3 Nisan 2015 Cuma

Alim olduklarını zannederler..!Bazı insanlar da vardır ki birtakım sathi malûmatlar elde etmekle

162 *— Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlara, sana indirilen kitab'a ve senden önce indirilen kitab'a iman eden müminlere, namaz kılanlara, zekât verenlere, Allah'a ve âhiret gününe inananlara elbette büyük mükâfat vereceğiz.

Derin bir ilim.. Ve aydınlatıcı bir iman... İşte bu ikisi bir insanın gönlüne yerleşirse, mutlaka onu Allah’dan gelen bütün dinleri tasdike götürür. Bir olan Allah'dan gelen dinlerin birliği inancına sevk eder.

Burada derin ilmin, iman gibi nurânî hakikatlerin kalbe dolmasına imkân hazırlayan sağlam ve doğru bir ölçü olarak tavsif edilmesi; her zaman ve mekânda beşerî ruhun vakıasını resmettiği gib:. bilhassa o günün vakıasmı tasvir eden Kur'anın, kendine mahsus üslûbunu, bir meseleye bakış şeklini ve onu değerlendiriş tarzını ifade eder. Sathî ilim, sapık küfür gibidir; insan kalbi ile sağlam bilgi arasında dolaşır durur. Her zaman şâhit olduğumuz bir vakıadır bu... Ama ilimde derinleşenler ve ondan hakikî nasip alanlara gelince; onlar hiç şüphesiz ki, kâinatta, imana taallûk eden birçok delillerin mevcut olduğunu, hiç olmazsa buna delâlet eden sayısız istifhamların varlığını görecekler ve ister istemez kâinatın yaratıcısını düşüneceklerdir. Bu istifhamların hallim, sadece o yüce Varlığa imanda bulacaklar . Kâinatta bir tek ilâhın varlığına, O’nun da her şeyin hâkimi, müdebbiri ve mutasarrıfı bulunduğuna ve yegâne irade sahibi olduğuna kanaat getireceklerdir. Kâinatta kanun koyma ve nizam vazetme hakkının, kâinatını sahibine ait olduğuna inanacaklardır. Böylece kalbleri hakkın muhabbeti ve hidâyeti ile dolar Allah da onların kalblerine iman iksirini yerleştirir, ruhlarını hidâyet kervanına rapteder...

Bazı insanlar da vardır ki birtakım sathi malûmatlar elde etmekle âlim olduklarını zannederler. Halbuki onlar, ilmin henüz kabuğunda gezinirler. Bu sebepledir ki; imanî delilleri idrak ile aralarında birtakım manialar mevcuttur. Bu nakıs ve sathî malûmatları sebebiyle, kâinatta tecelli eden ve insanı Allah’ı düşünmeye sevkeden sayısız istifhamlar göremezler. Böylelerinin kalbinde hakka muhabbet şuuru yer edemez. İman ve hidâyet mefhumu barınamaz. Hattâ bunlar, imanî itminandan bahsetmeyi ihtiyaç bile kabul etmezler; dindarlığı bir cahiliyet
taassubu zannederler. Allah’dan gelip Peygamber elinden Peygamber eline aktarılan İlâhî dinler arasında da tefrik yaparlar.

Birçok rivayet tefsirlerinde varid olmuştur ki; bahsi geçen bu iki zümrenin ilki, Resûlullaha icabet eden Yahudilerin küçük bir azınlığına işarettir, ki onların isimlerini daha önce saymıştık. Fakat, âyeti kerime umumidir. Hak dine ihtida eden her ferde şâmil olması mümkündür. Derin bir ilmin ve basiretli bir inancın hidâyete getirdiği kimseler, elbette bu guruba dahildirler. ' —— - -—



**************************************************
 Haddi zatında Yahudiler; hakka ve hak ehline, hidâyete ve hidâyet yolcularına | düşmandırlar. Bu her zaman ve her nesilde böyledir. Dostlarına düşmanlarına karşı takındıkları tavır budur... Zira onların fıtratı bizzat hakikatin düşmanıdır. Kalbleri kararmış, vicdanları kaskatı olmuştur. Kafalarını sadece balyozların önünde . eğerler. Yalnız kuvvete boyun Bukerler Kuvvetin kılıcı boyunlarının üzerinde asılı bulunduğu müddetçe ancak hakka teslim olurlar...

Bu tarif, sadece Medine’deki ilk müslüman cemaatına hitab eden ve insanlardan yalnız bu sınıfı tavsif eden bir ifade değildir. Bu Kur’an yaşadığı müddetçe bu ümmetin yegâne kitabıdır. Bu millet, kendi düşmanları konusunda ne zaman ona danışırsa, o yapılması gerekeni bildirir. Öğüt almak isterse gereken öğüdü verir. Yol göstermesini dilerse doğru yolu gösterir., Kur’an bu ümmete Yahudiler hususunda gereken öğüdü vermiş, yol göstermiş ve akıl vermiştir. Bu sayede de Yahudiler onlara boyun eğmişlerdir... Sonra onu terketmeye başlayınca bu sefer onlar Yahudilere boyun eğmek mecburiyetinde kalmışlardır... Görüyoruz işte. Küçük bir bölük Yahudi toplanıyor ve müslümanları mağlûp ediyor... Müslümanlarsa kendi kitaplarından... Kur’an’dan... Gâfil bulunuyorlar... Kur’anın hidâyetinden yüz çeviriyorlar... Arkalarına atıyorlar kitabullahı... Falanın, filânın sözünün peşinde koşuyorlar!!, ve Kur’ana dönünceye. yüzünü ona çevirinceye kadar da Yahudinin hilesi ve baskısı altında kaybolup boğulacaklardır...
https://www.facebook.com/video.php?v=786742534679893&set=vb.100000324607185&type=3&theater
***********************************


1 yorum:

  1. Haddi zatında Yahudiler; hakka ve hak ehline, hidâyete ve hidâyet yolcularına | düşmandırlar. Bu her zaman ve her nesilde böyledir. Dostlarına düşmanlarına karşı takındıkları tavır budur... Zira onların fıtratı bizzat hakikatin düşmanıdır. Kalbleri kararmış, vicdanları kaskatı olmuştur. Kafalarını sadece balyozların önünde . eğerler. Yalnız kuvvete boyun Bukerler Kuvvetin kılıcı boyunlarının üzerinde asılı bulunduğu müddetçe ancak hakka teslim olurlar...

    Bu tarif, sadece Medine’deki ilk müslüman cemaatına hitab eden ve insanlardan yalnız bu sınıfı tavsif eden bir ifade değildir. Bu Kur’an yaşadığı müddetçe bu ümmetin yegâne kitabıdır. Bu millet, kendi düşmanları konusunda ne zaman ona danışırsa, o yapılması gerekeni bildirir. Öğüt almak isterse gereken öğüdü verir. Yol göstermesini dilerse doğru yolu gösterir., Kur’an bu ümmete Yahudiler hususunda gereken öğüdü vermiş, yol göstermiş ve akıl vermiştir. Bu sayede de Yahudiler onlara boyun eğmişlerdir... Sonra onu terketmeye başlayınca bu sefer onlar Yahudilere boyun eğmek mecburiyetinde kalmışlardır... Görüyoruz işte. Küçük bir bölük Yahudi toplanıyor ve müslümanları mağlûp ediyor... Müslümanlarsa kendi kitaplarından... Kur’an’dan... Gâfil bulunuyorlar... Kur’anın hidâyetinden yüz çeviriyorlar... Arkalarına atıyorlar kitabullahı... Falanın, filânın sözünün peşinde koşuyorlar!!, ve Kur’ana dönünceye. yüzünü ona çevirinceye kadar da Yahudinin hilesi ve baskısı altında kaybolup boğulacaklardır...
    https://www.facebook.com/video.php?v=786742534679893&set=vb.100000324607185&type=3&theater
    ***********************************


    YanıtlaSil