20 Kasım 2014 Perşembe

ALLAH’IN SULTASINA-OTORİTESİNE DAVET EDENE UYUN

İşte 1924 yılının böylesi bir gününde “Atatürk” diye isimlendirilen, İngiliz yetiştirmesi yahudi Mustafa Kemal, müslümanların 13 asır kendisi ile yönetildiği yönetim nizamı vasfıyla Hilâfet’in yıkımını ilan etti. Onun yerine beşerî küfür sistemini ilan etti. Bununla birlikte müslümanların risaletini taşımaktan geri kaldıkları, davalarından yüz çevirdikleri bir dönem başladı. Böylece müslümanlar kafirler için bir yağma alanı olup tam anlamı ile paramparça oldular. Ülkeleri parçalandı. Mal varlıkları gasbedildi. Kendi amaçlarına hizmet etmeleri ve müslümanlar üzerinde bekçileri olmaları için müslümanların başlarında kafirlerin tayin ettiği idareciler-emirler çoğaldı. Böylece onlar ümmete zillet ve aşağılanmanın çeşitlerini tattırdılar. Ümmeti açık küfürle yönettiler. Sorunlarını ümmetin düşmanlarının ellerine teslim ettiler. Bu durum sizin şunları görmenize kadar ulaştı: Düşmanlarınız sizi hakir görüp, siz dininizden uzaklaşasıya kadar size meydan okuyor ve ülkenizde saldırılara maruz kalıyorsunuz.
Hilâfet’in yıkımı, bu yahudinin ilga edilişini ilan ettiği gün olmamıştır. Bilakis onun yıkılış süreci müslümanların dinlerini anlamakta gafil olup ona, ondan olmayan küfür fikirleri ve hükümlerinden bazı şeyler katmaya başladıkları, Kur’an lügatı olması vasfıyla Arapça’dan yüz çevirmeye başladıkları günden itibaren başlamıştır. Böylece dilleri yabancılaştı. Anlayışları bozuldu. Doğru anlayışa muhalif olanı yada heva heves eğilimlerini cezbedeni uygulamaya başladılar. Böylece ümmete, esası üzerine Hilâfet Devleti’nin kurulduğu ideolojiyi anlamakta zaafiyet ve tatbikinde çatlaklıklar isabet etti. Doğal bir netice olarak da kalkınmanın rükunları sarsıldı. Hilâfet parçalanıp her bir parçasının başı, kafirlerin çıkarlarının emin bekçisi, ümmeti çeşitli belalara düçar eden haini oldu.
Ey Müslümanlar!
Siz de biliyorsunuz ki; ümmet, ideolojisinin anlayışı ve tatbikinde ihsana ulaşmadıkça kalkınmaz. Ümmet, yasamayı heva hevese terketmiş halde iken ideolojisi ile ilgili anlayışını düzeltmesi mümkün olur mu? Ya da o, ideolojisinin kapsamına küfür fikirlerinden demokrasi ve ondan fışkıran hürriyetler gibi fikirleri katma gayreti ve hevesi içindeyken ümmetin ideolojisi ile ilgili anlayışının düzelmesi mümkün olur mu? Ya da ideolojisini anlamanın şartlarından olan şer'î ilimleri ve Arapça’yı ikmal etmeden ideoloji anlayışının düzelmesi mümkün mü? Kendisi ile İslâmî hayatın tekrar başlayıp; İslâm davetinin aleme cihad ve hüccet ile taşınacağı Hilâfet Devleti olmadan İslâm’ı tatbik etmek mümkün olur mu?
Sizi, İslâm’ı halis tertemiz bir anlayışa davet ediyoruz. Kafirin yıktığı Hilâfet Devleti’ni kurmaya davet ediyoruz. O halde Allah’ın şu sözüyle size emrettiği Allah’ın sultasına-otoritesine davet edene uyun!
فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنْ الْحَقِّ “Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet-yönet. Haktan sana geleni bırakıp da onların heva-heveslerine/arzularına uyma.” (Maide: 48) 
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْكَافِرُونَ “Kim Allah’ın indirdikleri ile hükmetmezse-yönetmezse, işte onlar kafirlerdir.” (Maide: 44)
Haydin dünya ve Ahiret izzetine koşun! Kendinizi kafirin saldırısından , yüzlerinize ve sırtlarınıza inmekte olan kırbaçlarından kurtarın! Bakışlarınızı gelmekte olan izzetli günlere çevirin! Zira Allah size nusretini vaad etti. Şöyle dedi: وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ “Mü’minlere yardım etmek de size bir hak olmuştur.” (Rum: 47)
وَلَيَنصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ “Allah, kendisine yardım edene (dinine sımsıkı sarılıp gereğini yapanlara) kesinlikle yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.” (Hac: 40)
Huzeyfe (t)’dan rivayetle Rasulullah (u) şöyle demiştir: تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ “Nübüvvet aranızda Allah’ın kalmasını istediği kadar kalacaktır. Sonra Allah onu kaldırmayı dileyince kalkacaktır. Sonra Nübüvvet metodu üzerinde Hilâfet olacaktır. Allah’ın dilediği kadar kalacak ve sonra Allah kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra eziyet çektirici bir otorite olacaktır. Allah’ın dilediği kadar kalıp Allah kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra despot bir yönetim olacaktır. Allah’ın dilediği kadar kalıp Allah kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Daha soonra da Nübüvvet metodu üzere Hilâfet olacaktır.” Sonra sustu.(Ahmed b. Hanbel, Müsned Kufiyyîn, 17680)
O halde, Rabbınızın size vaad ettiği ve Rasulü’nün sizi kendisiyle müjdelediği şey için çalışın! Zira dünya ve Ahiretin hayrı ondadır.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey iman edenler! Allah ve Rasulü sizi size hayat verene davet edince onlara icabet edin/uyun. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz kesinlikle O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal: 24)


                                                          
           Kudüs                                                                                                  03/03/1999

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder