11 Mart 2015 Çarşamba

ALLAH YOLUNDA SAVAŞMAYANLAR

ALLAH YOLUNDA SAVAŞMAYANLAR

75 — Size ne oluyor da; «Rabbimiz! halkı zalim olan bu şehirden bizi kurtar, katından bize bir sahip gönder, bir yardımcı yolla» diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?.

Siz nasıl oluyor da Allah yolunda cihaddan geri kalıyor, erkeklerden, kadınlardan çocuklardan zayıf düşenleri kurtarmak için savaşmıyorsunuz?. Buradaki zayıf düşmüş erkek, kadın, çocuk tablosu; her müslümanın "hamiyyeti diniyyesine, her müminin izzeti imaniyesine, her insanın merhamet ve şefkât duygularına dokunan birtablodur. Çok zor şekilde fitne ve mihnete dûçar olan insanların tablosu... Bu insanlar dinlerinden dolayı mihnete, itikatlarından dolayı fitneye maruz kalmışlar. İnanç mihneti çok zordur... Mal, mülk ve gurur mihnetine hiç benzemez. Çünkü o duygular, insan varlığının temsilcileridirler. Mal, mülk, gurur hepsi onlara bağlıdır!.

Yaralanmış kadın ve zayıf düşmüş çocuk tablosu gayet tesirlidir. Kendi kendilerini müdafaa edemeyecek kadar zayıf düşen — bilhassa bu müdafaa din ve inanç için olursa — ihtiyarların tablosu İse ondan daha az tesirli değildir. Bütün bu tablolar inananları cihad meydanına teşvik için çiziliyor. Buradaki davet üslubu gayet derindir. Şuur ve duygu bakımından oldukça ince ve tesirli bir uslüb...

Burada İslâm’ın memleket ve vatan anlayışına biraz dokunalım: «şu ahalisi zalim olan memleket» ten murad Mekke ’dir.

O gün ( ) harb diyarı sayılıyordu. Müslümanlara, burada zayıf düşmüş müminleri kurtarmak farzdı. Mekke ’nin, müslüman muhacirlerin ana vatanı oluşu oranın vaziyetini değiştirmiyordu... Orada Allah'ın sistemi tatbik edilmedikçe... Müminler hak yolundan döndürülmek istendikçe... İnançları yüzünden eziyetlere muztar bırakıldıkça. Mekke ’nin ana vatan oluşu darül harb oluşunu değiştirmezdi de... Müslümanın koruduğu sancak, iman sancağıdır. Uğrunda savaştığı^vatan, Allah'ın nizamının uygulandığı yerdir. Müdafa ettiği ülke, Allah sisteminin hayat nizamı olârarak kabul edildiği ülkedir. Bunun dışında kalan her ceşit vatan ve~-memleket mefhumu, Islâm dışı cahilıyyet anlayışıdır. İslâm böyle bir şeyi asla kabullenemez...

MÜMİN ALLAH YOLUNDA SAVAŞIR

işte bir başka kalbi dokunuş daha... Arzu ve istekleri coşturmak azim ve kararı iyice yerleştirmek ve harekete geçirmek yolları aydınlatmak... Toplulukların uğrunda mücadele ettikleri, kıymetleri, gaye ve hedefleri sınırlandırmak için...

76 — iman edenler Allah yolunda savaşırlar, inkâr edenler ise Tağut yolunda harbederler. Şeytanın dostlarıyle savaşın. Şeytanın hilesinin zayıf olduğundan şüpheniz olmasın.

İlk dokunuşta bütün insanlar yolların ayrılış noktasnidadırlar... Ve bir anda hedefler çiziliveriyor. Hududlar bütün açıklığıyle belirtiliveriyor... Ve insanlar iki gruba ayrılıveriyorlar... Evet, iki ayrı sancak altında, iki ayrı grub halinde seçiliyorlar:

«iman edenler Allah yolunda döğüşürler.»

 «Küfredenlerse Tağut yolunda döğüşürler.»

Küfredenlere gelince... Onlar tağut yolunda döğüşürler. Allah’ın nizamı dışında başka nizamları gerçekleştirmek için... Allah’ın şeriatı haricinde diğer sistemleri hayata hakim kılmak için... Allah’ın ölçüsünden başka ölçüler dikmek için tağut yolunda döğüşür onlar!.

İman edenler, Allah'ın himayesine, velâyetine ve vesayetine sığınırlar... Küfredenlerse çeşitli bayrakları, çeşitli sistemleri, çeşitli nizamları, çeşitli değerleri ve çeşitli ölçüleriyle şeytanın himayesine sığınırlar... Hepsi de şeytanın dostudurlar.

Allah iman edenlere şeytanın dostlarıyle savaşmalarını, onların ve şeytanın hilelerinden çekinmemelerini emrediyor:

«Öyle ise şeytanın dostlarıyle döğüşün! Şüphesiz ki şeytanın hilekârlığı zayıftır.»

Böylece müslümanlar sert bir arazide bellerini kuvvetli, bir dağa dayıyorlar. Allah yolunda savaşa katılmanın vicdan rahatlığı içinde kendileri için herhangi bir pay ayırmaksızın, savaşa hazır duruyorlar.'Bu savaşta, ne kendi şahısları, ne mensub oldukları milletleri, ne ırkları ne de yakınları için bir şeref payı yoktur. Her şey Allah içindir. Her şey Allah uğruna. Onun sistemi için. Onun nizamı için. Karşılarında bulunan ehli bâtıl ise; bâtılı hakka galib getirmek için çalışıyor. Onlar, beşerin çıkardığı cahiliyyet sistemlerini — insanların kendiliklerinden çıkardıkları her sistem cahilliyet sistemidir— Allah'ın koyduğu hak sisteminden üstün çıkarmak için döğüşüyorlar. Onlar insanların bulduğu cahilliyet yollarını — ki Allah’ın yolu varken, beşerin bulduğu her yol cahiliyyet yoludur— Allah’ın yolundan üstün kılmak için çarpışıyorlar. Onlar beşerin zulmünü —ki Allah'ın hükmü varken beşerin kendiliğinden verdiği her hüküm bir nevi zulümür — adaleti ilâhiyenin üzerine çıkarmak istiyorlar. Böyle bir savaşa katılıyor işte Müslüman.,. Biliyor ki, sahibi Allah’dır. Düşmanlarının sahibi ise şeytandır. O halde düşman zayıftır. Çünkü düşmanın hilekârlığı zayıftır.
Müminin ruhunda savaşın neticesi, şimdiden, daha savaş başlamadan önce belli oluyor. Bundan sonra ister şehid olsun ister gâzi, netice mutlak galibiyettir... Müslüman daha şimdiden zaferi gözleriyle görüyor gibi oluyor. Çünkü büyük mükâfata güveniyor o...

İşte «ölürsem şehid, kalırsam gâzi» mefküresiyle bu ümmet tarîhde Allah yolunda cihad ederek büyük fetihler yapmıştır. Ancak bu ideoloji ile yıllarca harika sayılan zafer âbideleri dikmiştir. İşte bu mefkûreyledir ki, akıllara hayret veren o İslâmî ilerlemeler kısacık bir zaman zarfında başanlabilmiştir.

Bu mefkûre iledir ki Rabbânî sistem; yığınlarca düşman karşısında kahir üstünlükler elde etmiştir... Nitekim biz bu üstünlükleri geçen derslerimizde izaha çalışmıştık... Bu meydan savaşıyle birlikte Kur’an mü’minlerin içinde bir iç savaşa girmiştir. Bununla beraber Kur’anı Kerim müslümanları, kendilerinden sayıca, malzemece ve malca daha zengin olan düşmanlara karşı muharabeye çağırıyor. Fakat müslümanlar bir türlü bu davete yanaşmıyorlardı. Ve neticede hezimetler birbirini kovaladı...

Biz bu âyeti kerîmede İslâmın bu mefkûreyi kalblere yerleştirmek için ne kadar çaba sarfettiğini gözlerimizle görüyoruz... Öyle mesele kendiliğinden kolayca halledilmez, mücerred lâf yığınlarıyle gerçekleşemez bu dava... Nefsin cimriliğini tedavi etmek, insanın hayata karşı olan şiddetli bağlılığını gidermek için bitmeyen bir sa’yû gayret işidir bu... Bu bahisde o tedavi çareleri ve bitip tükenmeyen pek çok cehd mevcuttur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder