5 Şubat 2015 Perşembe

KIYAMETTE KÂFİRLER KEŞKE ÖNCEDEN BİR ŞEY YAPSAYDIM DERLER

Bolluk ve darlıkla imtihan hususundaki düşüncelerinin sakatlığı anlatılıp bu iğrenç durumları bütün gerçekleriyle bu derece ortaya sürüldükten sonra kıyamet günüyle ilgili korkunç bir tehdit geliyor. İmtihanın sonunda gelecek ceza günü şiddetli bir üslûpla anlatılıyor.

21 — Yer parça parça dağıldığında.

22 — Melekler sıra sıra dizilip Rabbinin emri geldiğinde.

23 — O gün cehennem de getirilir, insan o gün hatırlayacak hatırlamadan ona ne fayda.

24 — “Keşke bu hayatım için önceden birşey yapsaydım” der.

25 — Ve o gün O’nun azabı gibi hiçbir kimse azap yapamaz.

26 — O’nun vurduğu bağ gibi de kimse bağ vuramaz.

Yerin parça parça dağılması silinip düzlenmesi demektir. Bu hale kıyamet günü vuku bulacak, kâinat çapındaki inkilâplardan birisidir. Ancak meleklerin sıra sıra dizilip, Rabbinin emrinin gelmesi hususu gaybla ilgili bir konudur. Biz yeryüzünün sakinleri onun mahiyetini kavrayamıyoruz. Sadece ifadelerin ötesindeki azamet ve ' Hâli hissediyoruz. Cehennemin getirilmesi de böyle. Biz bununla sadece cehennemin ve orda azaplandınlanların yaklaştırılması anlamını çıkarıyoruz. Ama mahiyeti ve nasıl olacağı Allah’ın gayb sırrı arasındadır. Günü gelince bilinir.

Şu kadarını diyebiliriz ki, bu âyetlerin ötesinde bölümlerdeki mûsikinin ardından kalbleri yerinden oynatan, gözleri mevkiinden çıkaran yeryüzünü parça parça eden bir manzaranın ürpertesini hissediyoruz. Bu tabloda büyükler büyüğü Allahuteâlâ tecelli ediyor. Hüküm veriyor ve kesin kararını bildiriyor. Melekler saf saf olmuş duruyorlar. Sonra cehennem getiriliyor ve o da hazır vaziyette bekletiliyor: “İnsan o gün hatırlayacak” bolluk ve darlığın bir imtihan olduğunu unutan, mirası hak gözetmeden yiyen, malı aşırı bir iştahla seven, yetime iyilikte bulunmayan, yoksulu doyurmağa teşvik etmeyen, bunun yerine azgınlık, eden, fesat çıkaran ve baş döndüren insan..- Hatırlar o gün... Hakikati hatırlar ve gördüğünden öğüt alır... Ama ne yazık ki, vakit çok geçmiştir... “Ama hatırlamadan ona ne fayda.” Artık hatırlama dönemi geçmiştir. Bu ceza diyarında hatırlamanın hiçbir anlamı yoktur. Sadece dünya hayatında, amel yurdunda fırsatların geçmesine yanmaktan başka bir şey gelmez şimdi elden.

Bu gerçek açığa çıkınca “keşke bu hayatım için önceden bîr şey yapsaydım” der. Keşke bu dünyadaki hayatım için önceden blr şey hazırlamış olsaydım. Budur hayat denilebilecek gerçek hayat. Budur asıl hazırlanıp saklanması gereken hayat. Bu istekten hasret ahı çıkıyor açıkça. İnsanın âhirette elinden gelen tek şey bu.

Bilâhare âyeti kerime bu faydasız temennilerin sonunda olacak olanları tasvir ediyor. “Ve o gün O’nun azabı gibi hiçbir kimse azap yapamaz. O’nun vurduğu bağ gibi de bağ vuramaz.” Çünkü O Kahhar ve Cebbar olan Allah’tır. Çünkü o gün eşsiz azabıyle azablandırır. Kimse azaplandıramaz öyle. Eşi bulunmaz bağıyle bağlar ki kimse bağlayamaz öyle. Allah'ın azabını ve bağını Kur’an’ın diğer yerlerinde çeşitli kıyamet sahneleri içerisinde âyeti celîleler açıklamaktadır. Burada ise kısaca sözü edilmekte ve insan azap ve bağının ona benzemeyeceği belirtilmektedir. Bütün yaratıkların azap ve bağının onun gibi olmayacağı ifade edilmektedir. Bu ise daha önce geçen  d, S e m û d ve Firavun’un azgınlıklarında yeryüzünde fesadı çoğaltmalarında ve insanları zincirlere, kelepçelere vurarak bağlayıp azaplandırmalarında ortaya çıkn azgınlığa mukabildir. İşte senin Rabbin de ey peygamber ve ey mü’minler, insanları azaplandıran ve bağa vuranları böyle azaplandırır ve bağlar. Ama Rahbinin azabıyle onların azabı, Rabbinin bağıyle onların bağı arasında çok büyük farklar vardır. Bu hususta yaratıkların yaptıkları çok basit yaratanın yaptığı ise son derece büyüktür öyle ise azgınlar diledikleri gibi inasalara işkence yapıp bağ vursunlar. Olacaklar olacak, onlar da bugün gelip bağlanacak ve azaplanacaklardır. Tahminlerin ve tasavvufların üstünde korkunç bir azap ve bağ ile.  

****************************************************

1 yorum:

  1. YETİME YOKSULA İYİLİK ETMEYENLER
    Kur’anı kerim M e k k e ’de bolluk ve darlık hususunda Rablari hakkında böylesine kötü düşünen bir gruba hitap etmekteydi. Gerçi bunların benzerleri yeryüzünde daha üstün ve daha geniş blr Alemle bağlantısını koparmış olan her cahiliyet sisteminde bulunabilir. Onların yeryüzündeki insanlarla ilgili ölçüleri bolluk ve darlıkla mütenasipti. Çünkü onlara göre mal ve makam herşeydi. Ve bunun ötesinde bir ölçü yoktu. O yüzden de mala karşı aşırı bir sevgileri vardı. Esir olurcasına mal tutkunuydular. İhtiras ve yüzsüzlüğe vardırıyorlardı bu huylarını. Cimrilik ve bencillik ediyorlardı. Bunun için âyeti kerîme onların bu noktada içinden geçenleri açıklıyor Ve bu cimriliğin ve oburluğun asıl sebebinin rızıkların daraltılıp bollaştırılmasının gerisinde mevcut olan imtihanın mânasını kavrayamamak olduğunu belirtiyor.
    17 — Hayır, bilakis siz yetime iyilik etmezsiniz.

    18 — Yoksula yedirmek için birbirinize özenmezsiniz.

    19 — Size kalan mirası hak gözetmeden yersiniz.

    20 — Malı da pekçok seversiniz.

    Mesele imandan uzak insanların dediği gibi değildir. Rızkın bolluğu veya darlığı insanın Allah katındaki şerefiyle mütenasip değildir Geniş rızıklı olmak, üstün olmayı, rızkın darlığı da Allahuteâlânın o kimseyi hakir kıldığına delâlet etmez. Asıl mesele şudur; Siz gerçek mânada vermeyi ve gerçekten malın hakkını yerine getirmeyi bilmiyorsunuz. Çünkü siz koruyucusunu ve desteğini yitirmiş babadan yoksul olmakla her şeyini kaybetmiş küçücük bir yetime iyilik etmezsiniz. Aranızda yoksul olduğu halde kimseden varıp istemeyen miskini doyurmağa birbirinizi teşvik etmezsiniz. Şu halde miskini doyurmak hususunda insanların birbirini teşvik etmemesi ve birbirine tavsiyede bulunmaması kötü bir harekettir. Ayrıca toplum içerisinde içtimai vazifenin yapılmasının ve umumun hayrına olan işlere koşulmasının bir dayanışma zarureti olduğu ve İslâmın ana çizgisini temsil ettiği ima edilmektedir.

    Siz, imtihanın mânasını kavrayamıyor ve yetimlere iyilikte bu lunarak birbirinizi teşvik ederek miskinleri doyurmaya imtihanda muvaffak olmağa çalışmıyorsunuz. Bunun aksine siz, mirası hak gözetmeden hırsla yiyorsunuz. Malı azgınca seviyorsunuz. Muhtaçlara iyilik etmek ve yoksulları doyurmak hususunda içinizde hiçbir duygu ve his yok.

    Daha önce de belirttiğimiz gibi İslâm geldiğinde Mekke ’de mal yığmak için her türlü yollara başvurularak insanın kalbini karartan ve katılaştıran şekilde mala karşı hırsla üşüşme hali vardı. Yetimlerin malı har vurulur, harman savrulurdu, özellikle yetim kalmış kız çocukları çeşitli şekillerde tarizlere uğrardı. Hele mirasla alâkalı hususlarda büsbütün hakları çiğnenirdi. Bu konuyle ilgili tefsirin muhtelif yerlerinde açıklamalar yer almıştır. İslâm öncesi Mekke toplumunda faiz yoluyle ve diğer gayri meşru yollarla mal yığmak bir alışkanlıktı. Nitekim bu hal günümüze kadar her zaman ve her yerdeki cahiliyet cemiyetlerinin alâmetidir.

    Bu âyetlerde onların içinde geçen gerçeklerin açıklanmasının yanı sıra bu durum kötülenmekte ve “hayır” kelimesiyle tekrarlanan ifade onları korkutmaktadır. İfadenin cümle kuruluşunda ve vurgulamalarında da bu durum ortaya çıkmaktadır. Âyetlerin ses tonu onların mal üzerine şiddetle üşüşmelerini bize anlatmaktadır:

    “Malı da pekçok seversiniz. Size kalan mirası hak gözetmeden yersiniz”».
    **********************
    http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2015/02/yetime-yoksula-iyilik-etmeyenler.html?spref=fb

    YanıtlaSil