16 Ekim 2014 Perşembe

KİMSE KİMSEYLE ALAY ETMESİN.VE ZANDAN KAÇININ

11 — Ey mü’minler, bir topluluk bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi kendinizi ayıplamayın ve birbirinizi kötü lâkablarla çağırmayın. Ne kötü addır imandan sonra fasıklık. Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.”

İslâmın koyduğu ideal cemiyet nizamı yüce bir edep ve ahlâka sahip bir nizamdır. Bu nizamda her ferdin haysiyeti vardır dokunulmaz. Ferdin haysiyeti cemiyetin haysiyetidir. Herhangi bir ferde tecavüz bizzat şahsa tecavüz gibidir. Ve tecavüz edenin kendisine racidir. Çünkü İslâm cemaati bir bütündür. Müslümanların haysiyet ve şerefi de bir birinin haysiyet ve şerefi demektir. Bu Kur’an âyeti mü’minlere şu sevimli nida ile sesleniyor: “Ey mü’minler” Ve bu seslenişten sonra bir topluluğun diğer toplulukla alay etmesini . yasaklıyor. Erkeklerin erkeklerle alay etmemesini bildiriyor. Olabilir ki Allah katında alay ettikleri kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınlarla alay etmesinler. Çünkü Allah’ın ölçüsünde alay edilenlerin alay edenlerden daha hayırlı olması muhtemeldir. Bu ifade ayrıca gizli olarak şunu ima etmektedir. Gerek erkekler gerekse kadınlar kendilerini dış görünüşlerine göre ölçmesinler. Çünkü dış görünüşler insanların ölçülebileceği gerçek değerler değildir. Daha başka değerler vardır ki onları Allah bilir ve kullarını ona göre değerlendirir de kendileri farkında bile olmazlar. Bir zengin kişi fakir kişiyle alay etmiş olabilir. Güçlü olan güçsüzle, normal olan anormal ile, maharet sahibi, zeki olan budala ve aptal birisiyle alay etmiş olabilir. Çocuğu olan kısırla, akrabası olan kimsesizle alay etmiş olabilir, güzel çirkinle, genç yaşlıyla sağlıklı sakat ile zengin fakirle alay edebilir... Ama şunu unutmamak gerekir ki bütün bunlar ve benzeri haller yeryüzünün değerleridir. Allah'ın ölçüsünde yeri yoktur. Allah’ın ölçüsü bunlardan çok daha farklı ağırlıklarla bir yana ağır basabilir. Veya yükselebilir. Kur’anı kerîm bu gizli ima ile de yetinmeyerek bir adım daha atıyor. Ve iman kardeşliği duygusunu harekete geçiriyor. Ve inananlara bir tek şahıs olduklarını içlerinden birisini ayıplayanın kendisini ayıplamış olacağını belirtiyor: “Kendi kendinizi ayıplamayın” Ayıplama tabirini ifade için kullanılan ( £ ) kelimesinin ses tonu, söyleniş tarzı öyle bir ses vermektedir ki bu ayıplanış hali hissi bir yanılmadır. Yoksa manevî bir ayıplama değildir.

Alay ve ayıplamanın yanısıra arkadaşların hoşuna gitmeyecek ve onda bir nevi alay ve ayıplama hissi bırakacak olan kötü lâkaplarla çağırmada aynı şekildedir. Mü’minin mümin üzerindeki haklarından birisi de onu küçük düşürecek ve hoşuna gitmeyecek kötü lâkaplarla çağırmamasıdır. Mü’minin mü’mine karşı edebi bu şekilde kardeşine eziyet etmemesidir. Nitekim Hz. Peygamber cahiliyet devrinde takılan lâkab ve adlardan bir kısmını değiştirmiş ashabını küçük düşürecek veya horlayıcı bir nitelikte ki lâkablardan adlardan peygamberin yüce kalbi ve keskin hissi rahatsız olmuştur.

VE ZANDAN KAÇININ

Âyeti kerîme Allah’ın ölçüsündeki gerçek değerleri belirttikten, kardeşlik duygusunu tahrik ettikten, mü’minlerin bir tek fert olduklarını anlatarak iman gerçeğini harekete geçirdikten sonra bu yüce vasfı kaybetmekten sakındırıyor. Alay, ayıplama ve kötü lâkapla çağırmanın sonucu imandan çıkıp fâsıklığa girmenin tehlikesine dikkatleri çekiyor: “Ne kötü addır imandan sonra fâsıklık.”
îmandan dönmeye benzer bir haldir bu. Sonra da bunun zulm olduğunu kabul ederek onları kötü âkıbetle tehdit etmektedir. Bilindiği gibi zulüm tabiri Kur’anı kerimde şirk mânasına kullanılır. “Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” Böylece o yüce ve faziletli cemiyetin psikolojik kaideleri yerleştirilmiş oluyor:

12 — Ey îman edenler! Za'nnın bir çoğundan kaçının. Çünkü
bazı zan günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın, kimse kimseyi çekiştirmesin. Hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır. İşte bundan tiksindiniz değil mi? Allah’dan korkun şüphesiz ki Allah T e v v a b ’dır, Rahim ’dir.

Bu âyeti kerime ise şahısların haysiyeti, şeref ve hürriyeti ile alâkalı olarak o yüce cemiyetin ideal prensiplerinden birisini vaz etmektedir. İnsanlara çok tesirli bir üslûp ile duygu ve vicdanlarını nasıl temizleyeceklerini öğretirken onun yanı sıra bir de duvar örmektedir.

Sûrenin âhengine uyarak bu âyet te o sevimli nida ile başlamaktadır: “Ey İman edenler.” Sonra o iman edenlere birçok zandan kaçınmalarını emretmekte ve başkaları hakkında içlerinden geçen şüphe ve zanlara kendilerini kaptırmamalarını buyurmaktadır. Buna sebep olarak da şu hususu göstermektedir: “Çünkü bazı zan günahtır.” Mademki yasak; zanların birçoğundandır ve kaide olarak bazı zanlar günahtır. Şu halde bu âyeti kerîme kötü zandan tamamen kaçınılmayı ima etmektedir. Zira kişi hangi zanların günah olacağını bilmez. Böylece vicdanlar içinden temizlenmekte ve kötü zanlara bulaşarak günaha girilmesi önlenmektekdir. Her türlü şüphe ve zanlarda uzak olarak tertemiz bırakılmaktadır. Kardeşlerine karşı kötü zannın yıpratacağı hiçbir husus bulunmaksızın sevgi beslenmesi sağlanmaktadır. Şüphelerin kirletmesi önlenmekte, kararsızlık ve bekleyişlerin rahatsız etmediği emniyet havası sağlanmaktadır. Kötü zanlardan arınmış bir cemiyette insan ruhu ne kadar" huzur bulur.

Ama İslâm meseleyi vicdanları ve kalbleri temizleyerek bu temiz noktada olduğu gibi bırakmaz. Bilakis bu hüküm bir teamül olarak yerleşir. İnsanların yaşadıkları temiz toplum içerisinde konulan hukuk prensipleri arasında bir çit olarak gerilir. Kimse zanlara göre muaheze edilmez. Şüpheye göre hüküm verilmez. Ve mahkemede zan bir esas olmaz. İnsanlar hakkında karar vermek için zanlarla hareket edilmez. Nitekim Resulullah (S.A.) buyurur ki: “Zannettiğin zaman tahkik etme.” Yani insanlar toplum içinde temiz olarak kalmalıdırlar. Hak ve hürriyetleri korunmalı ve saygı görmelidir. Yaptıkları şeyin gerçek olup olmadığı tam olarak vuzuh buluncaya kadar hiçbir şekilde muhakeme edilmemelidirler. Etraflarında dönüp dolaşan zanlara göre araştırma ve takibat mevzuu olmamalıdırlar.

Hangi insan hak ve hürriyeti, hangi insan şeref ve haysiyeti üzerinde duran cemiyet ve görüş bu âyetin ulaştığı mertebeye ulaşabilir? İnsan haklarını ve haysiyetini korumak iddiasında olan hangi demokratik memleket bu âyeti kerimenin ulaştığı ve Kur’anı kerîmin inananlara seslendiği bu hükmün yanına ulaşabilir? Halbuki İslâm cemiyeti fiilen bu gerçekler üzerine kaim olmuş önce kalblerde sonra hayatta bu prensipleri gerçekleştirmiştir. Âyeti kerîme zanlardan kaçınılmakla alâkalı olarak toplumu teminat altına alan bir başka prensip daha getirmektedir:

“Birbirinizin kusurunu araştırmayın.”

Kusur araştırmak zandan sonraki bir hareket olabilir. Yahutta kötülükleri anlamak ve ayıpları açıklamak için ilk baştan girişilen bir davranış olabilir. Kur’anı kerim bu aşağılık harekete ahlaki yönden karşı koyuyor ve böylece başkalarının gizli noktalarını araştırmak ve fenalıklarını açıklamak gibi kötü hareketlerden gönülleri arıtmaya çalışıyor. Fakat mesele tesiri bakımından belirttiğimizden çok daha şumüllüdür. Ayıp araştırmamak islâmın İçtimaî nizamının hukukî ve tatbikî icraatının ana prensiplerinden birisidir. Elbette ki hiçbir şekilde çiğnenilmeyecek ve hiçbir halde dokunulmayacak olan insan hak ve hürriyetleri şeref ve haysiyetleri vardır. Yüce ve temiz İslâm cemiyetinde insanlar hem kendilerinden, hem yuvalarından, hem de gizli kapalı, noktalarından emin olarak yaşarlar. Her ne sebeple olursa olsun şahısların dokunulmazlığını çiğnemek, aile mahremiyetini ayaklar altına almak için bir sebep bulunamaz. Hattâ suçlu arama ve tahkik etme sebebi İslâm nizamına .göre insanların kusurunu araştırmak ve dokunulmazlıklarım çiğnemek için vesile olamaz. Herkes dış görünüşlerine göre muaheze edilir, iç görünüşlerine göre takibata maruz bırakılamaz. Ancak ve ancak dışarıya sızan suçlar ve emre aykırı hareketler koğuşturma mevzuu olabilir. Hiç kimsenin zan ve tahminlere göre, kimsenin görmediği bir yerde herhangi bir yasağa tevessül ettiğinin kabulü veya bilinmesi halinde dahî takibata maruz bırakılıp yakalanmak için peşinden koğuşturma yapmak mümkün değildir. Yapılabilecek tek şey vardır. O da suçlunun suçu işlediği ve açığa vurduğu zaman yakalanmasıdır.






1 yorum:

  1. BU İNSANLAR ARADIKLARI ŞEYİ DOMOKRASİDE DEĞİLDE KENDİ DİNLERİNİ ÖĞRENMEDE GEÇİRSELER ORADA ALASINI BULACAKLAR.
    Hangi insan hak ve hürriyeti, hangi insan şeref ve haysiyeti üzerinde duran cemiyet ve görüş bu âyetin ulaştığı mertebeye ulaşabilir? İnsan haklarını ve haysiyetini korumak iddiasında olan hangi demokratik memleket bu âyeti kerimenin ulaştığı ve Kur’anı kerîmin inananlara seslendiği bu hükmün yanına ulaşabilir? Halbuki İslâm cemiyeti fiilen bu gerçekler üzerine kaim olmuş önce kalblerde sonra hayatta bu prensipleri gerçekleştirmiştir. Âyeti kerîme zanlardan kaçınılmakla alâkalı olarak toplumu teminat altına alan bir başka prensip daha getirmektedir:
    “Birbirinizin kusurunu araştırmayın.”
    Kusur araştırmak zandan sonraki bir hareket olabilir. Yahutta kötülükleri anlamak ve ayıpları açıklamak için ilk baştan girişilen bir davranış olabilir. Kur’anı kerim bu aşağılık harekete ahlaki yönden karşı koyuyor ve böylece başkalarının gizli noktalarını araştırmak ve fenalıklarını açıklamak gibi kötü hareketlerden gönülleri arıtmaya çalışıyor. Fakat mesele tesiri bakımından belirttiğimizden çok daha şumüllüdür. Ayıp araştırmamak islâmın İçtimaî nizamının hukukî ve tatbikî icraatının ana prensiplerinden birisidir. Elbette ki hiçbir şekilde çiğnenilmeyecek ve hiçbir halde dokunulmayacak olan insan hak ve hürriyetleri şeref ve haysiyetleri vardır. Yüce ve temiz İslâm cemiyetinde insanlar hem kendilerinden, hem yuvalarından, hem de gizli kapalı, noktalarından emin olarak yaşarlar. Her ne sebeple olursa olsun şahısların dokunulmazlığını çiğnemek, aile mahremiyetini ayaklar altına almak için bir sebep bulunamaz. Hattâ suçlu arama ve tahkik etme sebebi İslâm nizamına .göre insanların kusurunu araştırmak ve dokunulmazlıklarım çiğnemek için vesile olamaz. Herkes dış görünüşlerine göre muaheze edilir, iç görünüşlerine göre takibata maruz bırakılamaz. Ancak ve ancak dışarıya sızan suçlar ve emre aykırı hareketler koğuşturma mevzuu olabilir. Hiç kimsenin zan ve tahminlere göre, kimsenin görmediği bir yerde herhangi bir yasağa tevessül ettiğinin kabulü veya bilinmesi halinde dahî takibata maruz bırakılıp yakalanmak için peşinden koğuşturma yapmak mümkün değildir. Yapılabilecek tek şey vardır. O da suçlunun suçu işlediği ve açığa vurduğu zaman yakalanmasıdır.

    YanıtlaSil