"Bu Kur’an, düzülüp uydurulmuş bir iftiradan başka bir şey değildir.” dediler.
(BU GÜN DE DEĞİŞİK YÖNTEMLERLE BU İFADEYİ KULLANIYORLAR.)
Bu âyetteki ( «ilil ) yalan ve iftira manasınadır. Fakat inkârcılar bu manayı daha da kuvvetlendirmek için “müfterâ” sıfatını ekliyerek: “Uydurulmuş bir iftiradan başka bir şey değildir.” diyorlar.
Maksatları daha baştan onun değerinde şüphe uyandırmaktır. O’nun İlâhî kaynağında şek ve tereddütler ihdas etmeye yeltenmeleri bundandır.
Sonra da akıllarınca Kur’an’ın kendisini anlatmaya geçerler :
"Hakka küfreden onlar, "Hak” kendilerine gelince de şunu söylediler: Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir.”
Kalbleri yerinden oynatıcı bir söz. önce “uydurma” demişlerdi. Bu yetmedi. Onun uydurma olduğunu daha müessir bir sözle teyit ve ispatlamak ister ve ilâve ederler: “O mutlaka apaçık bir sihirden ibarettir!”
Bunlar, halka halka “ithamlar” zinciridir. Bu uydurma itham ve isnatlarla Kur’an’ın açık âyetlerine karşı koyup, onun kalbleri fethetmesine engel olmak isterler. Bu çürük dâvalarının bir delili de yok. Halk takımını kandırmak ve yoldan çıkarmak için ortaya attıkları yalan ve uydurmalarından başka..
Üstelik bu lakırtıları söyleyenler, ki onlar sözde büyük ve efendi geçinenleridir.
(BAKTILAR ÖYLE OLMUYOR,BU GÜNÜMÜZDE DE DEĞİŞİK ŞEKİLLERDE MÜSTEŞRİKLER FAALİYETDEDİRLER.KİMİLERİ SÜNNET İNKARCILIĞI İLE KİMİLERİ KAVRAMLARIN MANASINI DEĞİŞTİREREK HER BİR KONUDA AYRI AYRI FAALİYET ÜZEREDİRLER MÜSTEŞRİKLER.BUNLARI BİLMEYEN MÜSLÜMAN KARDEŞLERİMDE BUNLARIN ESİNTİSİNE KAPILIP GİDİYORLAR.)
Peygamber (S.A.) e indirilenin, Kur’anı kerîm olduğunu, beşer takatinin fevkinde konuşan insanlar seviyesinin-çok üstünde bulunduğunu bilmiyor değillerdi. Kat’iyetle biliyorlardı bunu.. Nitekim o ekâbir takımının Hz. Muhammed (S.A.) ve Kur’anı kerîm hakkmdaki birbiriyle konuşmaları ve halkı, kalbleri açan, gönülleri fetheden hu Kur’an’dan uzaklaştırmak için kurdukları tuzakları bu eserimizde geçmişti.
Bu adamların şahsiyetlerini de açıklıyor Kur’an. Kim oluyor bunlar? Bunlar, onunla başka kitapları mukayese edecek ve vahyi- le vehmi tebrik edebilecek bir kitaba sahip olmayan bir takım üm- mîlerdir. Daha evvel kendilerine kitap verilmiş, bu kitaplarla en son inen Kur’anı kerimi kıyaslamış-ve vahyin mahiyetini bilmiş olsalardı o zaman, kendilerine yeni gelenin ne bir kitap, ne de vahiy olmadığına ve Allah tarafından gönderilmediğine hükmedip, bu yolda bir fetva verebilirlerdi. Bu adamlara daha evvel bir Peygamber de gönderilmemiş olduğuna göre, bunların söyledikleri hiç bir ilme ve esasa dayanmayan kuru bir iddia ve hezeyandan başka bir şey değildir:
“Halbuki biz onlara öyle ders alacakları kitaplar vermediğimiz gibi, onlara senden evvel azap ile korkutucu bir Peygamber de göndermedik.”
Kendilerinden önce gelip Allah'ın gönderdiği Peygamberleri, indirdiği kitapları yalanlayıp bu yüzden en kötü âkıbetlere duçar oldukları, Kur’anı kerime muhatap olan bu kavme hatırlatılır. Ve denir ki: Onlara, size verilenin on misli ilim, mal mülk, kuvvet vs. verilmişti. Bakın, Peygamberleri tekzip edince onlar, ne hale geldiler, nasıl Allah’ın “reddine” uğradılar.
“Onlardan öncekiler de yalanladılar. Halbuki bunlar, öbürlerine verdiklerimizin onda birine ermemişlerdir. Böyle iken Peygamberlerimizi yalanlamışlardı. Beni inkâr etmek nasıl olur.”
Duçâr oldukları bu red, bu azap cidden çok müthiş ve korkunçtu. Onların Arap yarımadasında başlarına geleni, Kureyşliler biliyorlardı. Bu bakımdan, bu hatırlatış kafi gelirdi. Bu alayh ve öfkeli sual “beni inkâr etmek nasıl olur?” öyle bir sorudur ki, dinleyenlerin kalbini yerinden oynatır ve gaflet uykusundan uyarır. Gerçi onlar da biliyorlardı ne korkunç bir şeydi o red...
sebe suresi
(BAKTILAR ÖYLE OLMUYOR,BU GÜNÜMÜZDE DE DEĞİŞİK ŞEKİLLERDE MÜSTEŞRİKLER FAALİYETDEDİRLER.KİMİLERİ SÜNNET İNKARCILIĞI İLE KİMİLERİ KAVRAMLARIN MANASINI DEĞİŞTİREREK HER BİR KONUDA AYRI AYRI FAALİYET ÜZEREDİRLER MÜSTEŞRİKLER.BUNLARI BİLMEYEN MÜSLÜMAN KARDEŞLERİMDE BUNLARIN ESİNTİSİNE KAPILIP GİDİYORLAR.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder