10 Mayıs 2015 Pazar

«Yahudilerle Allah'a eş koşarıları, iman edenlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlisi bulursun...»

«Ve bunlar küfredenlere: “Bunlar mü'minlerden daha doğru yoldadırlar" derler.»1

İslâmiyet —müslümanların İslâmî yaşadıkları devirlerde— yahudileri mağlûp ve perişan etmiş, onlar da islâma karşı daha sinsi yollardan yıkıcı faaliyetlere girişmişlerdi: Yeni metodlarıyla; —Allahın himayesinde olan Kur’an-ı Kerim hariç— İslam kitaplarında tahrifat yapmaya çalışıyorlar; müslümanların bilgi ve malûmatı zayıf olan tabakaları arasında Benî İsrail hikâyelerini yayarak uydurma şeyleri islâmdanmış gibi göstermek suretiyle onların saflarını parçalamaya, aralarında tefrika yaratmaya çalışıyorlar; yeryüzünde islâma düşman olan bütün kuvvetleri müslümanların üzerine kışkırtmak için ellerinden gelen her çareyi kullanıyorlardı.(Bunların başında gelen iran***yenilgiyi hazmedemedi **imparatorluktu.)

Nihayet son asırda, yeryüzünün her karış toprağında. Islama karşı girişilen her türlü düşmanlığı kendi kontroleri altına aldılar, islâma açılan çeşitli harplerde haçlıları da. putperestleri de kullananlar bunlar; islâmı yıkmak yolunda hazırladıkları plânların tatbiki için ismen müslüman olan bir takım kahramanları yetiştirenler bunlar; bu yüce dini en ince köklerine varıncaya kadar kurutmak kasdıyla hıristiyan Siyonist birliği kuranlar yine bunlardır!...

Allah’u Tealâ bu hususu ne de güzel açıklamış:

«Yahudilerle Allah'a eş koşarıları, iman edenlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlisi bulursun...»

Evet; Medine-i Münevvere ’deki İslâm devletine karşı arap yarımadasında bulunan Benî Kurayza ve diğer yahudi kabilelerini, Mekke müşriklerini ve daha başka kabilelerle hizipleri biraraya getiren yahudidir...

Hz/ Peygamber’in hadisleri arasına uydurma sözler sokuşturmaya yeltenen, İslâm tarihini bozmaya ve hâdiseleri tahrif etmeye çalışan kervanın öncüsü yahudidir!...

Hilâfeti elinde tutan son Osmanlı İmparatorluğunda, milliyetçilik teranelerinin arkasına gizlenerek Sultan Abdulh a m i d’i tahttan indirten, nizam değiştirmek bahaneleriyle bu büyük devletin İslâm esaslarından uzaklaşmasını gerçekleştiren ve en sonunda hilâfetin ilga edilmesindeki rolünü oynayarak İslâm âleminin başsız kalmasını sağlayan yahudidir!...

Yeryüzündeki İslâmî uyanışları engelleyen her hadisenin arkasında yahudiyi bulursunuz!

 Sapık materyalist ideolojilerin arkasında yahudi vardır... Behîmî ve cinsi sapıklıkların yayılmasını körükleyen yahudidir. Mukaddesat düşmanı olan birçok yıkıcı doktrinlerin gerisinde yahudî vardır!.. .

Yahudilerin İslâma karşı girişmiş oldukları savaşlar hem saha bakımından, hem de zaman yönünden gerek eski zamanda ve gerekse son çağlarda —çok basit olmasına rağmen— müşriklerin ve putperestlerin açmış oldukları savaşlardan daha devamlı ve daha geniştir. Putperest araplarla girişilen savaş topu topu yirmi seneden fazla bir zaman almamıştı. İlk devrelerdeki p e r s -1 e r ’e karşı açılan muharebeler de ancak bu kadar zaman işgal edebilmişti. Günümüzde ise putperestler, Hindûlar ve müslümanlar arasında cereyan eden savaşların şiddeti beynelmilel siyonizmin giriştiği savaşın şiddetine ulaşamamıştır. Aslında Marksizm’de bu dünya Siyonist teşkilâtının bir kolu hükmündedir. Cihan tarihinde İslâm'a karşı girişilen savaşlar içerisinde gerek süre gerekse saha bakımından yahudilerin giriştikleri savaştan daha büyük savaş sadece haçlı savaşlarıdır. îleriki bölümlerde bu haçlı savaşlarından söz edeceğiz. İşte görüyoruz ya Allahü Tealâ şöyle hitap ediyor:
"Yahudilerle Allah'a eş koşanları iman edenlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlisi bulursun.»

Âyeti kerime Allah’a şirk koşanları Yahudilerden sonra zikrediyor. Biz de tarihî vakalara göz attığımız zaman Allahü Taâlâ’nın neden yahudileri putperestlerden daha önce zikrettiğindeki hikmetin bir yanını idrak ediyoruz. Yahudinin temsil ettiği uğursuz ve şerir cibilliyet içinde daima islâma ve İslâm peygamberine karşı kin ve intikam uğultularıyla dolmuştur. Bunun için hak Taâlâ yüce Peygamber’in ve O Peygamber’in dininde olanları bu şirretli fıtrat sahibi kimselerin şerrinden sakındırıyor. Yahudinin temsil ettiği bu uğursuz ve şirretli tabiatı cihan tarihinde hiç kimse alt edememiştir. Sadece müslümanlar İslama lâyık ve tam manasıyla müslüman oldukları günlerde mağlûp etmişlerdir. Cihan bu uğursuz tabiata sahip kimselerin şerrinden ancak islâma teslim olduğu zaman yakasını kurtarabilecektir:

«İman edenlere sevgice en yakın olarak da "biz hıristiyanız" diyenleri bulacaksın. Bu onların içinde bilginler ve kâhinler bulunmasından ve büyüklük taslamalarındandır.

Peygambere indirilen Kuran'ı işittiklerinde, gerçeği öğrendiklerinde gözlerinin yaşla dolduğunu ve Rabbimiz, inandık bizi de şâhidlerden yaz.

Rabbimizin bizi sâlihler topluluğuna katacağını umarken niçin Allah'a ve bize gelen gerçeğe inanmıyalım?» dediklerini görürsün.

Allah onlara dediklerine karşılık, ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyi davrananların mükâfatıdır.

Ayetlerimizi yalanlayıp kâfir olanlara gelince, onlar da o çılgın ateşin yârânıdırlar.»...

Bu âyetler o devredeki bir hali tasvir etmekte ve o hale uygun hükümler yerleştirmektedir. Biz hiristiyanız diyenler» ve Hazreti 
î s a ’ya tabi olanlardan bir fırkanın halini tasvir etmekte ve onların dostluk bakımından müminlere en yakın olduklarını bildirmektedirler.

Ayetlerin bütünü üzerinde dikkat sarf edildiği zaman muayyen bir hali tasvir ettiğinde şüpheye mahal kalmaz. Ancak birçok kimseler bu âyetin medlûlü üzerinde hataya düşmekteler. Ve müslümanların muhtelif düşmanlara karşı tutumlarını değerlendirme hususunda yanılmaktadırlar. İşte bunun için biz —Kur’an’ın gölgesinde— bu hükmün kendisine has bir hâlete
intibak ettiğini ve bu âyetlerin o hali tasvir ettiğini dikkatle incelemeyi zaruri kabul ediyoruz.

Bu âyeti kerîmeler ve tasvir ettiği durum; kendilerine Hıristiyan adı veren kimselerden bir topluluğun halinin ifadesidir. Bunlar iman edenlere sevgi bakımından daha yakındırlar. Bu onların içinde bilginler ve kahinler bulunmasından ve büyüklük taslamamalarındandır. Bunlar arasında bir kısmı Hıristiyanlığın gerçek vönünü bilmekte dolayısiyle de kendilerine açıklanan hakikat karşısında kibirlenmemektedirler. Ama Kur’anı Kerîm’in akışı bu merhalede kalmıyor ve meseleyi gizli kapalı bırakarak kendisinin Hristiyan olduğunu söyleyen herkese tamim etmiyor. Sadece kastettiği kitlenin durumunu tasvir ederek meseleye açıklık kazandırıyor :

83 — «Peygambere indirilen Kuran'ı işittiklerinde, gerçeği öğrendiklerinde gözlerinin yaşla dolduğunu ve Rabbımız inandık bizi de şâhidlerden yaz

84 — Rabbımızın bizi sâlihler topluluğuna katacağını umarken niçin Allah'a ve bize gelen gerçeğe inanmıyalım? dediklerini görürsün...»

İnsanlar arasındaki bir topluluğun bu canlı manzarasını Kuranın tasvir metodu canlandırarak gözler önüne seriyor. Bu topluluk dostluk bakımından iman edenlere daha yakındırlar... Allahü Tealâ tarafından yüce Peygambere indirilen Kur'anı Kerim'i işittikleri vakit duyguları canlanır, sarsılır, gönülleri yumuşar, işitmekte oldukları hakikatin şiddetli ve derin tesirlerini ifade etmek için gözlerinden yaşlar boşanır. Evvel emirde onlar, gerçekler karşısında duydukları hissi ifade edememekte, onun içinde gözlerinden yaşlar boşanmaktadır. Gözlerin yaşarması insan ruhunda bilinen bir haletin ifadesidir. İnsan birşeye karşı fevkalâde teessür duyunca onu dille ifade edemez. İfade edemeyince de gözü yaşarmaya başlar. Böylece diliyle ifade edemediği duygularını telafi etmiş olur. Ve içinde gizlediği derin ve şiddetli tesirleri böylece dışarı atıp boşaltmış olur.
Sonra onlar gözlerinden coşup gelen bu yaşla da kalmıyorlar. Kur'anı işittikleri vakit tesiri altında kalarak gördükleri gerçeklerin ve onlarda bulunan hâkimiyetin ihsası ve şuuru içinde tarafsız bir tutum takip etmiyorlar... Onlar gözleri yaşlarla dolup tesir altında kalan, sonra hakikat karşısında bu kadarla iktifa eden kimseler gibi de hareket etmiyorlar. Aksine bu gerçek karşısında açık ve müspet bir tutum içerisine girmek için öne atılıyorlar. Bu gerçekleri kabul etmek, ona inanmak, onun hakimiyetine boyun eğmek için harekete geçiyorlar. Bu imanın ve kabulün ilânı için açık kuvvetli ve derin bir ifade kullanıyorlar:

«Ve Rabbımız; "inandık bizi de şâhidlerden yaz. Rabbımızın bizi sâlihler topluluğuna katacağını umarken, niçin Allah'a ve bize gelen gerçeğe inanmıyalım? dediklerini görürsün.»...

e

Onlar önce öğrendikleri bu gerçeklerle birlikte Rablerine iman ettiklerini ilan ediyorlar. Sonra da hak Tealâ onları bu gerçeğe şehadet eden kitleler kafüesine ve yeryüzünde bu gerçeğe göre hareket eden ümmetler silsilesine katılmaya davet ediyor onları. Bu dinin gerçeğin ta kendisi olduğuna şehadet eden ve bu gerçeği beşer hayatında hâkim kılmak için gerek diliyle gerek çalışmalarıyla, gerekse hareketleriyle şehadet eden müslüman ümmet saflarına... İşte bu yeni şahitler de İslâm ümmetinin saflarına katılıyor ve bu ümmetin uyduğu gerçeklere inanarak Rablarmı şahit tutuyorlar. Ve Allah’ü Tealâ’dan, kendilerinin de İslâm defterine kaydetmesini diliyorlar.

Bu arada herhangi bir sebebin kendilerini .Allah’a imandan alıkoymasını hoş karşılamıyarak bu gerçeği dinledikten sonra ona iman etmemeyi fena kabul ederek kendi kendilerine kızıyorlar:

«Rabbımızın bizi sâlihler topluluğuna katacağını umarken niçin Allah'a ve bize gelen gerçeğe inanmıyalım? dediklerini görürsün».

Takımlıları bu tavır Allahın yüce Resulüne indirdiği gerçekler karşısında katiyet ve açıklık ifade eden bir tavırdır. Din-
lemek ve öğrenmek... Sonra derin teessür ve açıkça iman... Sonra dâ müslünıan olup İslâm ümmetinin saflarına-katılmak... Ve Allah'dan kendilerinin de bu hak olan şehadete şahitler olarak kaydedilmesini dilemek... Bu gerçeği yeryüzüne hâkim kılmak ve insanların hayatına yerleştirmek için hem cihad ederek, hem hareket ederek, hem de çalışarak eda edilen şehadet vazifesi .. Sonra kendi ölçülerine göre yolun tekliği ve aydınlığı... Kendileri için tek bir yoldan başka yürünecek bir yol kabul etmemek.. Allah’a, Allah ın yüce Resulüne indirdiği gerçeklere iman ve bütün bunlardan sonra da Allah'ın indinde kabul görüp rızasına nail olmak arzusu...

Kur’an-ı Kerîm'in seyri müminlere dostluk bakımından «Biz Hristiyanız» diyenlerin daha yakın olduklarını belirtip ve Allah'ın yüce Resulüne indirdiği gerçekler karşısındaki tutamlarım açıkladıktan sonra hemen durmuyor. Onların açık ve müspet bir tutum takip ettiklerine inandıklarını ilân ederek İslâm saflarına katıldıklarını, gerek nefisle gerek malla cihad ederek şehadet vazifesini yerine getirmeye hazır olduklarını ve bu şekliyle o gerçeğe şehadet edenler safına alınmaları hususundaki Allah'tan dileklerini ve en sonunda sâlihler kafilesine katılarak can verme arzularını belirterek bitmiyor...
İNANANLARIN MÜKÂFATI

Evet Kur an-ı Kerım'in seyri iman edenlere dostluk bakımından daha yakın olanların durumunu açıkladıktan sonra bir yerde durmuyor. Adımlarını daha da ilerleterek manzarayı tamamlıyor ve onların bilfiil varacakları âkıbeti gözler önüne seriyor:

85 — «Allah onlara dediklerine karşılık ebedî kalacakları altlarından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyi davrananların mükâfatıdır»...

Gerçekten hak Tealâ onların hem kalplerinin hem de dille-
rinin doğruluğunu ve hak yolunda yürümek için hzimetlerinın sadakatini ve yeni girdikleri bu dine şehadet etme vazifesini yerine getirmek hususundaki samimiyetini, yeni seçtikleri bu saflara katılma arzularının saflığını çok iyi biliyordu. Ayrıca onları bu şehadet vazifesini eda etmek için icap eden hem mali, hem de bedeni bütün mükellefiyetlerin Allah’ın kulları arasında dilediği kimselere ihsan ettiği bir nimeti olarak kabul ettiklerini ve kendileri için açıkça belirttikleri bu yoldan başka yürünecek hiçbir yolun kalmadığını bilerek yüce Rablerinden kendilerinin de Salih topluluklar safına girdirilmelerini gönülden istediklerini gayet iyi biliyordu.

Evet. Allah’ü Tealâ bütün bunları biliyor ve bildiği için de onların söylediklerini kabul ederek kendilerine cennet veriyor, mükâfatlar ihsan ediyor ve iyi davrananlar safına iltihak ettiklerini, binaenaleyh muhsinlere verilen mükâfatlarla mükâfatlandıracaklarını belirtiyor:

«Allah onlara, bildiklerine karşılık ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu iyi davrananların mükâfatıdır.»...

Ihsan imanın ve islâmın en son noktasıdır. Hak Tealâ işte onlara ihsan sıfatını veriyor. Ve muhsinler olduklarına şehadet ediyor... Öyleyse bunlar işaretleri belirli özel bir gruba mensupturlar. İşte 'bakınız Kur’an-ı Kerim onlardan şöyle bahsediyor. «İman edenlere sevgice en yakın olarak da "Biz Hıristi-yanız" diyenleri bulacaksın.»

Bu grup hakkı işittiği zaman ona karşr kibirlenmediği gibi, âyeti kerîmede belirtilen şekilde açıkça ve sarahaten icabet edip kabul eden gruptur. Bu grup İslâmî kabul ettiğini ilân et gıek hususunda İslâm saflarına katılıp ve bu akidenin mükelle-fiyeüerini yerine getirmek,' o 'istikamette' yürüyerek bu akideyi yerleştirip hâkim kıİmaklçin cihad ederek şehadet vazifesini ifa eden bir gruptur. Bu grubun sözünün doğru olduğunu Allah bildiği için onlan ihsan edenler safında kabul etmiştir.

İman edenlere dostluk bakımından insanlar içerisinde en yakın olan bu bölüğün işaretlerini belirtip de ifade son haddine
vardığı halde Kur'an’ın akışı durmuyor. Hatla daha da ileri giderek, kendilerinin hristiyan olduklarını söyleyen, bu gerçekleri işittikleri halde onu inkâr edip yalanlayan îslâm davetine icabet etmeyen ve şahitler safına katılmayan diğer gruptan on-TarTâyırd ediyor:
CEHENNEMİN DOSTLARI

86 — «Âyetlerimizi yalanlayıp kâfir olanlara gelince; onlar da o çılgın ateşin yaranıdırlar.»

Burada âyetleri yalanlayıp kâfir olanlardan maksat kendilerinin hristiyan olduklarını söyleyenler arasında bu âyetleri işitip de bu davete icabet etmeyenler olduğu katidir. Bu gibi hallerinden dolayı nerede bahis mevzuu edilirse onlara Kur’an kâfirler adını vermiştir. Bunlar gerek yahudilerden olsun • gerek hıristiyanlardan, Kur'an-ı Mübin onları kâfirler safına ilhak ederek Allah’ın yüce Resulüne indirdiği gerçekleri tekzip etmek yolunda devam ettikleri müddetçe ve Allah’ın kendisinden başka hiçbir dini kabul etmediği İslâm’a girmekten imtina etme durumunda sebat ettikleri müddetçe müşriklerle birlikte zikrederek kâfirler safına ilhak etmiştir. Bu hususu aşağıdaki âyet-i kerimelerde de açıkça görebiliriz.

«Ehli kitab ve müşriklerden o kâfir olarak ölenler kendilerine açık bir hüccet gelinceye kadar ayrılacak değillerdir.»

«Muhakkak ki ehli kitabdan ve müşriklerden o kâfirler cehennem ateşindedirler. Orada ebedi olarak kalacaklardır, işte bu kimseler yaratıkların en kötüsü olanlardır.»

«Allah üçün üçüncüsüdür diyenler şüphesiz kâfir olmuşlardır.»

«Gerçekten Allah Meryem oğlu M e s i h 'in kendisidir diyenler kâfir olmuşlardır.»

^ «İsrail oğullarından küfredenler Davud'un ve Meryem oğlu İ s a 'nın diliyle lânetlenmişlerdir.»
Bu ifade Kur’an-ı Kerîmde alışılan bir ifade olup hükmü her zaman geçerlidir. Bu âyeti kerîmeler kendilerine Hıristiyan adını verenler arasındaki grupları ayırmak ve bütün kitlelerin iman edenlere karşı tutumlarını tefrik etmek, ayrıca bunlarla onların Allah indindeki âkibetlerini açıklamak için gelmiştir. Bunlar için altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Ve iyilik edenlerin mükâfatı budur. Onlar ise cehennem yârâmdırlar.

Öyleyse kendisine Hıristiyan adı veren herkes âyeti kerimenin son kısmında yer alan bu hükmün içerisine giremez, elman edenlere sevgice en yakın olarak da “Biz hıristiyanız" diyenleri bulacaksın» hükmünün muhtevasını Kur’an âyetlerini bölmeye çalışan ve onları bir bütün olarak almak istemeyenlerin dediği gibi bu hükmün hududu dahiline girmez. Bu hüküm sadece muayyen bir durumla alakalı olup bunu Kur’an-ı Azimüşşanın seyri onu etraflıca gizli, kapalı az veya çok kargaşalığa sebep olacak hiçbir noktasını bırakmamıştır.

Bu âyet-i kerîmeyle kastedilen Hıristiyanların kimler olduğunu belirtmek hususunda kendisine has değer ifade eden bazı rivayetler serdedilmiştir. Meselâ îmamı Kurtubi tefsirin de şöyle diyor: «Bu âyeti kerime N e c a ş i ve Yârânı hususunda nazü olmuştur. Müslümanlar birinci hicretle — t b n i î s -h a k ’ın ve diğerlerinin siyer kitablarında serdedildiği gibi— müşriklerin korkusundan ve fitnelerinden çekinerek Habeşistan’a göç ettikleri vakit sayılan pek çok idi. Sonra Resûlullah M e d i n e ’ye hicret etti. Onlar ise Resulullaha ulaşamadılar. Resûlullah ile onların arasında bir harb maniası girdi. Bedir vak'asında Allâhü Taâlâ kâfirlerin ileri gelenlerini müslümanlar vasıtasıyla öldürülünce Kureyşli kâfirler; «Siz de intikamınızı Habeşistan ’dakilerden alın. N e c a ş i ’ye hediyeler gönderin ve ileri görüşlü iki kişiyi Habeşistan'a salarak N e c a ş i ’nin yamnda bulunan müslümanlan isteyin. Bedir de sizden öldürülenlere karşılık siz de onları öldürün.» dediler. Kureyşli kâfirler Amr Ibnül A’sıveAbdullahBinEbu R a b i a ’yı hediyelerle Habeşistan’a yolladılar. Resûlullah bunu işitince Umeyre oğlu Amr’ı Necaşi’ye
gönderdi ve bîr de mektup yazdı. Amr, Necaşi ’nin yanına vardı ve Resulullah’m mektubunu okudu. Necaşi Cafer Bin E b u T a 1 i b’i ve muhacirleri çağırdı. Rahiplere ve papazlara haber yollayarak hepsini topladı. Sonra Hz. C a f e r ’c Kur’an okumasını söyledi. Cafer de Meryem sûresini okudu. Onlar hep birlikte ayağa kalkarak gözlerinden yaşlar geldi. İşte Allah’ü Tealâ'nın «İman edenlere sevgice en yakm olarak da "Biz hıristiyanız" diyenleri bulacaksın» âyeti kerimesi bunlar hakkında nazil oldu.1

Beyhaki de îbni îsha k'tan rivayet ederek anlatı yor. Diyor ki. Resûlullah M ek k e ’de iken veya M e k k e yakınında iken Habeşistan’lı Hristiyanlardan yirmi kişi Hazreti Peygamberin zuhurunu haber alınca yanma geldiler. Hazreti Peygamberi Mescidi Nebevide buldular. Onunla konuşup bazı sualler sordular. Kâbenin çevresinde Kureyşli bazı kimseler de birlikle sohbet ediyorlardı. Onlar Resulullah’a diledikle ri suali sorup bitirdikten sonra Resûlullah onları tevhide davet etti. Kur’an okudu onlara. Kur'an sesini duydukları vakit gözlerinden yaşlar aktı. Sonra Resulullahın davetine uyarak Allah'a inanıp Peygamberi tasdik ettiler. Ve Resulullahın kendi kitapla tında geçen vasıflarmîöğrendîler. Peygamberin yanından ayrıl diktan sonra Kureyşli bir kişi ile birlikte E b u Cehil yaklaştı onlara. Allah sizi hüsrana uğratsın. Kavminiz sizi kendi dininiz den dönenleri kurtarmak için gönderdiği halde siz adamın yanına varıyor,* kendi dininizden ayrılıyor ve onu tasdik ediyorsunuz. Söylediklerini kabul ediyorsunuz. Sizden daha ahmak hiçkimse görmedik. Buna karşılık onlar da Allah size selâmet versin, biz sizi bilmiyor değiliz, bizim işimiz bize, sizin işiniz de size. Biz kendi nefsimize hayırlı olan şeyden başkasını seçmiyoruz dediler. Denildiğine göre bu Hristiyan grubu N e c r a n ’lı idi. Ve

/U'T âyeti kerîmesi *ı kısmına kadar

bunlar hakkında nazil olmuştur.

Yine söylendiğine göre Hazreti Cafer ile beraberindekiler yetmiş kişilik bir grub halinde Resulullahın yanma geldiler.
1. Bu hadisi Ebu Davut rivâyet etmljtlr.
Üzerlerinde yünden örülmüş elbiseler vardı. Bunların içerisinde altmış iki kişi Habeşistan ’lı Sekiz kişi de Şam ’lı idi. Bunlar da Rahib Bahira, îdris. Eşref, Ebrehe, Semame, Kasim. Düreyd, Eymen ismini taşıyorlardı. Resululah (S.A.V.) onlara Y â s i n sûresini sonuna kadar okudu. Onlar Kur’an-ı işitince ağlamağa başladılar. Ve iman etiler. Sonra dediler ki bu sözler Isa aleyhisselâma inzal edilenlere ne kadar çok benziyor? işte bunun üzerine:

«İman edenlere sevgice en yakın olarak da "Biz hiristiya-nız" diyenleri bulacaksın» âyeti kerîmesi nazil oldu. Bu âyeti kerîme N e e a ş i ’nin gönderdiği elçileri kastetmektedir. Onlar da kiliseyi.- gelen kimseler idiler. Said bin Cübeyrde

bunlar hakkında ayrıca jjı. âyetinin Jty.

«jÇs* /.»»' kısmına kadar nazil olduğunu söyler. M u k a t i 1 ve K e 1 b i ’de onlardan kırk kişinin N e c r a n ’lı olup Beni Hars ve beni Kâb kabilesine mensup olduklarını, otuz ikisinin Habeşistan ’lı, altmış sekizinin de Şam ’lı olduğunu söyler. K a t â d e ’de bu âyeti kerîmenin Hazreti Isa ’nın getirdiği hak din üzerine bulunup da sonra Hazreti Peygamber gönderilince ona iman eden kimseler hakkında nazil olduğunu, işte bunun için Allahü Taâlâ’mn onları övdüğünü zikreder.
Bu âyeti kerîmenin manası üzerinde beyân ettiğimiz bu hususları bizzat âyeti kerimenin seyri de ifade etmekte ve yukarda kaydettiğimiz rivayetlerde teyid etmektedir. Nitekim gerek bu sûrede ve gerekse diğer yerlerde gelen âyetler de genellikle ehli kitabdan —Yahudi ve Hristıyanlar'dan— bazı kimselerin bu dine ve bu din mensuplarına karşı tutumlarına uygun düşer mahiyettedir. Ayrıca ondört asırlık bir mazinin içerisinde Islâm ümmetinin gördüğü tarihî vakalarda bu serdettiğimiz hususlarla uyuşmaktadır.

Gerçekten bu sûre, takib ettiği metot, aydınlatmak istediği husus ve hedef bakımından tam bir birlik arzetmektedir. Allahü Taâlâ’nın yüce kelâmı asla birbirini nakzetmez. Zaten «O, Allah'tan başka birisinin nezdinden gelmiş olsaydı içinde pek çok
İhtilâflar bulacaklardı.'» Bizim üzerinde durduğumuz bu âyeti kerîmenin manasım açıklayıp tahdid etmesi bakımımdan bizzat İni sûre içerisinde bile pek çok âyetler ve hükümler serdedilmiş-lir. İşte onlardan birkaç tanesini buraya dercediyoruz:

«Ey iman edenler, yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Gerçekten Allah zâlimler topluluğunu hidayete erdirmez»...

«De ki: Ey ehli kitab; siz Tevrat'ı, Incil'i ve Rab-bınızdan size inzâl edileni yerine getirmedikçe hiçbir esas üzere değilsiniz. Sana Rabbın tarafından indirilen şeyler, onlardan pek çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır.»...

Bakara sûresinde de, yani husus şöyle zikredilmektedir:

«Sen onların dinine tabi olmadıkça, yahudi ve hıristiyaniar senden asla razı olmazlar. De ki: Asıl hidayet Allah'ın hidayetidir. Eğer sana gelen ilimden sonra sen onların arzularına uyacak olursan Allah tarafından senin için hiçbir yardımcı ve dost yoktur.»...
TARİH ŞERİDİ

İşte tarihî vakalar da Allah’ü Teâlanm Yahudi ve Hristi-yanlardan İslâm ümmetini sakındırdığı hususları tasdik eder mahiyettedir. Şayet tarihi vakâlar; Yahudilerin islâmın M e -d i n e i Münevvereye girdiği ilk günden beri İslâma karşı o iğrenç tutumlarını kaydetmiş ve son ana kadar hiç bitmeyen ve tükenmeyen bir hile ve tuzak şeklinde devam ettiğini bildirmişse... Şayet yahudiler yeryüzünün her noktasında İslâma karşı o habishane kinleri ve iğrenç oyunları ile bir takım hamlelerin önderliğini yapmaya devam etmekte iseler... Bütün bu tarihî vak’alar hıristiyanlann da İslâma karşı Yermûk harbinden beri İslâm ordularıyla Bizans orduları arasında cereyan eden yığınlarca Haçlı Savaşlarım da bildirmektedir. Sadece üze-
rinde bulunduğumuz âyeti kerîmenin tavsif ettiği şekilde bir takım gönüllerin İslama gelip müslüman saflan arasına girdiği haller müstesna. Ayrıca bir takım Hıristiyan taifelerinin Islâmın adalet sancağı altında başka bir takım Hristiyan hamlelerinden korunma durumları müstesna. Bütünüyle Hıristiyanlık âleminin Islâma karşı tutumunu; Yermûk vadilerinde İslâm ordulu-nyla Bizans ordularının karşılaştığı günden beri acı ve dehşetini asla kaybetmemiş olan Haçlı Savaşları gayet güzel ifade etmektedir, tki asırlık bir zaman boyûnca sürüp gelen meşhur Haçlı Savaşları Haçlıların İslâma karşı gizlediği sinmeyen kini açıkça ortaya koyar. Ayrıca Haçlıların İslâma ve müslümanlara karşı E n d ü 1 ü s ’te yürüttükleri hareket, sonra Afrika' daki İslâm memleketlerine karşı sürdürülen misyonerlik ve emperyalizm hareketleri ve bütün dünyada devam ettirilen İs lâm düşmanlığı bu kini açık şekilde ortaya koymaktadır.

Kendi aralarında birbirinin can düşmanı olmalarına rağmen beynelmilel Siyonist dünyası ile beynelmilel Haçlılar dünyası İslâma karşı savaşırken daima birlik olmuşlardır. H a b i r ve Alîm olan Allahü Taâlânın da buyurduğu gibi İslâm düşmanlığında «Onlar birbirlerinin dostudurlar...» Nihayet en son hilâfeti temsil eden O s m a n 11 Devletinin parçalanıp yıkılmasında da bu kinlerini açıkça ortaya koymuşlardır. Hilâfet devletinin yıkılışından sonra da başladıkları yolda devam etmişler ve ilik ilik, düğüm düğüm bu dini yıkmaya çalışmışlardır. « İ d a r i » düğümü çözüp attıkdan sonra, şimdi de «ibadet» düğümünü çözüp atmaya çalışmaktadırlar.

f İşte onla- bugün de, müslümanlara karşı eski Yahudi ve Putperest tutumlarını tekrar yeniden devam ettirmeye * çalışmaktadırlar. Nerede olursa olsun İslâma karşı girişilen her türlü putperest hareketleri desteklemektedirler. Bunu bazen doğrudan doğruya yapmakta, bazen de ellerinde bulunan beynelmilel müesseseler vasıtasıyla yürütmektedirler. Hiç şüpheniz olmasın ki Keşmir ’de cereyan eden Hind-Pakistan savaşı karşısında haçlılar dünyasının takip ettiği tutum söylediğimiz hususlardan hiç de uzak değildir. Yeryüzünün neresinde olursa olsun bir İslâmi diriliş hareketini kökten bastırmak ve yok
etmek için takib etikleri tutum ve davramşlan bastırma kanat germe ve kefaletlerin ötesinde... Bu hareketleri yürütenlere sahte kahramanlık maskeleri takmaları, çevresinde zafer davulları çaldırmaları, dünyanm her tarafında bu kahraman pozuna bürünmüş. sahtekârları alkışlayarak İslâmî hareketi kökten yok etmeye çalışmaları...

E— İslâm'a karşı Haçlıların ve Yahudiler’in tutumunu ondört

t asırdan bu yana tarihî vakaların tescil ettiği hakikatlarm kısa bir özetidir bu. Görüyorsunuz ya bu tarihî vakaların seyrinde Yahudilerle Hıristiyanlar arasında hiçbir fark göze çarpmıyor. Uzun zaman şeridi boyunca asla dinmeyen, karşı savaşlar ve intikam duygulan hususunda her iki topluluk arasında hiçbir ayrılık göze çarpmıyor.

Gerek bugün, gerekse yarın bütün idealistlerin üzerinde dikkatle durmalan gereken bir hususdur bu. Bu hususu göz önünde bulundurarak aldatma ve bozguncu hareketlerin peşinden koşmamalar gerekir. Nitekim bu hususu sûrei celilenin âyetleri baş kısmında —devamına hiç bakmadan, sûrenin bütün seyrini göz önünde bulundurmadan ve bütün bunları tasdik eden tarihi vak’alan izlemeden, umumen Kur’an hükümlerini takib etmeden— müslümanlann duygularını İslâma karşı içlerinde gizlenen kin ve intikam duygularım uyuşturmak ve onları dümü-ra uğratmak vasıtası kılmamaları için açıkça belirtiyor. Karşı taraf bütünüyle İslâmî öldürmek için cephe almış iken ve âkide ağacım temelden yıkmak için son darbeyi vurmaya hazırlanırken uyanan İslâm şuurunu köreltmemek için dikkatli davranmalıdırlar.

Bu birleşik düşman grubu sayısı ister çok ister az olsun inanan gönüllerde filizlenen ideal duygusundan korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmaz. İşte bunun için bu filizlenen ideal duygusunu unutmaya çalışanlar, bu akidenin en büyük düşmanıdırlar. Bazı kimseler bilmeyerek bu uyutma ameliyesine âlet olabilirler. Ancak durum ne olursa olsun, onların zararı da o akide düşmanlarının zararından daha az değildir. Hatta onlardan çok pek daha cok zararlıdırlar... Hic şüphesiz ki bu Kur'an en doğru
yolu götürür. Birbirini nakzetmez, birbirinin aksine bir hüküm belirtmez, öyleyse doğrudan doğruya, basiretli olarak Kur'an âyetlerini okumaya çalışalım...









3 yorum:

  1. "Yahudilerle Allah'a eş koşanları iman edenlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlisi bulursun.»

    Âyeti kerime Allah’a şirk koşanları Yahudilerden sonra zikrediyor. Biz de tarihî vakalara göz attığımız zaman Allahü Taâlâ’nın neden yahudileri putperestlerden daha önce zikrettiğindeki hikmetin bir yanını idrak ediyoruz. Yahudinin temsil ettiği uğursuz ve şerir cibilliyet içinde daima islâma ve İslâm peygamberine karşı kin ve intikam uğultularıyla dolmuştur. Bunun için hak Taâlâ yüce Peygamber’in ve O Peygamber’in dininde olanları bu şirretli fıtrat sahibi kimselerin şerrinden sakındırıyor. Yahudinin temsil ettiği bu uğursuz ve şirretli tabiatı cihan tarihinde hiç kimse alt edememiştir. Sadece müslümanlar İslama lâyık ve tam manasıyla müslüman oldukları günlerde mağlûp etmişlerdir. Cihan bu uğursuz tabiata sahip kimselerin şerrinden ancak islâma teslim olduğu zaman yakasını kurtarabilecektir:

    YanıtlaSil
  2. Bir şeyi elde etmek için bir çok gayret sarfetmek gerekirken elde etmek istenilen şeyin en ulvisi olan cenneti elde etmek için gayret sarfetmemek vakasına mutabık düşmemektedir.
    Peki bu cenneti elde etmenin yolu.ilk basamağı olan Müslümanım kavramı olmasından dolayı Müslümanım diyen kişinin bu kavramı bilmesi şartdır.
    Bu kavramın içini boşaltan ve hatta içeriğini değiştiren Alim.prof.sıfatında ki şeytanın enikleri iş başında olup.Kişi yi sapıtarak yönlendirmektedir.
    Çünkü kişi talip olduğu şeyi kaynağından almıyor.
    Kendilerinin müslüman olduklarını ileri süren bir takım budalalar da bu sahte ve aldatıcı "tabela" lara kanmaktadırlar. ., Bu budalalardan bir kısmı da İslâmî harekete katılarak ;küfrün, zulmün, tağutların ve bu özellikleri taşıyan hakim düzenlerin karşısına çıkmaya cüret edemiyorlar... Hatta bu sistemleri oldukları şekliyle ortaya koyup açıkca şirk ve küfür sıfatı ile tavsif etmekten yani kâfire kâfir, müşrike müşrik, zalime zalim demekten çekiniyorlar. .. Ayrıca hakim düzenden memnun olan kalabalık halk yığınlarına da hakim düzeninin gerçek vasfını açıklamıyorlar ve bunu belirtmekten . sakınıyorlar. Ve işte bütün bunlar, İslâmî hareketin, cahiliyetin yani küfrün, zulmün tağutların karşısına tam ve mükemmel olarak dikilmelerine engel teşkil ediyor.
    http://namenstr8.blogspot.nl/2015/04/islam-devleti-hilafete-giderken.html

    YanıtlaSil
  3. Bir şeyi elde etmek için bir çok gayret sarfetmek gerekirken elde etmek istenilen şeyin en ulvisi olan cenneti elde etmek için gayret sarfetmemek vakasına mutabık düşmemektedir.
    Peki bu cenneti elde etmenin yolu.ilk basamağı olan Müslümanım kavramı olmasından dolayı Müslümanım diyen kişinin bu kavramı bilmesi şartdır.
    Bu kavramın içini boşaltan ve hatta içeriğini değiştiren Alim.prof.sıfatında ki şeytanın enikleri iş başında olup.Kişi yi sapıtarak yönlendirmektedir.
    Çünkü kişi talip olduğu şeyi kaynağından almıyor.
    Kendilerinin müslüman olduklarını ileri süren bir takım budalalar da bu sahte ve aldatıcı "tabela" lara kanmaktadırlar. ., Bu budalalardan bir kısmı da İslâmî harekete katılarak ;küfrün, zulmün, tağutların ve bu özellikleri taşıyan hakim düzenlerin karşısına çıkmaya cüret edemiyorlar... Hatta bu sistemleri oldukları şekliyle ortaya koyup açıkca şirk ve küfür sıfatı ile tavsif etmekten yani kâfire kâfir, müşrike müşrik, zalime zalim demekten çekiniyorlar. .. Ayrıca hakim düzenden memnun olan kalabalık halk yığınlarına da hakim düzeninin gerçek vasfını açıklamıyorlar ve bunu belirtmekten . sakınıyorlar. Ve işte bütün bunlar, İslâmî hareketin, cahiliyetin yani küfrün, zulmün tağutların karşısına tam ve mükemmel olarak dikilmelerine engel teşkil ediyor.
    http://namenstr8.blogspot.nl/2015/04/islam-devleti-hilafete-giderken.html

    YanıtlaSil