10 Eylül 2014 Çarşamba

Dünyâ kârını veya âhiret kârını talep edenlere dikkatle bakıldığında dünyada kazanmayı isteyenlerin budalalığı ortaya çıkar.

“Kim âhiret kazancını isterse onun kazancını artırırız. Kim de dünya kârını isterse ona da bundan veririz. Ve onun ahirette hiç bir nasibi yoktur.”

Allah kullarına lütufkârdır. Dilediğini rızıklandırır. Salih kişiyi de kötü kimseyi de, mü’min kişiyi de, kâfir kimseyi de rızıklandırır. Şu insanlar kendi rızıklarını kendileri meydana getirmekten âcizdirler. Allah onlara hayatı lütfetmiş ve hayatın ilk sebeplerini temin etmiştir. Şayet Hakteâlâ kâfirden, fasıktan, ve zalimden rızkını esirgeyecek olsaydı onlar kendiliklerinden rızıklarını kazanamazlardı ve açlarından ölür giderlerdi. îlk hayatın temel sebeplerini meydana getirmekten âcizdir insanlar. Ama Allah’ın hikmeti onlara hayat nimetini bahşetmeyi dünya hayatında kazanmalarını ve bu kazancın âhirette lehlerine veya aleyhlerine olarak hesaplanmasını ve bunun için gerekli imkânı lütfetmiştir. Bu yüzden rızık konusunu İyilik ve kötülük, iman ve küfür konusundan ayırmış ve onu umumi hayat şartları ve fertlerin özel çabalarına bağlı kılmıştır. Bir yerde rızkı imtihan ve iptilâ vasıtası kılmış ve kıyamet günü insanları ona göre cezalandırmayı irade buyurmuştur.

Bilâhare dünyayı da, âhireti de bir kâr yeri olarak halketmiş, dileyenin dilediğini seçmesini istemiştir. Kim âhiretin kazancını isterse ve onun için çalışırsa Allah onun kazancını artırır ve niyetine göre yardım eder, yaptığı işi mübarek kılar. Âhiret kazancını elde edenin bu kazancın yanı sıra dünyada nasibine yazılmış olan rızkı da kendisine lütfeder. Ve ondan mahrum olmaz. Hattâ ona bu dünyada lütfettiği rızkı bizatihi âhiret kazancının kendisi de olabilir. Allah’ın rızasını dileyerek kazanmak, harcamak, değerlendirmek istediği zaman bu dünyadaki rızık âhiretteki rızkın bizatihi yerine geçer. Bunun içindir ki zaten dünya nimetlerini isteyen kişiye Allah dünya nimetlerinden kendisinin payına yazılanları verir. Ve hiç bir şeyden mahrum etmez. Ama onun âhirette bir payı yoktur. Çünkü o ahiret kazancını düşünerek hiç bir şey yapmamıştır ki payı olsun.

Dünyâ kârını veya âhiret kârını talep edenlere dikkatle bakıldığında dünyada kazanmayı isteyenlerin budalalığı ortaya çıkar. Çünkü dünya rızkı Allah’ın bir lütfudur. Hem dünya rızkını isteyenlere, hem de âhireti isteyenlere verir. Allah’ın ilminde. takdir buyurulan miktarda dünyadan her ikisine de nasibini lütfeder. Ama âhiret kazancı tamamen Allah’ın rızasını talep ederek âhireti arayan ve onun için çalışanlara verilir.

Dünya kazancı peşinde koşanların arasında, zenginler de, fakirler de yer alır. Çünkü rızık umumî şartlara ve hususî kabiliyetlere bağlıdır.. Binaenaleyh dünyayı talep edenler arasında zenginler de, fakirler de bulunabilir. Âhiret için de durum aynıdır. Âhireti talep edenler arasında zenginler de fakirler de bulunabilir. Şu halde bu dünyadaki rızık konusunda zengin ve fakir arasında 
bir ihtilâf söz konusu değildir. Asıl ihtilâf ve imtiyaz öbür dünyada görülecektir. Âhiret kazancını bırakıp ta dünya kazancı peşinde .koşanlar ahmak değildir de nedirler öyleyse? Halbuki onların âhiret kazancını bir yana bırakmaları bu dünyada hayatlarından hiç bir şeyi değiştirmeyecektir. Hepsinin neticesi de Allah katından indirilmiş olan hakka ve nizama bağlıdır. Bütün canlılara takdir olunan rızık hususunda hak ve adaletle yönetir, öbür dünyayı isteyenler için ayrıca fazla lütuflar vardır. Dünya kazancı peşinde koşanlar, ahiret gününde cezaya çarptırıldıkları gün mahrumiyet içerisinde bocalar dururlar.




1 yorum:

  1. Dünyâ kârını veya âhiret kârını talep edenlere dikkatle bakıldığında dünyada kazanmayı isteyenlerin budalalığı ortaya çıkar.
    “Kim âhiret kazancını isterse onun kazancını artırırız. Kim de dünya kârını isterse ona da bundan veririz. Ve onun ahirette hiç bir nasibi yoktur.”
    Allah kullarına lütufkârdır. Dilediğini rızıklandırır. Salih kişiyi de kötü kimseyi de, mü’min kişiyi de, kâfir kimseyi de rızıklandırır. Şu insanlar kendi rızıklarını kendileri meydana getirmekten âcizdirler. Allah onlara hayatı lütfetmiş ve hayatın ilk sebeplerini temin etmiştir. Şayet Hakteâlâ kâfirden, fasıktan, ve zalimden rızkını esirgeyecek olsaydı onlar kendiliklerinden rızıklarını kazanamazlardı ve açlarından ölür giderlerdi. îlk hayatın temel sebeplerini meydana getirmekten âcizdir insanlar. Ama Allah’ın hikmeti onlara hayat nimetini bahşetmeyi dünya hayatında kazanmalarını ve bu kazancın âhirette lehlerine veya aleyhlerine olarak hesaplanmasını ve bunun için gerekli imkânı lütfetmiştir. Bu yüzden rızık konusunu İyilik ve kötülük, iman ve küfür konusundan ayırmış ve onu umumi hayat şartları ve fertlerin özel çabalarına bağlı kılmıştır. Bir yerde rızkı imtihan ve iptilâ vasıtası kılmış ve kıyamet günü insanları ona göre cezalandırmayı irade buyurmuştur.
    Bilâhare dünyayı da, âhireti de bir kâr yeri olarak halketmiş, dileyenin dilediğini seçmesini istemiştir. Kim âhiretin kazancını isterse ve onun için çalışırsa Allah onun kazancını artırır ve niyetine göre yardım eder, yaptığı işi mübarek kılar. Âhiret kazancını elde edenin bu kazancın yanı sıra dünyada nasibine yazılmış olan rızkı da kendisine lütfeder. Ve ondan mahrum olmaz. Hattâ ona bu dünyada lütfettiği rızkı bizatihi âhiret kazancının kendisi de olabilir. Allah’ın rızasını dileyerek kazanmak, harcamak, değerlendirmek istediği zaman bu dünyadaki rızık âhiretteki rızkın bizatihi yerine geçer. Bunun içindir ki zaten dünya nimetlerini isteyen kişiye Allah dünya nimetlerinden kendisinin payına yazılanları verir. Ve hiç bir şeyden mahrum etmez. Ama onun âhirette bir payı yoktur. Çünkü o ahiret kazancını düşünerek hiç bir şey yapmamıştır ki payı olsun.
    Dünyâ kârını veya âhiret kârını talep edenlere dikkatle bakıldığında dünyada kazanmayı isteyenlerin budalalığı ortaya çıkar. Çünkü dünya rızkı Allah’ın bir lütfudur. Hem dünya rızkını isteyenlere, hem de âhireti isteyenlere verir. Allah’ın ilminde. takdir buyurulan miktarda dünyadan her ikisine de nasibini lütfeder. Ama âhiret kazancı tamamen Allah’ın rızasını talep ederek âhireti arayan ve onun için çalışanlara verilir.
    Dünya kazancı peşinde koşanların arasında, zenginler de, fakirler de yer alır. Çünkü rızık umumî şartlara ve hususî kabiliyetlere bağlıdır.. Binaenaleyh dünyayı talep edenler arasında zenginler de, fakirler de bulunabilir. Âhiret için de durum aynıdır. Âhireti talep edenler arasında zenginler de fakirler de bulunabilir. Şu halde bu dünyadaki rızık konusunda zengin ve fakir arasında
    bir ihtilâf söz konusu değildir. Asıl ihtilâf ve imtiyaz öbür dünyada görülecektir. Âhiret kazancını bırakıp ta dünya kazancı peşinde .koşanlar ahmak değildir de nedirler öyleyse? Halbuki onların âhiret kazancını bir yana bırakmaları bu dünyada hayatlarından hiç bir şeyi değiştirmeyecektir. Hepsinin neticesi de Allah katından indirilmiş olan hakka ve nizama bağlıdır. Bütün canlılara takdir olunan rızık hususunda hak ve adaletle yönetir, öbür dünyayı isteyenler için ayrıca fazla lütuflar vardır. Dünya kazancı peşinde koşanlar, ahiret gününde cezaya çarptırıldıkları gün mahrumiyet içerisinde bocalar dururlar.

    YanıtlaSil