15 Ekim 2014 Çarşamba

Ey İman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse onun içini yüzünü araştırın. Yoksa bilmeden bir kavme sataşırsınızda sonra ettiğinize yanarsınız.

Cenabı Allah onların birçoğunun bilmediklerini belirterek peygamberin şahsına yaraşmayan, önder ve rehber Allah kılavuzlarına saygının hududunu, hürmetin ve edebin sınırını aşan bu davranışlarına karşı onları bilgisizlik ve düşüncesizlikle niteliyor. Kendileri için sabredip peygamberin çıkmasını beklemelerinin daha iyi olacağını belirterek tevbeyi mağfiret ve rahmeti arzu etmeyi içlerine sindirmeye çalışıyor.

Doğrusu müslümanlar bu yüce adaba son derece riayet etmişler ve o tavrı Resulullahın şahsımızda ötesinde her hocaya ve bilgine kadar uzatmışlardır. Bir bilgili veya hoca yanlarına geldiklerinde onu rahatsız etmemek için ellerinden geleni yapmışlardır. Nitekim Zahid ve bilgin Ebu Ubeyd’in şöyle dediği anlatılır: “Ben hiçbir bilginin kapısını zamanından evvel çaldığını bilmiyorum.”

6 — Ey İman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse onun içini yüzünü araştırın. Yoksa bilmeden bir kavme sataşırsınızda sonra ettiğinize yanarsınız.

Sûre 49: Hucurat
FtZILAL-lL KUR'AN
493
7 — Hem bilin ki içinizde Allah’ın peygamberi vardır. Şayet o birçok işlerde size uymuş olsaydı şüphesiz ki sıkıntıya düşerdiniz. Ama Allah size imanı sevdirmiş ve onu kalblerinize güzel göstermiştir. Küfrü, fâşıklığı, isyanı da çirkin göstermiştir. İşte rüştünü bulanlar da onların ta kendileridir.

8 — Bu Allah’ın bir fazlu nimetidir. Ve Allah Alîm ’dir Hakim ’dir.

Birinci sesleniş kumanda yönünü belirtmek ve emir alınacak yeri göstermek içindi. İkinci sesleniş ise kumanda mevkiine karşı gösterilecek edep ve saygıyı belirtmektedir. Gerek birinci sesleniş gerekse ikinci seslenişteki hususlar sûrenin bilumum tevcihat ve teşriatının esasını teşkil ediyordu. Binaenaleyh mü’minlerin emir alacağı kaynağın açıklanması, kumanda mevkiinin belirlenerek saygı gösterilmesi icap ederdi. Böylece verilen emirlerin değeri, ağırlığı ve önemi ortaya konmuş olurdu. İşte gelen üçüncü sesleniş te mü’-minlere emirleri nasıl alacaklarını buna karşı nasıl davranacaklarını açıklamakta emri kaynağından almanın zaruretini belirtmektedir:

“Ey İmam edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse onun iç yüzünü araştırın. Yoksa bilmeden bir kavme sataşırsınız da sonra ettiğinize yanarsınız.”

Özellikle fasıkın getirdiği haber belirtiliyor ki onun yalan olması muhtemeldir. Yayılan haberlerde İslâm cemaati arasında kuşkunun ve şüphenin şuyu bulmaması, malumatın sakat olmaması için araştırılması belirtilmektedir. İslâm cemaatinde aslolan fertlerinin güvenilir söylenen haberlerin doğru olmasıdır. Fâsık ise verdiği haberde bile şüphe götüren kimsedir. Onun için müslüman cemaat fâsıkın verdiği veya ulaştırdığı haberi alıp almamakta serbesttir. Bir fâsıkın haberi üzerine hareket edip etmemek hususunda acele etmemelidirler. Bilmeden ve çabuk hareket ederek zulmetmiş olabilirler. O zaman işlenen zulüm Allah’ın gazabını mucib olduğundan pişmanlığı gerektirir. Hakka ve adalete aykırı bir davranış olur.


Tefsir alimlerinin birçoğunun zikrine göre bu âyet Ukbe İbn Muayt oğlu Velid hakkında nazil olmuştur. Hz. Peygamber onu mustalik oğullarının zekâtını toplamak için yollamıştı. İbn Kesir der ki Mücahid ve Katade dediler ki: Resulullah (S.A.) Ukbe oğlu Velidi mustalik oğullarının sadakasını toplamaya yolladı. Onlar zekâtlarını 
verdiler. Ama Velid dönerek peygamberin yanma geldi ve mustalik oğullannm toplanarak Resulullahla savaşa hazırlandıklarını söyledi: (Katede’nin rivayetinde ayrıca islâmdan döndükleri de nakledilir). Bunun üzerine Hz. Peygamber Halid İbn Velid (R.A.) i müsta-lik oğullarına yolladı. Ve durumu inceleyip acele etmeden haber almasını bildirdi. Hz. Halid geceleyin müstalik oğullarının bulunduğu yere geldi ve onları gözetledi. Hz. Halid’i gördüklerinde is-lâma bağlı olduklarını belirttiler. Ezan okuyup namaz kıldıklarını görünce peygamber (S.A.) e durumu haber verdi. Ve bunun üzerine işbu âyeti kerîme nazil oldu. Resulullah buyurur idi ki: “İncelemek Allah’ın emridir, acele davranmak ise şeytandandır.” İbn Ke-sir’in tefsirinde tesbit ettiği ifade budur. İbn Ebu Leyla, Yezid İbn Yaman, Dahhak ve Mukatil’den ve diğer selefi salihinden zikredildiğine göre bu âyeti kerime Ûkbe oğlu Velid hakkında nazil olmuştur. En doğrusunu Allah bilir. (İbn Kesir’in tefsirindeki ifade burada son buluyor)

Ayetin muhtevası umumidir. Ve prensip olarak fâsıkın haberini inceleyip araştırmayı belirtmektedir. Salih kişinin verdiği haber ise kabul edilir. Çünkü mü’min cemiyette aslolan salih kişinin haberi kabul etmek bir nevi araştırma ve tespit vasıtasıdır. Çünkü haberi kabul etmek bir nevi araşatırma ve tespit vasıtasıdır. Çünkü haberin kaynaklarından birisi salih kimsedir. Her haberden ve her kaynaktan mutlak mânada şüphe etmek hususu ise İslâm cemaati- ! nin ve mü’minler topluluğunun arasında hâkim bulunan güven prensibine aykırıdır. Hayatın seyrini durdurur. Cemiyetin nizamını bozar. Halbuki İslâm hayatın tabiî seyrine devam etmesini ister. Bunun için bir takım sebepler ve garantiler koyar. Hayatın tatili için değil korunması ve seyrine devam edebilmesi için icap eden engelleri kaldırır. İşte bu da haber kaynaklarının istisnası ile ilgili örneklerden birisidir.

öyle görülüyor ki bazı müslümanlar Ukbe oğlu Velid’in naklet tiği haberden başlangıçta heyecana kapılmışlar bunun üzerine Hz. Peygambere çabucak onların cezasını vermeyi işaret etmişlerdir. Bu mü’min grubun Allaha’ın dinine karşı hamiyetini ve zekâtın men edilmesine karşı gazabını ifade eder. Ama bilâhare gelen âyeti kerîme onlara büyük bir gerçeği hatırlatıyor ve aralarında yaşayan büyük
bir nimeti belirtiyor. Onun kıymetini bilerek varlığına devamlı dik-I kat etmelerini ifade ediyor:

“Hem bilin ki içinizde Allah’ın peygamberi vardır.” Bu kolayca anlaşılabilen bir gerçektir. ÇUnkii fiilen vuku bulmuştur. Ama iyice düşünüldüğü takdirde tasavvuru bile mümkün olmayacak ka-I dar müthiş olabilecek bir gerçektir. Kolay mıdır insanın daima can-| lı ve müşahhas bir bağlantı ile göklere bağlanması, gökyüzünden ' yeryüzüne gelen sesleri, arasında bulunduğu kimselere bildirmesi.

I Tasavvuru dahi güç birşeydir bu. Durumlarının gizli açık hallerinin gökten gelen haberle bildirilmesi. Daha başlangıçta adımlarının düzeltilmesi, kendileriyle alâkalı hususlarda işaretler verilmesi. İçlerinden birisinin bir hareketi yapıp, bir sözü söyleyip, bir heyecan duyup kendinden geçtiği zaman hemen gökyüzünün bütün bunlardan haberdar olması, Allah’ın Resulüne olan şeyi haber vermesi ve bu durumda ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini bildirmesi kolay birşey değildir. Ama durum böyle olmuştur. Bu büyük bir hadisedir. Bu dehşetengiz bir gerçektir. Bunu olduğu gibi görenler belki de büyüklüğünü ve azametini hissetmeyebilirler. Bunun için zaten onun varlığı böyle bir üslûpla anlatılmış ve o noktaya dikkat çekilmiştir.

“Hem bilin ki içinizde Allah'ın peygamberi vardır.” Bilin bunu ona göre kadir ve kıymetini takdir edin. Bu sizin için çok büyük bir haldir. Bu büyük meseleyi bilmenin gereği olarak Allah’ın ve resulünün huzurunda öne geçmemek gerekir. Âyeti kerîme bu tevcihatı daha da aydınlatarak, kuvvetlendirerek resulullah (S.A.) ın vahyinin ilhamının dinlenilmesinin kendileri için hayır, rahmet ve kolaylık olduğunu haber veriyor. Peygamberin söylediği şeyler kendilerine zor da gelse, rahatlarını da kaçırsa ona itaat etmelerinin hayırlarına olduğunu bildiriyor. Şüphesiz ki Allah kendileri için neyin hayırlı olduğunu en iyi bilir. Allah’ın belirttiğine göre pergamberin aralarında bulunması bir İlâhi rahmettir:

“Şayet o birçok işlerde size uymuş olsaydı şüphesiz ki sıkıntıya düşerdiniz.”

Bu ifadede onların işi Allah’a ve Resulüne havale etmelerini ve ilahi barışa dahil olmalarını İlâhi takdire ve tedbire teslim olmala-




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder