olan. Gerçekten insan çok nankördür.
İnsanın ilk hayata ulaşması en büyük bir mucizedir. Gece gündüz her an yenilenen hayat mucizesiyle gerçekleşir durur. Fakat ilk
hayat mucizesinin engin sırrı hâlâ insan aklını hayretlere düşürmekte ve mahiyetini kavramaktan âciz bırakmaktadır. Düşünce ve tefekkür için bu konu hâlâ geniş bir saha olarak bilinmezliğini devam ettirmektedir.
Bir başka sır da ölümdür. İnsanoğlunun düşüncesi her an bir
yıldırım gibi çakıp giden ölüm hadisesinin mahiyetini kavramaktan
âcizdir. Ölümün mahiyetiyle hayatın mahiyeti arasındaki farklılık
ise son derece geniş ve büyüktür. Bu konu da olduğu gibi düşünce
ve tefekkür sahasına açık bulunmaktadır.
Ölümden sonraki hayat ta Allah'ın bilinmezliklerinden bir bilinmezdir. Ama varlığının delili gözler önünde bulunmaktadır. İlk doğuş öldükten sonra dirilmenin en büyük delilidir. Bu konu da bütün derinliğiyle düşünce ve tefekkür sahasına açık bulunmaktadır. Ne var ki, şu insan denen varlık bu konularda düşünmüyor, tefekkür
etmiyor, sırlarını ve delillerini çözmeye çalışmıyor. Gerçekten "insan çok nankördür."
Âyeti kerîme bütün bu delilleri gözler önüne seriyor ve zihinleri üzerine doğru çekerek buradan şu noktaya varıyor: Bütün bunlara kadir olan Allah, zulme uğrayanları korumaya ve onları güçlendirmeye de kadirdir. Tabiî bu üslûp inceliği Kur'an'a has metotlarla sağlanıyor. Kâinat sahnesinden alınan tablolar kalblerin harekete sevk edilmesi için kullanılıyor. Hak ve adalet konusundaki kanunlarla kâinat ve varlıklar kanunu arasında bir irtibat kuruluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder