21 Ocak 2015 Çarşamba

Yanına kör bir kimse geldi diye (resul) yüzünü asıp çevirdi.

Ama bu ne zaman ve nerede? M e k k e ’de iken davetin sınırı mahdut, müslümanlar da azınlıkta idi. Halkın liderleriyle ilgilenmek herhangi şahsî bir menfaattan ileri gelmiyordu. Fakir imadan yiiz çevirmek te şahıs ayırımından doğmuyordu. Bu baştan sona davetle ilgiliydi. Fakat davet hiç şüphesiz bir ölçü ve bir kıymetler manzumesidir. Bu ölçü ve kıymetlerin beşer hayatında yerleşmesi için gelmişti, izzet, zafer ve kuvvet ise ancak bu ölçü ve kıymetleri yerleştirmek suretiyle mümkün olabilir.

Bahis mevzuu hadise —anlattığımız gibi— münferit olmaktan ve adı geçen şahıslarden öte çok daha şumullü ve büyüktür. Hedef aldığı nokta ise insanların değer ölçülerinde ve hadiseleri kıymetlendirmede başlıca ölçünün, semavî ölçüler olması dünyevî ölçülerden ve değerlerden uzaklaşılmasıdır.

“Sizin Allah katında en değerliniz en muttaki olanınızdır.” '

Allah katında değerli ve şerefli olmak ise büyük bir ihtimamı, toparlanmayı ve murakabeyi gerektirir. Dünyada nesep şöhreti, kuvvet, mal mülk v.s., gibi her türlü kıymetlerden uzak olsa, imandan ve takvaya sahip olduğu takdirde o kimse Allahuteâlâ nezdinde makbuldür.

Bu münasebetle âyetin hedef aldığı münferit hadise, bahis mevzuu edilerek Kur’an metodu üzerine yerleştirmek istediği esas ve büyük hakikat işte budur.

Resulullahın kalbi bu hitaptan büyük bir teessür duymuştur. Bütün hayatı boyunca kendi nefsine ve müslüman cemaate bu hakikati yerleştirmeye çalışmıştır. İlk İslâmî hakikat olması sebebiyle.

‘Resulullah (S.A.) m yaptığı ilk hareket ise, bu hadise sebebiyle kendisine nazil olan itabı ilân etmek olmuştur. Bu ilân ise hakikaten çok büyük ve dikkate değerdir. Bu öyle bir iştir ki hangi tarafından bakılırsa bakılsın buna ancak bir peygamber tahammül edebilir.

Evet buna ancak bir peygamber tahammül edebilir, bir zelleden dolayı şiddetli bir tarzda itaba uğradığını ancak bir peygamber ilân edebilir.Peygamberden başkası ise, böyle bir hatayı öğrenip ve bir daha yapmamakla iktifa eder. Fakat nübüvvet başka bir iş ve başka bir âlem!.. I.
(Zelle mevzuu alimlerin yorumudur.Yanlıştır.Doğrusu şu linktedir.)
I. HucuriU sûresi, iyet : 13
Sûre 80 : Abese
FtZILAL-IL KUR AN
23
O devirde nesep, mevki, mal ve kuvvet kıymet ölçüleriydi. Bu değer ölçülerine sahip Kureyş’in ileri gelenleri Resulullah (S.A.)m huzurunda bulunuyorlardı. Hz. Peygamber bu şahısları İslama davetle meşgulken yanına gelen fakir ve aynı zamanda ama olan adama iltifat edememişti. Bu davranışa karşı derhal Allahuteâlâdan kendisine gelen itabı öyle bir topluluk içinde hemen ilan ediverme büyüklüğünü göstermiştir. O topluluk ki, böyle bir peygambere; “Bu Kur’an iki şehir halkından büyük bir adama indirilmeli değil miydi?” 1 diyorlardı.

Peygamberden başkası bu oklara hedef olmaya tahammül edemezdi.

Sonra böyle bir hadise, bu gibi topluluklarda ancak ilâhı vahiy yoluyla mümkün olabilir. Yeryüzü hadiselerinden böyle bir şeyin meydana gelmesi düşünülemez. Bu dünyadan hele o zamanki cahili-yet devrinden!.

Bu hadise İlâhî emrin gücünü bu işte ve bu yolda göstermektedir. Hele hadise nebi (S.A.) ruhundan etrafında bulunan topluluğa yayılmış olursa... Bu suretle bu hadise bütün kuvveti, derinliği, tesir gücüyle devirler boyunca müslüman cemiyeti arasında devam ede-gelmiştir.

Hadise, insanın tabiî olarak dünyaya gelişi gibi beşer hayatında yeni bir doğuşun müjdecisi idi. Belki de değer bakımından bundan da daha büyükdü. İnsanın, yeryüzünde alışmış olduğu bütün değerlerden —düşünce ve tatbikat bakımından— hakikaten sıyrılarak bu dünya hayatiyle ilgisi bulunmayan semadan inen farklı kıymetlere sarılması, sıyrılacağı değerler, cemiyet münasebetlerinden, alıştığı geleneklerden, düşünce ve tasavvurlardan, hayatın çepe çevre sardığı ve onu her an baskı altında tuttuğu değerlerden kan, ırk, nesep bağlarından ibaret bulunması düşünülünce iş daha büyük olmakta dır.

Bir de bu yeni kıymetlerin toplum hayatından çıkarılmış ve topluma mal edilmiş kıyametlerden olması Hz. Muhammed’in uyarmaya ve tebliğe ihtiyaç duyduğu büyük işin muhal görünmesi, müslümanın gönlünde apaşikâr, müslüman topluluğunda şeriat ola- I.
I. Zuhruf suresi. âyet : 31
İSLAM DÜŞMANLARI (Müslüman kisvesine bürünmüş) VEYA DANGALAK (Alim olduğunu sanan) İSLAM ALİMİ !! BU ÜMMETİ BÖYLE PARCALADILAR.

"Yanına kör bir kimse geldi diye (resul) yüzünü asıp çevirdi."[18]Bu türden ayetler ve hadisler bir hükümde ve hükmün insan
lara tebliğinde ictihat kabilinden şeyler değildir.

Bu ayetler ancak, Resulün yapması evla/daha uygun ve öncelikli bir konuda Resule itab/uyarı türünden gelen ayetlerdir.

Öyleyse Resulün insanlara belirli bir hükmü tebliğ ettiği, ardından da hükümdeki ve ictihadındaki hatasını gösteren bir ayetin indiği, sonra da Resulden hatasını düzelten doğru hükmü tebliğ etmesinin istendiği gibi bir durum söz konusu değildir.

Oysa buradaki olayın aslı şudur:Daha önce vahy ile kendisine inen Allah Subhenehû ve Teala’nın hükümlerinden bir hükmü tebliğ etmek amacıyla bir iş yapan Resulün, bu hükme göre yapması evla olana muhalif bir şekilde insanlara hükmü tebliğ etmesinden ve bu muhalefetinden dolayı itab edilmesinden ibarettir.

Yoksa bu itab, yeni bir hükmün teşri edilmesi değildir. Hüküm zaten önceden teşri edilmiş ve Resul de onunla emrolunmuştu. Buna göre de Resul onu tebliğ ediyordu. Bu olaylar nedeniyle gelen bu ayetler, ancak Resulün Allah Subhenehû ve Teala’nın kendisine emrettiği bir emri yerine getirmek için çalışırken evla olanın tersine hareket etmesi nedeniyle Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'e gelen bir itabtır. Ayetler de, Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in evla olanın tersine davranması ile ilgili olarak gelen itab ayetleridir. Yoksa ayetler ne daha önceden olmayan hükümleri teşri ediyor, ne herhangi bir ictihadı tashih ediyor/düzeltiyor, ne de Resulün yaptığı hatalı bir ictihadın hükmüne muhalif olan bir başka hükmü teşri kılıyordu.Resullerin ve nebilerin aklen de Şer'an da evla olana aykırı bir fiili yapmaları caizdir. Çünkü evla olana aykırılık, mübah olan bir hüküm demektir. Ancak bazı amelleri bazısından daha evladır. Veya mendup hükmünü taşıyan bir olay olup bazı davranışları diğerinden daha evladır. Kişinin şehirde oturması da köyde oturması da mübahtır. Ancak şehirde oturmak yönetim ile ilgili işlere önem vermek ve yöneticileri muhasebe açısından köyde oturmaktan daha evladır. Sadakayı açık vermek de gizli olarak vermek de menduptur. Ancak gizli olarak vermek açıktan vermekten daha iyidir. Açıkça sadaka verilirse evla olana ters davranılmış olur. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in de evla olana aykırı bir davranışı yapması caizdir. Hatta Resulün masiyetler kapsamına girmeyen fiillerin hepsini yapması bile caizdir. Resul evla olana aykırı bir fiili yapmış Allahu Teâla'da onu itab etmiştir. Ayetleri inceleyen kimse, ayetlerin mantukunun, mefhumlarının ve delaletlerinin ancak bunu gösterdiğini görür. 

http://islamdevleti.info/.../Islam_Sahsiyeti_Cilt_1/21.htm

htmhttps://www.facebook.com/video.php?v=769262933121759&set=vb.326046250776765&type=2&theater

1 yorum:

  1. İSLAM DÜŞMANLARI (Müslüman kisvesine bürünmüş) VEYA DANGALAK (Alim olduğunu sanan) İSLAM ALİMİ !! BU ÜMMETİ BÖYLE PARCALADILAR.

    "Yanına kör bir kimse geldi diye (resul) yüzünü asıp çevirdi."[18]Bu türden ayetler ve hadisler bir hükümde ve hükmün insanlara tebliğinde ictihat kabilinden şeyler değildir.

    Bu ayetler ancak, Resulün yapması evla/daha uygun ve öncelikli bir konuda Resule itab/uyarı türünden gelen ayetlerdir.

    Öyleyse Resulün insanlara belirli bir hükmü tebliğ ettiği, ardından da hükümdeki ve ictihadındaki hatasını gösteren bir ayetin indiği, sonra da Resulden hatasını düzelten doğru hükmü tebliğ etmesinin istendiği gibi bir durum söz konusu değildir.

    Oysa buradaki olayın aslı şudur:Daha önce vahy ile kendisine inen Allah Subhenehû ve Teala’nın hükümlerinden bir hükmü tebliğ etmek amacıyla bir iş yapan Resulün, bu hükme göre yapması evla olana muhalif bir şekilde insanlara hükmü tebliğ etmesinden ve bu muhalefetinden dolayı itab edilmesinden ibarettir.

    Yoksa bu itab, yeni bir hükmün teşri edilmesi değildir. Hüküm zaten önceden teşri edilmiş ve Resul de onunla emrolunmuştu. Buna göre de Resul onu tebliğ ediyordu. Bu olaylar nedeniyle gelen bu ayetler, ancak Resulün Allah Subhenehû ve Teala’nın kendisine emrettiği bir emri yerine getirmek için çalışırken evla olanın tersine hareket etmesi nedeniyle Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'e gelen bir itabtır. Ayetler de, Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in evla olanın tersine davranması ile ilgili olarak gelen itab ayetleridir. Yoksa ayetler ne daha önceden olmayan hükümleri teşri ediyor, ne herhangi bir ictihadı tashih ediyor/düzeltiyor, ne de Resulün yaptığı hatalı bir ictihadın hükmüne muhalif olan bir başka hükmü teşri kılıyordu.Resullerin ve nebilerin aklen de Şer'an da evla olana aykırı bir fiili yapmaları caizdir. Çünkü evla olana aykırılık, mübah olan bir hüküm demektir. Ancak bazı amelleri bazısından daha evladır. Veya mendup hükmünü taşıyan bir olay olup bazı davranışları diğerinden daha evladır. Kişinin şehirde oturması da köyde oturması da mübahtır. Ancak şehirde oturmak yönetim ile ilgili işlere önem vermek ve yöneticileri muhasebe açısından köyde oturmaktan daha evladır. Sadakayı açık vermek de gizli olarak vermek de menduptur. Ancak gizli olarak vermek açıktan vermekten daha iyidir. Açıkça sadaka verilirse evla olana ters davranılmış olur. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in de evla olana aykırı bir davranışı yapması caizdir. Hatta Resulün masiyetler kapsamına girmeyen fiillerin hepsini yapması bile caizdir. Resul evla olana aykırı bir fiili yapmış Allahu Teâla'da onu itab etmiştir. Ayetleri inceleyen kimse, ayetlerin mantukunun, mefhumlarının ve delaletlerinin ancak bunu gösterdiğini görür.

    http://islamdevleti.info/.../Islam_Sahsiyeti_Cilt_1/21.htm

    htmhttps://www.facebook.com/video.php?v=769262933121759&set=vb.326046250776765&type=2&theater
    Resulün Müctehid Olması Caiz Değildir

    YanıtlaSil