10 Ekim 2014 Cuma

CİHAD VE AKİDE HÜRRİYETİ

Bu mevzuu bitirmeden evvel İ s 1 â mın «Dinde zorlama yoktur.» kaide-i külliyesinden bir nebze bahsetmemiz iyi olur. Bu arada İslâmda c i h a d farizasından ve müslümanların katıldıkları savaşlardan da söz edeceğiz. Daha önce geçen «Fitne kalmayıncaya ve din de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın...» âyet-i kerîmesine de dokunacağız.

İslâm düşmanı bir takım garezkârlar İslâmın bu konularda tenakuza düştüğünü iddia etmektedirler. Bir yandan «Dinde zorlama yoktur.» derken, diğer taraftan kılıç ile yayıldığını kabul etmektedirler. Diğer bir kısmı da güya İslâmî müdafaa etmek istemekte ve bu töhmeti defetmek için mel’unane bir habasetle müslümanların ruhundan c i h a d mefkuresini söndürmek istemektedirler. Ve bunun için de İslâmın gelişip, yayılmasını ve İslâm tarihini incelerken cihadı gayet basitleştirmektedirler. Gayet kapalı, gösterişli ve hileli bir metodla bugün müslümanların c i h ad emriyle memur olmadıklarını ve buna ihtiyaç kalmadığını söylemektedirler... Ve bütün bunları da İslâma sürülmüş bir lekeyi temizleyici bir edâ ve tavır içerisinde yapmaktadırllar.11

Bunlar da, onlar da aynı sahada, aynı metodlarla çalışan müsteşriklerin yetiştirdikleridir. Müsteşrikler İslâma karşı giriştikleri savaşta hep aynı metodu tatbik etmişlerdir. Sırf İslâm nizamını değiştirmek ve müslümanların hissiyatında yer etmiş olan canlı duyguları dumura uğratıp, öldürmek istemektedirler. Ki ancak bu şekilde hiç bir zaman harp meydanlarında durduramadıkları bu ruhî canlılığı öldürmüşler ve emin olarak yaşamışlardır. Ve ne yazık ki, müslümanları muhtelif vasıtalar ile uyuşturup mahvettikleri demden beri rahat ve sükûnet içerisinde emin olarak yaşamaktadırlar. Her yerde İslâmî ayni vahşi ve öldürücü darbelerle mahvettiler. Bugün müslümanların zihinlerinde sömürgeciler ile vatanseverler arasında cereyan eden savaşın c i h a d ruhundan doğan bir akide savaşı olmadığı zihniyeti hâkim olmuştur. Artık müslümanların giriştiği savaşlar bir akide savaşı değil bir takım açık pazarlar ve ham madde kaynakları temin etmek için girişilen savaşlar olarak kabul edilmektedir. O yüzden de bu savaşlarda cihad mefküresinden bahsetmek lüzumsuzdur!

Uzun tarihi boyunca İslâm hem savaşlara, hem döğüşlere katılmış, hem de kılıç kullanmıştır. Fakat bütün bunları başkalarını zorla İslâma girdirmek için değil, c i h a d mefküresinden doğan bir takım muayyen hedefler için kullanmıştır. Bunları şöylece sıralıyabiliriz:

I — Evvelâ İslâm; müslümanların karşı karşıya bulundukları eziyyet ve fitneleri bertaraf etmek için cihad etmiştir. Böylece müslümanların can, mal, akide emniyetini sağlamıştır. Ve bu hususta «Fitne katilden daha beterdir» âyet-i kerîmesini açıklarken beyan ettiğimiz bazı umumî prensipler yerleştirmiştir. İslâmın nazarında akideye tecavüz, itikad için eziyyet ve itikad sahiplerini yollarından çevirmeye çalışmak, bizzat hayata tecavüz etmekten daha fenadır. İslâmî prensiplere göre akide hayatî değerlerin en büyüğü ve en ulusudur. Mü’min kişi, hayatını ve malını korumak için savaşabileceğine göre akidesini ve dinini müdafaa etmek için elbette ki daha iyi savaşabilir...


Gerçekten müslümanlar itikadları yüzünden çok ağır fitne ve eziyetlere maruz kalıyorlardı. Sahib oldukları şeylerin en büyüğüne yapılan bu tecavüzlere karşı kendilerini müdafaa etmekten 
başka çareleri yoktu. Evet, müslümanlar akideleri yüzünden pek çok eziyetlere mübtelâ oldular. Yeryüzünün muhtelif bölgelerinde çekmedikleri eza ve belâ kalmadı. Endülüs müslümanlarının maruz kaldıkları o iğrenç işkenceler, o çirkin ve vahşi katliamlar müslümanların itikadları yüzünden çektikleri eziyetlerin en bariz örneğidir. Bugün İ s p a n y a ’da ne müslümanlardan, ne de müslümanlıktan bir eser kalmıştır. Bu eziyetlerin bir örneğini, ne Ka t o 1 i k 1er diğer mezhepten olan Hıristiyan lara karşı, ne de diğer din salikleri kendi dinlerinden olmayanlara karşı göstermişlerdir. Bey tül Mukaddes; itikad ve mezheb taassubundan başka bir şey için yapılmayan haçlı savaşlarından gördüğü melânetleri hiç kimseden görmemiştir. Bu mıntıkada yaşayan müslümanlar; haçlı lara karşı giriştikleri savaşa akide sancağı altında toplanarak katılmışlar ve ancak bu şekilde kahir zaferler elde etmişlerdi. Netice olarak da Endülüs müslüman-larının düştüğü elim akibetten ancak akide savaşı sayesinde kurtulabildiler... Bugün de müslümanlar yeryüzünün muhtelif bölgelerinde Hıristiyan 1ar, siyonist 1er, putperest-. 1er ve 
k o m i n i s t1er tarafından yöneltilen çok elim azab ve fitne metodları ile karşı karşıya bulunmaktadırlar... Şayet gerçek müslüman olsalar o fitne metodlarını defetmek için tek çare c ihad farizasıdır12.

II — İslâm — akide hürriyetini temin ettikten sonra — davet hürriyetini yerleştirmek için c i h a d etmiştir. İslâm, varlık ve hayat mevzuunda en mükemmel mefküre, hayatın tekâmülü için en ileri nizamı getiren bir dindir. İslâm bu serapa hayır olan düsturunu, bütün beşeriyyeti hidayete götürmek ve insanların gönüllerine ve kalblerine kadar ulaştırmak için getirmiştir. İslâmî hakikatlar beyan edilip, tebliğ edildikten sonra dileyen îman eder, dileyen küfreder... Ve dinde zorlama yoktur... Fakat Allahü Ta-âlâ’nın ind-i İlâhîsinden bütün insanlık için gelmiş bulunan bü hayrın beşeriyyete tebliğ edilirken karşılaşılan engellerin bertaraf edilmesi de elbette ki lâzımdır. İnsanlar diledikleri zaman Allah'ın hidayetini dinlemeli, ikna oldukları zaman bu kervana katılabilmelidirler. Bu takdirde karşılarına dikilecek engeller yok edilmelidir. İnsanları hidayet kaynağı hakikatları dinlemekten alıkoyan ve hidayete ermiş olanları kanaatlarından dolayı fitnelere maruz kılan yeryüzünde kurulmuş zulüm ve dikta nizamları da bu engeller arasındadır. İşte İslâm bu zulüm ve dikta nizamlarını devirmek ve onun yerine her yerde Hak davasına ve dâva adamlarına hürriyet tanıyan ve bunu tekeffül eden adalet nizamını kurmak için c i h a d eder. Bu hedef günümüzde de mevcuttur. C i had müslümanların boynuna bir borçtur. Onu yerine getirmek ile mükelleftirler. Eğer gerçekten müslüman iseler...

III — İslâm yeryüzünde kendi nizamını yerleştirmek, onu hâkim kılıp, muhafaza etmek için cihada girişir. İnsanın; kardeşi insana karşı hürriyetini tahakkuk ettiren yegâne nizam İslâmdır... Ayni zamanda her türlü şekil ve çeşidi ile yeryüzünde insanın insana kulluğunu kaldırıp ulu ve yüce olan tek bir Allah’a kulluğu yerleştiren yegâne nizam yine İslâmdır. İslâmda insanlara hüküm koyan ve hüküm koyma yoluyla insanı horlaştırmak isteyen bir kitle veya ferd yoktur. Sadece tek bir Rabbi müteal vardır. O, bütün insanların Rabbidir, herkese müsavi şekilde hükümler vazeder... Kullar yalnız O’na huşu ve huzu içerisinde yönelirler. Sırf O’na îman ve ibadet ile teveccüh ederler... Bu nizamda Allah’ın şeriatını infaz eden ve bu infaz vazifesine cemaat tarafından seçilen kimseden başka hiç bir ferde itaat yoktur... İnfazla görevli bulunan kimse hiç bir zaman hüküm koyma kudretine mâlik değildir. Çünkü hüküm koymak sadece Allah’a mahsustur. Beşer hayatında ülûhiyyet makamının tezahürü hüküm vazetmek ile ortaya çıkar. Hiç bir kimsenin o makama özenmesi, kullardan bir kulun kendi kendine ülûhiyyet makamını istemesi asla caiz değildir!..

CİHAD

İşte İ s 1 â mın getirdiği Rabbani nizamın temel kaidesi budur. Ve her insanın hürriyetinin garanti altında olduğu tertemiz bir ahlâk nizamı ancak bu kaide üzerine kurulabilir. Hatta İslâma inanmayanların hürriyetinin de garanti altında olduğu bir nizam... Evet, bu nizamda, İslâma inanmayanlar da dahil olmak üzere herkesin hürriyeti teminat altındadır. İnancı ne olursa olsun müslüman memlekette yaşayan her vatandaşın hürriyetleri ve hakları garantilidir. Bu nizamda kimseye zorla İslâm akidesi kabul ettirilmez. Dinde zorlama yoktur. Vazife, dini tebliğ etmektir.

İslâm, sırf bu yüce nizamı yeryüzünde ikame etmek, yerleştirip, muhafaza etmek için c i h a d eder. Ayni zamanda yeryüzünde beşerin beşere kulluğu esasına dayalı, insanlara üluhiyyet vasfınm verildiği veya bir takım kimselerin üluhiyyet pozuna büründüğü zalim ve putçu nizamları devirip yıkmak da elbette ki müslümanların tabiî hakları meyanındadır. Bu zalim nizama bağlananların İslâmiyyete karşı mukavemet gösterip, düşmanlık edecekleri tabiidir. Ve buna karşılık gayet tabiî ki İslâm da yeryüzünde kendi yüce nizamını ilân etmek için o zalim nizamları kökünden silip atacaktır... Bundan sonra insanlar diledikleri inancı seçmekte hürdürler. İslâmın gölgesinde hür olarak yaşarlar. Ne inançta olursa olsun İslâm ülkelerinde yaşayanlar, İslâmın vaz etmiş olduğu ahlâkî, içtimai, İktisadî ve siyasî hükümlere riayet etmek mecburiyetindedirler. Başka hiç bir hususta zorlanamazlar. Gönülde yer eden itikada gelince herkes o mevzuda hürdür. Kendi şahıslarını alâkadar eden hususlarda da hürdürler. Bu hususta kendi itikadlarına göre istedikleri gibi hareket edebilirler. İslâm hem onları, hem de inanç hürriyetlerini muhafaza eder. Bütün haklarını teminat altına alır. Bu nizamın hudutları dahilinde hürmet ettikleri bütün değerlerini müdafaa eder.

Yüce İslâm nizamını ikame etmek için bugün de c i h a d müslümanların üzerine farzdır. «Yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve din de yalnız Allah için oluncaya kadar...» Yeryüzünde kullardan ilâhlaşanlar kalmayıncaya ve Allah’ın dininden başka din bulunmaymcaya kadar cihad. .13

Şu halde İslâm; insanları zorla dine girdirmek için kılıca sarılmamıştır. Bir takım İslâm düşmanlarının itham etmeye yeltendikleri gibi asla kılıç zoruyla da yayılmamıştır. İslâm, sırf emniyet ve huzur dolu nizamının gölgesinde bütün din saliklerinin emniyet içerisinde yaşamaları ve bu nizamın hudutları dahilinde her ne kadar ona bağlanmasalar da boyun eğerek yaşamaları için cihad yapmıştır.

Kendi mevcudiyyetini isbat edip, ona gönül vermiş olanları inançlarında sükûnete kavuşturmak, yahut ona inanmak isteyenlere güven verebilmek için elbette İslâmın kuvvet kullanması zarurî idi. Bu güzel nizamı yerleştirmek ve himaye etmek için kuvvet kullanmak mecburiyyetinde idi. Şüphesiz ki c i h a d bugün İslâm düşmanlarının iddia edip, müslümanlara enjekte ettikleri gibi günümüzde veya istikbalde zarureti bitmiş yahut önemi azalmış bir şey değildir.

Elbette İslâmın bir nizamı olacaktır. Elbette bu nizamın bir kuvveti bulunacaktır. O takdirde elbette İslâmın c i h a d mefkûresi de kaim olacaktır. Bunlar olmadan gayet.tabiî ki ne İslâm nizamı, ne de İslâmî bir hayat mümkün olabilir...

«Dinde zorlama yoktur.» Evet ama bir de «Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp, beslenen atlar hazırlayın ki, bununla Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmeyip de Allah'ın bildiği diğerlerini korkutasınız.» Fermanı İlâhîsi vardır...

İşte İslâm nazarında meselenin temel kaidesi burasıdır. Müslümanlar dinlerinin ve tarihlerinin hakikatlarını buna göre öğrenip değerlendirmelidirler. Ve dinlerine karşı ithamları müdafaa eder bir tavır takmmamalıdırlar. Daima dinine canü gönülden bağlı, yeryüzündeki bütün değerlerden üstün, bütün nizamlardan yüksek bir gözle bakmalıdırlar... Dünyadaki bütün ideolojilerin üstünde bir yer vermelidirler... Dini müdafaa eder tavır takınan düşmanların hilesine kapılmamalıdırlar. Onlar dini müdafaa eder gibi görünürken, müslümanların hissinden c i had mefkuresini silerek kendi rahatlarını temin etmektedirler. Müslümanların emniyeti için cihad şarttır. Hadd-i tecavüz eden bâtıla dur diyebilmek için c i h a d şarttır. İslâmın getirdiği hayırdan bütün beşeriyyeti müstefid kılmak için c i h a d şarttır. Beşeriyyeti İslâmdan mahrum bırakan kimseden daha fazla beşeriyyete kötülük yapmış kimse bulunmaz. En büyük cinayettir bu. İnsanoğlu eğer aklını başına alsa, üzerine yürüyüp hücum etmesi gereken en baş düşmanı onlardır. İnsanlık aklını başına alıp hidayet yolunu buluncaya kadar onlarla mücadele etmek mü’minlerin üzerine düşen bir vecibedir. Çünkü Allah onları seçmiş ve îman nimeti ile onları donatmıştır. O yüzden bu vazife boyunlarına borç ve insanlığa karşı bir görevdir. Allahü Taâlâ’nın huzurunda müslümanlardan bu vecibenin suali mutlakâ sorulacaktır.
--------------------------------------------------------------------------------
11. Daha geniş malûmat için büyük İslim ilimi, iistad EbuT-ila El Mevdûdl’nin
• Ulimda Cihad* * adlı eserine bakınız. Tercümesi: Dava Yayınlan.

Aynea müellifin, *Clhan Sulhu ve İslim* adlı eserine bakınız.


---------------------------
Bakınız: İzlimi Etüdler; • Müslümanlar Müteassıbtırlar! . • bölümüne.


--------------------------------------------------------------------
11 Bunların başında sör T. V. Arnold gelir. .İslâma Dâvet. kitabında bu husus açıkça görülür. Eseri Dr. İbrahim Haşan ve kardeşi Arapçaya çevirmiştir.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder