6 Mart 2015 Cuma

SÜNNETE İNANMAYAMLARA DUYURULUR.

59 — «Ey iman edenler, Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan ülülemre de itaat edin. Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi,
onu Allah ve Resulüne bırakın. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız. Bu, hem hayırlı hem de netice itibariyle daha güzeldir».»

Bu kısacık âyeti kerimede Allah (C.C.) Hazretleri imanın şartını ve İslâm'ın hudûdunu gayet güzel şekilde belirtiyor. Ayni zamanda İslâm cemaatının anayasasını, bu nizamdaki ahkam kaidelerini, hakimiyetin kaynağını da açıklıyor. Her şey hayat telakkisini Allahtan almakla başlayıp onunla bitiyor. Hakkında kati hüküm bulunmayan, zamanla ortaya çıkan ve nesiller değiştikçe değişen feri ve cüzi meselelerde, düşünce ve görüş farklılıklarının belirdiği noktalarda Allah'ın emirlerine dönüş ile her şey bitiyor... Bu, sırf meydanda, muhtelif çaptaki görüşlerin akılların ve düşünüş tarzlarının müracaat ettiği değişmez sâbit bir ölçünün bulunması için şarttır.

İster büyük ister küçük olsun, ister gizli ister açık olsun her hususta hakimiyet yalnız Allah’a mahsustur... Allahü Zülcelal şeriat göndermiş ve bunu Kur’anı mübîni ile belirtmiştir. Bu Kur’anı bir Allah Resûlüne irsal buyurmuş ve insanlara açıklamıştır. O Resûl kendiliğinden ve arzusundan hiç birşey konuşmaz. O’nun sünneti seniyesi Allah (C.C.) ın vazettiği şeriatın bir bölümü ve parçasıdır...

Allah’a itaat mecburidir. Uluhiyyetin en mühim özelliklerinden birisi de şeriat vaz’etmekdir. Şeriat-ı ilâhiyeyi tadbik etmek mecburiyeti vardır. İman edenler önce Allah’a sonra da bu sıfatından dolayı —Allah'ın verdiği peygamberlik vazifesini iletme sıfatı— Resûlullaha uymak mecburiyetindedirler... Şu halde Resûlullaha uymak, ona bu şeriatı gönderen ve hâdislerle açıklattıran Allah’a ittiba demektir. Onun, sünneti seniyyesiyle verdiği hükümler tatbik edilmesi mecburi olan Allah'ın şeriatının bir parçasıdır. Kur’anın açıkça beyanına göre imanın varlığı ve yokluğu bu şeriatı tatbik etmeye, bu şeriatın emirlerine uymaya bağlıdır:

■Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız...»

Ülûlemre gelince... Âyeti kerime onları da belirtiyor:

"" «Sizden olan ülûlemre...» Mü’minlerden olan mümin ülûlemre yani Allah’a ve Resûlüne itaat eden teşri yükünü ve hakimiyet telâkkisini sadece Allah'a bırakmak bütün hayat telâkkisini yalnız ondan almak gibi hadları ve şartları, yukarıdaki âyeti kerimede belirtilen hususları yerine getiren ülûlemre... 

Ayeti kerîme, Allah’a itaati ve onun tarafından gönderilmiş olmasından dolayı peygambere itaati esas kabul ediyor. Ülûlemre itaata gelince... Bunu, «Sizden...» kaydı ile Allah’a ve Resûlüne itaat etmeğe bağlıyor.. «İtaat ediniz» kelimesi Resûlullaha itaat hususunda ikinci defa tekrarlanmış olduğu halde Ülûlemre itaat hususu zikredilirken tekrarlanmıyor. Böylece onlara itaat hususunun onların Allah’a ve Resûlüne itaat etmelerine bağlı olduğunu, itaat yetkilerini Allah’a ve Resûlüne itaat keyfiyetinden aldıklarını takrir etmiş oluyor. Bu da, ülûlemre Allah'a ve Resûlüne itaat ettikleri müddetçe itaat edin manasını taşır. Aynı zamanda «sizden» kaydıyla da imanı şart koşuyor...

Sizden olan... Ülûlemre itaat... Allah tarafından teşri edilmiş, marûf hududlar dahilinde ve haram olması hususunda nass vârid olmayan mevzulardadır. Bu itaatin hududlarını hâdisi şerifler kati ve kesin olarak belirtmiştir.

Buhârî ve Müslim A’meşten rivayet ediyorlar; «Ülûlemre itaat ancak maruf (Allah'ın ve peygamberinin iyi karşıladığı) şeylerde olur.»

Yine Buhârî ve Müslim Yahya El-Kattan’dan rivayet ediyorlar: «İster hoşuna gitsin, ister hoşuna gitmesin, masiyeti emretmedikçe ülûlemre itaat müslüman kişinin boynunun borcudur? Masiyeti (Günah şeyleri Allah’a isyanı) emrederse ne emri dinleme ne de itaat vardır!...»

Ümmül Hüseyn’den rivayeten Müslim anlatıyor: «Allah'ın kitabına göre idare ettikten sonra başınıza Habeşli bir köle de geçse onu dinleyin, emrine itaat edin!...»

Böylece İslâm her ferdi Allah'ın şeriatına, Resûlullahın sünnetine karşı emîn kılıyor. O, imanından ve dininden emindir... Nefsinden ve akimdan emindir... Dünya ve ahirette ki akibetinden emindir. İslâm ferdi bir bölgede başı boş bırakmıyor ki, şuradan buradan gelen sesleri dinleyip, ona itaat etsin!... İtaat edilen sistem ortadadır. İtaat hudûdu apaçıktır. İtaat edilen şeriat, uyulan iz tekdir. Fazla değil!... Ayrı, ayrı ve çeşitli değildir ki fertleri zanlann korkunç karanlığında yalnız başına bıraksın!...

Hakkında açık hüküm bulunan konular da böyle... Fakat hakkında açık hüküm bulunmayan, zamanla değişen, cemiyetin ihtiyaçları konusunda alelitlak görüşlerin, düşüncelerin, anlayışların ayrıldığı zamanlarda da müslüman fert ölçüsüz başıboş bırakılmamıştır. Böyle zamanlarda şu kısa ve derin âyeti kerime imdada yetişiyor. Değişen konularda içtihad yapmanın hudûdunu açıklayıp bu âlemşumül prensibi vazediyor:

■Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu AÛah’a ve Resûlüne bırakın. . .*

Zımnen Allah’a ve Resûlüne uyan prensiblere bırakın. O konuyla ilgili hüküm bulamazsanız, Şeriatı garrâdaki umumi ve külli prensiblere baş vurun. Bazı sapık zihniyetlilerin demek istediği gibi meydan karanlık, karmakarışık, akıllan hayrete düşüren meçhuller âlemi değil!... Bu dinin prensibleri apâşikâr meydandadır. O prensibler hayatm her yönünü çepeçevre kaplar. Bu dinin esas prensibleriyle tezat teşkil etmeyen mazbut bir siper kaplar mü’mi-nin vicdanını133...

■Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız...»

Allah’a ve Resûlüne itaat... Allah'ın şeriatına itaat... Resûlünün sünneti seniyyesine uyan ülûlemre itaat, ihtilaflı şeyleri Allah’a ve Resûlüne bırakmak... Evet, işte bütün bunlar Allah’a ve ahiret gününe imanının şartıdır... Bu şartlar bulunmadan, imanının en büyük eseri görülmeden imanın mevcudiyeti düşünülemez.

Âyeti kerîme meseTeyfbü şarta bağladıktan sonra bir defa daha hatırlatıyor... Bir öğüt olarak... Dikkatleri aynı noktaya toplayarak... Hükmü sevdirererek... Tıpkı emanet ve adalet mevzuunda davrandığı gibi davranıyor âyeti kerîme insanlara... Meseleyi sevdirerek, hükmün cazibesini artırarak:

■Bu hem hayırlı, hem de netice itibariyle daha güzeldir...*

Bu sizin için hem hayırlı, hem de sonuç itibariyle daha güzeldir. Hem dünyada, hem de ahirette en hayırlıdır. Aynı zamanda netice bakımından hem dünyada ve hem ahirette en güzeldir... Mesele sadece Allah'ın rızasına ve ahiret sevabına ulaştıran yola uymak değildir. — Ki bu çok büyük ve önemli bir iştir. — Aynca mesele ha-


133. Daha geni} bilgi İtin: •İslâm düşüncesinin fitçilikleri» kitabımızın »Sebat» bahsine bakınız...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder