2 Mayıs 2014 Cuma

-İSLAM DEVLETİNİN İKAMESİNİN ŞARTLARINDAN BASILARI----Allah insanın içine iki kalb koymamıştır.

Medine'de de bunun bir başka örneği meydana gelmişti. Kabilenin bir kısmı müslüman olmuş diğerleri şirkte kalmıştı. Aralarındaki akrabalık münasebetleri, aile bağlarındaki çözülme halleri hangi halde ise öyle kalmıştı. Cemiyet ilişkilerindeki dağınıklık ailedekinden daha genişdi.
Müslüman topluluğu daima hayatiyeti haizdi. Böyle bir toplum
üzerine kurulan İslâm devletinin ise, nefse hâkimiyet düşüncesine
daha yakın ve sağlam kaideler üzerine müstenit bir sistem üzre bulunması da tabiidir.
İşte bu cemiyette, yeni akidenin bir sonucu olarak, bir yardımlaşma şuuru dalgalandı. Yükselen bu dalgalar, bütün arzu ve düşünceleri, örf ve gelenekleri, akrabalık münasebet ve bağlarını hâkimiyeti altına aldı. Gaye ise bu akideyi tek başına kalbleri bağlayan bir bağ; o vakitte, ailede ve kabilede, tâbi esaslarından ayrılmış olan birliği de temin etmekti. Bu suretle aralarında kan ve nesep,
sulh ve sükûnet, sadakat, ırk ve dil yerli yerine oturmuş olur. Bu
dahili birliğin Islamla kaynaşmasından da birbirine bağlı, birbirine
yardımcı, birbirine kefil ve muvazeneli hakiki bir kitle meydana
gelmiş olur. Bunda, kanunların hükümleri veya devletin emirleri
değil de İçten gelen bir itaat ve şuurlu duygu hakimdir. Beşerin, mu-
tat hayattarı için tanzim ettikleri kaidelerin de Ötesindedir bunlar..
İslâm topluluğu devlet kurmaya ve kendine ait kanunlar koymaya muktedir olamadığı yerlerde bu esas üzerine durabilmiştir.
Muhacirler, Ensar kardeşlerimin yanına misafir olarak kondular. Ensar, onlardan evvel M e d î n e 'ye yerleşmiş ve orasını bir
iman yurdu edinmişlerdi. Muhacirleri, evlerini, kalbi erini ve mal
larını onlara açarak karşıladılar. Onları barındırmakta birbiriyle
yarış halindeydiler. Bu yarışta o derece ileri gittiler ki, bir muhaciri
bir ensarın evine kondurmak ancak kura İle mumkun olabilmişti.
Zira muhacirlerin sayısı, onları evlerine almak isteyen ensarın sayısından azdı. Onlarla her şeylerini, tam bir gönül hoşluğu, İçten gelen bir duygu ve hakikî ferahlıkla bolüşmüşlerdi. Yaratılışta bulunan
cimrilikten azade oldukları gibi yapmacık hareketlerden ve gösterişten de uzak idiler.
Resulullah muhacir erkeklerle Ensar erkekleri arasında kardeşlik tesis etmişti. İman sahipleri arasındaki, bu kardeşlik ve dayanışma tarihin tek ve ender bağlılık örneğidir. Bu kardeşlik, kan kardeşliği makamına kaimdi. Mirası ve nesep bağlarından doğan diyet
gibi v.s. diğer hakları da içine almaktaydı.
Bu husustaki şuurlu yardımlaşma en yüksek dereceye ulaşmış,
müslumanlar, bu yeni alâkaları gayet ciddî bir şekilde tutmuşlar; bu
husustaki halleri ise islamın diğer tebligatını yerine getirmekteki
hallerinden farksızdı. Bu yardımlaşma, İslâm cemiyetinin kuruluşunda, kudretli devlet haline gelişinde, istikrarlı hükümler ve sağlam kanunlar konulması sırasında, hatta daha fazlasında müessir olmuştu. Bu yeni doğan topluluğun muhafazasında, kendisini ayakta
tutacak bu istisnaî tesanüde zaruret vardı.
Bu şekildeki yardımlaşma şuuru, bu hedefleri gaye edinmiş top
luluğun doğmasında mutlaka zaruridir. Takı kudretli devlet, müstekar kanun ve sağlam nizam kurulmuş olsun.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder