26 Haziran 2014 Perşembe

İmanın bu dâva sahiplerinden istediği ilk şey, o yolda canlarını feda edip yok olmaları ve hak olan bu davayı yeryüzüne hakim kılmalarıdır...

Keza bazıları yardım ve zaferin manasına dar açıdan bakıyorlar. Allah'ın yardımını, gözleriyle gördükleri ve alışageldikleri muayyen bazı şeylere hasretmek istiyorlar. Halbuki ezelde vaadedilmiş
olan yardımın, pek çok çeşitleri vardır. Hattâ bazen, bunların bir
kısmına sathi nazarla bakanlar, onu, hezimetle karıştırabilirler...
Hz ibrahim ateşe atılırken akidesinden dönmedi, imana çağırmayı da elden bırakmadı... Şimdi onun bu hali bir zafer mi, yoksa
bir hezimetmi idi? Asla şüphe yok ki, akide mantığına göre Hz. ibrahim ateşe atılırken zaferin zirvesine ermiş bulunuyordu.
Nitekim ateşten kurtuluşunda da ikinci bir zafere kavuşmuş oluyordu... Bu, zaferin bir şekli, öbürü başka bir şeklidir. Halbuki
bunlar zahirde birbirinden pek uzaktır. Hakikatte ise birbirine yakının yakınıdır...
Peygamberimizin muhterem torunu Hz. Hüseyin (R.A.) o bilinen korkunç ve acı şekilde şehit edildiğinde, bu bir zafer miydi,
yoksa hezimet mi? Dıştan bakılır ve basit ölçüye vurulursa bu bir
hezimetti. Ama derinlemesine bakılır, büyük mikyas ile Ölçülür ise,
onun da bir nevi nusret olduğu anlaşılır.
Yeryüzünde Hz. Hüseyin (R.A.) gibi, dünyanın hiç bîr köşesinde kendisine sevgi ve şefkat uğrunda binlerce kalbin çarptığı bir
şehit yoktur. Bu hususta alevi olanlarla olmayan müslümanlar arasında bir fark yoktur. Hattâ bazı gayrı müslimler dahi bu hükme
dahildir...
Nice şehit var ki, akide ve dâvasına şehadetiyle yaptığı hizmeti, bin sene yaşamış olsa, başka şekilde yapamazdı. Kanı ile yazıp
evlât ve ahfadına armağan ettiği ve belki nesiler boyunca bütün tarihin seyrini değiştirecek kuvveti haiz eseriyle kalblere zerkettiği o
derin mânaları yerleştirerek binlerce kişiyi büyük işlere, büyük
hamlelere sevkedemezdi...
Zafer nedir? Hezimet nedir?
Bu hususta "Allah'ın, peygamberlerine ve mü'minlere dünya
hayatında vaadolunan yardımı nerede?" diye sormadan önce, kendimize dönüp değer hükümlerimizi bir daha tetkik süzgecinden geçirmek ihtiyacındayız...
Vakıa pek çok haller de var ki, Allah'ın yardımı orada bilinen
ve alışılagelen şekliyle tecelli eder. Görülen ve bilinen bu yardım
şeklinin gerçekleşmesi, daimî ve sabit olan bir şarta bağlıdır.
Mesela Hz Muhammed (S.A.) hayatında muvaffak ve muzaffer
olmuştur. Zira bu nusret, İslâm akidesini bütün hakikatîyle yeryüzüne yerleştirmek gayesine bağlı idî. Bu akide ise insan topluluğunun hayatına hâkim olup, onu bütünüyle tasarrufu altına almayınca hedefine ulaşamaz. Bir tek kişiden memlekete hâkim devlete kadar hepsini
Yüce Allah bu akide sahibinin hayatında zafere ermesini dilemiştir. Şunun için: Bu akideyi en mükemmel şekilde gerçekleştirsin ve bu hakikati, tarihi bir vakıa olarak, gözler önüne sersin.
Böylece nusretin bilinen şekliyle, gözden ırak olan şekli birleşmiş, Allah'ın tedbir ve takdirine göre bu iki şekil birleşmiştir.
Nazarı itibare alınması gereken bir husus daha var. Allahutelânın vaadi, peygamberleri ve iman eden kimseler içindir. O halde
bu vaade mazhar olabilmenin İlk şartı, iman hakikatinin kalblerde
mevcudiyetidir. İmanın hakikati hususunda insanların görüşü - umumiyetle - sathîdir, iman cevheri ancak kalb, şirkin her çeşidinden arındığı takdirde vücuda gelir. Şirkin türlü türlü gizli şekilleri
vardır ve insan kalbi ancak yalnız Allah'a yöneldiği, yalnız O'na
dayandığı, hakkındaki takdir ve hükmünden emin bulunduğu ve
kendisini ancak Allah'ın yönettiğini, O'nun iradesine uymaya mecbur olduğunu bildiği zaman şirkin her türlüsünden kurtulur. Allah'ın kaza ve kaderini gönül rızasiyle, emniyet ve huzur içinde kabul eder.
İnsan bu dereceye yükselince artık Allah'ın huzurunda ileri gidemez. Ve O'nun kendisine yapacağı yardım veya iyiliğin şeklini kendisi tayin edemez. Çünkü o bütün bunları güvendiği Rabbîne
bırakmış, O'na havale etmiştir. O'ndan ne gelirse hayırdır, iyidir.
İşte bu itimat ve iman, zafere ermişliğin mânalarından ve belirtilerindendır. Kendi benliğine ve şehevi hislerine karşı zafer... Ve bu
dahili bir zaferdir ki, onsuz harici zaferin gerçekleşmesi hiç bir zaman mümkün değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder