29 Ağustos 2014 Cuma

HZ. ALLAH’IN RAHMETİ

HZ. ALLAH’IN RAHMETİ
2-Allah’ın insanlara verdiği rahmeti önleyebilecek yoktur. Tutacağı şeyi de bundan sonra salıverecek yoktur. O, Azız ’dir, Hak.îm ’dir.
Fıtır urei

Sûrenin bu ikinci âyetinde Allahuteâlânın mutlak olan kudretinden örnekler vardır. Birinci âyet de O’nun kudretiyle sona ermiştir.
Bu örnekler insan kalbine bir yerleşti mi, hayatın her safhasında, onun duygu ve düşüncelerinde, gidişinde, değer ölçülerinde tam bir değişme ve gelişme meydana gelir.
Bu örnekler giderek, göklerde ve yerde başka bir kuvvetin bulunacağı Şüphesini insan kalbinden atıp, insanı Allah’ın kudretine sıkıca bağlar. Göklerde ve yerde başka bir rahmetin olabileceği ihtimalini kaldırarak onu Allah’ın rahmetine sığınmaya sevkeder. Kâinatta her türlü kapıyı ona kapayıp, Allah’ın kapısını ardına kadar açar. Ve yine göklerde ve yerdeki yolların hepsini tıkayıp, Allah’a götüren nurlu, doğru ve hak yolu açar...
Yüce Allah'ın geniş rahmetinin, rakamlarla ifade ve tesbiti imkânsızdır. İnsanın bizzat kendi nefsinde, kendi gelişiminde, Rabbi-nin yaptığı ikramları kendi emrine ve istifadesine verilmiş, bildiği ve bilemediği daha çoktur bunca nimetleri tasavvur etmek dahi, insanı acze düşürecek derecede zordur.
Allah’ın bu rahmeti yasaklarda olduğu gibi, yasak olmayan şeylerde de tecelli ediyor. Basiretli insan, bu rahmetin her yerde eserini bulabilir. Rahmetin her tarafta, her durum ve şartlarda, her zaman ve her yerde tecelli ettiğini görür. O rahmeti kendi kendinde görür, duygularında, etrafında, bulunduğu her zaman ve her yerde onu görür, bulur.. Kaybını, bir mahrumiyet kabul ettikleri her şeyini yitirse dahi..
Yüce Allah’ın bu rahmetini tutup esirgediği, yani rahmetinden mahrum ettiği kimse ise, o rahmeti ve o rahmetin tecellilerini hiç bir yerde bulamaz. O, ondan daima mahrum ve uzaktır. İnsanlar nazarında kıymetli sayılan her şeyi bulsa dahi o rahmeti hiç bir yerde görüp bulamaz!
Bir nimet ki, yüce Allah ona rahmetini eş etmemiştir, o artık bir nimet olmaktan çıkıp mihnet ve musibet olmuştur.
Bir mihnet ve sıkıntı ki, Allah'ın rahmetine vesiledir, o artık mihnet ve meşakkat olmaktan çıkmış bizzat nimetin kendisi olmuştur. İnsan diken olsa dahi üzerinde Allah’ın rahmetiyle beraber olduğu takdirde o diken hemen döşek oluverir. İpeğin üzerinde rahmetten mahrum olarak yatsa o ipekli yatak derhal keven dikeni gibi gelir. En çetin ve güç işler Allah’ın rahmetiyle kolayca halledilir. En kolay bir işin, rahmetten uzaksa halli çok zor olur, Allah'ın bu rahmet deryası sayesinde en korkunç ve tehlikeli şeyler emniyet ve selamet içinde olur biter.. Rahmetten uzak olan en emin ve sıhhatli bilinen işlerin sonu helak ve hüsranla biter.
Allah’ın rahmetine eren için darlık, sıkıntı diye bir şey yoktur. Ancak Hakkın rahmetinden mahrum olan kişi darlığa düşer.
Allah’ın Rahmetinden nasibini alan kimse için daralma, bunalma söz konusu değildir. İsterse zindanlara düşsün, en acı işkenceye maruz bırakılsın ölüme mahkûm olsun..
Bilakis bu rahmetten hissesini alamamış olan kişi, her türlü nimet ve refahın içinde yüzse de yine onun iç dünyası hoş değildir ve kendisi çeşitli buhran ve bunalımlar içinde bocalamaya mahkûmdur...
--------------Allah’ın rahmetiyle kalb ve gönülden saadet, neşe ve huzur fışkırır. Rahmetten mahrumsa iç düyasında üzüntü, yorgunluk, bitkinlik, meşakkat akreplerinin ayak sesleri, deprenişleri hissedilir!
Yeter ki açılsın bu kapı bir kez; kapanırmış bütün kapılar, bütün pencereler, bilumum yollar... Aldırma; hiç önemi yok; netice: yine bolluk, genişliktir, gül gülistandır, kolaylık ve refahtır.. Bu tek kapı kapanınca da, açılırmış bütün kapılar, pencereler, yollar. Bakma; hiç kıymeti yok; zira sonuç; Yine darlık, mihnet, üzüntü ve yorgunluk...
----------------İşte rahmetin bu feyiz ve bereketli kapısı açılır, sonra da rızık darlığı, mesken darlığı, geçim darlığı olur. Yaşamak nerdeyse çekilemez hale gelir, rahatsızlıklar zuhur eder.. Beis yok, yeis yok, üzülme sakın! Bunlar hep netice itibariyle genişlik, rahatlıktır, huzur ve saadettir.----------------------
Feyiz ve bereketin kaynağı bu rahmet kapısı kapanınca, bilakis rızıkta bir genişlik ve her şeyin yoluna girdiğini zannettirici bir hal vücuda gelebilir. Fakat, boş, faydasız. Çünkü o, sıkıntı ve güçlüktür, bedbahtlık ve belâdır!----------------
Mal mülk, evlât, sıhhat, kuvvet, makam ve şöhret... Bütün bunlar, rahmetten mahrumsa, birer üzüntü, yorgunluk, sıkıntı, boşuna bocalamaların kaynağı olurlar. Bir de Allah açınca rahmetinin kapısını o zaman bunlar huzur ve sükûne, emniyet ve saadete vesile olur.
Allah bir kuluna bol rızık verir rahmeti sayesinde, O rızık ve nimet, tatlı bir hayata, rahatlık ve refaha vesile olur. Hem dünyada rahat ve mutlu yaşar, hemde bu nimetle, âhiret hayatını kazanır.
Bazen de insan bunca nimetlere kavuştuğu halde rahmetten mahrum olur. Bu halde o rızık ve kısmet üzüntü ve korkunun, kin, haset ve düşmanlığın kaynağı olur. Aynı zamanda cimrilik veya hastalık gibi, yahut Allah’ın verdiği nimetleri şurada burda boşuna israf ve kıymetini bilmeme gibi sebeplerle o nimetlerden layıkı veçhile yararlanamaz, büsbütün mahrum olabilir de..
Allahuteâlâ bir kula rahmetiyle beraber, evlât verir. Bakarsın verilen bu evlât onun için en tatlı bir ziynet, sevinç, sürür ve saadet vesilesi olur. Dünya hayatında böyle olduğu gibi, Allah’ı bilip tanıyan, sevip sayan, hak ve hukukuna, riayet eden, cemiyete karşı hayırlı hizmetlerde bulunan salih bir evlât yetiştiği için de, âhirette kat kat ecir ve mükâfata erişir.
Kimine de rahmetinden mahrum olarak evlât verir. Bu sefer o evlât, onun için atılmaz bir belâ, çekilmez bir sıkıntı olur. Gündüz yorgunluk, geceleri uykusuzluk olur.
Yüce Allah kimine rahmetiyle sıhhat, afiyet, güç kuvvet verir. Bunlar onun hakkında gerçekten birer nimet, tatlı, neşeli hayat olur. Bir de rahmetinden mahrum etti mi bakarsın ki o sıhhat, kuvvet, sahibine musallat olan bir belâ olup çıkmış, sıhhatli ve kuvvetli olan o insan, bu nimetleri cismini tahrip, ruhunu ifsat edici yerlerde harcamış ve hesap günü için de günahla doldurmuştur defterini..
Allahuteâlâ saltanat ve makam sahibi eder kimini de. Bunlar, İslahat ve icraata vasıta, huzur ve emniyete sebep, her türlü faydalı işlerin yerine getirilmesine vesile olurlar. Çünkü bunlarla beraber verilmiş olan bir şey daha vardır: Rahmet. Eğer rahmetten o mahrumsa verilmiş olan makam, şan ve şöhret bir gün elden çıkar diye korku ve telaş, bu değilse tuğyan ve zulüm; yahut kin, husûmet ve haset... Netice itibariyle mahrum olan kimse rahmetten maddî  nimetlere sahip olsa da onda huzur ve sükûn bulmak mümkün değildir. Rahmetten mahrum, materyalist bir hayat sürdürmek isteyen servet ve mevki sahibi, elindekilerin de hayrını tam göremez, üstelik bunlarla kendisini cehennem ateşine sürükleyici bir yığın günah kazanır ve bu suretle dünya ve âhirette hüsrana uğrayanlar grubuna katılmış olur...

Geniş ilim, uzun ömür ve yüksek makam... Hep bunlar değişen, İlâhi rahmetin tecelli edip etmemesine göre değerlendirilen şeylerdir. Mesela az bir bilgi çok semereli ve faydalı olabilir. Kısa bir ömre Cenabı Hak hayır ve bereket ihsan edebilir. Az bir dünya metaını kişinin rahatlığına ve saadetine vesile kılabilir Allah..
Buraya kadar zikrettiğimiz hususlar ferdler için olduğu gibi cemiyetler için de bahis mevzuudur. Toplumlar fertler gibidir. Her şeyde, her hususta, her halükârda hüküm budur. Bu verdiğimiz misalleri çoğaltmak ve daha başkalarını bunlara kıyas etmek güç değildir.
Allah’ın rahmetindendir O’nun rahmetini bilmek, hissetmek! Farkında mısın Allah’ın rahmeti seni nasıl kucaklamış, bağrına basmış, o rahmetin eserleri seni ihata etmiş.. -----------Ne var ki, rahmet ve merhametin varlığını idrâk etmen de aynı rahmettir.----------- Allah’ın rahmetini ümit etmen ve onu dileyip beklemen rahmetin, rahmete erişmenin ta kendisidir. --------Ve bu rahmete güvenmen, her işinde ona intizar edip ona sığınman rahmetin ta kendisidir.----------- Asıl azap ve ıstırabın sebep ve menşei de, bu rahmetten uzak oluşun, yahut ondan ümidi kesişin, veyahut da o hususta şek ve şüpheye düşüşündür. Hem bu azap öyle fena ki, Allah onu mü’min kulunun başına aslâ getirmez. "... Hakikat şudur ki, kâfirler güruhundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” 1
Allah’ın bu rahmetine, onu samimiyetle isteyen herkes, her yerde ve her türlü şartlar içinde kavuşabilir:
İbrahim (A.S.) bu rahmeti ateşin içinde buldu.
Yûsuf (A.S.) onu kuyuda buldu, zindanda buldu.
Yûnus (A.S., balığın karnında, karanlıklar içinde buldu.
Mûsa (A.S. ' onu denizde, her türlü kuvvet, destek ve himayeden yoksun masum bir çocukken buldu. Nitekim onu, kendisinin azılı düşmanı Firavun’un sarayında da bulmuştu.
Ashab-ül-kehf, saraylarında ve evlerinde bulamadıkları bu rahmeti sığındıkları mağarada bulmuşlardı. Birbirine şöyle demişlerdi:
------------------------------------------------------------------------------
1. Yûsuf sûresi, »yet: 17
-----------------------
"... O halde mağaraya çekilin ki Rabbiniz size rahmetinden genişlik versin...” 1
Allah’ın Resulü (S.A.) de, sahabesi Ebubekir (R.A.) le beraber bu rahmeti mağaranın içinde buldular. Düşman, kendilerini adım adım takip ediyor, izlerini sürüyordu...
Her şeyden elini eteğini çekip, ümidini kesip de ona, yalnız o rahmete sığınan her kul, behemehal bulur onu, erer ona.. Yeter ki şüphe ve şaibelerin her türlüsünden tamamen arınsın, Allah’tan başkasının rahmet ve merhametine bel bağlamasın, bütün kapılardan yüz çevirip, yalnız ve yalnız O’nun kapısına baş koysun...
Sonra Allah bir kuluna rahmetinin kapılarını açtı mı, artık onu kapayacak hiç bir kuvvet yoktur. Keza, rahmet kapısını kapadı mı, onu açabilecek hiç kimse anasından doğmamıştır. Hak ve hakikat böyle olunca: Hiç bir kimseden korkmaya, hiç bir kimseden bir şey ummağa, her hangi bir nesneden korkup, her hangi birine ümit bağlamağa asla mahal yoktur. Ne bir vasıtanın elden çıkmasından korkulur, ne de birinin vesile olmasından hayır umulur. Her şey, yalnız ve yalnız Allahuteâlânın irade-i külliyesine bağlıdır. O ne dilerse o olur. Allah’ın açtığını kapayacak yoktur. Tutup kapadığını açabilecek bir el veya anahtar yoktur. Emir, doğrudan doğruya Allah’a ait, O’na racidir..
“Ve O, Azîz’dir, Hakim ’dir.”
Dilediği gibi açar, kapatır.. Kimse O’na karışamaz, müdahale edemez, denetlemeye kalkamaz. Açıp kapamasında nice gizli "hikmetler vardır. O, hikmet ve iradesiyle dilediğini yapar. Hakim O, emir O’nun, herşey O’nundur...
“Allah’ın insanlara verdiği rahmeti önleyebilecek yoktur.”
“Tutacağı şeyi de bundan sonra salıverecek yoktur.”
Şu halde insanlardan hiç birine ümit bağlamak, yahut her hangi birinden korkmak yoktur. Allah’ın tutup esirgediği bir rahmeti, hiç bir kimse salıveremez.
İnsan duygu ve düşüncelerine yerleştirmek istenen' ne berrak huzur ve sükûn.
-----------------------------------------------------------------------------------
. 1. İmanlarla Allah’ın rahmeti arasında hiç bir engel yoktur. Sadece O’nun rahmetini, ibadet; taatla, ümit, itimat ve inkıyadla kendisine yönelerek, hiç bir vasıta ve vesileye tevessül etmeksizin, doğrudan doğruya kendisinden dilemek kâfidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder