18 Aralık 2014 Perşembe

İslâmın takibettiği metod pratik bir metoddur. Binaenaleyh, fiilen mevcud olmayan proplemlerle meşgul olmaz.

Bu hususta çok farklı rivâyetler nakledilmiş, uzun ve değişik fıkhi görüşler ileri sürülmüştür... Bu ihtilafların esaslı kısımlarını şöylece hülasa edelim :
2 — Ganimetlerin beşte dördünü Allah mücahitlere vermişti. Kalan beşte biri nasıl taksim edilecek?
3 — Acaba Allah için olan 1/5, aynı zamanda Resulullah için midir, yoksa müstakil bir 1/5 i mi ifade eder?
4 — Resulullah için olan 1/5, sadece ona mı mahsustur. Yoksa peygamberden sonraki her İslâm devlet reisine de intikal eder mi?
5 — Akraba için olan 1/5, Resulullah devrinde olduğu gibi sadece Abdulmuttalip ve Haşim oğullarından olan Peygamberin akrabasına mı aittir, yoksa her devlet reisine bunun tasarruf hakkı verilmiş midir?
6 — 1/5 lerin taksimi tahdit edilmiş midir, yoksa her türlü tasarruf hakkı Resulullah’a ve ondan sonraki halifelerine mi bırakılmıştır?


Biz, metodumuz icabı özel bahislerde öğrenilmesi mümkün olan bu fıkhî teferruata girmiyoruz. Zaten bu sözlerimiz umumîdir, özel olarak söylemek lazım gelirse; bu zamanda karşılaştığımız ganimetler meselesnin hiçbiri İslâmî değildir. Bugün gerçek bir mesele ile karşı karşıya değiliz biz.
http://www.minikokul.com/content/uploads/2011/03/dikkat.jpg

****Çünkü müslüman bir devlet, müslüman bir devlet reisi ve Allah yolunda cihad edecek müslüman bir millet yok yeryüzünde.********* mevcut değil ki, İslâmın ganimetler hakkındaki hükmüne ihtiyaç duyulsun!..

Zaman tabii seyrine devam etmiş ve beşeriyet bugün, İslâmın 
doğduğu günlerdeki haline avdet ederek tekrar eski cahiliyet devirlerine dönmüştür. Beşeri kanunlarla insanların hayatına hükmeden yeni ortaklar icat etmişler Allah’a!.. Bu din, tekrar insanları islâma çağırmak için davete yeniden başladı. İnsanları (şahadete) Allah’tan başka ilâh olmadığına, Hz. Muhammedin O’nun Resulu olduğuna çağırmak için... Üluhiyeti, hakimiyet ve saltanatı sadece Allah’a tahsis etmek için... Bu hususta sadece Resulüllahı örnek aImak için... islamın kumandası altında toplanmak için -- Beşer hayatında bu dini tekrar ihya etmek için... Her türlü dostluğu bu topluluğa ve İslâmın önderliğine tahsis etmek için... Çünkü bu dostluk, diğer bütün cahiliyet cemiyetlerinden ve onların kumandasından ayırır insanı...


İşte bugün bu dinin karşılaşmış olduğu en mühim problem budur. Bundan daha mühim mesele olamaz... 


Böyle bir durumda ganimetler meselesiyle uğraşmak yersizdir. Cihat yok ki, ganimet olsun!... Hatta ne dahilî, ne de haricî münasebetlerde muntazam tek bir müessese, tek bir mesele yok!...

Bunun sebebi çok basittir :

, Müstakil varlığa sahip bir İslâm cemiyeti (Devlet)yok ki; hem bunları düzeltsin, hem de İslâm cemiyeti ile diğer cemiyetler arasındaki münasebetleri tanzim edecek hükümlere ihtiyaç duysun!!!.


İslâmın takibettiği metod pratik bir metoddur. Binaenaleyh, fiilen mevcud olmayan proplemlerle meşgul olmaz. Dolayısıyla da pratikle ilgisi olmayan, ortada bulunmayan meselelere müteallik hükümlerin hiç birisiyle uğraşmaz... Çünkü İslâmın takib ettiği metod; ciddiyeti ve realizmi bakımından lüzumsuz hükümlerle iştigal etmez Bu dinin metodu katiyyen bu değildir.
Bu metod; boş vakitlerini boş ve lüzumsuz şeylerle geçirenlerin takib ettiği bir hareket tarzıdır. Realiteler dünyasında karşılığı bulunmayan ahkâm ve teorilerle ancak bu boş ve lüzumsuz kimseler uğraşır. ****Bunlar vakitlerini bu dinin bizzat kendi realizminde mevcud olan pratik hareket metoduna uygun olarak müslüman bir toplumun inşası için harcayacaklarına böyle şeylere sarf ederler... ****Allah'ın Resulü olduğuna insanları davet etmek ve bu dine yeni topluluklar kazandırmak için harcayacakları yerde gereksiz münakaşalarla vakitlerini öldürürler... Onlar böyle yapmamış olsalardı, İslâm dininin kazanacağı yeni-iltihaklar sayesinde cahiliyet cemiyetlerinden tamamen ayrı müstakil bir varlığa, özel bir dosta ve müslüman bir kumanda mevkiine sahip aksiyoner bir topluluk vücuda gelirdi... Sonra da Allah o toplulukla kanunu arasını hak ile fetheder... Ve o zaman — ama yalnız o zaman— gerek kendi aralarındaki münasebetleri tanzim eden, gerekse başkalarıyla olan münasebetlerini tanzim eden

hükümlere ihtiyaç duyulurdu... İşte o zaman — sadece o zaman — gerek içerde gerekse dışarda karşılaşılan pratik hadiselerle ilgili hükümleri istinbat etmek üzere müctehidler ictihad ederler... Ve işte ancak o zaman bu içtihadın bir değeri olur... Çünkü bu içtihada gerekli ciddiyet ve realiteye sahib olur...

Bu dinin hareketli, realist, canlı metodundaki ciddiyeti bu şekilde anladığımız içindir ki, biz burada, “ jUVl ” ile “ alakalı özel fıkhı tafsilata girmiyoruz. İnşallah onun da vakti gelir ve İslâm cemiyeti (DEVLETi)kurularak fiilî bir cihadla karşı karşıya kalırız, ganimetler elde ederiz de bu hükümlere ihtiyaç duyarız!..
https://www.facebook.com/video.php?v=892274907479406&set=vb.856350571071840&type=2&theater
Kur’an'ın Gölgesinde; tarihî akış içerisinde, imanın aslını ve Kur’ân’ın terbiyevî metodunu araştırıp ona tabi olmamız şimdilik bize yeter. Bu hüküm, Allah'ın Kitabında yer alan ve zamanın tesiri altında kalmayan yegâne sabit unsurdur. Diğer şeylerin hepsi ona tabi ve onun üzerine kaimdir. (1)
İşte Kur’an’ın koymuş olduğu genel hüküm :



“Biliniz ki harpte ele geçirdiğiniz şeylerin beşte biri Allah'ın, Peygamberin, hısımların, öksüzlerin, yoksulların ve yolcunundur.”

Âyeti kerîme kısa bir özet halinde her türlü ganimetin 4/5 ünün muhariplere verileceğini, kalan 1/5 nin de Resulullah’ın, Allah yolunda mücadele eden ve Allah’ın şeriatini esas alan müslüman devlet reislerinin tasarrufuna terkedileceğini belirtiyor. Ancak 1/5 ganimetin nerelere kullanılacağını da açıklıyor :

“Allah'ın, Peygamberin, hısımların, öksüzlerin, yoksulların ve yolcunundur.”

Bu hususta bu kadar söz kâfi...

İSLÂMIN ‘MESELEYE BAKIŞ TARZI

Her zaman ve mekânda geçerli olan prensibe gelince, bunu da âyetin son kısmı açıklıyor :

“Eğer Allah’a iman ettiniz ve hak ile bâtılın ayırd olduğu gün (Bedir’de) kulumuza indirdiğimiz âyetlere inandınızsa... Allah her şeye hakkiyle kadirdir.”



TtmAL-tL kutak
19

Şüphesiz imana delalet eden bir çok emareler vardır. Yüce Allah Bedir muharipleri hakkında mümin sıfatını kullanıyor ve onların Allah’a iman ettikleri, iki onhınun karşılaştığı, hak ile bâtılın ayrıldığı gün, kuluna inzal buyurduğuna inandıklarını ifade ediyor. Evet, onlar için “mümin” sıfatım kullanıyor; çünkü onlar ganimetler hususunda, Allah’ın kendileri için koymuş olduğu kanunu tereddütsüz kabul etmişlerdir. İşte bu kabulu Allah; onların Allah’a ve kuluna indirdiğine iman ettiklerinin bir şartı, bir alâmeti olarak kabul ediyor. Aynı »amanda bu kabulu, onların imanlarım açıklamaları için bir gerekçe sayıyor, imanını açıklamanın ifade ettiği mananın tahakkuku için, zaten böyle bir kabul şuurunun gerçekleşmesi zarurîdir.
İşte Kur’an’ı Kerim’de böyle açık ve kesin olarak hiçbir tevil ve teferruata yer vermeyen bir katiyetle imanın alâmetlerini bulmak daima mümkündür. Çeşitli mezhepler, fırkalar ve tevil yollan ortaya çıkabilir. İnsanlar zihni ve mantıkî faraziyelerle münakaşaya dalmış olabilirler. Keza mezhep taassubu ve siyasî görüşler sebebiyle birbirlerini itham edebilirler. Hatta birbirlerini tekfir dahi edebilirler. Ancak bunların hiçbiri, İslâm dininin açık hiç bir esasına dayanmaz. Bunlar aımalr km ve garazın, düşmanlığın, nefsin arzularına alet olmanın ifadeleri olabilir.
Biri kalkar, rakibini feri bir meseleden dolayı küfürle itham eder. Öbürü de bu ithamı reddetmek için son derece kaba ve şiddetli bir yola başvurur, hatta aynı ithamı başkalarına yapar... Şüphesiz ki bunların,herjjkis^de ifrattır, jıaddı aşmaktır. Sebebi de tarihi karışıklıklardan başka bir şey değildir



Allah'ın dinine gelince; o, apaçıktır... Kesin ve katidir. Onda en ufak bir karışıklık ve ifrat mevcut değildir...
“îman temenni ile değildir. Ancak, kalpte yer eden ve amelle te- yıd olunan şeyfir.” (*)



tmamn tahakkuku için Allah'ın kanunlarını kabul etmek ve beşer hayatında o kanunları gerçekleştirmek zarureti vardır.

Küfür ise; Allah'ın kanunlarına iltifat etmemektir. Allah'ın indirdiği kanunlarla hükmetmemek tir. Küçük ve büyük her meselede

2. Hadb4 Şerif.



1. Bkz: En’am sûresinin mukaddimesi; ve «İslâm ve Medeniyetin Problemleri» Prof. Sey- yid Kutub.



***************************************


2 yorum:

  1. http://www.minikokul.com/content/uploads/2011/03/dikkat.jpg
    ****Çünkü müslüman bir devlet, müslüman bir devlet reisi ve Allah yolunda cihad edecek müslüman bir millet yok yeryüzünde.*********
    Bunlar vakitlerini bu dinin bizzat kendi realizminde mevcud olan pratik hareket metoduna uygun olarak müslüman bir toplumun inşası için harcayacaklarına böyle şeylere sarf ederler... ****

    YanıtlaSil
  2. ****Çünkü müslüman bir devlet, müslüman bir devlet reisi ve Allah yolunda cihad edecek müslüman bir millet yok yeryüzünde.*********
    http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2014/12/islamn-takibettigi-metod-pratik-bir.html?spref=fb

    İSLAM DEVLETİNİN ÖNCELİĞİ
    Muhammed (S.A.) e inananlar, onunla birlikte hicret edip ilk
    olarak birlikte savaşanlar, önce Allah'ın şeriatı ile hükmeden bir müslüman devletin kurulması ve şeriatın buyruklarına uyan müslüman toplumun inşası için çalışmışlardı.

    Ancak bu hususları yerine getirdikten sonradır ki, itaat ve isyan ile ilgili ve teferruat sayılacak konulardaki emri bilmaruf ve nehyi anil münker vazifesini yerine
    getirmeye başladılar. Hiç bir zaman asıl enerjilerini böyle basit şeyler için harcamadılar.

    İslâm devleti kurulmadan ve müslüman toplumun yapısı inşa edilmeden önce, çabalarını ancak bütün esasların esası durumunda olan bu temelin inşasına harcadılar.
    İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak prensibinin mefhumu da realitelerin icabına göre değerlendirilmelidir.Büyük kötülükler nehyedilmeden ve büyük iyilikler emredilmeden önce ikinci veya üçüncü derecedeki kötülüklere veya iyiliklere geçmek olmaz, ilk islâm cemiyetinin yapısı kurulurken bu husus üzerinde dikkatle durulmuştur.
    HİLAFET DEVLETİ VE CİHADIN ZAMANI
    Zira Müslümanlara gerek cihat gerekse kısas me d i n e 'de bir İslam devleti kurulduktan yâni hicretten sonra emrolunmuştur.
    Daha önce ise Medine halkı ona biat ettiği zaman şöyle buyurmuştur: "Minadaki kâfirlerin üzerine
    varıp onları öldürmek temayüllerini belirttikleri zaman: "Ben bu şekilde emrolunmadım" karşılığını vermiştir.
    Medine bir İslam yurdu haline gelince yüce Allah cihadı farz kılmıştır.
    http://huseyinsasmaznamenstraat.jimdo.com/

    YanıtlaSil