11 Kasım 2014 Salı

Nedir insan? Aslı nedendir? Nasıl başlamıştır varlığı? Ve o' beyan nasıl öğretilir?

Nedir insan? Aslı nedendir? Nasıl başlamıştır varlığı? Ve o' beyan nasıl öğretilir?

İnsan denen bu canlı hücre kümesi başlangıçta bir hücre olarak ana rahminin duvarlarına yapışıp hayata başlar. Henüz o zar güçsüz zayıf, basit ve değersiz bir hücredir. Mikroskopla görülür ancak. Belli belirgin bir hali vardır. Bir süre sonra bu hücre bir cen haline gelir. Evet milyonlarca hücrenin kaynaştığı bir cenin. Kemik hücreleri, ilik hücreleri, sinir hücreleri, kas hücreleri ve deri hücreleri. Ve bu hücrelerden organlar meydana gelir. Duygular oluşur Beş duyu dediğimiz o büyük harika başlar çalışmaya. Kulak, tat, koku ve dokunma duyguları. Sonra... Evet sonra en büyük harika teşekkül eder. En büyük sır ortaya çıkar. İdrâk ve beyan. Şuur ve ilham... Hepsi o belli belirsiz ana rahminin duvarlarına yapişmiş olan güçsüz, basit, küçük ve değersiz hücreden meydana gelir.

Nasıl? ve nereden? Rahman tarafından... Ve R a h m a n ’ın eseri olarak, öyleyse şimdi beyanın nasıl olduğunu görelim. “Allah sizi siz birşey bilmezken annelerinizin kannlarından çıkardı. Ve size kulak verdi, gözler verdi, gönüller verdi.”
Doğruyu söylemek gerekirse insanın konuşma mekanizması son derece şaşırtıcı bir mekanizmadır. Dil ve dudaklar. Diş ve damaklar. Hançere ve ses telleri. Akciğerler... Hepsi birlikte ortak bir faaliyete girişerek beyan zincirinin bir aleti- olan konuşmayı ve ses çıkarma ameliyesini meydana getirirler. Bu saydıklarımız son derece şaşırtıcı unsurlar olmakla beraber sinirler, kulak ve beyinle ilgili bulunan bu çok girift ameliyenin sadece mekanik yönünü temsil eder. Sonra işe akıl karışır ki biz onun adından başka birşeyini bilmiyoruz. Mahiyetini ve hakikatini kavrayamıyoruz. Nasıl çalıştığını ve ne yaptığını bilmiyoruz. Konuşan birisi bir kelimeyi nasıl konuşur.

Bu ameliye gerçekten girift bir ameliyedir. Merhaleleri pek çoktur. Birçok adımlar karışır işe ve birçok mekanizma faaliyet yapar. Şu ana kadar bile bu merhalelerin ve mekanizmaların birçok noktası meçhuldür. Her şeyden önce belirli bir hedefi gerçekleştirmek için
seçilecek sözün söylenme ihtiyacı duyularak başlar iş. Bu duygu nasıl olduğunu bilmediğimiz bir biçimde zihinden akla veya ruha geçer. Yâni duyu mekanizmamızın merkezi olan beyine... Denilir ki-beyin sinirler yoluyle dile istenen sözü söyleme emri gönderir. Ama bu söz bile Allah'ın insana bir lütfü ve O’nun öğrettiği şey. Bu esnada akciğerlerde saklı bulunan bir miktar hava gırtlaktan geçerek ses tellerine ulaşır. Ve hançeredeki ses tellerini oynatır. Ses tellerinin yapısı ise ayn bir hayret ayrı bir incelikle doludur. Ki insan yapısı olan hiçbir ses aleti veya telli çalgıyle kıyası kabil değildir. Çeşit çeşit nağmeler çıkaran ses aletlerinden hiçbirisi ona uymaz. Akciğerlerden gelen hava gırtlakta aklın istediği biçimde sesler çıkarır... Alçak veya yüksek... Hızlı veya yavaş... Sert veya yumuşak... Kart veya tiz... Ve daha yığınlarca ses biçimlerinden birisini. Boğaz, dil, dudaklar, dişler damaklar birlikte çıkarırlar. Ve bunların değişik şekiller almasıyle değişik mahreçten harfler çıkarılır. Dilin her hareketine göre ayrı tonda harfler meydana gelir. Belirli tondaki bir sesi çıkarmak için belirli şekilde eğilip bükülmesi gerekir. Kasılıp kaldırılması icap eder. İşte bütün bu mekanizma bir kelimeyi meydana getirmek için çalışır... Bundan sonra ibare vardır, konu vardır, düşünce vardır, geçmiş ve gelecek fikirler vardır. Ki her biri bambaşka bir âlemi dile getirir. Ve bu gariplikler insan bünyesinde kendiliğinden meydana gelir. R a hm a n 'ın eseri olarak... Rahman ’ın fazl u keremi olarak...

Bilâhare âyeti kerime R a h m a n ’ın bilumum kâinat sahnesindeki nimet ve delillerini sergilemeye başlıyor.

“Güneş de, ay da bir hesaba göredir.”

Oradaki ince ölçü, muntazam oluş ve hareketler insan kalbini dehşet ve ürpertiyle doldurur. İnsana buradaki işaretin azametini ve İhtiva ettiği derin gerçekleri anlatır. Şüphesiz ki güneş gökyüzünde bulunan cisimlerin en büyüğü değildir. İnsanların henüz hududunu bile bilmedikleri fezada milyarlarca yıldız vardır. Ve bu yıldızlardan birçoğu güneşten çok daha büyüktür. Isısı ve ışığı daha çoktur. Büyük ayıdaki Cirius yıldızı güneşten yirmi kere daha ağır, ışığı da güneşin ışığından elli defa daha fazladır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder