29 Kasım 2014 Cumartesi

YAHUDİLERİN VE HIRİSTİYANLARIN KENDİ PEYGAMBERLERİNE KARŞI TUTUMLARI

Bundan sonra gelen âyetlerin daha çok İsrailoğullarının —gerek Yahudilerin, gerekse Hıristiyanların— kendi kitaplarında müjdelenen peygamberi nasıl karşıladıkları hususundadır. Ayrıca bu karşılayış tarzlarından ötürü tehdidler yer almaktadır. Allah’ın bütün dinlere üstün kılıp son din olmasını istediği bu yeni dine karşı hileler hazırlamaları nefretle anılmaktadır.

“Ama o kendilerine açık burhanlarla gelince; bu, apaçık bir büyüdür, demişlerdi.”

7 — Müslüman olmaya çağırılırken Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? Allah zalimler kavmini hidayete erdirmez.


8 — Onlar ağızlarıyle Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.


9 — O’dur müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen.


îsrailoğulları bu yeni gelen dinin karşısına çeşitli hile, oyun ve düşmanlıkla çıktılar. Ve bugüne kadar bitmez tükenmez acılar bırakan çeşitli harp taktikleri ve oyunları denediler. Önce itham savaşına giriştiler: “Ama o kendilerine açık burhanlarla gelince; Bu apaçık bir büyüdür, demişlerdi.” Kitapların ve bu dindeki yeni müjdenin ne olduğunu bilmezlermiş gibi. Sonra İslâm ordularının arasına hileler oyunlar, fitneler sokarak savaşlarını yürüttüler. Medine 'deki Evs ve Hazreç kabilelerinden müteşekkil Ensar topluluğuyle muhacirlerin arasını açtılar. Bazen münafıklar bazen müşriklerle iş birliği yaparak hileler kurdular. Ve Hendek savaşında olduğu gibi bazı kereler de saldıran düşmanların arasına katılarak savaştılar. Sonra “ İ f k ” hadisesinde olduğu gibi Abdullah İbn Ubeyy’în vasıtasıyle uydurma haberler yaydılar. Ve nihayet Allah düşmanı Abdullah İbn Sebe’in vasıtasıyle Hz. O s m a n ’ın ölümü hadisesindeki fitneyi çıkardılar. Bu savaşlarını muhtelif yalanlarla uydurmalarla sürdürdüler gittiler. Tefsirlere İsrail uydurması hurafeler kattılar. Kur’anı kerimi yalanlamaktan âciz kaldıkları zamanlar da hadislere ve siret kitaplarına yanlış bilgiler doldurdular.

Şu ana kadar da bir an bile bu savaş dinip durmamıştır. Dünya siyonizmi ve beynelminel haçlı teşkilâtı İslâma çeşitli tuzaklar hazırlayıp durmaktadırlar. Ardı arası kesilmez saldırılar yöneltmektedirler amansızca. Haçlı savaşlarıyle doğuda yürüttükleri savaşın aynısını batıda Endülüste yürütmüşler ve orta şarkta son İslâm hilafetini temsil eden Osmanlı devletini yıkabilmek için bitmez tükenmez harp taktikleri uygulamışlardır. En sonunda “Hasta adam” adını verdikleri hilafet merkezini önce parça parça bölmüşler sonra yıkıp yok etmişlerdir. Nihayet kendi adlarına çalışan ve İslâma karşı hile ve oyunlarını uygulamaya âmade bulunan İslâm ülkelerinden sahte kahraman yaratmak gereğini duymuşlardır.

İslâm ülkelerinde müslümanlığı yok etmek ve İslâm hareketini yıkmak için sahte kahramanlar ihdas etmektedirler. Müslümanlığı yıkıp yerine din bağlılığından başka bir bağlılık, din sancağından başka bir sancak çekmek için yürütmektedirler oyunlarını. “Onlar ağızlarıyle Allah’ın nurunu söndürmek isterler Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.”

Bu âyeti kerime büyük bir gerçeği dile getirmekte ve aynı zamanda gülünç bir tablo çizmektedir. Onlar dilleriyle bu Kur’an’ın apaçık bir büyü olduğunu söylüyorlardı. Ve bu yeni dini ortadan kaldırmak için çeşitli oyunlar hazırlıyorlardı. Halbuki buradaki tabloda çirkin bir çaba içerisinde bulunuyorlar. Üfürükleriyle Allah’ın nurunu söndürmeye çalışıyorlar. Onlarda kim şu gülünç ve cılız güçsüzler güruhu.

“Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.”

Serapa doğrudur Allah’ın vaadi. Ve peygamber hayatta iken nurunu tamamlamış, Allah tarafından seçilen bu İlâhi nizamın canlı ve pratik şeklini meydana getiren İslâm cemaatini kaim kılmıştır. Bu ortaya çıkan cemaatin belirli izleri ve işaretleri bulunmaktaydı. Bu cemaat kitapların sayfaları arasına kapanmış birer teori olarak
değil realiteler âlemindeki birer gerçek olarak ortaya çıkarmıştı bu nizamı. Allah nurunu tamamlamış müslümanların dinini ikmal etmiş nimetlerini bütünleştirmiş ve kendileri için din olarak İslâmî seçmişti. Onlar dinlerini severler ve dinleri uğrunda cihad ederlerdi. Ve bir müslüman küfre döndürülmektense ateşe atılmayı tercih ederdi. Böylece Allah’ın dini hem kalblerde hem de yeryüzünde tamamlanmıştı. Bugün de bu gerçek zaman zaman canlı bir hareket halinde ortaya çıkmakta ve müslümanlara yap'lan bunca baskı, sindirme ve ağır eziyetlere rağmen, çeşitli hile ve oyunlarla müslümanlar saf dışı edilmiş olmakla beraber bu nabız canlı canlı çarpmaktadır yine. Çünkü Allah’ın nurunu ağızlardan çıkan nefesler söndüremez. Bu aydınlığı kulların elindeki demir ve ateş bombardımanı yok edemez. Ne kadar zalim diktatörler ve siyonistlerin eliyle hazırlanmış olan uydurma kahramanlar hedeflerine ulaştıklarını sansalar da Allah’ın nuru sönmeyecektir.

Çünkü ilâhı takdir bu dinin hakim olmasını istemiştir. Ve mutlaka hâkim olacaktır :

“O’dur müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen.”

Cenabı Allah’ın bu dinin “hidayet ve hak din” olduğu hususundaki şahadeti en büyük şahadettir. Ve bu konuda söylenecek son sözdür. Bunun dışında eklenecek hiçbir şey yoktur. Allah’ın iradesi olduğu gibi tamamlanmış ve bu din bütün dinlere üstün gelmiştir. Din olarak bütün dinleri alt etmiştir. Çünkü onun karşısında hiçbir din direnip kalamamıştır. Putperestlik esasına dayanan dinlere aslında din demek doğru olmaz. Kitabî dinlerin ise en sonuncusu ve en mükemmeli bu dindir. Ve bu üstün şekliyle bu din zamanın sonuna kadar devam edip gidecektir.

Diğer dinlerin tahrifata uğramış, değiştirilmiş, olmayan şeyler eklenmiş, aslında bulunan şeyler çıkarılmış ve bu haliyle hayata kumanda etmeye elverişli durumları kalmamıştır. Hattâ tahrif edilmemiş olsalardı bile yenilenen hayatın gereklerini bütünüyle karşılayacak şekilde değillerdi. Çünkü kaderi İlâhîde o dinler belirli bir süre için gelmiş birer eski nüsha olmaktan öteye geçemezlerdi.

Allah’ın bu dininin mahiyeti ve hakikati noktasından vaadi böyle tahakkuk etmişti. Hayatî gerçekler noktasından da İlâhî vaad gerçekleşmiş ve bu din gerçek bir kuvvet ve nizam olarak bütün dinlerden üstün yerini ihraz etmiştir. Bir asırlık gibi kısa bir zaman içerisinde yeryüzünün yaşanan bütün bölgelerini hükmü altına almıştı. Sonra da barışcı bir harektle Asya ve Afrika’nın kalbine kadar uzanmıştı, öyle ki mücerret davet yoluyla ilk cihat hareketine başlandığı gündeki topraklarından beş kat daha büyük topraklar kazanmıştı. Yeryüzünün her tarafında kendisi için hazırlanan oyunlara ve tuzaklara rağmen bu gelişme sürmektedir. İslâm ülkelerinde de beynelmilel Siyonizm ve beynelmilel haçlı teşkilâtlarının ortaklaşa çabalarıyle şişirilen “Kahramanlar” eliyle İslâmî yıkmak için bunca çabalar harcanmasına rağmen bu gelişme devam etmektedir.

Halen bu dinin beşeriyet tarihinde vazifesini devam ettirmektedir. Ve halen bu din Allah’ın izniyle bütün dinlerden üstün olarak İlâhi vaadin doğruluğunu göstermektedir, öyle ki gülünç kölelerin çabaları ne kadar güçlü plânlar hazırlarlarsa hazırlasınlar, ne kadar büyük oyunlar peşinde koşarlarsa koşsunlar bir fayda vermemektedir.

KURTULUŞ YOLU

Aslında bu âyetler Yahudi ve Hıristiyanlar, omuzlarına yüklenen emanete riayet etmeyip ondan kaçdıktan sonra bu emaneti taşımak üzere Allah tarafından seçilen mü’minlerin hazırlıklı olmaları için yeterli idi. Onlar Allah’ın dinini üstün kılmak için kaderi ilahi doğrultusunda hareket ederken kalben mutmain kılınmakta ve Allah’ın birer aleti oldukları kendilerine anlatılmaktadır. Bu gün de Rablerinin vaadine güvenen rnü’min gönüller için en güvenilir sebeptir bu âyetler. İlerde gelecek nesiller arasında bu duygulara sahip kimmseler yetişecek ve Allah’ın izniyle bir kere daha pratik hayatta Allah’ın vaadi tahakkuk edecektir...



1 yorum:

  1. HARUN YAHYA
    https://www.facebook.com/video.php?v=583479761672839&set=vb.100000324607185&type=3&theater

    YanıtlaSil