12 Ocak 2015 Pazartesi

“Rabbinin hükmüne sabret, onların günah işleyenlerine ve inkarcı olanlarına uyma!’’

Hiç şüphesiz bütün işler Allah’ın kaderine bağlanmıştır. O bâtıla bir mühlet tanır ve şerri de kendi haline bırakır. Mü’minlerin mihnetlerini imtihanlarını bir müddet için uzatır. Bunların hepsi Onun bileceği kaderinin cereyan ettiği hükmünün tesirini icra ettiği bir hikmete mebnidir. “Rabbinin hükmüne sabret.” Buna, onun kararlaştırılmış hükmü gelinceye kadar işkencelere ve fitnelere, üstün durumda olan bâtıla ve şerre sabret. Yine' indirilen Kur’an’da sana verilen hakkın üzerine çoğaltılmak istenilene de sabret Sana vaadedilen menfaatlere, inançlarına göre verecekleri tavizlere de sabret.

“Suç işleyenlere ve inkârcı olanlara uyma.” Zira onlar seni itaat iyilik ve hayır işlemeye bırakmazlar. Onlar, günahkârdırlar ve herşeyi inkâr ederler. Seni müşterek bir noktada anlaşmaya davet ettikleri ve seni razı edeceğini zannettikleri teklifte bulundukları zamanda da küfür ve günahın içine seni sokmak isterler. Onlar seni saltanat, mal ve kadınla kandırmak isterler. Sana başkanlık, zenginlik ve güzel kadınlar teklif etmektedirler. Nitekim Utbe bin Rebîa ona şöyle teklifte bulunmuştu : “Sen bu dâvandan vazgeç, ben seni kızımla evlendireyim. Zira ben kureyşin en güzel kızlarına sahibim.” Bu ve benzeri teklifleri bâtıl dâva sahipleri, her devir ve millette hak davet sahiplerini satın almak maksadıyla yapa gelmişlerdir.

“Rabbinin hükmüne sabret, onların suç işleyen ve inkârcı olanlarına uyma.” Zira seninle onlar arasında hiç bir alâka kalmamıştır. Aranızı ayıran büyük uçurumun üzerine yollarınızı birleştirecek bir köprü kurmak artık mümkün değildir. Senin kâinat görüşünle onlarınki, senin hak davanla onların batılı, senin imanınla onların küfrü, senin onurunla onların zulmeti, senin Hakkı bilmenle onların cehaleti hiçbir şekilde bağdaşamaz. Zaman ve yol uzasa da, fitneler ve aldatmalar şiddetlense de, sen yine sabret.

Fakat unutmaki sabır zordur, bunu yaşatacak yardımcı malzeme ve azığa ihtiyaç zarurîdir:

“Rabbinin adını sabah akşam an, geceleyin O’na secde et. O’nu ( geceleri uzun uzun teşbih eyle.”

İşte sabrın gıdası budur. Rabbinin ismini sabah ve akşam an. Geceleyin O’na secde et ve uzun uzun teşbihte bulun. Hiç şüphesiz bunlar, sana Kur’an indiren ve seni bu davetle mükellef kılan, kuvvetin, feyzin, yardımın kaynağı olan zat ile münasebet kurmanı sağlar. Allah’a yakınlık gece ve gündüz zikirle, ibadetle, dua ve teşbih ile sağlanır. Yol uzun, yük de hakikaten ağırdır. Yeterli kuvvet ve çok sayıda malzeme mutlaka lâzımdır. İşte bu yalnızlık ve bu sükûnette kul Rabbine yaklaşır. Derecesi ve ünsiyeti artar, yorgunluğu ve sıkıntıları ferahlığa döner. Zayıflık kuvvete inkılap eder. Ruh o anda küçük düşünce ve meşgalelerden kurtulur, teklifin ve emanetin azamet ve büyüklüğünü hisseder ve böylece hayatın dikenli yollarına artık aldırış etmez olur.

Hiç şüphesiz Allah merhamet sahibidir. Kulunu davetle mükellef kılmış, Kur’an’ı ona indirmiş, yolun meşakkatlerini yüklediği,
yükün ağırlığını da bilmektedir. İş böyle olunca Peygamberini elbette yardımsız ve desteksiz bırakmayacaktır. Bu dikenli yolda, elverişli yol azığı ve malzemesinin de bunlar olduğunu O elbette hakkıyle bilmektedir. Bunlar Hak yolcularının ve davetçilerin her devirde ve her millette azığıdır. Zira davet tektir. İcapları da tektir. Bâtılın da hak karşısında durumu ve tutumu tektir. Kullandığı metotlar da tektir. Ona götüren sebepler de bizzat bâtılın kendisidir. İş böyle olunca Hak tutan vesileler, Allah’ın bu yol için bilip takdir ettiği vesilelerin ta kendisi olmuş olur.

Allah’a davet yolcularının içinde yaşamak zorunda oldukları bir hakikat varsa, o da Allahuteâlânın ilk davet sahibi Resülune bu âyetlerde telkin ettiği şu hakikati benimsemektir: Bu davet mükellefiyeti Allah tarafından indirilmiş ve sahibi de Allah’tır. Allah’tan gelen hakkın da küffarın ve günâhkarların davet ettiği bâtılla karışması hiçbir zaman mümkün olmaz. Onların bâtılıyle, hakkın arasında bir yardımlaşma, hak ve batıl temsilcileri arasında bir noktada uzlaşma mümkün değildir. Bunların her ikisi de birleşmesi mümkün olmayan ayrı ayrı yollardır. Bâtılın sayıca çok kuvveti ile az sayıdaki zayıf mü’minlere galebe çalmasına gelince bu Allah’ın bildiği bir hikmete dayanmaktadır. Allah’ın hükmü gelinceye kadar sabret! Allah’tan, uzun gecelerde teşbih ve duâlarla yardım istemek, bu yol için bir hazırlık ve kuvvet tedariki demektir.

Bu yolun yolcularının daima yaşayacakları ve hatırlarında tutacakları büyük bir hakikattir bu. Müteakip âyetler ise Resülullah (S.A.) ile cahiliyetin yolları arasındaki ayrılık, onların kendileri için fayda verecek hayrı görmemezlikten gelmeleri, gafletleri ve küçük düşünceleri kesin çizgilerle beyan buyrulmaktadır :

27 — Doğrusu insanlar, çabuk elde edilen dünya nimetlerini severler de ağırlığı çekilmez günü geriye bırakırlar.

O kimseler, yâni gözlerini ve gayretlerini yakında olacak şeylere çevirmiş küçük menfaatler ve düşünceler peşinde olanlar, O dünya hayatına aldanıp o ağırlığı olan günü terk edenler basit kimselerdir. O gün güçlükleriyle ağırdır, neticeleriyle ağırdır, hakikat nizamındaki büyüklükleriyle ağırdır. Bu gibi kimseler bir şeye bağlanmadıkları gibi bir yola da iltifat etmezler. Mü’minlerle birlikte bir hedef ve gayeye de yönelmezler. Bu dünya hayatında, üstün bir
mevkiye, bir saltanata, veya büyük servetlere rağbet etmezler. Onları ilgilendiren hemen erişecekleri dünya nimetleri ile az bir maldır. Onlar hakikaten basit ve değersiz şeylerle iktifa ederler.

Âyet, bu gibi kimselerin kendileri için faydalı olanı görmediklerini bildirmektedir. Onlar hemen elde edecekleri dünyayı seçmekte, kendilerini bekleyen O güç hesaptan sonraki zincirleriyle, bağlarıyle cehennemleriyle o ağırlığı çekilmez günü terk etmektedirler. İşlerini hafife alan kimselere karşı Allah âyetlerini bildirmekte, onlara mevcut kuvvet ve yapma gücünü bahşetmiş olan Allah hiç şüphesiz bunu onlardan almaya ve onları kendi cinslerinden başkalarıyle değiştirmeye kadir iken bir hikmete mebni onları kadim kaderinin cereyanına bırakmış bulunmaktadır :


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder