1 Aralık 2014 Pazartesi

YEMİNLEŞMEK

Bu gün de olduğu gibi o zaman da yahudiler kendilerinin Allah'ın seçkin kavmi olduğunu, diğer insanlardan farklı olarak tanrının dostları olduklannı iddia ediyorlardı. Kendi dışlarında kalanlara “Cuim” başka milletler veya bilgisizler diyorlardı. Bunun için de kendilerinin diğer milletler gibi dinî hükümlerden mes’ul olmadıklarını ileri sürüyorlardı ve : “Bizim için milletler arasında bir yol
yoktur diyorlardı.” Buna benzer aslı esası olmayan tamamen Allah’a iftira edilerek uydurulmuş bulunan iddialar ileri sürüyorlardı. İşte burada hem onlara hem hıristiyanlara hem de müşiklere meydan okuyucu bir çağırı geliyor.

6 — De ki : “Ey Yahudiler bütün insanları bir yana bırakarak yalnız kendinizin mi Allah’ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsunuz? öyleyse bunda samimî iseniz ölümü temenni edin.

7 — Yaptıklarından dolayı ölümü katiyen temenni edemezler. Ve Allah zalimleri çok iyi bilendir.

8 — De ki: “Gerçekten sizin kaçıp durduğunuz ölüme mutlaka yakalanacaksınız. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz. 0, size neler yaptığınızı haber verecektir.”

Burada birbirine karşı olan iki grubun yüzyüze gelerek Allah’a birlikte yalvarmaları ve hangisi yanlışsa onlardan yanlış olanları mahvetmesi için duâ etmeleri istenmektedir. Nitekim Hz. Peygamber kimi buna çağırmışsa onlar korkmuşlar ve böyle birşeye tevessül edememişlerdir. Bu da gösteriyor ki onlar içlerinden Hz. Peygamberin doğruluğunu ve getirdiği dinin gerçekliğini bilmekte idiler.

İmam Ahmed der ki: Bize Yezid oğlu İsmail, ona Ebu Yezid, ona Furat ona Abdulkerim İbn Malik, İkrime’den o da İbn Abbas’ dan nakletmiş ve demiş ki: Ebu Cehil lain eğer Muhammed’i Kabe ’nin yanında görürsem varır onun boynuna çökerim diye ahdetmiş. İbn Abbas der ki, Resulullah (S.A.) buyurdu ki : “Şayet o böyle yapacak olsaydı melekler onu açıkça yakalarlardı. Eğer yahudilerde ölümü temenni etselerdi ölürler ve cehennemdeki yerlerini görürlerdi. Eğer Resulullah (S.A.) ile meydan okumaya çıkanlar böyle birşeye cesaret etselerdi döndüklerinde ailelerini ve mallarını bulamazlardı.” 1

Belki de bu bir mübahale olmayıp sadece onlara karşı meydan okumadır. Çünkü onlar kendilerinin diğer insanlardan farklı olarak Allah’ın dostları olduklarını iddia ediyorlardı, öyleyse neden ölümden korkuyor onlar? Allah'ın yaratıkları arasında neden en korkağı onlar. Mademki Allah’ın dostlarıdırlar öİseler bile dostlarının ve yakınlarının yanında üstün bir mertebeye nail olacak değiller mi?...

Ve bu meydan okumanın ardından onların iddialarında sadık olmadıklarını belirten hüküm varit oluyor. Onlar emin bir şeye sahip değiller. Allah’ın sevabına ve yakınlığına ümit bağlamıyorlar. Çünkü önceden bunu gerektirecek amelde bulunmamışlar. Bilakis daha önceden yaptıkları günahlar onları ölümden ve ölümden sonraki hallerden korkutmaktadır. Çünkü hazırlığı olmayan kimse yola koyulmaktan korkar :

“Yaptıklarından dolayı ölümü kat’iyen temenni etmezler. Ve Allah zalimleri çok iyi bilendir.”

Bu kısmın sonunda ölümün mahiyeti ve ölümden sonrası belirtilerek ölümden kaçmalarının kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağı, ölümden kurtulmanın mümkün olmayacağı açıklanarak öldükten sonra Allah’a dönüleceği ve yapılanlara göre hesaba çekilecekleri belirtiliyor. Ve hiç şüphesiz bunun da kesin olduğu ifade ediliyor:

De ki: “Gerçekten sizin kaçıp durduğunuz ölüme mutlaka yakalanacakasmız. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz. 0, size neler yaptığınızı haber verecektir.”

Bu Kur’an’ın ona muhatap olan ve olmayanlara seslendiği ilham dolu ifadelerinden birisidir. Nesiller arası hiç pörsümeyen bir gerçek vardır ki insanlar onu çoğu kere unuturlar. Halbuki nerede olurlarsa olsunlar bu gerçek yakalayıverir kendilerini... Bu hayat birgün elbet son bulacaktır... Bu hayatta Allah’tan uzaklaşmanın sonu O’na varmakla neticelenecek ve O’ndan başkasına sığınabilme imkânı kalmayacaktır. O’na döndükten sonra hiç şüphesiz hesap ve ceza gelecektir. Bundan kaçıp kurtulmak mümkün değildir.

Taberî mu’ceminde muaz ibn Muhammed’in Yunus’tan, onun da Hasan’dan, onun da Semure’den merfu olarak naklettiği şu hadisi rivayet eder: “ölümden kaçan, bir tilki gibidir ki toprak ondan borcunu ister. O da kaçarak gelir gelir nihayet yorulur ve bitkin düşerek kovuğuna girer. O zaman yine toprak ona der ki, ey tilki borcumu ver. O saklandığı yerden açığa çıktığını anlayarak tekrar kaçar ve bitmeden böylece koşar. Nihayet boynu kopar ve ölür.”

1. Bu hadisi, Buhari, Tirmizi, Nesri de AbJurrazak*taa Ma'mcr «e Abdulkerim rolüyle naklederler.
https://www.facebook.com/video.php?v=140608165960003&set=vb.100000324607185&type=3&theater

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder