5 Mart 2015 Perşembe

Allahü Taalâ İslâm ümmetine diyorki:... Sünneti inkar edenlere duyurulur.

«Muhakkak ki Resûller sadece kendilerine itaat edilsin diye izni İlâhi ile gönderilmişlerdir. Yoksa sadece tebliğ edip, ikna ile iktifa edemezler.»:
«Biz peygamberleri ancak Allah’ın izniyle itaat olunması için gönderdik?»

Ve insanlara diyor ki: «İnsanlar Resûlullahın hayatında verdiği hükümler ile beliren Allah nizamının hükümleri ile hükmetmedikçe evvelemirde iman etmiş olamazlar. Bu hükümler daha sonra Kur’an ve sünnet ile bedîhî iki kaynak olarak devam etmiştir. Hatta sadece Resûlullahm hükmü ile hükmetmeleri de müslüman olabilmeleri için kâfi gelmiyor... Allah'ın ve Resûlullahın verdiği hükümleri gönül hoşnudluğu ve rızası ile kabul etmeleri ve boyun eğmeleri de gerekir...

«Hayır, Rabbına and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kendilerini vermedikçe iman etmiş olmazlar...»

İşte imanın şartı ve îslâmın hududu...

—— Yine diyor ki onlara: Tağut ile —ki Tağut; Şeriatı Rabbâniyeden başka her türlü sistemin adıdır— hükmedenlerin Allah’a ve Rasulullaha iman hususundaki bütün iddiaları boş bir lâf olmaktan ileri geçmez. Doğrudan doğruya yalan bir iddiadır bu. Tağut ile hükmetmek isteyen her yalancının iddiasıdır bu...

—«Sana ve senden öncekilere indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Küfretmeleri emrolunmuşken Tağut önünde muhakeme olunmalarını isterler? Şeytan ise onları uzak bir sapıklığa sapıtmak istiyor...»

Ve onlara: «münafıklığın alâmeti; Allah'ın indirdiği kitab ile ve Rasulullahın verdiği hüküm ile hükmetmemektir» diyor:

«Onlara Allah'ın indirdiğine ve peygambere gelin» denilince münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün?»...

Onlara İslâm nizamının esas prensiplerinin, iman nizamının temel esaslarının Allah’a —ve O’nun Kur’anına— Rasulullaha — ve O’nun sünnetine — itaat edip, imanın şartına ve İslâmın hududuna dahil olan mümin ülülemre uymak olduğunu bildiriyor:
«Ey iman edenler, Allah’a itaat ediniz. Rasulullaha itaat ediniz. Ve sizden olan ülülemre de uyunuz...»

Günlük hâdiselere uygun olarak değişen, gelip geçen ve hakkında nass bulunmayan meselelerde muhtelif görüşler ortaya çıktığı zaman baş vurulacak esas merci... Sadece Allah ve Rasulüdür... Yani Allah’ın şeriatı ve Rasulullahın sünnetidir...
^ «Bir şey üzerinde çekişirseniz, onu Allah’a ve Rasulüne bırakın...»
İşte bu şekilde Rabbânî nizam, İslâm ümmetinin hayatında vaki olan gelip geçici her türlü problem ve meselelere ebediyyen hâkim oluyor. Onu kuvveti altma girdiriyor. Bu umumî kaide bir nizâmnâme halinde yer alıyor. Bu; hayatta tahakkuk etmeden ne imandan, ne de İslâmdan söz edilebilir. Zira bu nizâmnâmenin yukarda zikredilen şartları ile, muhtelif görüşler ortaya çıkınca her hususta son hükmü Allah’a ve Rasulullaha terk etmek kaydi ile imanın şartı ve İslâmın hududu meyanında bulunduğu açıkça vazıh ve sarih bir nass halinde beyan buyuruluyor:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder