20 Aralık 2014 Cumartesi

Islâm düşmanı birisinde toplanan kötü ve iğrenç sıfatlardan basıları..

Bu sûredeki şiddetli hamleler ve diğer sûrelerdeki kesin tehditler ister Velid olsun, ister Ahnes olsun her ikisinin de peygambere karşı savaşta çok ileri gittiklerine birer delildir. Bu âyetlerin Velid hakkında inmiş olması daha tercihe şayandır. Ayrıca onların kötü ahlâklarına, bozuk ruhlarına ve hayırsız hallerine işarettir.

Kur’anı kerim burada onu hepside çirkin olan dokuz sıfatla tavsif etmektedir.

I — Bir kere o çok yemin etmektedir. Doğru olmayan kişiler ancak çok yemin ederler. İnsanların kendilerini yalanlayıp güvenmediklerini anlarlar. Yalanlarını doğru göstermek, halkın güvenini çekmek için devamlı yemin ederler.

II — İzzeti nefsi yoktur. Ne kendi nefsine saygı gösterir, ne de başkaları ona. Bunun işareti de çok yemin etme ihtiyacını duyması, kendine güvenmemesi ve insanların da ona güvenmemesidir. Malı da olsa, çocukları da olsa, makamı da olsa izzeti nefsi yoktur onun.

Nefissizlik azgın bir zalimde olsa kişinin ruhi bir sıfatıdır. İzzet tamamen ruhi bir sıfattır. İnsan dünyanın bütün değerlerinden mahrum da olsa o kendinden hiç ayrılmaz.
ııı — Daima ayıplar. İnsanların yanında veya gıyablarında sözleriyle ve işaretleriyle herkesi iğneler ve ayıplar. İslâm bu hareketi son derece nefretle karşılar. Çünkü bu kişiliğe aykırıdır. Ruhî terbiyeye muhaliftir. İnsanların haysiyetine saygı göstermek, ister büyük ister küçük olsun şerefleriyle oynamamak konusundaki İslâm terbiyesine aykırıdır. Kur’anı kerîmin birçok yerlerinde bu hareket tekrar be tekrar zem edilmiştir: “Diliyle çekiştirip yüzünden de alay edenin vay haline.”... “Ey İman edenler bir topluluk bir toplulukla alay etmesin. Olabilir ki onlar kendilerinden daha hayırlıdır. Bir kadın da bir kadınla alay etmesin. Olabilir ki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar...” Hepsi de çirkin birer harekettir.

IV — O lâf götürüp getirmektedir. İnsanların münasebetlerini bozacak, dostluklarını yok edecek ve kalblerini fesada verecek sözler götürüp getirir. Bu da son derece çirkin ve kötü bir huydur. Başkasından saygı bekleyen ve kendine saygısı olan hiçbir kimse bu huya tevessül etmez. Kulaklarını bu getirilen götürülen sözlere açanlar, dostlar arasında edilen lâfları iletenler bile dinlerken içlerinden saygı duygusu geçmez onlara karşı. Hz. Peygamber eshabından herhangi birisi hakkında kalbini bulandıracak bir sözün kendine nakledilmesini yasaklardı. Ve buyururdu ki “Eshabımdan biri bir diğeri hakkında birşey ulaştırmasın bana. Ben sizin yanınıza içi rahat olarak çıkmak isterim.*1

Buharî ve Müslim’de de Mücahid’in Tavus’dan onun da İbn Ab-bas’dan naklettiği bir hadisi şerifte belirtilir ki, Hz. Peygamber iki kabrin yanından geçerken buyurmuş ki: “Bu iki kabir sahibi azap çekmektedirler. Azapları da büyük bir günahtan ötürü değildir. Biri küçük apdestini yaparken idrarının üzerine sıçramasından korunmaz, diğeri de söz götürüp getirirdi.”

İmam Ahmed Huzeyfe’den senediyle der ki: Resulullah (S.A.) ın şöyle dediğini işittim: “Söz götürüp getirenler cennete girmezler.”

Keza İmam Ahmed, Yezid’den nakleder ve der ki, Resulullah

(S.A.) buyurdu ki: “Bakın size en hayırlılarınızı söyleyeyim mi? Onlar da evet ya Resulullah dediler. Buyurdu ki, şüpheye düşdük-lerinde Allah’ı zikrederler. Sonra buyurdu” bakın size en kötülerinizi haber vereyim mi? Onlar dostların arasını bozan ve iyilere kötülük yapan söz götürüp getirenlerdir.

Elbette İslâm kalbleri bozan, dostluğu yıkan, toplumun arasında bozgunculuğa sebep olmadan evvel söyleyeni aşağılaştıran, kalbini yiyip bitiren toplumun huzurunu kaçırmadan söyleyenin huzurunu kaçıran, insanların birbirine güvenini yıkan ve çoğu kere iyilere felâket zemini hazırlayan bu iğrenç huyu yasaklayacaktı.

V — Ve o durmadan hayrı men eyler. Kendisinden ve başkasından hayrı engeller. Çoğu kere toplumun imana gelmesine de engel olur. Yakınlarına ve dostlarına derdi ki, sizden herhangi biriniz Muhammed’in dinine uyacak olursanız ona bir daha hiç faydam dokunmaz. Böylece onları tehdit ederek lslâma girmelerine engel oluyordu. Bunun için de Kur’an onu “durmadan hayırdan men eyleyen” sıfatıyle kaydetmiş, yaptığını ve söylediğini bize nakletmiştir.

VI — Aşırı zalimdir o. Hakkı çiğner, adaleti çiğner. Müslümanlara, Hz. peygambere saldırır. Yakınlarını doğru yola gitmekten ve müslüman olmaktan alıkoyar. Saldırganlık çirkin bir huydur. Gerek Kur’anı kerîm, gerekse hadisi şerifler bu nokta üzerinde çok dikkat gösterirler. İslâm ne şekilde olursa olsun saldırganlığı yasaklar. Aşırılığa müsaade etmez. Yemek içmekte bile. “Size nzık olarak verdiklerimizden yeyin. Ve onda aşırı gitmeyin.” Çünkü islâmm ana damgası itidal ve dengedir.

VII — Çok günahkârdır o. Günahkâr sıfatı değişmez vasfı olmayı gerektirecek kadar günah işler. İşlediği günahın hududu yoktur. Âyeti kerîme bu sıfatın onun ruhunda yer eden bir tabiatı olduğunu ima etmektedir.

VIH — Bütün bunlardan sonra da o kaba ve haşindir. Kaba ve haşin ifadesinin arapça karşılığı olan ( ) kelimesinin ses tonu

bile bize birçok vasıfları ve işaretleri anlatmaktadır ki birçok kelimelerle bunu dile getirmek mümkün değil. Bu kelime katı, haşin,, çok yiyen ve içen, her yönden obur, tabiatı itibariyle sert ve aşağılık, ahlâkı ve muamelesi itibariyle kötü gibi yığınlarca mânayı ifade eder. Ebu Derda (R.A.) der ki: ( ) kelimesi aç karınlı, ahlâkı kötü, çok yiyen, çok içen, çok mal toplayan, her çeşitten derleyen kimse demektir. Şu kadar var ki, ( ) kelimesi bütün bunların delâlet ettiği mânadan çok daha geniş ve her yönden çirkin bir kişi için daha beliğ bir tasvirdir.

IX — Bunlardan başka nesebi gayri sahih olan kimse. Bu sıfat Islâm düşmanı birisinde toplanan kötü ve iğrenç sıfatlardan sonuncusudur. Elbette bu tarz kötü huylu kimseler îslâma düşmanlık edecek ve karşı çıkmakta direneceklerdir. ( (~i ) Kelimesinin bir anlamı da soyu sopu belli olmayan bir kavme mensup demektir. Bu kelime halk arasında çirkinliği, ahlâksızlığı, terbiyesizliği ve kötülüğüyle ün yapmış kimseler için kullanılır. Ki Mugire oğlu Velid’in durumuna bu ikinci mânası daha yakındır. Ama kelimenin söylenişi o kibirlenen ve övünen insanın kavmi içinde aşağılık vasıflarıyle belirtmektedir.

O Allah düşmanının şahsî vasıflarının ardından Allah'ın âyetlerine karşı durumunu belirten ve bu durumun iğrençliğini ifade eden Allah’ın kendisine mal ve evlat nimetlerini verdiği halde böyle davrandığını gösteren ifadeler varit oluyor :

“Mal ve oğullar sahibi olmuş diye. Âyetlerimiz ona okunduğu zaman “öncekilerin masalları” der.’ ’

Ne çirkin bir karşılıktır Allah’ın mal ve evlat nimetleriyle ni-metlendirdiği bir insanın onun âyeteriyle alay, peygamberiyle istihza edip dinine saldırması? Tek başına bu hareketi önceki kötü huylarının denk olmayacağı kötülükte bir harekettir.

Bunun için Kahhar ve Cebbar olan Allah’ın tehdidi geliyor. Onun nefsindeki kibir noktasına, mal ve evlatla iftihar yerine dokunuyor. Ve O Allah’ın kesin vaadini duyuyor burada :

“Biz onun burnunu yakında yere sürteceğiz.”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder