İnsanlar arasında öyleleri de vardır kî Allah'a bir yar kenarındaymış gibi kulluk eder. Ona bir iyilik gelirse yatışır, başına
bir belâ gelirse yüz üstü döner. Dünyayı da, âhireti de kayıb eder.
iste apaçık kayıp budur.
12 — Allah'ı bırakıp kendisine fayda ve zarar veremeyen şeylere tapınır. İşte en derin sapıklık budur.
13 — Kendisine zararı faydasından daha yakın olana tapınır.
Tapındığı şey ne kötü yardımcıdır, ne kötü yoldaştır.
Mü'minin hayatında hiç değişmeyen tek nokta inancıdır. Etrafındaki bütün kâinat sarsılır değişir ama onun bu noktası her zaman
olduğu gibi kalır. Hadise ve sebeplerin cazibesi arasında o hiç sarsılmayan bu kayaya tutunur. Çevresinde gördüğü bütün direkler yıkılır ve devrilir. Fakat onun dayandığı bu temel kaide hiç yıkılmaz
ve hiç sarsılmaz.
Mü'minin hayatında akidenin işte böyle sağlam bir yeri vardır.
Bunun için akidesine iyice bağlanmalı, sarılmalı, güvenmeli ve ondan kuşku duymamalıdır. Karşılığında bir bedel veya mükâfat beklememelidir. Çünkü akîde bizatihi bedeldir. Çünkü sığınılacak bir noktadır o. Bel verilecek bir dayanaktır. Çok doğru o kendiliğinden bir mükâfattır. Çünkü gönülleri nuruyla aydınlatır. Hidayete çeker.
Bunun için Allah kişilere akideyi bir sığmak, bir dayanak olsun diye lütfeder. Akidenin bizatihi bir mükâfat olduğunu mü'min kişi ancak çevresinde şaşkın ve gafil kişilerin gezinip durduğunu görünce
farkeder. Fırtınaya tutulmuş gibidir onlar. Her gelen dalgaya göre
bir oyana bir bu yana sallanırlar. Bunalımlar ezip bitirir onları.
Ama mü'min kişi inancıyle gönülden huzur içerisinde, rahat zihinle
ve Allah'a bağlı olarak uygun adımlarla kendi yolunda yürür.
Bu âyetlerin söz konusu ettiği kimselere gelince bunlar inançlarını çarşı ve pazarlardaki alışveriş vasıtası kılarlar: "Ona bir iyilik
gelirse yatışır" ve der ki: Gerçekten iman hayırdır, kişiye fayda getiriyor, zararı defediyor, tarımı geliştiriyor, kazancı artırıyor ve revaç temin ediyor. "Başına bir belâ gelirse yüz üstü döner. Dünyayı da âhireti de kaybeder." Müptela olduğu belâya dayanmadığı için, akidesine sarılıp Allah'ına sığınmadığı için dünyasını kaybeder. Yüzüstü dönüp inancından vazgeçtiği ve kendisine müyesser olan hidayetten geri döndüğü için de âhiretini kaybeder.
Kur'anı kerîm onun Allah'a kulluğunu tasvir ederken "bir yar
kenarındaymış gibi" diye ifade ediyor. Yâni o inancına sapa sağlam
bağlanmamakta ve ibadetinde sabit kadem bulunmamaktadır. Ayeti kerîme bu hali ilk sadmede düşebilecek kararsız bir hareket şekli
olarak tasvir ediyor. Sebatkâr olmadığı için imtihanla yüz yüze gelince geri dönüyor. Kâr ve zarar hesabı ancak alışverişte mevzuubahis olur. İnançta ise aslâ. İnanç sırf gerçek olduğu için kabul edilir ve bağlanılır. Başka türlü olması mümkün olmayan aydınlık ve hidayet parıltılarıyla kalb harekete geçtiği için bağlanılır. Akide, getirdiği huzur, emniyet ve memnuniyet havasıyle bizatihi bir mükâfattır. Bunun için onun dışında bir başka mükâfat aranmaz.
Mü'min Rabbine ibadet ederken onu doğru yola ilettiği, kendisine yaklaştırdığı ve dostluğuyle güven verdiği için şükrederek ibadet eder. Şayet bunun ötesinde bir mükâfat mevzuubahis olursa bu
Allah'ın lütfü ve ihsanıdır.
Mü'min tanrısını tecrübe etmez. Rabbinin kendisine takdir buyurduğunu daha başlangıçta kabul eder. Rabbinin kendine buyurduğu her şeye daha ilk anda teslim olur. Ondan gelecek iyilik ve musibetlere daha başlangıçta razıdır. Bu çarşı ve pazarda yapılan bir alışveriş değil. Yaratanla yaratılan, emir sahibiyle memur arasındaki bir teslimiyet anlaşmasıdır.
Bir musibetle yüz yüze gelince yüz üstü dönen, gerisin geri çekilenler şüphesiz ki çok büyük bir kayıp içindedirler: "İşte apaçık kayıp budur."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder