21 Ekim 2014 Salı

(3) Huseyin Sasmaz

(3) Huseyin Sasmaz

İNANÇ HÜRRİYETİ

Âyet-i kerime en ince noktalarına kadar îman mefkûresini izah edip, Allah’ın sıfatları ve bunların mahlûkat ile olan alâkasını beyan ettikıen sonra... Bu davayı yüklenen, bu mefkûreyi taşıyan dalâlete düşmüş, bataklıkta kaybolmuş zavallı beşeriyyete kumanda vazifesini deruhde etmekle mükellef olan mü’minlerin takip edecekleri yolu belirtmeye başlıyor.



. 256 — «Dinde zorlama yoktur. Gerçekten Hak ile bâtıl iyice



ayrılmıştır. Putları inkâr edip, Allah’a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Ve AIlah Sem i dir, Alîm dir.



257 — Allah, inananların dostudur. Onları zulümattan nura çıkarır. Küfr edenlerin dostları ise putlardır. Onları nurdan zulümata çıkarırlar. İşte onlar, cehennem ashabıdırlar. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır.»



Akidenin ileri sürdüğü kaziyye —bu dinin belirttiği gibi — beyan edildikten sonra idrak edip, ikna olma kaziyyesidir. Yoksa zorlayıp, icbar etme kaziyyesi değil... Bu din bütün kuvveti ve takati ile insanoğlunun idrakine hitab eder. Düşünen kafalara, bedahet sahibi mantıklara, infial halinde olan vicdanlara hitab ettiği gibi, fıtratın en gizli noktalarına da hitab eder. Beşer denilen şu varlığın bütün duygularına, müşahedesi ile izana dönülen maddî harikalar ve manevî baskı vasıtalarına baş vurmadan doğruca insanoğlunun idrakine hitab eder.



İslâm, insanın hissiyatını tesir altına almak için maddî veya manevî harikalar cinsinden bir baskı vasıtasına baş vurmadığına göre elbette ki beyan, ikna ve inandırma vasıtalarına baş vurmadan, sindirici baskı vasıtalarına ve zorlama yollarına baş vuracak,tehdid ve baskı unsurlarının tesiri altında zorla dine girdirmeye çalışacak değildir.



İslâmdan önceki dinlerin en sonuncusu olan Hıristiyanlık, imparator Konstantin’in Hıristiyanlığı kabulünden sonra Romalı ların uyguladığı tazip ve eziyet metodlarının aynısnıı kendileri kullanmıya başlamışlar ve ateşle demirin teşkil ettiği baskı yollarına baş vurmuşlardı. Tıpkı daha önce Romalı ların, hıristiyan lığı kabul etmiş azınlıklara tatbik ettiği vahşet ve kasvetin aynısı ile karşılık vermişlerdi. Hatta bu baskı ve eziy-yet usulleri sadece Hıristiyanlığa girmeyenler için değil. Roma devletinin kabul ettiği mezhebe girmeyen Hıristiyanlar için de tatbik edilmiş ve bizzat î s a (A.S.) ın tabiatına muhalif olan bir yol takip edilmeye başlanmıştı.



İslâm gelince ilk olarak bu ulu ve büyük prensibi derhal ilân



etti.



«Dinde zorlama yoktur. Gerçekten hak ile batıl iyice ayrılmıştır.»



Bu prensib ile; Allahü Taâlâ’nın insanlığa yapmış olduğu en büyük ikram ve insanın iradesine, düşünce ve duygularına vermiş olduğu değer, itikadî mevzularda, dalâlet veya hidayete mahsus konularda kendisini kendi başına bırakması, nefsinin hesabını kendisinden sorarak, ameline karşılık mükellefiyetler yüklemiş olması açıkça meydana çıktı. İnsan hürriyetinin en önemli bir hususiyyetidir bu... Yirminci asırda bir takım çarpık zihniyetti kimselerin kurduğu sistemlerin, insanın değerini düşürücü nizamların hâlâ insanoğluna vermek istemediği hürriyet... Evet, Allah’ın — inanç hürriyeti verdiği— insanoğluna, ilerici devletlerin çeşitli reklâm ve yönetim vasıtaları ile zorla öğütlemeye çalıştıkları nizamlardan başka vicdanının içinde gizlenen duyguların emrine uymayı asla müsamaha göstermedikleri nizam... Bir kısım kimselerde kendi prensiblerini zorla yaptırtmaya çalışmaktadırlar. Ya kişi devletin benimsediği bu inanca uyacaktır — ki çok yerde o prensibler, kâinata hükmeden bir ilâhın mevcudiyyetini kabul etmemektedir — ya da çeşitli sebeplerle ölümle yüz yüze gelecektir...



İnanç hürriyeti; insana, insanlık vasfını veren ve en başta gelen bir haktır. İnsanoğlunun elinden inanç hakkını almak isteyen


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder