15 Ekim 2014 Çarşamba

Ey İman edenler! Seslerinizi peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın. Birbirinize bağırdığınız gibi peygambere yüksek sesle bağırmayın ki farkına varmadan amelleriniz boşa gitmesin.

Ey İman edenler! Seslerinizi peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın. Birbirinize bağırdığınız gibi peygambere yüksek sesle bağırmayın ki farkına varmadan amelleriniz boşa gitmesin.
Hucurat=2

Ey iman edenler... Kendilerini imana davet eden peygambere saygı beslemeleri için amellerinin farkına varmadan boşa gitmemesi için... Âmellerinizi farkına varmadan, bilmeden mahvetmekten sakınmak için... Bu tehlikeli dönemeçten sakınınız çekininiz. Doğrusu bu hoş sesleniş, bu korkunç tahzir onların ruhlarında şiddetli ve derin tesirler icra etmişti.

îmamı Buhar! nakleder, bize Safvanoğlu Üsre Nafi ibn Ömer’den o da İbn Ebi Melike’den nakletmiş, demiş ki, az kalsın ki iki seçkin kişi Ebu Bekir ve Ömer (R.A.) az kaldı helak olacaklardı. Çünkü Temim kabilesinden bir kafile (hicretin dokuzuncu yılında) Resulullahın yanına geldiklerinde onlar peygamberin huzurunda seslerini yükseltmişlerdi. Birisi Akra îbn Haris (R.A.) a işa ret etmiş diğeri de bir başka kişiye işaret etmiştir ki (Nafi adını ezberinde tutamadığını söyler. Bir başka rivayette ise adını Ka’ka İbn Mabed olduğu zikredilir) Ebu Bekir (R.A.) Hz. Ömer’e demiş ki sen sırf bana muhalefet etmek istiyorsun. O da hayır sana muhalefet etmek istemedim demiş. Ve bunu yüksek sesle söylemişler. İşte o zaman “Ey iman edenler seslerinizi peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın...” âyet nazil olmuş. İbn Zübeyr (R.A.) der ki Hz. Ömer (R.A.) bu âyeti nüzulünden sonra Hz. Pey gamberin sözünü iyi anlamaya çalışmak isteğinin dışında bir zaman için bir şey konuşmadı. Hz. Ebu Bekir (R.A.) in de bu âyet nazil olunca ey Allah’ın Resulü Allah’a yemin ederim ki seninle ancak fısıltıyle konuşacağım dediği rivayet edilir.

İmamı Ahmet der ki bize Haşim, Süleyman İbn Mugire’den o da Sabit’ten o da Enes İbn Malik’ten naklederek der ki bu âyeti celîle nazil olduğunda yüksek sesli olan, Sabit İbn Kays dedi ki, “Peygam berin huzurunda yüksek sesle konuşan benim. Ben cehennemliğim, amelim boşa gitmiş” dedi ve evinden dışarı çıkmayarak hüznünü izhar etmişti. Hz. Peygamber (S.A.) onu göremeyince bazı kişileri yanına göndermiş ve onlar da Resulullahm kendisini göremediğini ne olduğunu bilmek istediğini söylemişler. Sabit ibn Kays demiş ki benim, peygamberin sesinden yüksek sesle konuşan. Onun yanında bağıran ben, cehennemliğim amelim boşa gitmiş. Bunun üzerine peygamberin huzuruna gelip söylediğini haber vermişler. O zaman Hz. Peygamber buyurmuş ki: “Hayır o cennet ehlindendir.” Enes (R.A.) demiş ki biz onu aramızda yürürken gördüğümüz zaman cennet ehli olarak kabul eder ve saygı gösterirdik.

İşte o korkunç tahzîre ve o tatlı seslenişe kapılan kalbler böyle titremişler, böyle kendilerinden geçmişler ve farkına varmadan amellerinin yok olmasından korkarak Resulullah (S.A.) ın huzurunda böyle bir edep tavrını takınmışlardır. Zaten fark etseler durumlarını düzeltirlerdi. Ama bu gizli tehlike kendileri tarafından görülmediğinden haddinden fazla, endişe duyup korkuyorlardı. Ama yüce Allah onların duyduğu bu endişeyi Resulullahın huzurunda seslerini kısmalarını son derece hayret verici bir ifade içerisinde belirtmektedir:

“Seslerini peygamberin yanında kısanlar, muhakkak ki onlar Allah’ın gönüllerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Mağfiret ve büyük mükâfat onlanndır.”

Şüphesiz ki takva büyük bir lütuftur. Allah onu imtihandan imtihana, tecrübeden tecrübeye baş vurarak seçtiği arınmış seçkin kalblere lütfeder. Takvaya hazır olmayan kalblere vermez. Ona lâyık olmayanlara sunmaz Resulullahm huzurunda seslerini kısanları Allah denemiş ve bu lütfa lâyık olduklarını görmüştür. Böylece onlara takva gibi bir lütuf hibe etmiştir. Bunun yanısıra onları bağışlamış ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir kendilerine. Korkutucu ihtardan sonra derin bir teşvik mahiyetindedir bu âyet. Onunla Allah seçkin kullarının kalblerini terbiye ediyor ve büyük güne hazırlıyor ki bu hükümlerle bu ümmetin rehberleri terbiye görmüş ve aydınlanmışlardı.

Mü’minlerin emîri Hattab oğlu Ömer (R.A.) den rivayet edilir ki Mescidi Nebevî’de yüksek sesle konuşan iki kişiyi duymuş. Hemen koşarak demiş ki siz nerede olduğunuzu biliyor musunuz? Sonra devam ederek nerelisiniz demiş Onlar da T a i f 1 i olduklarını söylemişler. Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) demiş ki siz eğer 
M e d i n e ’li olsaydınız, sizi ne şekilde döveceğimi ben bilirdim.

Bu ümmetin alimleri de aynı saygıyı duyarak demişler ki hayatımda peygambere hürmeten nasıl yanında yüksek sesle konuşulmaz idiyse kabrinde de yüksek sesle konuşmak doğru değildir.

Bilâhare âyeti kerîme Temim kabilesinin elçisinin Resulullah (S.A.) m yanına geldiklerinde (hicretin dokuzuncu yılında ki bu yıla elçiler yılı adı verilir) vuku bulan bir hadiseye işaret buyurmaktadır. O yıla elçiler yılı denilmesinin sebebi Mekke ’nin fethinden sonra civar kabilelerin elçiler yollayarak islâma girmeleridir. Bedeviler çölde yetiştiklerinden peygamberin eşlerinin odalarının arkasından Hz. Muhammed ’e bağırarak ey Muhammed buraya gel diye çağırıyorlardı. Resulullah bu durumdan memnun olmayıp müteessir olmuştur. Bunun üzerine Hakteâlânın şu mübarek kavli nazil oldu.

“Sana hücrelerin ötesinden seslenenlerin çoğunun akılları ermez. Eğer onlar sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Ve Allah G a f û r ’dur, R a-h î m ’dir.”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder