25 Eylül 2014 Perşembe

YİNE İSRAİLOGULLARI

Daha sonra Ayeti kerime beşeriyete kumanda edecek olan mü’min kumandanlardan söz ediyor. Bu kumanda mevkiinin en sonunda İslâm risaleti üzerinde toplandığını belirtiyor. Israiloğullarına kitap, hüküm ve peygamberlik verildikten sonra kitapta ihtilâfa düş tüklerine işaret edilerek kumandanlık ve hüküm bayrağının en son davet sahibine ulaştırılacağını beyan ediyor. Bu ifadeler henüz Mekke döneminde iken gelmektedir. İslâm dâvası hâlâ takibe uğramakta ve muhasara altında bulunmaktadır. Ama şunu iyi bilmek gerekir ki, doğuşundan beri İslâm dâvasının tabiatı ve hedefi budur:

18 — And olsun ki Biz israiloğullarına kitabı, hükmü ve nübüvveti verdik. Ve temiz şeylerden mıhlandırdık. Ve onları dünyalara üstün kıldık.

17 — Din konusunda onlara burhanlar verdik. Ama onlar aralarındaki çekememezlikten dolayı kendilerine ilim geldikten sonra ayrılığa düştüler. Elbette ki Rabbin ayrılığa düştükleri şeyler baklanda,kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.

18 — Sonra seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Binaenaleyh ona uy. Bilmeyenlerin heveslerine sakın uyma.

19 — Muhakkak ki onlar Allah’a karşı sana hiçbir fayda veremezler. Doğrusu zalimler birbirinin dostudurlar. Allah da müttakilerin dostudur.

20 — Bu insanlar için kalb gözüdür, kesin olarak inanan bir kavim için de hidayet ve rahmettir.

îslâmdan önce liderlik mevkii israiloğullarının elinde idi. Çünkü belirli bir tarih süresince Allah'ın seçtiği inanç sahibi onlardı. Her devirde Allah’a dayanan bir liderlik mevkiine ihtiyaç vardır. Yeryüzünün çıkardığı liderlik mekanizması eksiklikler, bilgisizlikler ve heveskârlıklarla doludur. İnsanlığın yaratıcısı olan Allah yalnız ve yalnız kulların heveslerinden, bilgisizliklerinden ve eksikliklerinden arınmış hükümler koyabilir. Çünkü kulları yaratan O’dur, ve yarattıklarını en iyi O bilir. O Lâtif ’tir, H a b 1 r ’dir.

“And olsun ki, Biz israiloğullarına kitabı, hükmü ve nübüvveti verdik”.

Allah’ın hükmü Tevrat’ta idi. Ve onda, kuracağı şeriatın prensipleri yer alıyordu. M û s a peygamberin nübüvvetinden sonra da peygamberlik makamı onların elinde idi. Çünkü hâkim olan şeriat ve kitap Tevrat’tı. İçlerinden birçok peygamberler gelmiş, tarih bakımından nisbeten uzun olan bir dönem boyunca nebiler çıkmıştı.

“Ve temiz şeylerden rızıklandırdık”.

Yaşadıkları diyar peygamberler yurdu olan mukaddes topraklardı. Nil nehri ile Fırat nehri arasında yer alan verimli sahalardı...

“Ve onlan dünyalara üstün kıldık”.

Üstünlükleri tabiatıyle kendi dönemlerine aitti. Ve bu üstünlüklerinin biricik emaresi Allah’ın şeriatıyle kumanda mevkiine seçilmiş olmaları ve kendilerine kitab, hüküm ve nübüvvet verilmesiydi.

“Din konusunda onlara burhanlar verdik”.

Onlara verilen şeriat açık ve seçikti. Gizli ve kapalı, eğik ve bükük değildi. Bu noktada ihtilâfı gerektiren hiçbir şey yoktu. Ama onlar ihtilâfa düşmüşlerdi. Fakat bu ihtilâf meselenin kapalı ve anlaşılmaz olmasından değildi. Hattâ hüküm konusunda sağlıklı bilgiden mahrum olmalarından da değildi.

“Ama onlar aralarındaki çekememezlikten dolayı kendilerine İlim geldikten sonra ayrılığa düştüler”.

Çekememezlikten, kıskançlıktan ve gerçeği, doğruyu bilerek zulümden ileri geliyordu ihtilâfları.

“Çekememezlikten dolayı”.

Ve böylece yeryüzündeki hakimiyetleri son bulmuş, yeryüzüne halife seçilmeleri sona ermiş ve kıyamet gününe kadar bir daha bu makamı ellerine geçirmemek üzere yitirmişlerdir.

“Elbette ki Rabbin ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir”.

Bilâhare Allah yeryüzünün hilâfeti vazifesini yeni bir peygamberle yeni bir risalete bahşetmiş, bu gelen peygamber de Allah'ın şeriatı istikametinde yürümüş, semadan inen hükümlere bağlamış ve insanların arzusuna göre değil Allah'ın şeriatına göre hükmetmiştir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder