6 Kasım 2014 Perşembe

Müslüman ümmetle düşmanlanları arasındaki mücadele, her şeyden önce AKİDE mücadelesidir.

Bu mücadelelerde düşmanların ilk hedefi müslümanların akidelerini sarsmaktı. O gün bu gün müslümanlârla düşmanları arasında ayni mücadele devam etmektedir... Bu günkü düşmanlık ayni düşmanlık olduğu gibi, düşmanlar da ayni düşmanlardır : Mülhitler, münkirler, dünya siyonizmi ve dünya haçlıları !
Sûredeki âyetlere dikkat edilecek olursa; düşmanın kullandığı taktiklerin ve varmak istediği hedefin de ayni taktikler ve ayni hedef olduğu görülür. Ve yine görülür ki; Kur’an-ı Kerîm bu ümmetin yegâne başvuracağı merci ve bu dâvanın yegâne kitabıdır. Bu, dün, dâvanın başlangıcında böyle olduğu gibi, bugün de böyledir,yarında...Bu kaynaktan istifade etmeyen ve onun emrinde yürümeyen kimse;ya abtalca gafletinden yahutta alçakca
habesetinden dolayı kendini ve Ümmet-i Muhammedi aldatarak zaferin silâhını kuşanmaktan çekinir ve yeni şekle bürünmüş olan eski düşmanına yardımcı olur!.. ,


«Size bir iyilik dokunursa onları üzer. Başınıza bir felâket gelirse buna sevinirler »

Böylece görüyoruz ki, İslâm cemiyetinin düşmanları müslümanların karşısına yalnız kılıç ve mızrakla çıkmıyordu. Müslümanlara karşı biribirlerini kışkırtırken de silâhları sadece kılıç ve mızrak gibi şeyler değildi... Hepsinin de ön planda savaştıkları şey, müslümanlann akidesi idi. Onu tahrip etmek onu yıkmak için baş vurmadıkları hiyle ve desise yolları bırakmıyorlardı. Müslümanların varlığının ve mevcudiyetinin yegâne sebebi akideleri olduğu için gözlerini ona dikmişlerdi. Bugün olduğu gibi dün de biliyorlardı ki; bu ümmeti yıkmak ve eritebilmek için başta, akidesini bozmak ve ruhunu yıkmak lâzımdır. Zira müslümanların her "türlü değer ve varlıkları akidelerinin sağlam temeli üzerine kurulmuştur. Bu nesep onun en aziz, en kudsî varlığıdır.

Bu suretle tamamen tavazzuh etmiş oluyor ki; bu ümmetin en azılı düşmanı, onu îman akidesinden koparmak suretiyle Allah'ın gösterdiği hak yoldan sapıtarak asıl düşmanını tanımaz hale getirmek isteyen akide düşmanıdır.

Müslüman ümmetle düşmanlanları arasındaki mücadele, her şeyden önce akide mücadelesidir. Müslümanların ancak sağlam akidelerine bağlılıkları sayesinde hayatın başarılı safhalarına ulaştıklarını ve hakikî düşmanlarını teşhis edebildiklerini bilen düşmanlar, onları yeraltı ve yerüstü servetlerinden mahrum etmek, İktisadî, siyasî ve İçtimaî buhranlara sürüklemek için akidelerinden koparmağa çalışmışlardır. Asıl mücadelenin hangi mihver etrafında yapılacağının müslümanlarca bilinmemesini hedef edinen düşmanlar, bütün başarılarına göğüslerdeki îmanların engel olduğunu nazar-ı itibara alarak, onun yıkılmasıyla her şeyin hallolacağını biliyorlardı.

Bu akidenin düşmanları, bütün vasıtalarını kullanarak yeni yeni desiselerle bozgunculuklarını artırırlarken, ana hedefleri, (https://www.facebook.com/photo.php?fbid=825937750760371&set=a.802811983072948.1073741879.100000324607185&type=3&theater) âyet-i kerîmesinin meâlinde belirtildiği gibi hiç değişmeyen ve kökü derinlere dayanan eski hedeftir!

İşte, bundan ötürüdür ki Kur’an-ı Kerîm her şeyden önce bu zehirli silâhı geri çevirmeye ve müslümanları ondan korumaya çalışıyor. Kur’an bu yolda; bir yandan ehl-i kitabın İslâm akidesi hakkında şüphe ve tereddütlere yol açan yaygarasını reddediyor, diğer yandan müslümanları, bağlandıkları «Hak yol »a biraz daha bağlayarak sebatlarını sağlıyordu. Aynı zamanda Kur’an-ı Kerîm; İslâmiyetin ihtiva ettiği büyük hakikatleri beyan etmekte ve bu dinin beşer tarihinde akide yönünden yaptığı gerçek ve büyük hizmetleri gözler önüne sermekte idi.

İslâmî kabul edip onun faziletleriyle müşerref olmaları sonunda müslümanlara ve îslâma düşman olanların gizli niyetlerini ortaya döküyor, çevirmek istedikleri entrikalardan ve yapmak istedikleri fenalıklardan korunmalarını istiyordu.

İslâm akidesinin ihtiva ettiği manevî kuvvet ve ağırlığı kâinata yerleştirmek istiyor ve buna karşı çıkmak isteyenlerin daha önce Allah tarafından gönderilen dinleri inkâr ve peygamberleri katleden sapıklar olduğunu belirtiyordu. Allah her zaman İslâm akidesinin yanında olacak ve Bedir muharebesinde müşrikleri nasıl hezimete uğrattı ise kâfirleri de (burada kâfir tâbiriyle yahudiler kastedilmiştir) en korkunç mağlûbiyet ve azabına duçar edecektir. Her şeyin sahibi O, aziz eden O, zelîl eden O ve şeriksiz, nazirsiz tek Hâkim O’dur.


AL SİZE BİR CANLI ÖRNEK

İKİNÇİSİ

ÜÇÜNÇÜSÜ

İSLÂM AKİDESİ
Akideler ancak, kesinlik ifade eden delilden alınır. Akidenin delilinin kesin olması lazımdır. Çünkü Allahu Teâla zannî olana itikat edenleri zemmederek şöyle buyurmuştur : "Onlar zandan başkasına tabi olmazlar. Halbuki, zan haktan bir şey ifade etmez." [5] Bu hitapla akide hakkında konuşurken zanna tabî olanları teşhir edip azarlamıştır.
Allahu Teâlâ zanna bir delalet (sapıklık) olarak itibar etmiştir. Nitekim Allahu Teâlâ; "Eğer sen yeryüzündekilerin çoğunluğu
na itaat edersen seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başkasına uymazlar." [6] buyurmuştur. Allah zanna hiç bir zaman ilim (kesin delil) olarak itibar etmemiştir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurdu : "Onunla (inandıklarıyla) ilgili kendilerinde ilim (kesin delil) yoktur. Ancak, zanna uyarlar. Halbuki zan, haktan bir şeyi ifade etmez." [7]
[5] Necm : 28
[6] En'am : 117
[7] Nisa : 157

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder