22 Nisan 2014 Salı

GÖKLERİN YARATILIŞI BİR ÂYETTİR

Allah'ın kudretinin ve hikmetinin delilleri ve daha önce geçen
meselelerin hücceti... Evet bütün bunların hüccet ve delili şu koca
kâinattır. Hiç kimse kalkıpta şu koca dünyayı insanlardan birisinin
yarattığını veya Allah'tan başka bir varlığın halk ettiğini iddia edemez. Çünkü onun büyüklüğü, azameti, ince nizamı, ahengi insanı kalbinden yakalar, zihnîni büyüler ve doğrudan doğruya yaratılışıyle yüzleştirir. Bu yüzleşmeden kaçıp kurtulmak mümkün değildir.
Ona sırtını çevirmek imkânsızdır. Yüce yaratıcının birliğini teslimden başka bir şey yapmak elden gelmez. Bu noktada Allah'tan başkalarını O'na ortak koşanlar apaçık gerçekleri çiğnedikleri için besbelli sapıklığa dalmışlardır:
10 — Gökleri gördüğünüz gibi direksiz olarak yaratmış, sizi
sarsar diye yere ağır baskılar koymuş, orada her türlü canlıyı yaymıştır. Gökten su indirip orada her sınıf güzel nebatlar yetiştirmîşizdir.
11 — İşte bu Allah'ın yaratışıdır. Gösterin bakalım bana Ondan başkasının ne yarattığını? Hayır zalimler apaçık bir sapıklık
içindedirler.
Gökyüzünün... Hiç bir girift ilmî incelemelere dalmadan sadece
dış görünüşüne göz atmak... İnsanın zihnine ve gözüne çok geniş
ufukların kapılarını açar. Âyeti kerîmenin gökler deyişinden maksat ister sayısını Allah'tan başka kimsenin bilmediği yıldızlar, gezegenler, galeksiler ve Nebulalar olsun, isterse sınırını kimsenin tayin
edemediği sonsuz feza boşluğu olsun veya gözlerle görülen ve mahiyeti kesin olarak bilinmeyen mavi gök kubbesi olsun. Her halükarda
gökyüzünde hiç bir direğe dayanmadan dolaşıp duran korkunç derecede büyük yaratıklar vardır. İnsanlar geceleyin veya gündüz gözlerini semaya çevirip baktıkları zaman bu yaratıkları görürler. Gördükleri cisimler gibi seyyar bir yıldızcık olan kendi dünyalarından
uzak mesafeleri ve bulutları seçemeseler de bir çok şeyleri fark
ederler. Evet işte gökyüzünü böyle çıplak bir gözle seyretmek bile.
başları döndüren büyük gerçeği düşünmeden ona atfınazar etmek
dahi İnsanın bütün organlarının yerinden sarsılması ve bu sonsuz
bulutlar karşısında kendinden geçerek tiril tiril titremesi için yeterlidir. Bu derece ince bir nizamla bunca mahlukatı ayakta tutan akıl
almaz düzeni görmek, kendinden geçmek İçin kâfidir. Gözleri çelen
bu bedil güzellik karşısında hayran hayran, bıkmaksızın bakmak;
gönlü çeken bir cazibe karşısında gitmeksizin tutulmak, titreyip
hissi bir istiğraka dalmak için kifidir. Ki İnsanoğlu bu uzun düşünceden bir an olsun bıkıp usanmaz. Ya bir de insanın şu feza denilen
boşluk içerisinde kütlesi dünyamızın kütlesinin milyonlarca defa
daha büyüğü veya daha küçüğü gök cisimlerinin gezip dolaşmasını
görmesi, en ince noktalarına kadar bilmesi halinde durum ne olur?
"Gökleri gördüğünüz gibi direksiz olarak yaratmış" gerçeğinin
.feza boşluklarını kaplayan korkunç gezintisinden sonra âyeti celilenin seyri beşeri kalbinden yakalıyor ve yeryüzüne indirerek orada
karar kılmasını sağlıyor. Evet şu küçücük dünyaya, korkunç kâinat
ummanı içerisinde boşluğa fırlatılmış bir zerre bile olamayan dünyamıza .. İnsan geliyor ve bu dünyaya bakıyor ki çevresini doluşa
bilmek için bir kişinin hayatı kâfi gelmeyecek kadar geniş... İnsan,
hayatını yalnız dünya denilen şu küçücük gezegeni gezmeye hasretse bile bitiremeyecek kadar uzun. İşte âyet şimdi   insan kalbini çekip bu dünyaya getiriyor. Ve ona yeniden göz atmasını sağlıyor. Daha açık ve uyanık bir gözle. Şu garip dünyada her zaman gördüğü ve
tekrar ettiği hallerin verdiği bıkkınlığı üzerinden atarak apaydınlık bir görüşe ulaşmasını sağlıyor:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder