26 Ağustos 2014 Salı

“Sen bu zalimleri, Rablerinin huzurunda dikilmiş oldukları zaman, suçu birbirine atıp dururken bir görsen!

“Sen bu zalimleri, Rablerinin huzurunda dikilmiş oldukları zaman, suçu birbirine atıp dururken bir görsen!
İçlerinde zayıf sayılanlar o büyüklük taslayanlara: “Siz olmasaydınız muhakkak ki biz mü’minlerden olmuştuk” derler.
32 — Büyüklük taslayanlar, zayıf sayılanlara: “Size hidayet
geldikten sonra, biz mi, sizi ondan çevirdik? Hayır, siz kendiniz suçlu idiniz.” derler.
33 — Zayıf sayılanlar da o büyüklük taslayanlara: “Hayır, derler; gece gündüz işiniz hilekârlıktı. Çünkü siz bize hep Allah’a küfretmemizi, O’na benzerler, ortaklar tanımamızı emrediyordunuz. Bunlar azabı görünce pişmanlıklarını içlerine atarlar. Biz de o küfredenlerin boyunlarına demir halkalar vururuz. Yapmakta olduklarının başkasıyle mi cezalandırılacaklardı ya?..
Dünyadayken yaptıkları şey: “Biz ne bu Kur’an’a, ne de ondan . öncekilere inanırız--demeleridir. Onların bir başka durum içindeyken söylediklerini göreceksiniz! 0 zalimlerin arzu ve iradeleri hilafına, Allah'ın huzurunda dikilmiş vaziyetlerini bir görmüş olsanız.. Onlar, suçlu ve günahkârdırlar. “Rabbilerinin huzurunda” dikilmiş, tayin edilecek cezayı bekliyorlar Kelamına ve kitaplarına aslâ inan-mıyacaklarını kesinlikle söyledikleri  Rablerinin huzurunda.. Şimdi ise bunlar, O’nun huzurunda mevkuf bulunuyorlar! Görsen o gün, bunlar, bu zalimler, hep birbirini kınayacak, birbirlerini suçlayacaklar. Hiç biri, suçu ve sorumluluğu üzerine almayacak: Suçu birbirine atıp dururken bir görsen.” Nasıl atabilirler ki?.
“İçlerinde zayıf sayılanlar, o büyüklük taslayanlara: “Siz olmasaydınız muhakkak ki biz mü’minlerden olmuştuk” derler.”

O zilletli, korkunç duruşmanın ve arkasından gelecek olan bela ların mesuliyetini büyüklük taslayanların üzerine atarlar. Bu sözü, o gün açık seçik onlara söyliyecekler. Oysa bu dünyadayken, onların yüzüne karşı böylesine bir söz söylemeye güçleri yetmezdi. Zira zillet ve aşağılık durumları Allah’ın kendilerine verdiği hürriyeti, şerefi ve akıl nimetini satmış olmalarındandır. Bu durumları haklı sözü söylemelerine mani oluyordu. O günse durum değişmiştir. Onların kıymet verdiği şeyler hiçe çıkmıştır. Acı azapla yüz yüze
gelmişlerdir. Artık o sözleri korkmadan, çekinmeden haykırabilirler: “Siz olmasaydınız muhakkak ki biz mü’minlerden olmuştuk.”
Zavallıların bu hitabı, büyüklenenleri bizar edecek. Çünkü onlar da, kendilerine uyanlar gibi azaba mahkûm. Hepsi aynı belanın içinde..
Durum böyleyken, zayıf sayılanlar, kendilerini bu belaya sürükleyen sapıklığın sorumluluğunu kibirlenenlere yüklemek çabasında-lar.. O zaman, büyüklük taslayan bu adamlar, ağır ve galiz sözlerle karşılık verecekler :
Büyüklük taslayanlar, zayıf sayılanlara: “Size hidayet geldikten sonra, biz mi, sizi ondan çevirdik? Hayır, siz kendiniz suçlu idinız.
Bu ifade, hem mesuliyetten sıyrılmak istemenin, hem de artık hakkı teslim etmenin işaretidir. Ama neye yarar? Dünyada iken zavallı fukaranın yüzlerine bakmıyor, hatırlarını sormuyor, görüşlerini almıyorlardı. Nazarlarında, onların varlığı yokluğu birdi. Ne onların mevcudiyetini dikkate alıyor, nede onlardan gelecek muhalif bir fikir ve münakaşayı kabul ediyorlardı! Kıyamet günü ise azapla karşı karşıya gelince zayıf tanınanlara red ve inkâr mahiyetinde: “Size hidayet geldikten sonra, biz mi sizi ondan çevirdik?..” diye vebali onlara yüklemek isteyecekler. Siz kendi istek ve iradenizle hak yolu seçmeyip hidayete ermediniz; zira siz günahkâr kimselersiniz!
Eğer dünya hayatında olsaydı bu miskinler bir köşeye siner, o büyüklenenlere karşı ağız açmak cesaretini kendilerinde bulmazlardı. Ama artık dünya ve dünya hayatı bitmiş, âhiret hayatı başlamıştır. Orada, uydurma, yalancı ve hayal mahsulü şeylerin hepsi itibardan düşmüş, sıfıra inmiştir. Artık gaflet perdesiyle kapanmış olan gözler açılmış, gizli kalan hakikatler zuhur etmiş, ortaya dökülmüştür. Dolayısıyle zayıf ve miskinler artık susmayacak, kibirlik tasla-yanlara boyun eğmeyeceklerdir. Bilakis, doğru yoldan saptırmak, batıl inançlarını yerleştirmek, hakkın, hakikatin nuranî yüzüne gölge düşürüp ortalığı bulandırmak, kötülüğü emretmek, başkalarını dalâlete düşürmek için gece gündüz yaptıkları hile ve fesatlarını yüzlerine çarpacaklar :
“Zayıf sayılanlar da o büyüklük taslayanlara: “Hayır, derler;
gece - gündüz işiniz hilekârlıktı. Çünkü siz bize hep Allah’a küfretmemizi, O’na benzerler (ortaklar) tanımamızı emrediyordunuz.”
https://www.facebook.com/photo.php?v=780174398670040&set=vb.100000324607185&type=3&theater
https://www.facebook.com/photo.php?v=614348788585936&set=vb.100000324607185&type=3&theater
https://www.facebook.com/photo.php?v=583479761672839&set=vb.100000324607185&type=3&theater
https://www.facebook.com/photo.php?v=649770365043778&set=vb.100000324607185&type=3&theater
Neticede her 'iki zümre bu atışma ve tartışmaların kendilerine bir fayda sağlamayacağını, ne büyüklük taslayanlan ve ne de zayıf — tanınanları kurtaramayacağını iyice anlıyacaklar... Haddi zatında hepsinin suçu ve günahı var: Mütekebbirlerin, hem kendi şahsî günahları, hem de yoldan çıkardıkları kimselerin günahları. Zayıf sayılanlar ise, işledikleri günahların cezasını çekecekler. Bunlar, büyüklük taslayanlara uyduklarından ötürü mesuldürler. Zayıf veya
fakir durumda olmaları kendilerini kurtaramaz. Çünkü Hakteâlâ kendilerini akıl, idrâk ve hürriyet nimetleriyle teçhiz etmiş, onlar ise akıllarını kullanmayarak, onu söndürmüş, hürriyetlerini satmış, başkalarına kul köle olmaya rıza göstermiş ve zillet ve meskenet içinde yaşamayı kabul etmişlerdir.

HER İKİ GURUPTA CEZAYI HAK ETMİŞLERDİR.
Kıyamettete kendileri için hazırlanan azabı görünce, hepsine bir hüzün, elem ve nedamet hissi çökecektir:
“Bunlar azabı görünce pişmanlıklarını içlerine atarlar..”
Kelimeleri sineye gömen son derece hüznün ifadesidir bu. öylesine bir hüzün ve elem ki, dili konuşmaktan, dudağı kıpırdamaktan
Derken horlayıcı, fecî ve çetin azap gelip çatıyor:
“Biz de o küfredenlerin boyunlarına demir halkalar vururuz...” Boyunlarına takılan halkalarla sürüklenişlerinden bahseden
Kur’anı kerim bu defa, hitabın hedefini başka yöne, manzarayı müşahede edenlere çevirerek :
Kibirlenen ve küçük görülen her iki grubun üzerine zulüm perdesi çekiliyor. Evet her iki grup, nefsine zulmetmiş, zalim olmuştur: Biri, tekebbür, tuğyan, zulüm ve başkalarını yoldan çıkarmakla., öteki de, insanlık şeref ve haysiyetini ihlâl, ona bahşedilen akıl ve hürriyet nimetlerini iptal ederek zulüm ve haksızlıklara baş kaldırmayıp sükût etmekle... Azaba müstahak olmakta hepsi birbirine müsavi. İşledikleri günahların cezasını çekecekler, ektiklerini biçecek, ettiklerini bulacaklar...
Bu zulüm perdesi üzerlerine çekilirken, zalimler kendi kendilerini
o manzara içinde görüyorlar.Evet kendilerini o sahne içinde seyrediyorlar, oysa kendileri henüz ölmemiştir. Yeryüzünde gezip dolaşmaktadırlar. Başkaları da onları, sanki gözleriyle görüyormuşçasına seyrediyorlar. Vakit henüz vardır, fırsat kaçmadan isteyen kendini kurtarmaya baksın!

“Yaptıklarından başka bir şeyin mi cezasını çekerler?”
“Bunlar azabı görünce pişmanlıklarını içlerine atarlar..”
İşte bu sebeple her iki grup da cezayı hak etmişlerdir.


Sûre 32-33 : Sebe’
F1ZILAL-1L KUR-AN
137

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder