sabır yüreği kor gibi yakar ama sonucunda hem yüreğin kendisine hem de yüreğin sahibine aydınlık olur. Sabır davet yolunda azık konumundadır. Sabır denen azık ile bu yola koyulmamış kişi daha baştan geri dönmeye razı olmuştur. Davetçinin yüreği adeta bir sabır küpü olmalıdır. Peygamber mesleğini yapmaya ve onların sancağını taşımaya talip olmak mangal gibi yürek ister. Bu yola baş koymak her kişinin işi değil er kişinin işidir.

Allah Teala şöyle buyuruyor. ‘’ Sabrettikleri için biz onları halka emirlerimizi ileten liderler kıldık.’’(Secde:24) Ayeti Kerime davetin yani Allah’ın emirlerini insanlara iletmenin bir liderlik olduğunu ve liderlik içinde sabrın şart olduğunu ifade etmektedir. Evet onların lider olarak seçilmesinin nedeni sabredenler olmaları veya sabretme kabiliyetini gösterebilmeleridir. Her kim ki davetinde sabrı başköşeye koymuşsa o işinde Allah’ın yardımını garantilemiştir. İşte o yardımın teminatı ‘’Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.’’(Enfal:46)

Allah’ı unutan birey ve toplumların düşeceği sapkınlık ve yanlışların sayısını kestirmek mümkün değildir. Hele bu sayısız sapkınlık ve yanlışlıklar bireylerin veya toplumun karakteri haline gelip katmerleşince buna karşı çıkan ve değiştirmeye çalışanlara Allah Teala sabır versin. Peygamber efendimiz ‘’ İnsanlardan en fazla zorluk gören peygamberlerdir ve daha sonra herkesin göreceği zorluk imanına göredir.’’ Der. Öldürülen, eziyet gören, memleketinden kovulan, horlanan, hakaret gören, deli, sihirbaz, yalancı ve kıt akıl damgası yiyen ve daha nice eziyet ve cefaya maruz kalan peygamberler davet yolunu sabır ile aşabilmişlerdir.

Allah yoluna davete gönül vermiş kişi bütün olumsuzluklara ve tepkilere hazır olmalıdır. Allah Teala. ‘’ İnanmayanların dediklerine sabret.’’ Diyerek davet yolunun engebeli olduğunu hatırlatıyor. Bu Ayet-i Kerime sadece inanmayanların dediklerinden bahsediyor oysa başka ayetler bu eziyetlerin inanmayanlarla sınırlı olmadığını inananlarında birçok şey söyleyeceğini dile getiriyor. İlk vahiyden sonra başına ne geldiğini anlamaya çalışan Peygamber efendimize(a.s.v.) Varaka b. Nevfel ‘’Keşke kavmin seni memleketinden çıkarırken yanında olsam’’ deyince o ‘’Ne yani beni kovacaklar mı?'' demişti. Bu soru karşısında Varaka b. Nevfel ona şu tarihi gerçeği söylemişti ‘’Bu sözlerle geldiği halde kovulmayan tek bir kişi yoktur.’’ Kur’an’ı Kerim, Sahih Sünnet ve insanlık tarihi dile getirdiği haktan dolayı kovulan ve kovuşturulan peygamberler ve mirasçılarının örnekleri ile doludur.

Hz. Lokman oğluna şu nasihatlerde bulunuyordu. ‘’ Oğulcuğum namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçmeye çalış ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdir.(Lokman:17) Hz. Lokman’ın oğluna verdiği mesajlar açık ‘’namaz kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçmeye çalış ve bunları yaptığın için başına geleceklere de sabret.’’ İyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışana bin bir türlü eziyet ve belanın isabet etmesinin Allah’ın sünneti olduğunu söylersen haddimiz aşmış olmayız inşallah. Çünkü güllük gülistanlık geçen sağlam ve doğru bir davetin örneğini bulmak nerdeyse imkansız. İşte İmam Şafii’nin Bu sureden başka bir sure inmeseydi insanlığa yeterdi dediği Asır Suresi ‘’ Asra andolsun, Gerçekten insan, ziyandadır. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka’’ (Asır Suresi) mükemmel bir Müslümanın özellikleri arasında hakkı tavsiyeyi dile getiriyor ve ardından da sözü sabra getiriyor. Hakkı tavsiye edipte karşısında sabretmesi gereken birçok bela ve musibetin gelmemesi hiç mümkün mü?

Velhasıl sabrın davette ne kadar önemli bir konumda olduğunu hakkıyla dile getirecek güçten yoksun olduğumu itiraf ederekten sabrın, davetin temel esaslarından bir olduğunu açıkça söyleyebilirim. Allah bizi sabredenlerden eylesin. Amin.
3-Yumuşaklık:
Yumuşaklık Allah’ın Kur’an’ Kerim’de peygamberlerin sıfatları arasında zikrettiği huylardandır. Allah Teala İbrahim’i (a.s.)’ şu sözlerle övüyor. ‘’ Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi.’’(Hud:75) Özellikle de onun yumuşak huyluluğu müşrik babasını imana davet ederken zirve yapıyor. Genelde davet adına ortalığı kırıp dökenler ve kaba söz ve davranışlarla din anlatmaya çalışanlar Hz. İbrahim’in müşriklere karşı gösterdiği sert tutumunu delil getirirler. Oysa İbrahim(a.s.) davetinde sonuna kadar yumuşak davranmıştır. Hatta onun bu yumuşak huyluluğundan olmalı ki bütün hakaret ve tehditlere rağmen babasını sonuna kadar güzel ve yumuşak sözler ile imana davet etmiş ve Lut kavminin helakı konusunda Allah’ın gönderdiği elçiler ile mücadele etmiştir. Öyleyse iman etmesi ümit edilen muhataplar ile iman etmesinden ümit kesilmiş muhataplar arasında fark gözetmek gerekiyor. Şüphesiz İbrahim(a.s.) da böyle yapmıştır.

Davette yumuşaklık ile taviz vermeyi birbirinden ayırmak lazım. Yumuşaklık taviz vermek manasında anlaşılmamalıdır. Aynı şekilde yumuşaklık adına taviz de verilmemelidir. Davette yumuşaklık adına asıldan verilecek her taviz daveti bir adım daha amacından uzaklaştırır. Davette yumuşaklık sadece davetçinin davranışları ile ilgili değildir. Davet bir bütün olarak yumuşaklık ilkesine uyum sağlamalı. İlahi davetin metot referanslarını bir bütün olarak değerlendirmeden ciddiyet adına takınılacak kaba tutumlar veya yumuşaklık adına verilen tavizler davet usulünü kişisel düşüncelere hasretmedir. Daha önce davette hikmetin ehemmiyetinden bahsederken ‘’yerli yerinde davranmak’’ manasını vermiştik davette yumuşaklıkta bu çerçevede kullanılmalıdır.

Allah Teala Hz. Musa ve kardeşini Firavun’ a gönderirken şöyle buyuruyor. ‘’Varın da ona yumuşak söz söyleyin, olur ki söz dinler, yahut korkar.’’(Taha:130) Allah Teala’nın Firavun gibi bir tağuta davetin yumuşak sözle arz edilmesini emretmesi davette asıl olanın yumuşaklık olduğuna işaret etmektedir. Davette bunun zıttı olarak kullanılacak bir üslup arızidir dolayısı ile arızi durumlarda kullanılır. Hakikaten bu Ayeti Kerime’nin Tevhid inancıyla yeni tanışıp bildiği kadarıyla insanları dine çağıran ve davette külhanbeyi kesilen gençlere anlatacağı çok büyük bir ders var. Kendisini rab ilan etmiş Firavun gibi bir tağuta davetin yumuşak sözle emredilmesi bize, en azından kendini Müslüman hisseden insanlara tevhidi anlatırken sakin olmamız gerektiğini ifade etmez mi?

Sonuç olarak kaba ve yumuşaklıktan uzak davet ile elde edilemeyecek nice neticeler yumuşaklık ile elde edilebilir. Allah Teala Peygamber efendimize(a.s.v.) şu uyarıda bulunuyor.’’ Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.’’(Ali İmran:159) Hilim ve yumuşaklık timsali peygamber bile kaba davrandığı taktirde etrafındakilerin dağılıp uzaklaşması ile tehdit ediliyorsa bizim bu konuda ne gibi bir güvencemiz olabilir ki? Üstelik kaba ve sert davranmakla etrafa toplananlar bile dağılabiliyorsa etrafa toplamaya çalıştıklarımızı nasıl tutabiliriz ki? İşte kabalık ve sertliği davranış ve davet metotlarının merkezine yerleştiren grupların bir an kalabalıklaşıp iki günde üç beş kişi kalmaları bize bir fikir vermiyor mu? Bütün bunlar ‘’hak ehli azdır’’ lafları ile geçiştirilebilir mi?

4-Tekrar:
Daveti başarıya yaklaştıran en etkili esaslardan birisi de davetin sürekli tekrar halinde olmasıdır. Tekrar hem kişileri tevhide davet etmede hem de tevhidi benimsemiş kişileri Allah’ın emir ve yasaklarına çağırmada ve dini esasların onlara hatırlatmada kullanılmalıdır. Tekrar, daveti aynı şekilde defalarca aynı üslupla sunmak demek değildir. Tekrar, davetin muhataba bir önceki sunuma göre kabule daha yakın bir şekilde ve üslupta tekrardan sunulmasıdır. Yine tekrarı, sadece daveti defalarca aynı kişiye sunmak manasında da anlamamak lazım zira tekrar, davet üzerine süreklilik sağlamaktır.

İşte davette tekrarın en mükemmel örneklerinden biri Hz. Nuh’un(a.s.) kavmini daveti: ‘’ Nuh dedi ki: "Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece gündüz çağırdım. Fakat benim çağırmam, sadece benden uzaklıklarını artırdı. Doğrusu ben Senin onları bağışlaman için kendilerini her çağırışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler. Sonra, doğrusu ben onları açıkça çağırdım. Sonra onlara açıktan açığa, gizliden gizliye de söyledim. Dedim ki: "Rabbinizden bağışlanma dileyin; doğrusu O, çok bağışlayandır. Size gökten bol bol yağmur indirsin. Sizi, mallar ve oğullarla desteklesin; sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın. Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz. Oysa sizi merhalelerden geçirerek O yaratmıştır. Allah'ın, göğü yedi kat üzerine nasıl yarattığını görmez misiniz? Aralarında aya aydınlık vermiş ve güneşin ışık saçmasını sağlamıştır. Allah sizi yerden bitirir gibi yetiştirmiştir. Sonra sizi oraya döndürür ve yine oradan çıkarır. Yeryüzünde dolaşabilmeniz, orada yollar ve geniş geçitlerden geçebilmeniz için, onu size yayan O'dur.(Nuh:5-19) Görüldüğü gibi Hz. Nuh’un davetinde farklı üsluplarla davetin tekrar tekrar sunulması söz konusudur.

Allah Teala şöyle buyuruyor. ’’Öğüt vermeye devam et.’’(Tur:29) Öğüt vermede devamlılık, özellikle de Müslümanı Allah’ın emir ve yasaklarına davet etme de ve ona dini esasları hatırlatmada ihmal edilemeyecek kadar hayatidir. Mademki insan tabiatı gereği her an değişikliklerle karşı karşıyadır ve mademki din, insan yaşamının merkezinde olmalı o zaman davetin bir an bile aksaması söz konusu olmamalı, bu manada Peygamber efendimiz (a.s.v.) müminlerle geçirdiği her anını davet için bir fırsat bilmiş dini esasların gönüllere yerleşmesi için sürekli tekrarlamıştır. O (a.s.v.) bulduğu her fırsatta ya daha önce anlattıklarını te’yid etme ve gönüllere tam yerleştirmek amaçlı ya da insanlara yeni dini hasletler kazandırma amaçlı sürekli davet yapmıştır.

Allah Teala başka bir Ayet-i Kerime’de davetin tekrarı konusunda şöyle buyurmuştur. ‘’Sen hatırlat, çünkü hatırlatma inananlara fayda verir.’’(Zariyat:55) Mümin insan olması itibari ile unutabilir ve bazen gaflete düşebilir. Bu durum karşısında davetçinin yapacağı şey yılmadan hatırlatmadır. Davetçinin ‘’kaç defa hatırlattım kardeşim’’ deme lüksü yoktur. Zira Allah mutlak olarak sayı belirlemeden sürekli tekrarlamayı emrediyor ve hatırlatmanın boşa gitmeyeceğini muhakkak bir şekilde mümine fayda sağlayacağını söylüyor.
Siracuddin Geveri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder