25 Ocak 2015 Pazar

RABBİNE KARŞI İNSANI ALDATAN NEDİR

Arzuları, akılları ve kalbleri uyarıcı ve düşündürücü bu başlangıçtan sonra, insanın halihazır durumuna dikkati çekerek onun ne derece gaflet içinde bulunduğunu beyan eder. Bu kısımda insanoğlunu kınama bulunduğu gibi gizli tehdit de mevcuttur. Aynı zamanda Allah’ın kendisine bahşettiği ilk nimet olan, Allah’ın kendisini dilediği en güzel ve en mükemmel yaratmış olmasıdır. Başka surette de yaratması mümkün iken onu herşeyi yerli yerinde ve düzgün olarak yaratmıştır. Fakat insan bunu takdir edip şükretmemektedir:

“Ey insanoğlu! Seni yaratan sonra şekil veren, düzenleyen ve mütenasip kılan kerim olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?”...

Bu hitap, “ey insanoğlu!” diyerek doğrudan doğruya yaratılışı şerefli olan insana yönelmiştir. O, “insan olması” sayesinde diğer canlılardan ayırdedilir. En yüce mevkie erişir ve onda Allah’ın verdiği değerler ve lütfettiği feyizler tecelli eder.

Peşinden “Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?” beyanıyle, fevkâlede bir üslûp içinde insanın kusuru yüzüne vurulur. Allahuteâlâ buyuruyor ki, Ey insanoğlu Allah sana bunca şeref ve nimetleri vermiş, terbiye edip yetiştirmiş yüksek makam ve mertebelere eriştirmişken seni Rabbine karşı küstahlık etmeye sürükleyen sebep nedir? Niçin hakkını yerine getirmiyor, emrini hiçe sayıyor, edepte kusur ediyorsun. O senin kerîm olan Rabbindir. Sana kereminden ve fazlından bol bol ihsanda bulunmuştur. Sana verilen bu insanlık vasfıyle ancak diğer mahlukatından ayırdedilmektesin. Ve sen O’nun katında hangi şeylerin de rızası dışında olduğunu ayırdedecek idrâk akıl ve kabiliyete sahipsin.

Sonra da bu İlâhî keremin birazcık tafsilatına girişilmekle, en güzel ifade ve üslûpla beyan buyurulmaktadır. Âyetin başında insan oluşunu zikrederek başladığı vasıfları derinliğine anlatmakta, yaratılışında, her uzvunu yerli yerince ve en mütenasip şekilde bulunduğuna dikkati çekmektedir. Başka şekillerde de yaratması kudreti dahilinde iken bu tarzda yaratmasının, O’nun bir lütfü ve ihsanından başka bir şey olmadığı belirtilmekte, fakat bu insan yine de Rabbine şükretmemektedir. Burada ne kadar aldandığı meydandadır.

6 — 8 — Ey insanoğlu. Seni yaratan sonra şekil veren, düzenleyen, mütenasip kılan, istediği şekilde seni terkip eden, kerim olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?

Bu hitap, insanlığını hissettiği anda varlığının her zerresini titretecek bir ikazdır. Kalblerinin derinliğinde ve her köşesinde duyabileceği bir hitaptır bu. Rabbi ona o, gaflet ve dalâlet içinde yüzerken ve mevlasına karşı nankörlük ederken, kendisini en mükemmel tarzda yaratıp şekil verdiği güzel vasıflarını zikrederek insanoğlunu kınamaktadır.

İnsanın bu mükemmel tarzda ve her uzvu yerli yerince ve en güzel bir şekilde yaratılışı, hakikaten üzerinde uzun boylu düşünmeyi ve çok çok şükretmeyi, son derece edebli davranmayı ve kerim olan Rabbine sevgi beslemeyi gerektirir. Zira onu bu vaziyette yaratan ve ona bu şerefi veren O’dur. Başka şekillerde yaratması mümkünken ona bu mükemmel şekli veren O’dur.

İnsanoğlu hakikaten son derece güzel bir yaratılışa, mütenasip vücuda, herşeyi yerli yerince konmuş bir sisteme sahiptir. Yaratılışındaki bu fevkâledelik onun anlayabildiğinden çok daha büyük ve etrafında gördüklerinden çok daha hayrete değer bir durumdadır.

Güzellik, düzgünlük v tenasüp, onun cesedinde görüldüğü gibi aklında ve ruhunda da ayrı şekilde görülür. Bütün güzellikte ve düzgünlükte beden ve ruh arasında bir ahenk mevcuttur.

Bu mevzunun tam mânasıyle işlenmesi, insan yaratılışının mükemmeliğinin bütün teferruatıyle açıklanması başlı başına bir eseri gerektirmektedir. Ki burada bu kadarını vermeye imkân yoktur. Biz sadece bir kısıma işaretle iktifa edeceğiz.

İnsanı meydana getiren başlıca unsurları şöylece sıralayabiliriz! İskelet, kas, deri, sindirim sistemi, kan dolaşımı sistemi, solunum sistemi, tenasül uzuvları, bezeler, sinir sistemi, boşaltım sistemi, tad, koku, işitme ve görme duyularıdır.

Bunların hepsinin hayret edilecek tarafları vardır ki, insanın önünde hayretten dona kaldığı en büyük san’at eserleriyle kıyaslanması kabil değildir. Her ne kadar insanoğlu bunlarla kıyaslanmayacak derecede büyük, ince ve muazzam olan kendi zatî özelliklerini unutur görünse de...

İngiliz ilimler mecmuası şöyle der: “Hiç şüphesiz insanın eli, yaratılışın en nadir ve hayret verici hadiselerinin başında gelir, insan elinin, kabiliyeti, kudreti ve her şekle dönüşte ki süratine uygun bir şekilde bunun benzeri ve yerini tutacak bir âleti yapmak imkânsızdır. Meselâ bir kitap okumayı arzu ettiğin takdirde onu elinle alır, okumaya en elverişli şekilde tutarsın. Okumaya elverişli tutmayı sağlayan, gerektiğinde yapraklarını çevirmeyi yerine getiren ve parmaklarının kuvvetini onu çevirmeye göre ayarlayan ve sahifenin çevrilmesiyle parmağın yaptığı tesiri izale eden hep eldir. Kalemi tutan ve yazan eldir. Kaşıktan bıçağa ve yazı aletlerine kadar insana yarayan bütün aletleri yapan ve kullanan eldir. Pencereyi açan ve kapayan, İnsanın arzu ettiği her şeyi taşıyan eldir. İki el yirmi yedi kemik ve on dokuz kastan meydana gelir.” ’

“İnsanın kulağının bir kısmını teşkil eden orta kulak dört yüz kadar gayet ince, düğümlenmiş vaziyette kıvrımdan meydana gelmiştir. Hacım ve şekil itibariyle de son derece mükemmel ve muntazam bir vaziyettedir. Hattâ denilebilir ki bu kavisler bir musiki aleti andırmaktadır. Bunlar aynı zamanda kendine mahsus tarzda kasırga gürültülerinden, ince esen rüzgâra kadar ses titreşimlerini toplamakta ve merkeze nakletmektedirler. Bunlara ilâve olarak bir orkestra içinde veya tek başına icra edilen bir musiki aletinde bozuk bir nağmeyi dahi ayırdedebilmektedir.” * 2 3

Göz, ışığı almak üzre yüz otuz milyon sinir uçlarından meydana gelmiştir. Gece ve gündüz bunları korumak üzere de kirpik ve göz-kapakları vardır. Bunların hareketleri gayri iradi olup gözü tozdan, topraktan, yabancı cisimlerden korudukları gibi kirpikler gölge meydana getirmek suretiyle güneş ışınlarını kırarlar. Göz kapakları gözü koruma vazifesi yanında gözü kurumaktan da muhafaza derler. Göz yaşları dediğimiz sıvı ise gözün en iyi temizleyicisidir.”*

“Bilindiği üzere insanda tat alma duyusu da dildir. Dilin üstü kaygan doku ile kaplı olup dokunun içinde epitelyum hücreleri bulunur. Bu hücrelerdeki memecikler başlıca dört şekilde bulunur. Çanak, mantar taç ve ipliksi.. Dil tatmaya yaradığı gibi lokmaları yutmaya da yarar. Ağza alman lokmaların tadı, tad alma sinirleri vasıtasıyle beyne ulaşır. Ağzın ön kısmında bulunan bu uzuv vasıtasıyle zararlı şeyleri dışarı atmak mümkün olduğu gibi acı, tatlı, ekşi ve tuzluyu, soğuk ve sıcağı katı ve sıvıyı anlamak mümkün olur. Dil, dokuz bin kadar ince tad alma hücreleri ve sinirleri vasıtasıyle aldıkları tesirleri beyne ulaştırır. Sinirlerin sayısı kaçtır? Hacimlerı ne kadardır? Tek başlarına ve toplu olarak duyu vazifesini beyinde nasıl yerine getirirler?” 1

Sinir sistemi ise vücudumuzu her taraftan saran en küçük hücrelere kasların ulaşatığı sinir uçlarından ve bunların biribirine eklenerek meydana getirdikleri sinir tellerinden ibarettir. Bunlar da meseleyi Omurilik ve beyin sistemiyle irtibat halinde bulunur. Cismin bir tarafına yapılan tesir —bu tesir isterse hava tabakasındaki hareket değişmesi olsun— sinir hücreleri ve telleri vasıtasıyle beyne ulaşarak orada gerekli tepkinin doğması sağlanır. Sinirlerdeki uyarılar ve haberlerin hızı saniyede yüz metreye ulaşır.2

“Sindirim sistemini de tetkik ettiğimiz zaman onun da, bir kimya laboratuvarı olduğunu görürüz. Yediğimiz yemeklerin bir çok hayret verici yollardan geçerek sindirildiğini biliyoruz. Midenin kendisinden başka hemen hemen herşeyi hazmettiği de bir hakikattir.

Bu fabrikanın durumunu tetkik etmeden ve hazmı nasıl yaptığını düşünmeden önce ona bazı basit yiyecek maddeleri koyalım. Et, fasulye, arpa ve kızarmış balık yiyelim 'bir miktar da su içelim.

“Mide bu karışık maddeler arasından faideli kısımları kimyevi bazı işlemlere tâbi tuttuktan sonra ayırdeder. Yeni proteinler halinde vücuda yararlı gıdalar haline getirir. Kalsiyum, kükürt, iyod, demir ve diğer zaruri bütün maddeleri hazım sırasında ayırdeder. Ve esas maddelerin zayi olmamasına bilhassa itina gösterir. Hormonların teşekkülüne, ihtiyaç duyulan zarurî hayatî maddelerin muayyen ve muntazaman ve yeter miktarda terkibine gayret gösterir. Yağ ve diğer ihtiyati maddeleri depo eder.. Açlık gibi ihtiyaç duyulan hallerde bunları sarfeder. Bütün bunları insanın iradesi dışında yapar. Bizler sayılmayacak kadar çok sayıda çeşitli maddeleri bu kimyahaneye dökmekte, herhangi bir düşünceye mahal bırakmadan birer alışkanlık eseri, otomatik olarak hayatı idameye hizmet etmekteyiz. Bu ismi geçen yiyecekler, sindirim organında sindirilip en küçük parçalara ayrıldıktan sonra yeniden hazırlanırlar ve yeryüzündeki insan adedinden daha fazla miktarda olan milyarlarca hücreye sürekli bir şekilde dağıtılırlar. Bu besinlerin ayrı ayrı devamlı bir şekilde ulaştırılması gerekir. Ve yine diş, göz, kıl, et, tırnak ve kemik yapmakla görevli her hücreye ihtiyaçları olan madde ve besinleri temin edilir.
****************************************************
1. Allah ve Yeni ilimler.

2. Allah ve Yeni ilimler.

1. Allah vc yeni ilimler adlı kiap. Prof. Abdurrezzak Nevfel.
2. İlim imana davet ediyor adlı eser.
3. Allah ve yeni ilimler adlı eser
***************************************************************************
Böylece önümüzde insan aklının icat ettiği herhangi fabrikadan  daha çok mamul madde meydana getiren bir kimyahane mevcut olduğu görülür. Yine burada insanların yapabildikleri tevzi ve nakletme işinin en mükemmel şekli görülür. Burada herşey bir mizan ve intizam içinde tamamlanır. 1

İnsanın diğer bütün uzuvları hakkında da söylenecek çok şey vardır. Fakat ne var ki bu gibi cihaz ve sistemlerde —apaçık giriftliği apaşikâr olmasına rağmen— birçok hayvanlar muhtelif yönleriyle müşterektirler. İnsanı bunlardan ayırdeden yegane hususiyet,taşıdığı aklı ve ruhudur. İşte bu vasfı dolayısıyle “Ey insanoğlu!’’ nidasından sonra hakkında “seni yaratan sonra şekil veren...” âyeti nazil olmuştur.

İnsana mahsus bu aklın künhünü de bilememekteyiz. Zira akıl bir anlama vasıtasıdır. Bu bakımdan da kendini ve nasıl idrâk ettiğini bilememektedir.

İşte zihnin durumu... Farzedelim ki alınan bütün tesirler ince bir sinir sistemi vasıtasıyla beyne ulaşmaktadır. Fakat alınan bu kadar bilgiler nerede saklanmaktadır? Beyni üzerinde herşeyin kayda geçtiği bir banta benzetirsek, ortalama altmış sene yaşayan bir kimsenin bütün anılarını, bilgilerini kelimelerini, algılarını muhafaza edebilmesi için milyonlarca metre banda ihtiyaç vardır. On sene evvel olan bir şeyi nasıl hatırlamakta ise bunları da hatırlaması için her halde böyle bir yola gitmesi gerekir.

Bu alınan tek tek kelime ve mânalardan, havadis ve suretlerden nasıl olup ta sistemleşmiş bilgiler ve kültür eserleri meydana gelebilmektedir? Alınan tesirlerden idrâk, tecrübelerden hükümler ve kanunlar nasıl çıkabiliyor?

Bu saydıklarımız insanın mümeyyiz vasıflarından biridir.. Bununla beraber en büyük ve yüce vasfı değildir. Bir de Allahuteâlânın ruhundan kendinde bulunan ve insan ruhu dediğimiz bir özelliği vardır. Bu ruh vasıtasıyle bu kâinatın güzelliklerini ve bu varlığı yaratanın kemalini idrâk eder. Bu hududu olmayan mutlak vücud ile temas kurmasını sağlayan ruhtur.

Bu ruhun da insan, künhünü bilememektedir. îdrâk sahası hislerden ibaret bulunan ve daha aşağı bir durumda bulunan anlama gücü ruhu nasıl anlayabilir? İnsana bu yeryüzünde huzuru ve yüksek saadeti bahşeden bu ruhtur. Mele-i a’lâya da bununla ulaşır. Ebedi hayata cennete ve o âlemde ilâhı Cemali görmeye hazırlayan da O’dur.

Bu ruh insana Allah’ın en büyük bir lütfudur. İnsanı insan yapan da budur. Bundan dolayı ona “Ey insan!” diye hitapta bulunmuştur. Bu ruhu taşıması dolayısıyledir ki ona şu utandırıcı itap gelmiştir: Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?” Bu bariz İtap Allah’tan insana doğrudan doğruya gelmiştir. Allahuteâlâ ona seslenirken o da yüce Rabbinin azametinden dolayı, huzurunda güçsüz, günahkâr, aldanmış, ezilmiş ve büzülmüş bir vaziyette durmaktadır. Daha sonra da ona en büyük nimetlerini hatırlatmakta ilâveten de kusurunu, ve gururlu halini yüzüne vurmaktadır.

Tasvir bir günahkârın azarlanması halidir, “İnsan” ı hakikî veçhesiyle, durumuyle ve Rabbinin huzurunda duruşuyle tasvirden sonra gelen hitap ve azarlamadır bu:
“Ey insanoğlu. Seni yaratan sonra şekil veren, düzenleyen, mütenasip kılan, istediği şekilde seni terkip eden, kerim olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?”

ALDANMANIN KAYNAĞI

Allah bu aldanma ve kusurun sebebini beyan etmekte ve hesap gününün hakikatini ve cezaların çeşitlerini bütün şiddeti ve kuvvetiyle ortaya koymaktadır:
Gerisi altdaki sahifede..






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder